Gönderen Konu: Ne İdik Ne olduk Ne Olmalıyız  (Okunma sayısı 211 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2129
Ne İdik Ne olduk Ne Olmalıyız
« : Ocak 11, 2023, 08:48:10 ÖÖ »
Ne İdik  Ne olduk Ne Olmalıyız

Bu soruyu, her birimiz, şahıs olarak, millet olarak ve Müslüman olarak sormamız gerekir.

Neden sormamız gerekir? Zira var olan düşünmek zorundadır, başını ve sonunu, konumunu, görevini ve sorumluluğunu. Düşünen de önce kendisine sorar ve kendisini sorgular. Düşünen toplum da kendi tarihini düşünür ve sorgular.

Şu soruyu da sormak gerekir: Biz şahıs, millet ve Müslüman olarak niçin varız?

Herhalde Allah Teâlâ’ya kul olduğumuz ve Müslüman olduğumuz için varız, kendimizi de başkalarını da yanlıştan kurtarmak için varız, önce kendimizi şeytana ve şeytanın adamlarına alet olan nefsimizi ve neslimizi sonra diğer Müslümanları itikâdî ve iktisâdî, siyâsî ve kültürel istiladan kurtarmak için varız. İstiladan kurtulabilmek için önce istilada olduğumuzu bilmek ve idrak etmek gerekir.

İstiladan kurtulabilmek için:

1. Kendi konumumuza bakmak: LİDER MİLLET.

2. Kendi sistemimize bakmak ve uygulamak: Korunmuş İSLÂM, kaynağı vahiy.

3. Kendi masum liderimizi izlemek: Masum/korunmuş lider PEYGAMBER.

1. LİDER MİLLET:

Türkiye olarak bugün dünyada bize Osmanlının devamı olarak bakılmaktadır.

Osmanlının konumu tarihte Kureyşîlik idi. Bugün de hâla bizim Kureyşîlik konumumuz devam etmektedir. Öyle ise bu konuma yani liderlik makamına layık olmaya çalışmak zorundayız. Lider milletler kimlerdir işte bunu tanımak gerekmektedir.

Lider milletlerin özellikleri:

a) Uyan değil uyulan ve izlenen olması,

b) Yol gösteren ve yön veren olması,

c) Eseri ve başarısıyla, ahlâkı ve iyiliğiyle gâlip olması,

d) Örneklik makamında olduğunun bilinciyle her eylem ve söylemine dikkat etmesidir.
Kimler izlenir ve biz kimleri izleyeceğiz? Kur’ân-ı Kerîm bu konuda ne diyor?

Allah Teâlâ bize her gün, her namazda ve her rekatta Fâtiha’da: “Bizi dosdoğru yolda hidâyet(te devam ve kâmil hidayet nasip) et, kendilerine nimet verdiklerinin yolunda, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil.” âyetlerini okumamızı emretmektedir. Doğru yoldan kasıt İslâm Dini, kendilerine nimetler verilenlerden maksat peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerdir. Gazaba uğrayanlardan maksat, Allah’ın gazap ettiği herkes, her topluluk ve özellikle Yahudilerdir, sapıklardan maksat da her sapık olan ve özellikle Hristiyanlardır. Demek ki bu milletin de Müslüman olarak daima ve her konuda İslâm üzere olması, mutlak rehberler olan peygamberleri ve peygamberleri izleyen sıddıklar, şehitler ve sâlihleri örnek alıp izlemesi, Yahudi ve Hiristiyan’lara itikâden ve ahlâken benzemekten sakınması gerekmektedir.

Lider milletin yol gösterebilmesi ve yön verebilmesi için ilim adamları yetiştirip her sahada isabetli projeler ortaya koyması gerekmektedir.

Gâlipler izlenirler. Zira gâlipler eserleriyle akılları, başarılarıyla nefisleri, ahlâklarıyla gönülleri ve iyilikleriyle de ruhları teslim alırlar.

Lider milletler örneklik makamında oldukları için izlenirler. İzlenenlerin sorumluluğu daha fazla olduğu için her şeylerine dikkat etmeleri gerekir hem dünya hem âhiret açısından.
2. Kendi sistemimize bakmak ve uygulamak:

Kendi sistemimizin kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerdir yani vahiydir. Vahyin temel özelliği; korunmuş olması, değişikliğe ihtiyaç olmayan temel esasların bulunması, ihtiyaç oldukça şartlar değiştikçe her probleme cevap verebilecek içtihad kurumunun bulunmasıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın kelamı, ilmi, tesbitleri ve hükümleridir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kelamının diğer kelamlara olan üstünlüğü Allah’ın yaratıklarına olan üstünlüğü gibidir.” Bunun en güzel isbatı Allah’ın yaratıcı olması ve yarattığı eserlerin ortada olmasıdır. Allah’ın dışında kâinatta bir çöp bile yaratanın olmaması bunu en güzel bir şekilde göstermektedir.

Hadîs-i Şerîfler ise Kur’ân’ın zaten ya tefsiri, ya tekididir ya da Kur’ân’da olmayan konularda Allah’ın öğretmesi ile teşri/hüküm koyucu durumundadır. Hadîs-i Şerîfler de korunmuştur diyoruz. Zira hadisler, mütevâtir, meşhur ve âhâd; sahîh, hasen ve zayıf diye tesbit edildiği gibi hadis olmayan uydurmaların da hepsinin ortaya çıkarılması da bunu göstermektedir.

Kur’ân-ı Kerîm, dünya ve âhiret huzurunun korunması için temel prensiplerinden taviz vermez. Temel prensipler, iman esasları, haramlar ve helaller, güzel ahlâk esaslarıdır.

Ancak şartlar değiştikçe haram ve helallerde geçici değişiklikler olmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm, sapmış ve gazaba uğramış olan Ehl-i Kitab’a uyulmamasını özellikle vurgulamaktadır:

“Ey iman edenler, eğer o kitap verilenlerden her hangi bir gruba uyarsanız, sizi inandıktan sonra döndürür kâfir ederler.”

Kur’ân-ı Kerîm, Allah’a saygılı olmayı, ölürken Müslüman olarak ölmeyi müslüman ölebilmek için de Allah’ın ipi olan Kur’ân’a bütününe ve bütün toplum olarak sarılıp ayrılığa düşmemeyi ve küfrü imana tercih eden babası da olsa kardeşi de olsa dost ve idareci yapmamayı emretmektedir:

“Ey müminler, Allah'tan gerektiği gibi korkunuz ve mutlaka müslüman olarak ölünüz. Ve hepiniz Allah Teâlâ'nın ipine sımsıkı sarılınız ve ayrılığa düşmeyiniz.”

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”

Kur’ân-ı Kerîm, getirdiği davaya inananları, bütün insanlığın dünya ve âhiret huzuru için iyiliğin hâkim kötülüğün mahkûm edilmesi göreviyle görevlendirmiştir:
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız.”

İyilik diye tercüme edilen kelime maruf kelimesidir, kötülük diye tercüme edilen kelime de münker kelimesidir. Marufun aslı iman, münkerin aslı da şirktir. Bu âyet-i kerîme Müslümanları dünyada imanı hakim kılmakla, şirki de mahkum kılmakla görevlendirmiştir. İmanın Müslümanlardaki hakimiyeti İslâm’ın bütün Müslümanlara uygulanması iledir, Müslüman olmayanlardaki hakimiyeti ise insanların İslâm’a girmelerine ve İslâm’ın yaşanmasına engelin ortadan kaldırılmasıyladır. Şirkin ve küfrün mahkumiyeti ancak imanın hakimiyeti ile temin edilebilir. Zira güneş çıkınca karanlık yok olur.

Kur’ân-ı Kerîm’in, kanunlar, yönetmelikler ve prensipler çıkartılıp tesbit edilirken Allah’ı ve Rasûlünün önüne geçmemeyi emrettiğini görüyoruz:

“Ey imân etmiş olanlar! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyiniz ve Allah'tan korkunuz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bihakkın işiticidir, bilendir.”

Allah’ın ve Rasûlünün önüne geçmek demek helal ettiğini haram, haram ettiğini de helal etmemek, hükümlerine muhalif hüküm koymamaktır.

Allah Teâlâ, Müslümanların aralarında çıkacak ihtilaflarda müeyyide uygulayacak bir gücün bulunmasını, zorbalık edecek kavim, topluluk veya devlet olursa hakka ve doğruya teslim olmaya zorlamayı emretmektedir:

“Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle çarpışırlarsa, hemen aralarını bulun barıştırın!

Şayet biri ötekine saldırıyorsa, Allah'ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse, yine adalette aralarını düzeltin ve hep âdil olun. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.”

Eğer Müslümanlar bu emirlere uysaydı da ortak askerî, siyâsî, iktisâdî ve hukûkî birliktelikler kursalardı, İran ile Irak birbirleriyle savaşabilirler miydi, Irak, Kuveyte girebilir miydi, Amerika Ortadoğuda istediğini yapabilir miydi, İsrail belası Ortadoğunun kalbinde bir çıban ve bir fitne yuvası olarak hayâtiyetini devam ettirebilir miydi?

Şu âyet-i kerîme ile de kendi aralarında şura meclisi kurmaları, her konuda Rablerine uymaları ve özellikle namaz kılmaları emredilmekte, dış saldırılara karşı hemen yardımlaşmaları gerektiği zımnen emredilmektedir:

“Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar. Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, yardımlaşarak kendilerini savunurlar.”

Bu âyet-i kerîme, bütün Müslümanlara ve bütün zamanlara ilâhî davetle muhatap olduklarını, ilâhî davetin ilk belirtisi namaz olduğunu, işlerini şura yani istişâre meclisini oluşturup her işlerini o meclisle yapmalarını gerektiğini, toplumları ayakta tutan iktisâdî konuların temelinde yardımlaşmanın olduğunu ve dışarıdan Müslümanlara bir saldırı olduğunda kurdukları askerî birliktelikle kendilerini savunma mecburiyetinde olduklarını ifade etmektedir.

2. Kendi masum liderimizi izlemek:

Hz. Peygamber (s.a.s.) herkese her konuda örnek, rehber ve mutlak liderdir. Hiçbir lider, rehber ve örnek mutlak değildir. Peygamber’in liderliği, Allah Teâlâ tarafından kalbi ve aklı korunduğu, isabet edemediği zaman da öylece bırakılmayıp yine Allah tarafından düzeltildiği için mutlak kılınmıştı. Bu durum kimsede olmadığı için mutlak değildir. Bütün liderler ve rehberler mutlak lider kılınmış olan Peygamber’e uyduğu müddetçe uyulur yoksa uyulmaz. Hz. Peygamber’in liderliği de kıyâmete kadar devam edecektir.

Korunmuşu izleyen de hatadan korunmuş olur. Böyle korunmuş bir lider varken onu izlememek ahmaklıktır. Çünkü Peygamberi izlemeyen korunmuşluğu istemiyor demektir.

İşte bu manada Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız sürece asla sapıtmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı ve peygamberinin sünnetidir.”

Hz. Peygamber (s.a.s.), ilmî konularda olduğu gibi ihtilaf edilen özel konularda da Allah Teâlâ’nın göstermesiyle hükmetmekte idi. Bu özellik ondan başka kimseye verilmemiştir.

Delil de şu âyet-i kerîmedir:

“Şüphesiz, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma!”

İşte bu yüzden Hz. Ömer şöyle demiştir : “Allah’ın bana gösterdiği ile hükmettim, demeyiniz! Çünkü Allah Teâlâ bunu ancak Peygamber’ine has kılmıştır. Bizden birisinin görüşü, fikri zan olur, ilim olmaz.”

Hz. Peygamber (s.a.s.), kendisini izleyecek olan her lider için davasının temelini şöylece ortaya koydu:

a) Allah’tan başka helal eden-haram eden, hüküm koyan, emreden-nehyeden ve tapınılan yoktur,

b) Allah’tan başka yaratan yoktur, bütün kâinatı yaratan ve yöneten, insanı da yaptığını da yaratan Allah’tır.

Bu iki gerçekle şunu ortaya koymuş oldu:

Allah’tan başkasına kulluk ve kölelik yoktur. Kulların kullara tasallutu haramdır ve mutlak hükümranlığı yoktur. Liderlerin ancak temsilliği söz konusudur. Makamlar kimsenin malı değildir. İyi temsil edilmezse elinden alınır ve ehline verilir. Liderler sadece Hakka göre yönetilen halkın Hakka göre yöneticileridirler.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerle şunu getirdi:

1. Mutlak otorite sahibi sadece Allah’tır.

2. Hükmün kaynağı vahiydir. İki musluğu Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerdir. İhtilaflarda müracaat Allah’a ve Rasûlüne yani âyet ve hadîsedir. Demek ki gerçek manada itaat Allah’a ve Rasûlüne yani Kur’ân ve Hadîsleredir.

3. İlimde otorite olan müçtehitlere uymak mutlak değildir. Âyet ve hadîslere müracaat ettiği, âyet ve hadîsten hüküm çıkardığı ve icmaya ters düşmeyecek şekilde içtihat ettiği müddetçe uyulur. Çünkü icma Müslümanların üst kimliğidir.

4. İdarede ve yönetimde otorite olan liderlere-âmirlere itaat etmek de mutlak değildir. İdarede ve yönetimde ehil olduğu, Allah’a ve Rasûlüne itaat ettiği müddetçe itaat edilir.

5. Sistemde herkes hesaba çekilir. Adâlet mülkün temelidir. Camide Allah (c.c.) önünde herkes eşit olduğu gibi sistem içinde kanunlar önünde de herkes eşittir. İnsanlar bu dünyada hesaba çekildikleri gibi Âhirette de hesaba çekileceklerdir. Herkesin de hesabı sorumluluğuna göredir. Çünkü herkes çobandır her çoban da sürüsünden sorumludur.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’de Görülen Liderliğin Nitelikleri:

1. İlişkilerde başarılı olması:

Hz. Peygamber, ilişki kurduğu herkese karşı lûtufkâr, nazik, mütevazı ve sevgi doluydu. Uğruna her şeylerini feda etmeye hazır insanların kalplerini kazanmıştı.

2. Cesaret ve kararlılık:

Tehlikelerle ve felaketlerle karşılaşmasına rağmen zayıflığın ve ürkekliğin görülmediği cesaret ve kararlılıkla insiyatifi daima elinde bulundurdu. Bedir’de 313 kişi ile 1000 kişiye karşı koyması, Uhud savaşındaki kararlı tutumu, Huneyn savaşındaki her saldırıya sarsılmaz bir şekilde karşı koyması gibi.

3. Metanetini hiç kaybetmemesi:

Mekke’de 13 yıl Kureyş liderleri elinde eziyet çekti; zulüm ve zorluklara karşı sabrı elden bırakmadı. Uhud’da Sahabenin paniğine rağmen metanetini asla kaybetmedi, zekasını ve askerî manevra kabiliyeti ile durumu kontrol altında tuttu. Hendek savaşında Yahudilerin hıyaneti neticesinde onların da müşriklerle beraber saldırıya geçecekleri tehlikesi karşısında, düşmanı psikolojik ve politik olduğu gibi askerî olarak ta zayıflatan ve müslümanların konumunu kuvvetlendiren taktik bir hareketle vaziyeti kurtarmayı başarmıştır. Mekke’yi fethettiği zaman galibiyet havasına girip intikam almaya yönelmedi üstelik hepsini affetti, hem zorlukta, hem zulüm altında, hem de barış ve zaferde nefsine hakim oldu, daima kendisine yakışan büyüklüğü gösterdi.

4. Sabır ve Tahammüllü Olması:

Mekke’deki eziyet döneminde onlara sabırla tahammül gösterdi, bundan dolayı yakınmadı, asla ümidini kaybetmedi ve sabırsızlık etmedi. Onlar Peygamber’e kötülük ediyorlar O ise onlara iyilik ediyordu, onlar zulmediyor O ise onları affediyordu ve onlardan asla alakayı kesmiyordu. Peygamber (s.a.s.), Medine’ye geldi onlar yine Medine’de ashabına karşı saldırılar, yağmalamalar ve savaşlar tertipleyerek zulümlerine devam ettiler. Sonunda onların bütün bu kötülükleri saldırı silahları Peygamber’in sabır ve sebatının yüceliği karşısında başarısız oldular. Hz. Peygamber (s.a.s.) ise muzaffer oldu.

5. Adalet ve Eşitlik:

Hz. Peygamber (s.a.s.) herkese dürüst davranmış, insanlar arasında ayırım yapmamıştır.

Medine’deki ilk mescid inşaatında sıradan bir işçi gibi çalışması, Hendek Savaşı sırasında herkes kadar çalışması gibi. Bütün uygulamalarında, kendisine gelen muhakemelerde daima adaleti takip etti.

6. Şahsiyet:

Mekke’de herkes O’nu şahsiyetinden dolayı sıddîk ve emîn lakabıyla anardı. Üstün ve yüksek bir şahsiyete ve etkileyici konuşma gücüne sahipti. O’na gelen herkes davasının hakikatine ve samimiyetine ikna olurdu. “O’nu aşağı görmek isteyen O’nda kendi aşağılığını görür, O’nu öldürmeye gelen O’nda dirilirdi.” Hudeybiye gününde Urve b. Mes’ûd gerekli işleri yapmak üzere Kureyşliler tarafından Peygamber’e gönderildi. Geri döndüğünde şunları söyledi: “Kisra ile Kayser’le ve Necâşî ile beraber bulundum, fakat halkı arasında Muhammed’in sahabeleri arasındaki durumu gibi bir durumda olan hiçbir kıral görmedim. O’nun yanında, O’nu ne sebeple olursa olsun asla terketmeyecek bir topluluk gördüm. Öyleyse buna göre kararınızı verin.” Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şahsiyeti yüzünde de görülürdü. Yahudi âlimi olan Abdullah b. Selam, Peygamber’i görünce şöyle demiştir: “Peygamber’in yüzünü görür görmez, bu yüzün bir sahtekâra ait olamayacağını idrak ettim.” Sahabeleri Peygamber (s.a.s.)’in şahsiyetinde, davranışlarında ya da liderliğinde, zorlukta olsun, kolaylıkta olsun hiçbir zaman bir eksiklik, zayıflık ve güçsüzlük hissetmediler. İnananları asla yanıltmadı veya hiçbir konuda en ufak bir zayıflık göstermedi. Dış görünüşü ile sağlam yapılı, yakışıklı ve albenizliydi. Konuşması tatlı, ikna edici ve kalbi ısındırıcıydı. Tartışmalarda reddedilemez ve heybetliydi. İffetli ve kâmil bir karakterdeydi. İnsanlara nazik, kibirden uzak, alçak gönüllü ve lûtufkâr davranırdı. Zafer kazandığında affedici, merhametli ve cömert idi. İnsanlarla karşılıklı ilişkilerde dürüst ve âdildi. Sosyal konularda akıllı, düşünceli ve anlayışlıydı. Ciddi ve saygılı bir karakteri olduğu halde yine de sıcakkanlı, samimi, hoşsohbet, hatta şakacı...

Özetle Allah (c.c.), insanlığın en mükemmel, en kâmil, en iyi özelliklerini Peygamber’in yaratılışına yerleştirdi. O da bunu ümmetine, yaşayan bir örnek biçiminde tümüyle aktardı ve ortaya koydu. Bu durumu Allah (c.c.), şu âyet-i kerîmede açıkça belirtmektedir:

“Andolsun ki Allah’ın Elçisinde sizin için, Allah’ı ve âhireti arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır.”

Yazının başlığına uygun bir özet tesbit ve çare olarak şunları diyebiliriz:

1. Şahıs olarak temizdik, yanlış eğitimin, bilgisiz ve ilgisiz ailenin koruyamaması neticesinde çevrenin ve batının istilasıyla kirlendik. Taassubun ve şüphenin bulunamayacağı, dînî ilimlerle fen ilimlerinin bulunduğu, dünyadan ve dünyadakilerden habersiz olmayan, içinde bulunduğu asra öncülük yapabilecek bir ilim ve kültür çevresinde yetişmek. İslâm’ı usûl ve fürû’ olarak doğru bilip doğru uygulamak için tedris, tebliğ ve telif ehli ilmiye sınıfı temelinde terbiyeden geçmek gerekir.

2. Millet olarak tarihte İslâm’a girdik, İslâm’la şereflendik, İslâm’a hizmet ettik yükseldik. Sonra nefse hizmete başlayınca İslâm’a hizmete ve idareciliğe ehil olmaktan uzaklaşınca hâkimiyetten, önce nefse sonra düşmana mahkumiyete düştük, önce idarecilerin kalpleri sonra idare edilenlerin kalpleri istilaya uğradı. İstilada olduğumuzun idrakinde olup istiladan kurtulmaya çalışmak, lider millet olma konumumuza sahip çıkıp liderliğin gereğini yapmak, hangi asırda gâlip isek ve ne ile gâlip olmuş isek onları alıp hayatımıza modernize etmektir.

3. İslâm dünyası olarak bize bizden daha merhametli olan Rabbimizin emri, halimizin, ilmin ve irfanın mecburiyeti, bir araya gelince en büyük güce ulaşacağımız gerçeğinin zorunluluğu, bütün insanlığın kurtuluşu müslümanların kurtuluşuna bağlı olduğu sorumluluğu gereği ilmî, itikâdî, kültürel, askerî birliktelik oluşturmak. Bunların gerçekleşebilmesi için önce bu fikrin konuşulduğu bir platform oluşturmak, doğuyu-batıyı kavrayan, sâlim düşünebilen, idealle realite dengesini kurabilen, aykırı fikirlere katlanabilen çaplı, derinlikli ve insaflı, binleri arkasında taşıyan birlerin hemen bir ön çalışma yapması, hemen heyetlerin oluşturulup çalışmaya başlanması gerekir. Daha sonra bu bilgi ve gerçeklerin, zorunlulukların halka mal edilmesine çalışmak gerekir.

Her işte olduğu gibi bu işte de önce insan sonra plân daha sonra imkân. Önce bu işin insanını bulmak gerekir. O insan olursa yani bu işin ekibi olan insanlar bulunursa o işin plânını yaparlar ve imkanını da bulup imkanını değerlendirirler. İnsandan maksat, bu işin ehli olan büyük fikirlere sahip kınayanın kınamasından çekinmeyen, her türlü aykırı fikirlere açık kafalardan oluşan ilim ve fikir adamlarıdır. Plândan maksat, ilmî, itikâdî, kültürel, askerî birliktelik oluşturma plânıdır. Plân ilmî olmalı, ideal unutulmamalı, realite inkâr edilmemelidir. Plânlama yapılırken hedef gözetilmelidir. İmkândan maksat ise, yetişmiş ve yetişmeye müsâit insan, yer altı ve yerüstü zenginlikleri, stratejik mekan, tarihî eserler, kütüphaneler, bunların hepsine bedel dünyayı değiştirecek olan yeni projeler zenginliği gibi…

Doğru olanın hayata geçirilebilmesi için doğru insanların, doğru planlama, doğruca yapabilmeleri, doğru ve hikmetli fikir, hikmetli zaman ve hikmetli başlamayı nasip etmesi için hep beraber Allah’a yalvaralım. Allahım! Her konuda hakkı, doğruyu ve yerinde olanı hak, doğru ve yerinde bilip hakkı, doğruyu ve yerinde olanı yapmayı ve hakka, doğruya ve yerinde olana uymayı nasip et, batılı, yanlışı ve yersizi batıl, yanlış ve yersiz bilip batıldan, yanlış ve yersiz olandan sakınmayı ve sakındırmayı nasip et.

İbrahim Cücük

RADYO  FANİDUNYA FM.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Sadaka ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:31:32 ÖÖ]


Bütün Yıl Oruç Tutmuş Sayılmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:27 ÖÖ]


Nikah ve Evlenmek Gönderen: melek
[Dün, 10:49:27 ÖS]


Boşanma Gönderen: melek
[Dün, 10:44:34 ÖS]


Kaç Nefes Kaldı Ömürden Geriye Gönderen: melek
[Dün, 10:28:51 ÖS]


İslam'da Adalet Gönderen: melek
[Dün, 10:18:14 ÖS]


Sahip Çıkmak Gönderen: melek
[Dün, 10:07:38 ÖS]


Günahlardan Sakınmak Salih Amel İşlemek Gönderen: melek
[Dün, 09:52:02 ÖS]


Hüseyin Arı - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:52:30 ÖÖ]


Ne İdik Ne Olduk Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:23:51 ÖÖ]


Sen-Ben Yok Biz Var Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:20:52 ÖÖ]


Gerçek Fatih Kendini Fethedendir Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:17:25 ÖÖ]


Hep Umut Taşımalı İmanlı Yürekler Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:10:25 ÖÖ]


Allah'ın Affı Sonsuzdur Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:05:29 ÖÖ]


Hayatı Kul Olarak Yaşamak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:19 ÖÖ]


Ölüm Gününüz Doğum Gününüz Olsun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:15:40 ÖÖ]


Allah’tan Korkmak Her Şeyin Yerine Geçer Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:05:55 ÖÖ]


Şevvâl Ayında Oruç Tutmanın Önemi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:55:33 ÖÖ]


Ramazan Sonrası Yapmamız Gerekenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:46:43 ÖÖ]


Çevre ve İnsan Gönderen: anadolu
[Nisan 14, 2024, 08:24:54 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41