Gönderen Konu: Fıtrata Dönüş 1  (Okunma sayısı 106 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Fıtrata Dönüş 1
« : Ocak 14, 2021, 08:14:25 ÖÖ »
Fıtrata Dönüş  1
   
Fıtrat üzere yaşayan kişi, bünyesinde, birçok insanda bulunmayan nitelikleri barındırır.

Buna “asalet”, “kimliğini doğrulama kodu” da diyebiliriz. Ki, bu insanın mayasıdır, özüdür; hiç bir zaman kaybolmaz. Yeri geldiğinde zifiri karanlıkta dahi olsa elmas gibi parıldadığını görürüz...

Mesela, Peygamberlerin Risalet’ten önceki yaşamlarında rastladığımız bu hasletlerine, nübüvvetle şereflendirildiklerinde daha bir güzelleştiğini fark ediyoruz.

Özü, türlü çirkefliklerle tamamen paslanmamış, kirlenmemiş çoğu insanın da bu ruha tekrar kavuşması mümkündür.

Yüce Allah “Fıtratı” Kur’an’da “Hanif Din”ine bir açıklama olarak getiriyor.

“O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, (Yani) Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Hiç şüphesiz Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.” (Rum 30/30)

Görüldüğü gibi ayette, her türlü sapkınlık ve şirk izinden arınmış, tevhidi bir inancı samimiyetle kuşanmış ve yalnızca Allah’a ibadet etmeyi prensip haline getirmiş kişi, Hanif olarak tanımlanıyor. Ve bu tanımı da Yüce Allah “Fıtrat” ile belirterek veriyor. (Kur’an Yolu Tefsiri)

Bu açıklamayı şu ayet de güçlendiriyor.

“İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran, 3/67)

Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuşlar, “Her çocuk ancak fıtrat üzere dünyaya getirilir. Bundan sonrası anası, babası (bulundukları din üzere) onu Yahudi, Hristiyan ve Mecusi yaparlar...”

İlk insan Âdem ile eşini konu alan şu ayetler de ders dolu...

“Dedik ki: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.’” (Bakara 2/35)

“O ağaçtan yediklerinde kendilerine çirkin yerleri görünüverdi de Cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Böylece Âdem Rabbine karşı gelmiş oldu ve şaşıp kaldı.” (Taha, 20/121)

Âdem (a.s) ve eşinin ağaçtan yemesi aslında bir tür halis fıtrattan uzaklaşmaydı. Fakat akabinde açılan uzuvlarını ilk fıtratları gereği bir şekilde örtmeye çalışmaları, sonrasında hasımları iblis gibi kibir ve küfürde inat etmeyip tevbe etmeleri, işte bu, tekrar fıtrata/öze dönüştü!

Medyen diyarına gelen ve kendisine henüz peygamberlik verilmemiş olan Musa’yı (a.s) ise Kur’an şöyle haber verir:

“Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan birçok insan buldu. Onların gerisinde de, (hayvanlarını) engelleyen iki kadın gördü. Onlara: ‘Derdiniz nedir?’ dedi. Şöyle cevap verdiler: ‘Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.’

Bunun üzerine Musa, onların yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: ‘Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım’, dedi.

Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi: ‘Babam’, dedi, ‘bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor...’” (Kasas 28/23-25)

Ayetlerde de ifade edilen, kızların babası Şuayb (a.s), Musa’yı (a.s.), yaptığı iyiliğin karşılığını ödemek için kızlarından biriyle çağırttırır. Gönderdiği kızı babasına sonra şunu diyecekti:

“... ‘Babacığım, onu ücretle tut. Herhâlde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır’...” (Kasas 28/26)

Babası, bunu nerden anladığını sorduğunda kızından, “Çünkü yolda gelirken rüzgâr elbiselerimi sağa-sola savuruyordu, o bana önünde değil, arkasında yürümemi ve o şekilde yolu tarif etmemi istedi” cevabını alır.

Hem kızların iffetleri gereği geç kalmayı göze alarak kalabalık ortama girmemeleri hem de Musa’nın (a.s) bu iffet timsali tavrı, toplumumuzun yitirip de şiddetle muhtaç olduğu hasletlerden biridir!

Evet, bu toplumu dünya-ahiret saadetine götürecek ruh, bu örneklerdeki ruh olsa gerek!

Allah’ın, peygamberlerin tanınmadığı, Mukaddes Kur’an ayetleriyle dalga geçildiği, türlü önceliklerin tanrılaştırıldığı, ahlaksızlığın kol gezdiği ve bu yüzden ne iffet ve namus kavramı ne de güvenin kalmadığı bir toplumdan her şey beklenebilir.

Fakat Allah korkusu ve sevgisiyle yaratılış fıtratlarına dönen toplumlarda iffet, sadakat ve güvenin tekrar tesisi mümkün ve elzemdir. Nitekim Allah’ın bizi yarattığı fıtrata tekrar dönmemize bugün çok ihtiyaç vardır.

Pörsümüş, paslanmış fıtratlarımıza ve uzaklaştığımız özlerimize bir an önce dönüş yapmak zorundayız. Aksi takdirde (Allah korusun) bu gidiş doğru gidiş değildir.

Hanif olarak özümüze dönmemiz temennisiyle Allah’a emanet olun.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Fıtrata Dönüş 2
« Yanıtla #1 : Ocak 14, 2021, 08:18:56 ÖÖ »
Fıtrata dönüş  2 - EKLENDİ.
   
Hz. Ömer anlatıyor: “Biz öyle insanlardık ki kendi ellerimiz ile helvadan putlar yapar sonra acıkınca onları yerdik. Kız çocuklarımızı dayına gidiyoruz diye evden alır, kendi ellerimizle diri diri toprağa gömerdik!”

Örnekten de anlaşılıyor ki, puta veya başka bir nesneye tapma gereksinimi dahi fıtraten bir yaratıcıya duyulan ihtiyaç gereğidir. Ancak hakkı bulmaya engel olan çevre, insanın doğruyu bulmasına mâni olur.

Bugün bazı çevrelerce de savunulan, kadını erkekten, erkeği kadından bağımsız görme sapkınlığı, İslam’ın gelmesiyle düzeltilen cahiliye devrinin en sapkın hastalığıydı.

Bu bakımdan “Fıtrat”, Allah’ın emrettiği iyilik üzere bulunmaktır.

Kimi insan hilkatinin şuuruyla yaşar, kimi de ondan habersiz hayatını devam ettirir. 

Allah’ın dinine sımsıkı sarılan kimse, bozulmamış fıtrat üzeredir. Allah’ın dininden bîhaber yaşayan da fıtrattan sapmıştır. Bunun farkında olup olmamak gerçeği değiştirmez.

Çok duyduğumuz yanlış bir kalıptır: “Filankes çok iyi bir insandır, çok temiz kalplidir; ama dindar değildir!” 

Hayır, gerçek: O kimse Allah’ın yarattığı özünden kopmuş, uzaklaşmıştır. 

Zira Allah’ın yaşamamızı istediği din, fıtratımıza uygundur; fıtraten yapmamıza hiçbir engel yoktur.

Ve aslı itibariyle bünyemiz, çevrenin etkisinde kalmadığında karar kılacağı yön, orasıdır.

Fakat çoğu zaman hakkı bulmaya engel olan çevre, insanın doğruyu bulmasına mâni olur.

Örneğin putlara tapmaya yakınları tarafından zorlanan İbrahim aleyhisselamın putlara tapmayı reddedişi, sırasıyla yıldıza, aya, güneşe yönelmesi ve en sonunda, “… ‘Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım! Benim Rabbim, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tır! Ben hanîf  olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.’” (el-En’âm, 6/76-79) arayışı fıtrat gereğidir.

Ve sonunda hakkı bulması/ haykırışı ise yaratılış kodlarını doğrulamadır.

Kur’an’da “Tağut” olarak geçen, Allah’a itaat yolundaki tüm engellerden sıyrılma fırsatı yakalayan herkes de neticede bu hakikate varır; doğru yola girer.

Düşünün, denizde boğulma tehlikesi geçirenin, yangın, deprem, çığ gibi herhangi bir doğal afetle karşılaşanın Allah’tan başka kimseye yalvarmadığı sıkça şahit olduğumuz hakikatlerdendir.

“Onları (deniz yolculuğunda) kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na has kılarak ve gönülden bağlılar olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca da artık onlardan bir kısmı orta yolu tutup (istikamet üzere gitmekte, pek çokları da sapıtıvermektedir). Zaten bizim ayetlerimizi gaddar ve nankör olandan başkası inkâr etmez.” (Lokman 31/32)

Filhakika, doğruyu söylemek veya doğru davranmak insana huzur verir, yalan söylemek, kötülük yapmak da sıkıntı verir ve insan vicdanen rahatsızlık duyar.

Misal, kasten ya da kasıtsız bir hata/günah işleyip de sonunda pişmanlık duymayan bir Allah kulu yoktur! En cani insan bile kendi nefsiyle baş başa kaldığında pişman olduğunu deklare eder.

Evet, öze dönüş yolunda kurtuluş reçetesi, ayette de işaret buyrulan, gerek darda gerek ferahlıkta Allah’a karşı nankörlük etmeyip, ona emri doğrultusunda iman ve itaatte bulunmaktadır.

İşte bu özü yakalayanların fıtrat kodları o zaman zifiri karanlıklarda dahi engel tanımaksızın gün yüzüne çıkar. 

Ve bu kimseler, insanların güven ve itimatlarını celbederler…

Nitekim Hz. Peygamber aleyhisselam, tebliğ ettiği dini kabul etmeyenlerce en güvenilir kişi kabul edilmiş, kendisine emanetler bırakılmış… 

O da o emanetleri en kötü gününde (Mekke’den çıkartılırken) bile ihanet etmeyip sahiplerine teslim etmek için Ali’yi (r.a.) görevlendirmiş... 

İsteseydi, evini/barkını, tüm malını bırakıp, şerlerinden emin olmak için gizlice çıktığı hicret yolunda o emanetleri “Ben bunları hak ettim, zaten beni zorla yurdumdan çıkarttılar, malım da evim de kendilerine kalacak...” deyip alabilirdi.

Ama almadı. Zira “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin!” diyordu Rabbi onun için… (Kalem 68/4)

Ve O yüce şahsiyetin verdiği bu güven ile O’na düşman olanlar bilahare birer birer gelip iman ettiler…

Bugün hepimizin temiz ve katkısız bu fıtratın verdiği terbiye ile bezenmemiz şarttır.

Aksi takdirde kadının erkekleştiği, erkeğin kadınlaştığı ve gençliğin ne olduğu belli olmayan yozlaşmış bir toplum olmaktan kurtulamayız.

Ve dahi iyilerin yüzü suyu hürmetine gelecek olan rahmet, toplumun ekseriyetini teşkil eden kötülerin davranışlarında etki etmediğimizden (Allah muhafaza) azaba dönüşebilir.

A’raf 7/155’te buyrulan “...Şimdi içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin?...” mazereti de bizi kurtarmaz.

İyi davranışlarımızı sergileyerek kötülüğün ortadan kalkmasına katkı sunmak temennisi ile fıtrata dönük bir hayat dilerim...

 


* BENZER KONULAR

Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Bugün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Bugün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Bugün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Bugün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Bugün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41