Gönderen Konu: İslâmî Şahsiyet  (Okunma sayısı 81 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 611
    • www.fanidunya.net
İslâmî Şahsiyet
« : Ocak 23, 2023, 09:33:10 ÖS »
İslâmî Şahsiyet

İslâm, diğer şahsiyetlerden tamamen farklı ve seçkin bir şahsiyet oluşturmakla insanı eksiksiz bir şekilde tedavi etmiştir. İslâm, İslâm akidesini, üzerine fikirlerini oturtacağı ve bu esasa göre de mefhumlarını oluşturacağı “fikri kaide” haline getirmiştir. İslâm akidesiyle ölçmek suretiyle doğru fikir ile yanlış fikir birbirinden ayırt edilir. Fikri kaide olmasından dolayı fikirler, İslâm akidesi üzerine bina edilir. Bu akide üzere zihniyet meydana gelir. İnsan, bu fikri kaide ile seçkin bir zihniyete sahip olur. Kendinde fikirler için doğru ölçüler bulunur. Böylece fikir sapmasından emin olur. Bozuk fikirleri reddeder. Doğru fikir ve sağlam bir kavrayış üzerinde kalır.

Aynı zamanda İslâm, insanın içgüdü ve organik ihtiyaçlarından kaynaklanan davranışlarını, bu akideden çıkan şer’i hükümlere göre dosdoğru bir şekilde tedavi eder.

İç güdüleri en güzel bir şekilde düzenleyip onları ne baskı altında tutar ne de tamamen salıverir. İnsan için, huzur ve istikrar sağlamaya yönelik olarak ihtiyaçlarını birbiriyle uyumlu bir şekilde doyurabileceği bir ortam hazırlar. İslâm, İslâm akidesini akli bir akide olarak düzenledi. Böylece İslâm akidesi, fikirleri ölçmek için fikri kaide olmaya elverişli hale geldi. Aynı zamanda bu akideyi, insan, hayat, kâinat hakkında külli bir fikir haline getirdi. Bu külli fikir ile kâinatta yaşayan canlı bir varlık olan insanın içindeki ve dışındaki problemlerini çözüme kavuşturdu ve İslâm’ı, genel bir mefhum olmaya elverişli hale getirdi. Yani İslâm’ı, yönlendirici faktörler ile mefhumlar arasında sentez sağlama işlemi esnasında doğal olarak kullanacağı, eğilimleri için bir esas olarak alabileceği ölçü haline getirdi. Böylece İslâm, insanda, mefhumları ve eğilimleri için kesin bir ölçü olarak kullanabileceği, aynı anda zihniyeti ve nefsiyeti için de geçerli olabilecek kesin bir kaide meydana getirdi. Bu şekilde de diğer şahsiyetlerden tamamen farklı seçkin bir şahsiyet oluşturdu.

Buna göre İslâm’ın, İslâm akidesi ile İslâm şahsiyetini oluşturduğunu, aynı akide ile insanın zihniyetini ve nefsiyetini meydana getirdiğini görüyoruz. Bundan dolayı İslâmi zihniyet, yalnızca İslâm’a göre düşünen zihniyettir. İslâmi zihniyet sadece düşünen ve bilen zihniyet değil, hayat hakkındaki düşünceleri için genel ölçü olarak sadece İslâm’ı ölçü kabul eden zihniyettir. Hem ameli, hem de vakıa ile ilgili düşüncelerinin tamamı için İslâm’ı ölçü olarak ele almadıkça insanda İslâmi zihniyet/düşünüş biçimi meydana gelmez.

İslâmi nefsiyet ise bütün eğilimlerini İslâm esası üzerine kuran nefsiyettir. Yani sadece şiddetli ve tutucu bir şekilde kendisini ibadete vermek değil, doyurulmak istenen ihtiyaçlarının tamamı için yalnızca İslâm’ı genel ölçü haline getiren nefsiyettir. Pratikte ve gerçekte ihtiyaçlarının tamamını İslâmi ölçülere göre doyuran kimsede İslâmi nefsiyet meydana gelir. Alim veya cahil oluşuna bakılmaksızın farzları ve mendupları yerine getiren, haramları ve mekruhları terk eden veya bunlarla beraber müstehab olan itaatları yapan ve şüphelerden kaçınan kimsede, bu zihniyet ve nefsiyet ile “İslâm şahsiyeti” oluşur. Bu tür niteliklere sahip olan herkeste “İslâm şahsiyeti”nin varlığından bahsedebiliriz. Çünkü İslâm’a göre düşünen ve hevasını İslâm’a uyduran herkes İslâm şahsiyetine sahiptir.

Evet İslâm, bu zihniyetin gelişmesi, her fikri ölçmede yeterli güce sahip olabilmesi için kişinin İslâm kültüründen daha fazla beslenmesini emretmektedir. Yine İslâm, İslâm’a ters düşen her eğilimi reddedebilme gücüne sahip olabilmesi ve bu nefsiyeti kuvvetlendirebilmesi için farzlardan öte şeyleri, mendupları ve mustehapları yapmayı emretmekte ve haramlardan öte şeyleri, mekruhları da yasaklamaktadır. Ancak bütün bunlar şahsiyeti yükseltmek ve en üst seviyeye ulaştırma yolunda yürümek için vardır.

Fakat bu ifade, bu niteliklere sahip olmayanlarda İslâm şahsiyetinin olmadığı anlamına gelmez. Davranışları ile İslâm’a bağlı kalan avamdan kimseler ve sadece farzları yerine getirmek, haramları da terk etmekle yetinen eğitim görmüş kimseler de İslâm şahsiyetine sahiptirler. Her ne kadar kuvvet bakımından aralarında fark olsa da bunların tamamı İslâm şahsiyetine sahip kimselerdir. Bir insanın İslâmi şahsiyete sahip olmasına hüküm verirken önemli olan, kişinin düşüncelerine ve eğilimlerine İslâm’ı esas kılmasıdır. İslâmi şahsiyetler, İslâmi zihniyetler ve İslâm’ı nefsiyetler arasındaki farklılıklar da buradan kaynaklanmaktadır. “İslâmi şahsiyeti” melek olarak tasavvur eden bir çok kimse de bu nedenle yanılmaktadır. Kesinlikle insanlar arasında melek bulunmadığı halde melekler arayanların topluma vermiş oldukları zarar gerçekten de pek büyüktür. Hatta kendilerinde bile böyle bir özelliği bulamadıkları için ümitsizliğe düşmekteler ve ellerini Müslümanlardan çekmektedirler. Bu hayalciler İslâm’ın ancak hayal olduğunu, İslâm’ın yüksek ideallerden ibaret olduğunu dolayısıyla insanın İslâm’ı hayatta uygulamasının ve bu uygulamalara sabretmesinin mümkün olmadığını ispatlamaya çalışırlar. Böylece insanlar İslâm’dan, yüz çevirmekte bir çoklarını İslâm’ı yaşamaktan uzaklaştırarak onları amelde felce uğratmaktadırlar. Halbuki İslâm, uygulanmak için gelmiş pratik bir din olup vakıadaki problemleri tedavi eden, uygulanması zor olmayan bir dindir. Kişi İslâm akidesini idrak ettikten sonra İslâmi şahsiyete sahip olunca, insandaki düşünce ne kadar zayıf olursa olsun veya içgüdü ve organik ihtiyaçları ne kadar kuvvetli olursa olsun her insan İslâm’ı kolaylıkla kendisine uygulayabilir. Çünkü, İslâm akidesini mefhumları ve eğilimleri için ölçü olarak almakla ve bu doğrultuda yürümekle kesinlikle İslâm şahsiyetine sahip olur. Artık bundan sonra yapacağı şey zihniyetini geliştirmek için İslâmi kültürünü, nefsiyetini kuvvetlendirmek için de itaatını artırmak, yükselme yolunda yürümek, bu yolda sebat göstermek, hatta yücelerin yücesine yürümektir. Çünkü o, fikirlerini İslâm akidesi ile tedavi etmiştir. İslâm akidesini, hayat hakkındaki fikirlerini üzerine bina edeceği fikri kaide haline getirmiştir. İslâm akidesini, üzerine düşüncelerin oturtulacağı fikri kaide haline getirip, fikirleri İslâm akidesi ile ölçtüğünde doğru fikir ile yanlış fikir arasında ayırımı yapabilecek kimse olur. Böylece fikir hatasına düşmekten emin olur. Bozuk fikirlerden kendisini korur, doğru fikir ve sağlam idrakla başbaşa kalır. Meyillerini şer’i hükümlere göre tedavi etmekle de içgüdü ve organik ihtiyaçlarından kaynaklanan amellerini tedavi anında, içgüdüleri yok ederek, baskı altında tutarak veya tamamen başıboş bırakarak değil, onları düzene sokarak dosdoğru bir şekilde tedavi etmiş olur. İnsan için, açlıklarının tamamını birbiriyle uyumlu, insanda istikrar ve huzur sağlamaya yönelik bir şekilde doyuracağı ortam hazırlar. Böylece akla ve delile dayalı olarak İslâm’a sımsıkı sarılan Müslüman, İslâm’ı eksiksiz bir şekilde hayatında uygular ve Allah’ın hükümlerini doğru şekilde anlar. Üstelik bu Müslüman, İslâm akidesini düşüncelerine esas almakla İslâmi zihniyete sahip, İslâm akidesini meyilleri için esas almakla da İslâmi nefsiyete sahip olur. Diğer şahsiyetlerden apayrı bir şahsiyet haline gelir. Bu nedenle İslâm şahsiyetine sahip olanlar için özel sıfatlar vardır. İnsanlar arasında bu ayrıcalıkları ile tanınırlar ve onlar adeta insanlar içinde özel alametleri ile belirginleşirler. Müslümanın sahip olduğu bu sıfatlar, Allah’ın emir ve yasaklarına bağlı kalmasının ve Allah ile olan bağını idrak etmesine binaen, amellerini Allah’ın emir ve yasaklarına göre yürütmesinin kesin sonucudur. Bu nedenle Müslüman, şer’i hükümlere ancak Allah’ın rızasını kazanmak için bağlanır.

Müslüman, İslâmi zihniyete ve İslâmi nefsiyete sahip olduğu zaman, kendinde merhameti ve sertliği, takvayı ve nimetleri bir arada toplayabilen, hayatı doğru bir şekilde anlayan, gerektiği kadar dünyaya yönelen, ahireti kazanmak için bütün gücüyle çalışan aynı anda hem asker hem de lider olmaya elverişli şahsiyet olur. Ona ne dünyaya tapanların sıfatları, ne Hint çilekeşliği (fakirliği) ne de dünyadan elini eteğini çeken kimsenin hali etki edebilir. O, cihadda kahraman iken aynı zamanda mihrabın dostudur. Güçlü olduğunda da mütevazidir. Liderlik ile fakihliği, ticaret ile siyaseti bir arada barındırır. Onun özelliklerinin en üstünü onu yoktan yaratan yaratıcısı Allah’ın kulu olmasıdır. Bunun için onu, namazında huşuda, yüreği Allah korkusu ile dolu, boş sözlerden yüz çeviren, zekâtını veren gözünü haramdan çeviren, kendisine verilen emanetleri muhafaza eden, ahdine vefakâr, verdiği sözü yerine getiren ve Allah yolunda cihad eden bir kimse olarak bulursun, İşte Müslüman budur. İşte mü’min budur. İnsanı, insanoğlunun en hayırlısı kılan, İslâm’la yoğrulmuş İslâm şahsiyeti işte budur.

Allahu Teâla Kur-an’ı Kerim’de Allah’ın Rasülünün, ashabının, mü’minlerin, Rahman’ın kullarının ve mücahitlerin sıfatlarını zikrettiği bir çok ayette bu şahsiyeti böylece nitelemektedir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Muhammed Allah’ın Rasülüdür. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı sert zorlu, kendi aralarında merhametlidirler."

"İlk Muhacir’ler ve Ensar’dan kişilerle ihsan ile onlara uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da Allah’tan hoşnutturlar."

"Mü’minler gerçekten felah bulmuşlardır. Ki onlar namazlarında huşu içindedirler. Onlar boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar zekâtlarını verirler."

"Rahman’ın kulları onlardır ki, yeryüzünde mütevazi olarak yürürler, bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman selam deyip geçerler. Onlar ki gecelerini Rab’ları için secdeye vararak ve kıyama durarak geçirirler."

"Fakat peygamber ve ona iman etmiş olanlar; mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar işte onlarındır. Ve işte onlar felaha erenlerin kendileridir. Onlar için Allah, içinde ebedi kalacakları ve zemininde ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, en büyük kurtuluştur."

"Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, Allah yolunda seyahat edenler, rukü edenler, marufu emredenler, münkeri nehy edenler, Allah’ın hududunu koruyanlardır. Mu’minleri müjdele."

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:20:47 ÖÖ]


Ertuğrul Erkişi - Safahat`tan Şarkılar 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:41:49 ÖS]


İslâm Kadına En Büyük Değeri Vermiş Şerefli Yaşamasını Sağlamış Gönderen: anadolu
[Dün, 08:16:41 ÖÖ]


Çocukla İletişim Kurarken Ona Saygı Duymak Değer Vermek Gerekir Gönderen: anadolu
[Dün, 08:08:13 ÖÖ]


Mümin Bir Erkek, Mümin Kadına Kızıp Darılmasın. Gönderen: anadolu
[Dün, 08:03:19 ÖÖ]


Çocukların Namaz Eğitimi Gönderen: anadolu
[Dün, 07:57:19 ÖÖ]


Namazını Sapasağlam Koruyanalr Gönderen: anadolu
[Dün, 07:50:26 ÖÖ]


Bu Din Sadece Camilerin Dini Değil Hayatın Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:19 ÖÖ]


İslam Gariplerin Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:34 ÖÖ]


Komşunuzu İhmal Etmeyin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:21:38 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41