Gönderen Konu: HİKMETSİZ DAVA HİMMETSİZ BAŞARI  (Okunma sayısı 241 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
HİKMETSİZ DAVA HİMMETSİZ BAŞARI
« : Kasım 18, 2019, 03:03:15 ÖS »
HİKMETSİZ DAVA HİMMETSİZ BAŞARI
   
Bilindiği gibi geçerli hayat sistemi, ancak ilâhî olan sistemdir. İlâhî olmayan sistem, insanın fıtratına ve yaradılış gayesine uygun değildir. İnsanın fıtratına ve yaradılış gayesine uygun olmayan beşerî düzenler, insanı hikmet dairesinden çıkarır ve sonsuz boşluğa bırakır. Beşerî düzenlerin hemen hepsi haktan ve hikmetten kopuktur ve boşluktadırlar.

İslam ise hikmetler bütünüdür. Hikmetin olduğu her şey mutluluğun kaynağıdır. Hikmet mana yönü ile çok önemli bir kavramdır. “Hikmet” her tür ârıza ve eksiklikten arınmış “öz”dür. Hak ile batılı en net ifade ile ayırt eder ve batıl olanı afişe eder. Hakkı, her yönü ile ön plana alır. Kur’an-ı Kerim’de derûnî manalar içerikli ayetler hikmetlerle doludur.  Hikmet, ifrat ve tefritin kesiştiği yer ve katkısız hayırdır. Hikmette ne ifrattan bir eser, ne de tefritten bir iz vardır. Her hangi bir şeyin olması gereken öz ve özel hali hikmettir. Hikmet, faydalı ilimdir, adalettir, medeniyettir, merhamettir, irfandır, ihlastır, sadakat ve güçtür.

Her şeyden daha çok hikmet, Allah Teâlâ’nın hakkına ve hudutlarına riayet etmektir. Bunun devamında her hak sahibinin hakkını vermek ve hiçbir hakkı ihlal etmemektir. Genel olarak hikmet her şeyi ve her hakkı yerli yerine devdi etmektir. Kur’an’da hikmet ile ilgili bilgilerin boyutu çok kapsamlıdır; Allah dilediğine hikmet verir. Kime de hikmet verilmişse gerçekten ona çok hayır verilmiştir. Bunu ancak lüb akıl sahipleri dinlerler anlarlar. (Bakara 2/269) Tarihî bir bağ kurma söz konusu olursa, Osmanlı Devleti, dünya devleti olmuş ve Avrupa’nın belli bir kısmını da fethetmişti. Fakat hiç asimilasyon uygulaması yapmadı. Gittiği her yere ilim, adalet ve medeniyet götürdü. Hiç kimsenin dilini, dinini değiştirmeye, malını, mülkünü ve zenginliklerini gasp etmeye kalkışmadı. Her işini, Kur’an’da “kıst” adı ile anılan adaleti uygulamaya özen gösterdi.

Fakat Yahudiler Filistin’e girdi, sahipsizleştirdikleri müslümanların yurtlarını, yuvalarını hatta her şeylerini gasp ettiler, insanlarını aç ve sefil bıraktılar. Mabetlerini harap etmeye yeltendiler. Hristiyan blokunu oluşturan batılı şirretler bizde, Kur’an sistemini kaldırttılar, Şeri’at kanunlarını ilga ettirttiler. Bin yıllık hikmet sistemimizi yıktılar. Dünya İslam âleminin birliğini sağlayan hilafeti, yer ile yeksan ettiler. Yetmedi bu köklü ve yerleşik medeniyetin kültürel etkinliklerini de silmeye çalıştılar. Daha da ilerlediler. “Harimi ismetimiz” olan ailemize tasallut ettiler. Ailelerimizi darmadağınık ettiler. Zinayı, zina olmaktan çıkarttırdılar. Daha niceleri yanında hizmet verecek insanlarımızın hikmet lokomotiflerini arızalandırdılar. Bütün İslam âleminde şeytanca atraksiyonlarla, müslümanların iradelerini bloke ettiler. Müslümanın, müslümanca mücadele etmesini unutturdular. Kur’an’dan, Kur’an’ın hikmetlerinden, öğütlerinden, uyarılarından ve ruhundan uzaklaştırıp cahil bıraktırdılar. Müslümanı faize duyarsız hale getirip girdaba soktular.

Fakat bütün bunlara rağmen Hazreti İbrahim aleyhisselam ile oğlu ve Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in soyundan geldiği Hazreti İsmail aleyhisselam’ın duaları vardır ve çok manidardır. Hatta bize umut ışıklarıdırlar; “Ey Rabbimiz! Soyumuzdan gelen, müslüman ümmet içinden onların arasında onlardan bir resûl gönder ki, onlara ayetlerini okusun. Onlara kitap ve hikmet öğretsin. Ve onları temizleyip nezih bir hale getirsin. Şüphe yok ki Sen, evet Sen Azîzsin, güç kuvvet ve yücelik senindir, Hakîmsin, her şeyin hikmetine sen sahipsin.” (Bakara:2/129) İşte üzerinde ciddiyetle durulması gereken hikmet, ibret, hizmet, ilim ve görev şuuru, bu ayetlerde mündemiçtir.

Pekiyi bunu başarmak hayal midir? Yoksa hakikat midir? Elbette hakikattir. Rabbimiz Allah Teâlâ’nın beyanı açıktır ve haktır; Rabbin yoluna, hikmet ile güzel öğüt ile davet et ve onlar ile en güzel yöntem ile mücadele et. Muhakkak ki O senin Rabbin, yolundan sapanları ziyadesiyle bilendir ve O, doğru yola ermiş olanları da bilendir. (Nahl:16/125) Evet yeter ki biz hassasiyetle “doğru yola” girip hikmetlerle davamıza sahip çıkalım, canımızla ve malımızla hatta zamanımızla himmet edelim. Yaratan Rabbimizin va’dı haktır. Yeter ki biz müminler olalım. “Bizim, resûllerimizi ve müminleri kurtarmak üzerimizde HAKTIR. (10/103)

Yeter ki, biz iman edelim ve himmet ehli olalım! Esselamu aleykum.   

İLHAN ORAL.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: HİKMETSİZ DAVA HİMMETSİZ BAŞARI 1
« Yanıtla #1 : Kasım 18, 2019, 03:05:02 ÖS »
HİKMETSİZ DAVA HİMMETSİZ BAŞARI  1

Hikmetsiz dava, hele bu dava İslam davası ise iddia olmaktan ileri geçmez. Birkaç asırdan beridir her ilkesi ve her kuralı mevcut olduğu halde görünürde dondurulmuş bir din yaşandığı anlayışı hâkimdir. Müslüman vardır. Evet, müslüman vardır da İslam’ı, hikmet bazında, dava niteliğinde kabul edeni bulmak çok çetrefillidir. Herkesin aklı karışıktır.

Birkaç yüzyıl önce ilmî alanlarda başlayan çöküş, Osmanlı Devletinin yönetimini etki altına aldı. Ulema değer kaybına maruz kaldı. Âdil ve kalifiye yönetici sıkıntısı baş gösterdi. Bunlara ekonomi alanlarda da yetersizlik ve duyûni umumi illeti, devleti sarsmaya başladı.

Nice ihanet, içte çıkan asayiş bozuklukları ve dıştan gelen nice baskıdan sonra bilindiği gibi Osmanlı Devleti çöktü. Bu şanlı devlet yıkılınca, enkazının altına dini ve dindarları hunharca gömdüler. Bin yıllık maddî ve manevî değerlerimiz de enkazın altına derç ettiler.

Artık yangın bacayı sarmıştı, “din ve tarih” imajı uyandıracak kelime ve kavramlar dâhi suç sayıldı. İhanette sınır tanımayan mihraklar, güya ülkeyi korumak için Türk Ceza Kanununa 163. Maddeyi koydular. Gerekçeleri; bu madde, şeri’at hortlayacakmış endişesi ile ülkeyi irticadan koruyacaktı! Bu 163. Madde müslümanları geriyor ve çok incitiyordu. “İrticayı önleyen Türk ceza kanununun 163. Maddesi Turgut Özal zamanında kaldırıldı. Bu maddeye göre laikliğe aykırı olarak, devletin düzenini dini esas ve inançlara uydurmak isteyen kişiler ve örgütler ile bunların propagandasını yapanlar cezalandırıyordu. Madde kaldırıldı. Hatta 141 ve 142. Maddeler de kaldırıldı, komünistlerin kimi ateist, kimi de kapitalist oldu. Müslümanlar da Rahmetli Mehmet Şevket Eygi beyin benzetmesinde olduğu gibi “darurrahat müslümanları” oluverdiler. Ne hikmet, ne dava ve ne de himmet kaldı.

Çünkü hikmet, şükür ibadeti ile bağlantılıdır. Bunun için de kulun, kendini yaratan Allah Teâlâ’nın Gani olduğunu ve her tür nimetin Ondan geldiğini, nimetleri karşısında O’na şükretmesi gerektiğini bilerek uygulamalıdır. Şükretmeyi ihmal ettikleri gibi şükür nimetini hatırlamaz oldular. Bu gerçeği en mükemmel haliyle dile getiren Cenabı Hak açıklamasını şöyle yapar. Andolsun ki, Lokman’a, Allah’a şükret diye hikmet verdik ve her kim şükrederse ancak kendi nefsi için şükretmiş olur ve her kim de nankörlük ederse şüphe yok ki, Allah Ganîdir, kimseye ihtiyacı yoktur, Hamîddir, her tür övgüye O layıktır. (Lokman:31/12)

Görüldüğü gibi hikmet ile şükür ibadeti müminleri uyarmaya yetecek kadar mesaj vermektedir. Akılların bile algılamakta aciz kalacağı hikmet, ayetlerde insanlara verilen çok yüksek değerlerin daha farklı özelliği ile sunulur. Rabbimizin beyanı, çok ilginç bir anlam içerdiğini açıkça ifade ediyor; Sizin içinizden sizden bir resûl gönderdik ki, size Bizim ayetlerimizi okuyor ve sizleri yanlış bilgi ve kötü anlayışlardan temizliyor ve sizlere kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ve sizlere bilmediğiniz şeyleri öğretiyor. (Bakara:2/1151)

Aklımız ve kalbimiz ile bildiklerimizin üzerinde yoğunlaşıp düşünüyoruz. Ellerimizi açıyoruz ve niyazda bulunuyoruz. Allah’ım! Sen Resûl gönderdin, O senin ayetlerini okudu, bizi yanlış şeylerden temizliyor, Kitabı öğretiyor. Hatta dahası bize bilmediklerimizi öğretiyor. Biz bunları anladık. Allah’ım! Ya şu hikmeti nasıl anlamamız gerekiyor anlamak bize zor geliyor. Kitabın ile bize onu da bildir, ey Rabbimiz! Evet, bunun üzerine Allah Teâlâ bize nice sinyaller veriyor; Ateş, İbrahim’i yakmadı. Bıçak, İsmail’i kesmedi. Balık Yûnus’u yemedi. Deniz Musa’yı boğmadı. Daha ne hikmetler ne ibretler vardır.

Merhum Necip Fazıl Kısakürek iki mısrasında ilginç bir tesbitte bulunur: Şeytan, önce insana Allah’ı unutturur. Sonra çağdaş çöplükte ne bulursa yutturur. Evet, Allah Teâlâ’yı unutmak, hikmeti anlamanın da önünü kapatır. Müzmin bir yarayı kaşıyarak ve de kurcalayarak tedavi etmeye çalışmak akla ve mantığa aykırıdır. Bunun için bugün verilen mücadele tarzı şüphelere yol açmaktadır. Hikmeti bulmadan davadan bahsetmek safdilliktir, himmet sarf etmeden başarı kazanmak ancak hayalperestliktir. Mümin müslüman önce davanın ilmini öğrenecek, sonra hikmetine ulaşacak ve himmet ruhu ile mücadele edecektir.

Sen, Allah ile olursan, O mutlaka seninle beraber olacak ve mutlaka seni koruyacaktır. “Yeter ki, sen Onunla beraber ol.” Esselamu aleykum.     

İLHAN ORAL.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41