Gönderen Konu: TERBİYENİN İNCELİKLERİ  (Okunma sayısı 257 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
TERBİYENİN İNCELİKLERİ
« : Ağustos 07, 2019, 05:51:39 ÖÖ »
TERBİYENİN İNCELİKLERİ

İnsan yetiştirmek ve terbiye etmek, Kur’an-ı Kerim ve sünnetle alakalı olduğundan ‘evladiyelik’ olarak tarif edebileceğimiz ve kıyamete kadar en sıcak gündemimiz olacak bir mevzudur. Bugün de yetişen yeni neslin ve evlatlarımızın istikbalinden derin endişe duyan Müslümanların en temel gündemi olduğundan bu konuyu farklı ve önemli ayrıntılarıyla ele almayı tercih ettik. 

Mürebbi terbiye de nelere dikkat etmelidir?

Terbiyeci, etrafına müspet enerji tevzi eder. Zira o, aldığı ilmi, salih amellerle buluşturma gayreti içinde olan bir Müslüman olarak bu enerjiyi taşımaktadır ve bunu çevresindekilere, hassaten eğitimi altında bulunanlara aktarma mesuliyeti vardır. Taşıdığı potansiyel güç olan müspet enerjiyi muhatabına intikal ettiremeyen eğitimci, eğitimi ve insan yetiştirme hedefini gerçekleştiremeyecektir.

Mürebbi, kendisine emanet edilen her bir talebenin istikbalin zirve şahsiyetlerinden biri olabileceği ihtimalini muhakkak göz önünde bulundurmalıdır. Eğitimci uhdesine aldığı gençlerin ileride yeryüzünün ıslahı için çalışacak kimseler olabileceği inancıyla kendi ufkunu genişletmediği müddetçe İslam âlemi için numune şahsiyetler yetiştirmesi de mümkün olmayacaktır. Unutmayalım, sonsuz kudreti olan Allah’a iman eden ve yeryüzündeki en büyük kuvvet olan bu imanı kalplerinde taşıyan Müslümanların ümit var olarak yaşaması farzken, ümitsiz olmaları da haramdır.

Kusursuz talebe isteyen muallim, kusursuz bir eğitimci olmak zorundadır. Hassaten her talebenin ilk muallimi olan anneler çocuklarında gördükleri olumsuz ve negatif özelliklerden şikâyet etmeden evvel kendilerindeki menfi yönleri fark etmeli ve çocuklarının düzelmesini istiyorlarsa öncelikle kendi eksikliklerini ıslah etmelidirler.

Merhum Mehmet Akif Ersoy “Muallimim diyen olmak gerektir imanlı; edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı...” demiş ve eğitimcide bulunması geren bu dört temel özelliği veciz bir şekilde ifade etmiştir. Bu dört özelliğin bünyesinde cem olmadığı, iyi ile kötüyü tefrik etme özelliği olan vicdandan yoksun kişiye eğitimci, muallim veya mürebbi dememiz ise imkânsızdır.

Mürebbinin kalitesi yetiştirdiği talebe ile ölçülür. Bu nedenle insan eğitimiyle meşgul olanların iki özelliği olması gerekir: Örnek ve rehber olmak. Muhataplarına karşı örnek ve rehber kimliğe sahip olmayan bir eğitimcinin insan yetiştirmesi, toplumu eğitmesi muhaldir. Zira gönderilen tüm Peygamberler bu iki kimlikleri ile tebliğ ve irşad vazifelerini sürdürmüşler, insanları eğitmişlerdir. Örnek olma vasıfları ısısı ve ışığıyla ham olanları olgunlaştıran güneş gibi muhataplarına etki ederken; rehber olma kimlikleri de hedefli bir şekilde yürümeleri, gelişmeleri ve muhataplarını da geliştirmeleri şeklinde tezahür eder. O halde evvela annelerden, muallimlerden, imamlardan başlayarak eğitici vasfında olan herkesin muhataplarına karşı örnek olup olmadıklarını muhasebe etmeleri ehemmiyet arz etmektedir. 

Taşıdığı bu Peygamber mesleğine ciddiyetle yaklaşmayan, görevlerini hakkıyla yerine getirmeyip, mesuliyetinin gereğini yapamayan eğitimciler, bir muhataplarının dahi kendi ihmalkârlıkları nedeniyle Benî Âdem kütüğünden silinip, şeytanın kütüğüne yazılmasına vesile olurlarsa, bunun ahirette ödenmesi çok zor bir vebal olduğunu unutmamalıdırlar. Özetle; bünyesinde koca bir çınar olma potansiyeli taşıyan talebesini bir metre boyunda çalı olarak yetiştiren eğitimci, Allah katında bundan mesuldür, hesap verecektir. Vesselam...

Abdullah Büyük.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: TERBİYECİNİN VAZİVELERİ
« Yanıtla #1 : Ağustos 07, 2019, 05:54:00 ÖÖ »
TERBİYECİNİN VAZİVELERİ

Terbiyeci bilgi vermenin yanında samimiyet tohumları ekmekle de muvazzaftır. Anne, baba, öğretmen, imam veya eğitim mesuliyeti taşıyan her kim olursa olsun yapması gereken şeylerden biri de samimiyet kazandırmaktır. Zira bütünüyle samimiyet olan din, bunu gerekli kılmakta; samimi olmayan bütün şeyler de Allah indinde kabul görmemektedir.

Terbiyesine aldığı kişinin ufkunu genişletmelidir. Tüm âlemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamber’in ümmeti olan ve bütün yeryüzünün sorumluluğunu taşıyan Müslümanlar olarak ufkumuzun dar olması pek tabii eğitim hayatımızı büyük ölçüde kısıtlayacaktır. Öyle ki bir eğitimcinin ufku kendi mahallesi, kendi şehri ve hatta kendi ülkesiyle sınırlı kalmamalı; tüm dünyayı kuşatmalıdır. Zira dünyada vuku bulan hadiseleri, hâkim olan yaşam şartlarını bilmeyen bir eğitimcinin tam bir eğitim verebilmesi düşünülemez.

Eğittiklerini akl-ı selime çağırmalı, doğru karar verebilmelidir.

Usul ve metot öğrenmeli; eğitimin esas ve temellerinin kalpten başladığını bilmelidir.

İlmin yanında adap öğretmelidir.

Hülasa; terbiyeci yetiştirdiği insanda selim bir vicdan inşa edebilen ve ahlak şuuru verendir. Bu da Kur’an bağlantılı bir disiplinle tüm hayatımızı, hareketlerimizi ve uzuvlarımızı kontrol altına almak suretiyle gerçekleşebilir. Kalbe yerleştirilen bu terbiye ve iman gücü sayesinde sınırları çiğnemeyecek; hayatını, uzuvlarını haramlarla kirletmeyecek kişiler yetiştirmek de terbiyecinin nihai hedefi olmalıdır. Çünkü kalpteki iman hâkim olma gücünü kaybederse bütün uzuvlar kontrolden çıkacak ve haramlarla bir araya gelmek çok kolay hale gelecektir.

Bir yaprağın bile hareketlerinden haberdar olan Allah Teâlâ’nın yeryüzüne halife olarak gönderdiği insanın eğitim ve terbiyesini üstlenen, onu şeytanın ve nefsin tuzaklarından korumak ve salihler arasına dâhil etmek için çaba gösteren birinin bu samimi gayretlerini karşılıksız bırakması düşünülemez. Eğer terbiyeci Allah’ın kendisini gördüğü, kendisiyle beraber olduğu şuuruyla faaliyetlerini gerçekleştirir, Allah’ın yarattığı insanı O’na yöneltmek için verdiği bu mücadelenin kutsal bir mücadele olduğunun farkında olursa Allah’ın yardımı muhakkak tecelli edecektir. Allah’ın yardımı olmadan elini dahi hareket ettirmekten aciz olan bir insanın, yine O’nun yardımı olmadan başka bir insanı terbiye edemeyeceği kuşkusuz bir hakikattir. O halde terbiye ancak Allah’ın her an izlemesi, takibi ve yardımıyla beraber olduğunu bilen ve bu şuurla yapan bir terbiyeci ve Kur’an’ın onayından geçmiş, Kur’an’la şekillenmiş bir usul ve metotla gerçekleşebilir, amacına da ulaşabilir. Unutmayalım, Efendimiz (s.a.v.)’in 23 yıllık peygamberlik hayatının yarıdan fazlasını kapsayan Mekke dönemi, yalnızca Allah, ahiret ve risalete imanı inşa etmek amacıyla nazil olan ayet-i kerimelerin gölgesi altında geçmiştir. O halde her işte olduğu gibi eğitimde de ilk adım, imanı sağlamlaştırmaktır.

Bugün toplumuzda en büyük eksiklik, bahsettiğimiz bu vazifeleri yerine getirebilecek, bu bilinç ve şuuru taşıyan mürebbi yokluğudur.

“Rahmet Mevsimi” olarak tarif ettiğimiz Receb, Şaban ve Ramazan aylarının bütün İslam Alemi ve insanlık için hayırlara vesile olması duasıyla cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun.

Amin.

Abdullah Büyük.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41