Gönderen Konu: KABİR KAPISI  (Okunma sayısı 561 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KABİR KAPISI
« : Haziran 01, 2018, 08:40:26 ÖS »
KABİR KAPISI

Eski zamanlarda büyük bir hükümdar vardı. Ülkesi çok büyük, devleti çok güçlü idi. İşte bu hükümdar bir gün hastalandı. Bunun üzerine bütün saray halkını hemen yanına çağırtarak kendilerine vasiyet etti. Bu maksatla dedi ki:

-Ey benim vezirlerim, dostlarım, oğullarım, kullarım! İşte beni görün, halimden ders alın, ibret alın. Bu fani ve yalancı saltanata aldanmayın. Geçici zevklere gönül vererek Allah'dan uzaklaşmayın. Fırsat elde, can da tende iken gönüllerinizi Allah sevgisi ile doldurun.

Allah'a kulluk edin, ibadet edin, salih ameller işleyin.

Ahiretinizi de unutmayın. Zira yarın gün gelecek her biriniz bu dünyadan mutlaka göçeceksiniz. Öldükten sonra size ancak güzel amelleriniz fayda verecek. Ölüm insana ânîden geliverir. Ölüm öyle bir şeydir ki o gelince kişi bütün bildiklerini şaşırır. Ben sağ ve sıhhatte iken hep kendi kendime şöyle derdim:

-Artık bugünden itibaren haksızlık yapmayayım, zulüm yapmayayım. Artık bugünden itibaren adil ve salih bir kimse olayım. Geçmiş günahlarım için de Allah'dan bağışlanmamı isteyeyim. Böylece O'nun huzuruna tertemiz bir kul olarak varayım.

Evet, hep böyle derdim. İşte ben böyle deyip oyalanırken ömrüm tükenip gitmiş. Haberim bile olmadı. Artık ecelimin yaklaştığını şu anda anlamış durumdayım. Zira işte bu sıralarda ölüm arslanı geldi.

Beni pençesine almak üzere… Bende mecal bırakmadı, tâkât bırakmadı. Perişan oldum. Çaresiz bir şekilde dört bir yanıma bakar dururum. Sakın sizler de benim gibi olmayın. Sonra pişmanlık duyar, dövünürsünüz. Fakat son pişmanlık fayda vermez. Bu yüzden bir an için dahi olsa Allah yolundan ayrılmayın. Allah dostluğunu kendinize şiar edinin…

Hükümdar daha sonra dedi ki:

Öldüğüm zaman sakın beni kabre koymayın. Zira kabirden çok korkuyorum. Kabir azabından çok korkuyorum. Ben ahaliye çok haksızlıklar ettim, zulüm ettim. Onları çok incittim. Bu sebepten mezara girmekten korkuyorum…

Etrafındakiler sordular:

Peki, ne yapalım?  Seni nereye koyalım?

Hükümdar,  bitkin bir sesle dedi ki:

Sarayın odalarından birini boşaltın. Çok sağlam bir tabutun içine beni koyun. Tabutu da sıkı sıkıya iyice kapatın. Öyle ki içine su dahi işlemesin. Sonra da tabutumu zincirle odanın tavanına asın…

Bunları söyleyen hükümdar, biraz sonra hemen öldü.

Saray halkı, hükümdarlarının bu söylediklerini aynen yaptılar. Önce bir ceviz ağacından muntazam bir tabut yaptırdılar. Cesedi içine koydular. Tabutu da sıkıca kapatarak namazını kıldılar. Daha sonra da sarayın odalarından birini iyice boşalttılar. Tabutu bir zincirle bu odanın tavanına astılar.

Akşam olunca, herkes odasına çekilip yattı. Fakat bir ara korkunç bir ses işitildi. Bu sesin dehşetiyle herkes odasından dışarı fırladı. Ses hala devam ediyordu. Dikkat edince bu sesin tabutun bulunduğu odadan geldiğini anladılar. Hemen oraya koştular. İçeri girerek tabutu indirip açtılar. Bir de ne görsünler, iri bir karayılan, hükümdarın kafasını ağzına almış, yutmaya çalışıyor. Hemen yılanı öldürdüler. Tabutu da yine yerine asarak gittiler. Fakat aynı korkunç sesi ertesi gün gece yine duydular. Sesin dehşetiyle yine herkes uyandı. Ayağa fırladı. Sesin de yine tabutun bulunduğu odadan geldiğini anladılar. Hemen oraya koştular. Bu sefer ki gördükleri manzara daha korkunç idi. Yine bir karayılan, hükümdarın cesedini beline kadar yutmuş. Hemen yılanı öldürdüler. Cesedi de tabuta koyarak tekrar yerine astılar. Sonra da çekip gittiler. Ancak, üçüncü günü aynı korkunç ses yine duyuldu. Yine herkes, hükümdarın tabutunun bulunduğu odaya koştu. Hemen tabutu açtılar. Bir de baktılar ki hükümdarın cesedi kömür gibi kapkara olmuş. Artık bundan kurtuluş olmadığını anladılar.

Sabahleyin meseleyi ülkelerinin ileri gelen âlimlerine intikal ettirdiler. Âlimler dediler ki:

O gördüğünüz karayılan, hükümdarın amelleridir. Hükümdarın ölüsü her nerede olursa olsun onu bulur…

Âlimlerden bu cevabı alan saray halkı, hemen toprakta bir mezar kazdılar ve onu oraya gömdüler.

Zira öldükten sonra kişi nerede olursa olsun, onun çirkin ve kötü amelleri kendisini mutlaka buluyordu.

“Hala düşünüp ibret almaz mısınız?” (Yunus/3) buyuran Allah-ü Teâlâ Hazretleri, ölümü, ölümle birlikte başlayan kabir hayatının dehşetini türlü vesilelerle kullarına bildirmiştir. Ölüm korkutucudur ve tehlikesi büyüktür. İnsan kendisine bahşedilen sayılı nefesin muhakkak hesabını verecek, yaptığı her türlü hayrın da şerrinde layığı kendisine ulaşacaktır.

Her ne yaparsa yapsın, bu Cenab-ı Hakk'ın değişmez hükmüdür. Buna karşı hiçbir tedbir yahut gayret başarılı olamaz. Onun için ömrümüzü, Allah yolunda harcamalı, Cenab-ı Hakk'ın razı olmadığı her türlü hareketten, düşünceden, sözden uzak durmalıyız. Zira Rasulullah (sav) Efendimizin, “Dünya ahiretin tarlasıdır.” buyurduğu üzere, kabirde ve kabirden sonraki her safhada bulacağımız, bu dünya tarlasına ektiğimiz amellerimiz ve yaptıklarımız olacaktır. Nitekim kıssamızda yaşanan hadise bunu bütün açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Padişah, günahla, zulümle, haramla dolu bir ömür geçirmiş; hatasını bildiği halde tövbesini ertelemiş; en sonunda da pişmanlık içerisinde ahirete göç etmiştir. Kendince almış olduğu tedbir dahi onu kurtaramamış, kilitli kapılar ardında asılı olduğu tabutun içinde dahi kötü amelleri kendisine yılan suretinde ulaşmıştır. Zira Allah'ın vaadi haktır ve muhakkak tecelli edecektir.

Onun için bizler bu kıssadan ibret alarak, daima günahlarımıza tövbe etmeli, ahlakımızı güzelleştirmenin gayreti içinde bulunmalı, hayırlı işler yapıp ibadetlerimizi en güzel şekilde yerine getirmeliyiz ki her iki cihanda da huzura erelim. Ve bilelim ki kabirde dahi böylesine şiddetli cezalar bizi beklerken, kıyamet sabahında halimiz nice olur?

 


* BENZER KONULAR

Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Bugün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Bugün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Bugün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Bugün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Bugün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41