Gönderen Konu: Allah’ın İpine Yapışmak ve Dağılmamak  (Okunma sayısı 1976 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Allah’ın İpine Yapışmak ve Dağılmamak
« : Ocak 10, 2020, 10:55:36 ÖS »
Allah’ın İpine Yapışmak ve Dağılmamak
   
Yüce Rabbimiz Âl-i İmran Suresinin 103. Âyet-i celîlesinde şöyle buyurdu:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.”

“Allah’ın ipi” nedir, sorusu cevabını şöyle buluyor:

“Allah’ın ipi”nden maksat, Kur’an ve İslâm’dır. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışmak”, hep birlikte İslâm dinine inanmayı, onu kabul etmeyi ve gereklerini yerine getirmeyi ifade eder. Hz. Peygamber Kur’an’ı, “Allah’ın gökyüzünden yeryüzüne sarkıtılmış ipidir” diye tarif etmiştir. (Müsned, III, 14, 17; İbn Kesir, II, 73)

Allah’a karşı gereği gibi saygılı olmak ve müslüman olarak ölebilmek için Allah’ın ipine toptan yapışarak tevhid inancında birleşmek, ayrılıktan uzak durmak ve hayatın sonuna kadar imanı korumak gerekir. (Komisyon, Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Ank 2006, c.I, s.643.)

Bunun yerine getirilmesi; içinde bulunduğumuz zaman diliminde ve yaşanılan şartlar çerçevesinde her zamankinden çok daha önem ve hayatiyet ihtiva etmektedir.

Yıllar önce bu zorunluluğun altı çizilirken:

“İttihad-ı İslam bu zamanın en büyük farz vazifesidir ve âdet değil, ibadettir” denilerek, birleşmenin önemine vurgu yapılmıştır.

Bunun gerçekleştirilmesi ise bayram olarak nitelendirilerek şu ifadelere yer verilmiştir:

“... İnşaallah, alem-i İslamın (İslam aleminin) da büyük bir bayramına yetişirsiniz. Cemahir-i müttefika-i islamiyenin (İslam cumhuriyetlerinin birleşmesinin) kudsi kanun-u esasiyelerinin (kutsal kanunlarının) menbaı (kaynağı) olan Kur’an-ı Hakim, istikbale tam hakim olup beşeriyete (insanlığa) tam bir bayramı getireceğine çok emareler (işaretler) var. (Emirdağ Lahikası-ll, s. 76)

Bugünümüzle ilgili olarak diğer bir ilim adamımız ne yapılmakta olduğunu ve neyin nasıl yapılabileceğini şöyle dikkatlerimize sunmuştur:

Müslümanlar ayrı ayrı ulus devletler kurunca bölünmüş, parçalanmış oluyorlar. Sonra “ulusal egoizm ve çıkar” din kardeşliğinin, ümmet birliğinin ve çıkarının önüne geçiyor. Sözde Müslüman uluslar, bazen kafirlerle işbirliği yaparak kardeşleriyle savaşıyorlar.

Eğer Müslüman isek, bu sözün manasını ve şümulünü biliyorsak yapacağımız tek şey “davranışlarımızı dinimize uygun kılmaktır” Ümmeti daha fazla bölmenin ve birbirine düşürmenin İslam’da yeri olduğunu kimse iddia edemez. İşte bu sebeple o yazıyı şöyle bitirmiştim:

“Müslümanlara düşen vazife daha fazla bölünmek, daha fazla çatışmak yerine birleşmek, bütünleşmek, hak ve adaleti birlikte sağlamak için işbirliği yapmak, birlik, dirlik ve düzenimizi bozarak meşru olmayan menfaat devşirme peşinde olanlara fırsat vermemektir. Mevcut düzen bu davranışa engel değildir. Kürt, Türk, Arab, Farsî, Berberî... bütün Müslümanların âkıl adamları, Müslüman kanaat önderleri bir araya gelmeli, olup biteni müzakere etmeli, ümmetin yoluna ışık tutacak açıklamalar yapmalıdırlar. Düzen buna da engel değildir.’” (Hayrettin Karaman, 29 Nisan 2012)

Diğer taraftan Elmalılı merhum “Bütün müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat,10) âyetinin açıklamasında:     

 “Zira hepsi ebedi hayata sebep olan iman esasında birleşir din kardeşidirler” kaydını düşer. (Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.7, s.201.)

Mevdudi merhum da “..bu ayet yeryüzündeki tüm müslümanları evrensel bir ailenin bireyleri olarak ilan etmektedir. Bu müslümanlar arasında bulunan kardeşlik öyle bir nimettir ki, hiçbir dinde bir örneği bulunmamaktadır.” (Mevdudi, Tefhim’ul- Kur’an, c.5, s.440) diyerek iman kardeşliğinin zorunluluğuna ve yüceliğine işaret eder.

Böyle bir yüce imanın ve misyonun sahibi olan Müslümanların dağınıklığı ve parçalanmışlığı izah edilebilir bir durum değildir. Bunun ne derece anormal ve anlamsız olduğu babındaki şu veciz tespit ve ifadeler ne kadar yerindedir:

“Dünyada en acı vakıa, bir ideale inanmış olanların dağılmasıdır.

Bir eşkıya grubu dağılabilir. Ya sonlarından korkmuşlardır, ya tövbe edip doğru yolu tutmuşlardır, ya da gezmekten bıkmışlardır. Ne sebeple olursa olsun böyle bir grubun dağılması onlar için iyi bir sonuçtur.

Bir savaş biter, erinden kumandanına kadar bütün ordu, barış uğruna dağılır. Bu da yerinde ve faydalı bir dağılıştır.

İş yerlerinin günlük dağılışları, sürülerin toplanıp dağılmaları olağan ve güzeldir.

En çok duygu boşalmalarına neden olan aile dağılmalarında bile, ya yeni ailelerin doğuşu veya ailenin devam edebilmesi için geçim faktörlerinin sağlanmasının etkisi vardır.

Fakat bir inanç uğruna bir araya gelmiş olanların şu veya bu sebeple dağılmalarının acı ve kötü olmaktan başka hiçbir anlamı yoktur. Dünyanın en acınacak olaylarından biridir bu.

Bu dağılma ister korkudan olsun, ister yetersizlikten, ister maddi bir çıkardan ileri gelsin, dağılanların inanç zayıflığını ideale bağlılıklarının gevşekliğini gösterir.

..Bir dava uğruna çalışanların bölük pörçük olması için düşmanları her yola başvuracaklardır…

Fakat,  işte inanmış adam, asıl bu güç şartlarda kendini belli eder. Yanlışlar kum ve yılan gibi kaynarken, o, doğrunun kıl gibi ince çizgisinin üzerinde yürür.

Hazreti İbrahim’in, Hazreti Musa’nın, Hazreti İsa’nın ve nihayet en büyük Peygamberimizin bu yolda çektiklerini düşünürsek, inanılan yolda nice imtihanların bulunduğunu, sabır ve tahammülün imanla ilgisinin ne kadar yakından bulunduğunu anlarız, daha doğrusu tekrar hatırlatırız.” (Sezai Karakoç, günlük yazılar II sütun, 5. Baskı, s.495 )

Sözlerimizi konu ile ilgili bir ilâhî mesajla noktalayalım:

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Âli İmran, 139)

Süleyman Önsay.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41