www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT => KÖŞE YAZARLARI - KARMA => Fatma Tuncer => Konuyu başlatan: fanidunya NET - Aralık 29, 2021, 08:43:24 ÖÖ

Başlık: Umutlarını Şans Oyunlarına Bağlayanlar
Gönderen: fanidunya NET - Aralık 29, 2021, 08:43:24 ÖÖ
Umutlarını Şans Oyunlarına Bağlayanlar

Akşam vakti Eminönü’nden geçerken kıyıya doğru uzanmış bir insan seli ile karşılaştım.

Hava soğuktu ve yağmur çiseliyordu insanlar birbirlerini iterek ilerlemeye çalışıyorlardı.

Marketlerin indirim reyonlarında, yardım kuruluşlarının kapılarında, ekmek büfelerinin önünde tek sıra halinde bekleyen insanlara pek çok kere rastlamışımdır. O yüzden nerede bir kalabalık görsem kentli insanın kaderi deyip geçerdim. Ama buradaki insanların gözlerinde umutla korku karışımı bir telaş vardı o yüzden olduğum yerde durdum ve bu telaşın sebebini sordum. 20 yaşlarında bir genç kız başını çevirdi ve “Abla ekmeğin, suyun, yağın fiyatının ne olduğun biliyorsun, belki çıkar ümidiyle piyango bileti almaya karar verdik” dedi. Şaşırdım, ne diyeceğimi bilemedim, olduğum yerde donup kaldım. Sonra bütün cesaretimi topladım ve “Piyango kumar gibidir ve Allah yasaklamıştır” dedim. Bu ifadem uzun süredir bekleyen insanlarda büyük bir öfke uyandırmıştı sağdan soldan hareketler yağmaya başladı. İnsanlar hiç cevap vermediğim halde ellerini havaya kaldırarak bağırmaya devam ettiler. Böyle durumlarda vicdanınızda bir rahatsızlık hissetmiyorsanız ve içiniz ferahsa söylenen sözü pek de dikkate almazsınız ancak vicdanınızda bir rahatsızlık varsa duyduklarınız yaranızı kanatır ve tepkinin dozunu kaçırırsınız. İnsanlar şans belki bize de vurur deyip bekliyorlardı ancak belli ki vicdanları pek de rahat değildi.

Ortamdan uzaklaşmak için karşıya geçmeye çalışırken bir genç arkamdan bağırdı: “Abla kul hakkı yiyenleri görmeyip de, geldiniz bizim verdiğimiz küçük tavizlere mi takıldınız, ihtiyacımız olmasaydı gelip yağmurun altında beklemezdik…” Bazen muhatabınızı o kadar uzağınızda hissedersiniz ki, ne yaparsanız yapın sesinizi duyuramayacağınızı fark eder ve sessiz kalmayı tercih edersiniz. İman etmenin aynı zamanda teslimiyet göstermek olduğunun farkında olmayan bir kişiye içinde bulunduğu durumun vahametini anlatamazsınız… Haramın büyüğünün, küçüğünün olmayacağını, bir damla kirin koskoca bir okyanusu kirletebileceğini siz bu kişiye izah edemezsiniz…

Eminönü’nden evime doğru ilerlerken içki, kumar ve eğlenceyi yaşam tarzı haline getiren Mekke halkının ayet nazil olduğunda gösterdikleri teslimiyeti ve o köklü dönüşümü düşündüm. Hatırlarsınız Arap toplumu içkiye, meysir olarak ifade edilen şans oyunlarına, eğlenceye düşkündüler ve bir araya geldiklerinde içki eşliğinde bir tür kumar olan bu oyunlara yönelir ve elde ettikleri kazançla üstünlük sağlamaya çalışırlardı. O yüzden Rabbimiz ayetinde şans oyunlarını içki ile birlikte zikretmiş ve yasaklamıştır. Cahiliye toplumunda kumar insanlara bir nevi yeme, içme gibi bazı maddi kaynaklar sağlıyor ve onları tembelliğe, kolay yoldan kazanç elde etmeye itiyordu. Şans oyunlarında kaybedenler diğerlerine karşı öfke besliyor ve bu durum bir rekabete dönüşerek kalpleri birbirinden uzaklaştırıyordu.

“Ey inananlar içki, kumar, putlar ve fal okları, şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şüphesiz şeytan içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister” (Maide, 90, 91) ayeti nazil olmuş ve Müslümanlar ayeti işitir işitmez teslimiyet gösterip, ellerindeki içkileri sokağa dökmüş, şans oyunlarına ise son vermişlerdi. İnanmak bunu gerektirirdi, inanmak eyleme, hayata dönüşen bir değerdi.

Bugün toto, loto, at yarışı ve piyango biletleri adı altında teşvik edilen şans oyunları ne yazık ki bir kazanç kapısı olarak görülüyor ve kabul görebiliyor.

Küresel kapitalist sistem sömürgeleştirdiği toplumların sadece maddi kaynaklarına konmuyor, iletişim araçlarını kullanarak kültürel dönüşüme maruz bırakıyor ve asimile ediyor. İnsanlar soru sorma yeteneklerini kaybediyor ve donuklaşıyor, sömürülmeye müsait hale geliyorlar. Bu durum onları içsel çatışmaya ve kimlik karmaşasına sürüklüyor.

Zaman akıp gidiyor ve yeni bir yıla girerken bizler geçen vakitlerde ömrümüzü nasıl tükettiğimizin, yaptıklarımızın ya da yapamadıklarımızın muhasebesini yapıp bugünümüzü güzelleştirebilmenin yollarını aramak zorundayız.

Fatma Tuncer.