www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET iSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => İslamda Aile => Konuyu başlatan: KOYLU - Ocak 13, 2021, 05:00:56 ÖS

Başlık: Ben Eşimin Nesiyim
Gönderen: KOYLU - Ocak 13, 2021, 05:00:56 ÖS
Ben Eşimin Nesiyim

Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.(Teğabün: 14)


Muhatabı olduğumuz ayetlerin gönderilme sebeplerine genel bir bakış yaparsak; “Mekke’deki bazı Müslümanlar, peygamberimizle birlikte hicret etmek istediler. Yine Medine’deki bazı Müslümanlar da peygamberimizle birlikte cihada çıkmak istediler. Müslümanların bu hayır işlerine aileleri onların yanlarında kalmaları gerektiği, onlara ihtiyaçları olduğu gibi gerekçeler ileri sürdüler. Onların da ailelerine olan şefkat ve düşkünlükleri bu ibadetleri ya yapamamalarına ya da eksik yapmalarına sebep oldu. Daha sonra bu eksikliğin pişmanlığını duyan Müslümanlar ailelerini cezalandırmak istediler. Yüce Rabbimiz Onları uyarmak için bu ayetleri indirdi.” şeklinde özetleyebiliriz.

Ayetlerde “EŞLER” diye tercüme ettiğimiz ezvac kelimesi zevc kelimesinin çoğuludur. Kadın için de erkek için de kullanılır. Yani kadın ve erkekten her biri diğerinin eşidir. Erkek takıları ile hitap edilmesi kadın için kocasını “eş” olmaktan çıkarmaz. Yüce Rabbimiz kadınla erkeği dünyada ve ahirette birbirine bağlı ve bağımlı “eşler” olarak yaratmıştır. Çok küçük istisnalar dışında insanın evlenmesi ve yuva kurması onun hem biyolojik hem de psikolojik ihtiyacıdır. Nitekim peygamberler de evlenmişler ve insanlığa örnek olmuşlardır. Evlenmeyi ve yuva kurmayı sürekli teşvik eden, kendisi de evlenen ve çocuklarını evlendiren Allah’ın elçisi gençlere hitaben şöyle buyurmuştur:

"Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlilik yükümlülüklerine gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik gözü daha çok öne eğer ve iffeti daha fazla korur. Kimin evlenmeğe gücü yetmezse, oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır" (Buhârî, Müslim)

 Rabbimiz kadını erkeğe ve erkeği de kadına çok girift bağlarla bağlamıştır. Ne erkek ne de kadın tek başına yaşayamaz. Maddî güzelliğini ve manevî güzelliğini gerçekleştirip olgun bir münevver de olamaz. En azından aile ve çocuk konularında, baba veya anne olma duygu ve sorumluluklarında kemâlat eksiklikleri yaşar.

Yüce rabbimiz yarattığı ilk insandan itibaren insanın cinsel ihtiyacını, sevgi ihtiyacını, ilgi ihtiyacını kısaca kendinden olan birine olan ihtiyacını hiç reddetmemiştir. Âdem daha cennette iken ona eş olarak yarattığı Havva’sına dünyada da ulaşması için onu zorlayacak kurallar da koymamıştır. Allah’ın kuralları bu birlikteliğin ve ihtiyaçların bir nezaket ve temizlik içerisinde etrafı kirletmeden, ailelere, çocuklara ve topluma maddî ve manevî hasarlar açmadan gerçekleştirilmesi içindir.

  Bu kurallar uygulanırken de “Kim kiminle evlenmeli?” ve “Nasıl yaşamalı?” soruları karşımıza çıkar. Bu sorular yüzyıllar öncesinden günümüze konuşulup tartışılan üzerine istatistikler tutulan bir konu olarak atalarımızdan bize miras kalmıştır. Oysa Kur’an’ın bütünlüğü bize hayatı iman ve bu iman etrafında yaşam olarak gösterir. Böyle bir hayatın dünyanın da ötesini kuşattığını anlatır. Allah Müslüman’ın evlenip yuva kurarken diğer canlılar gibi sadece biyolojik birlikteliğinin şartlarını koşmaz. Onu insan ve mü’min yapan aklı ve imanı ile tercihler yapmasını, gönlüyle ve ruhuyla da uyum sağlayan biri ile evlenmesini ister. Eşler arasında inanç, ibadet ve tercihlerde uyum olmasını ister. Güzellikleri ya da yakışıklılıkları dillere destan olsa da mü’min erkeklerin Allah’a ortak koşan müşrik kadınlarla evlenmelerini, mü’mine kadınların da müşrik erkeklerle evlenmelerini haram sayar. Rabbimizin bu uyarısından sonra kuraldışı hareket eden kişi başına gelecek problemlerden sorumlu olacaktır. Bu tercihinin bir bedeli varsa bunu dünyada da ahirette de ödeyecektir.

Yanlış tercihlerle kurulan yuvalar her gün hayatımızda bir başka aksaklılığı ile karşımıza çıkıyor. İmanının gereğini yerine getirmek isteyen kadın ve dünyadan kam almak isteyen bir erkek ya da tam tersi bir aile veya iman yolunu seçmiş günahlardan uzak durmak isteyen bir çocuğun neler yaşadığını ya da ona kendini Müslüman olarak tanıtan ailesinin neler yaptıklarını görüyoruz.

Günümüzde de saçının rengi, gözünün rengi, banka hesabı, boyu posu, makamı mevkisi vs.ne bakarak yapılan eş tercihleri kişiyi; içki teklifleri, kumar teklifleri, faizle alış veriş teklifleri, yalan, iftira, dedikodularla dolu bir hayata doğru sürüklemektedir. Müslüman, Allah sevgisini, mal ve evlat sevgisine tercih etmeli, mal ve evlat kaygılarıyla uğraşırken Allah’ın emri olan ibadetini ve itaatini bozmamalıdır. Evlatlarına mal biriktireceğim diye haccından ve zekâtından geri kalıp faize dalmamalıdır.

Eşimiz ve evlatlarımız bizim için birer imtihan sebebidir. Onlara tutulup zahmetlerine katlanırız. Bazen bilmeden bazen de bile bile onlar için günaha sürükleniriz. İşte bizi böyle günaha teşvik eden eşlere ve çocuklara karşı dikkatli olmalıyız. Dünya hayatı da aile hayatı da geçicidir. Hatta evlat olmak anne ve baba olmak bile tamamen biyolojik bir sebeptir. Ahiret hayatı sıhriyet bağlarını yok eder ve manevî bağları yaşatır. Allah’ı inkâr eden ya da ona ortaklar koşan kişiler babalarımız annelerimiz ya da evlatlarımız da olsa onlara karşı manevî bir sevgi beslememiz yasaklanmıştır. İbrahim a.s.’ın müşrik olan babasının affı için dua etmesi, Nuh a.s.’ın da müşrik oğlunun affedilmesi ve fırtınadan kurtarılması için yaptıkları duaların şiddetle reddedilmesi bize ibretli birer örnektir. Allah’ın affı için iman şarttır.

Günah da olsa dünya refahı ve zenginliğinden pay almak isteyip eşinde karşılık bulamayan taraf için karşı taraf dünyadaki en büyük talihsizliğidir. Diğer taraf için de durum aynıdır. Ancak Allah’ın emirlerine itaati seçen taraf sabreder ve onların da ıslahı için gayret ederse eş ve çocukları onun cennet biletleri olurlar.

Mü’min gaflet edebilir, maişet derdiyle, mal ve evlat endişesiyle bazen böyle bir zaafa düşebilir. Böyle bir durumda mallarımız ve evlatlarımızın kazanmamız gereken imtihanımız olduğunu unutmamalıyız.