www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET GENEL => HZ MUHAMMED S.A.V => Konuyu başlatan: türkiyem - Ağustos 15, 2022, 01:44:29 ÖS

Başlık: Hz. Peygamber Gibi Çalışmak
Gönderen: türkiyem - Ağustos 15, 2022, 01:44:29 ÖS
Hz. Peygamber Gibi Çalışmak

Allah Resûlu Muhammed (a.s.) gerek sözü ile, gerekse yaşantısı ile insanlığa örnek olmuştur. Çalışma ve gayret konusunda da onun pek çok ibretli sözü mevcuttur. Fakat bu hususta bizzat yaşayarak anlatmak istedikleri, sözlerinden çok daha fazladır. Çünkü o, yapmadığını söylemez; bir şeyi tavsiye veya emretmişse, muhakkak kendisi tatbik eder ve öyle söylerdi. Bu sebeple Resûlullah (a.s.) her konuda olduğu gibi çalışma konusunda da en güzel örnek şahsiyeti (üsve-i hasene) temsil etmektedir.

Hz. Peygamber’in (a.s.) hayatı çalışmakla geçmiştir
Resûlullah Efendimiz (a.s.), çalışmaya çocukluğundan itibaren başlamıştır; çocukluğunda süt annesi Halime’nin koyunlarını otlattığı gibi, daha sonra da Mekke’de ücret karşılığı Küreys’in koyunlarını gütmüştür. O çobanlık yaptığını şöyle anlatmaktadır: “ Mûsa (a.s.) köyün çobanı iken peygamber olarak gönderildi. Dâvûd (a.s.) da koyun çobanı iken peygamber olarak gönderilmiştir. Ben de Ecyad’da ailem için koyun güdüyordum.” Ayrıca o, köyün gütmeyen hiç bir nebî olmadığını da haber vermiş, kendisine siz de güttünüz mü? denildiğinde “Evet ben de güttüm” demiştir.

Dokuz, on yaşlarından itibaren amcası Ebû Tâlib’le birlikte Şam’a giden ticaret kervanlarına katılan Hz. Peygamber (a.s.), gençliğinde ticaret yapmış, onun ticaretteki dürüstlüğünü gören Hz. Hatice (r.a.), kendisiyle evlenmiş, daha sonra da işlerini ona havale etmiştir.

Peygamberlik verildikten yaklaşık on üç sene sonra, kavmının baskıları sonunda Mekke’den hicret ederek Medine’ye yerleşmek zorunda kalan Allah Resûlu (a.s.), şahâbeşini mescid yapımına teşvik etmiş ve bu mescidin inşasında bizzat kendisi de çalışmıştır. Temeli taşlarla, duvarları kerpiçle örülen mescidin inşası sırasında Peygamber Efendimiz (a.s.) bizzat çalışmış, çalışırken de:
“ Taşıdığımız şu yük ey Rabbimiz!
Hayber’in yükünden daha hayırlı, daha temiz
Yâ Rab! Hayır, ancak Ahiret hayri!
Mühâçir’le Ensar’a sen acı!”
şeklinde recezler söylemiştir. Onun yorulduğunu gören bir şahâbî, Yâ Rasûlallah! onu bana ver ben taşıyayım dediğinde ise, elindeki kerpiçi vermemiş, “Sen de bir başkasını al, taşı” buyurmuştur.
Diğer taraftan o, evinde de boş durmamış, hanımlarına yardımcı olmuş, evde kendine düşen görevleri fazlasıyla yapmıştır. Zaman zaman süpürgeyi ellerine alıp, odasını temizlemiş, keçilerini o gül kokulu elleriyle sağmıştır. Yeri geldiğinde sabahları hanımlarına uğrayıp, siparişlerini öğrenerek, çarşıya çıkıp evinin ihtiyaçlarını bizzat temin etmiştir. Nitekim Hz. Aişe’ye (r.a.), Resûlullah’ın (a.s.) evde ne yaptığı sorulduğunda o şöyle anlatmıştır: “Allah Resûlu ayakkabısını diker, elbisesini yamar, köyunları sagar... kısaca sizler evde neler yapıyorsanız onları aynen yapardı.” Ayrıca Allah Resûlu’nun (a.s.) Medine’de Hendek savaşı sırasında şehrin etrafına hendek kazılmasına bizzat iştirak ettiği ve balyozla taş kırdığı da bilinmektedir.

Tembellikten Allah’a sığınan peygamber

Hz. Peygamber (a.s.), boş duranları sevmez, kendisi de boşa vakit geçirmekten son derece endişe ederdi. Nitekim o, vaktini boşa geçirenleri sevmediğini, “İnsanların çoğu sıhhatin ve boş vaktin kıymetini bilmezler”, ve “...Hastalığın için sıhhatinden, ölümün için hayatından istifade et. Vaktini boş geçirme” sözleriyle ifade etmiş, mahşer günü kişinin, ömrünü nerede harcadın, gençliğini nasıl tükettin gibi sorulara muhatap olacağını haber vererek zamanın en iyi bir biçimde değerlendirilmesini teşvik etmiştir. Diğer taraftan “Kıyamet koparken sizden biriniz elinde bir hurma fidanı bulunursa, şayet ölmeden önce onu dikmeye güç yetirebilirse onu diksin” buyurarak çalışmayı ve hayırlı işlerden geri kalmamayı anlatmak istediği görülmektedir.

Diğer yandan “Vakit nakittir” anlayışıyla her an bir işle meşgul olmaya teşvik eden Hz. Peygamber’in (a.s.), İnsanların en hayırlısının insanlara en çok faydası dokunanı olduğunu belirtmesi, kendisi için çalışmanın ötesinde insanlık için, başkaları için çalışmayı her türlü ibadetten üstün kabul eden bir görüşü temsil etmektedir. Ayrıca o, “İki günü muşâvî olan zarardadır” ilkesiyle hareket ederek, insanların her geçen gün ilerleme kaydetmelerine ve üretken olmalarına önderlik etmiştir. Çalışmamak ve yeni bir şey ortaya koymamak onun hayatında rastlanmayacak bir durumdur. Tembellikten o kadar korkuyordu ki, dualarında dahi bu mezmum sıfattan koruması için Allah’a yalvarıyor ve onun yardımını istiyordu; Hz. Peygamber (a.s.) tembellikten Allah’a sığınır ve şöyle dua ederdi: “Allahım! Tembellikten ve borçlu olmaktan sana sığınırım. Yalancı Deccâl’in fitnesinden sana sığınırım. Cehennem azabından da sana sığınırım.”

Resûlullah (a.s.), dilenen kimseleri sevmezdi

Allah Resûlu (a.s.), dilenenleri asla sevmezdi. Çünkü o, çalışan ve üretenin, çalışmayarak parazit ve asalak olarak yaşayanlara üstünlüğünü çok iyi biliyordu. Bir gün bir dilenci yardım istemek için Hz. Peygamber’in (a.s.) yanına geldi. Allah Resûlu (a.s.) eli ayağı düzgün, güçlü kuvvetli bu adama çalışsana buyurdu. Adam nasıl çalışacağını sorunca, Resûlullah (a.s.) şu cevabı verdi: “Sizden birinizin ipini alıp da dağa gitmesi ve arkasına odun demeti yüklenip getirerek onu satması ve Cenâb-i Hakk’in bu sûretle o kimsenin onurunu koruması, istediği verilse de verilmese de halktan dilenmesinden daha hayırlıdır.”

Allah Resûlu (a.s.) ne sadece dünya için, ne de yalnız Âhiret için çalışmayı yeterli görürdü. O ancak hem dünya, hem de Âhiret için çalışmayı tavsiye eder, bunlardan birini ihmâl ederek yaşayanları ve başkalarına yük olanları hoş karşılamazdı. Nitekim bu konuda şöyle demektedir: “Âhireti için dünyasını, dünya için de Âhiretini terkeden de hayır yoktur. Her ikisi birlikte lazımdır. İnsanı Âhirete ulaştıran dünyadır. Başkalarına yük olmayınız!”

Hz. Peygamber (a.s.), helâlinden kazanmayı, başkalarına yük olmamayı, “Helâl rızık aramak her müslümana vâciptir” sözleriyle açıklamaktadır. Ayrıca o, kişinin çalışmasının kutsal olduğunu şu sözleriyle ifade etmektedir: “Kim bizzat çalışarak yorgun akşamlarsa, o mağfiret olunmuş olarak akşama erer.”

“Efendilik halka hizmettir” anlayışı

Hz. Peygamber (a.s.) bir gün bir mecliste arkadaşlarına ayakta şu dağıtıyordu. O sırada içeri yabancı biri girdi ve bu topluluğun efendisi kimdir? diye sordu. Allah Resûlu (a.s.) o adama bakarak “Bu topluluğun efendisi (şu anda) onlara hizmet edendir” (Seyyidu’l-kavmı hâdimuhum) buyurdu.

Başka bir zaman bir yolculukta arkadaşlarıyla koyun pişireceklerdi. Biri kesmesi benden dedi; diğeri, yüzmesi bana ait; üçüncüsü de, pişirmesi bana ait olsun dedi. Resûlullah Efendimiz de (a.s.), “O halde ödün toplamak da bana ait olsun” buyurdular. Çünkü o, krallar gibi tahtında sefa sürmek yerine, insanlar arasında yaşamayı, onlara her halükarda yardımcı olmayı tercih ederdi. Bu nedenle her vesileyle kendisinin de onlardan biri olduğunu beyan ederdi. Nitekim bir defasında çarşıda esnaf arasında gezerken “Doğru tart, müşteri tarafını ağır yap” diye ikaz ettiği biri, elini eteğini öpmek istemiş, o bunun üzerine “Acemler krallarına böyle yaparlar. Ben kral değilim, sizden birisiyim” diyerek o adama mani olmuştur. Bir başka seferde karşısında titreyen bir bedeviye, “Anası kurutulmuş et yiyen bir insandan ne diye korkarsın” buyurmuştur.

Güçlü mü’min zayıf mü’minden hayırlıdır
Allah Resûlu (a.s.), “Kuvvetli mümin zayıf müminden hayırlıdır” buyurarak çalışıp kazanmayı, her bakımdan sıhhatli ve güçlü olmayı önermektedir. “Veren el, alan elden daha üstündür” ilkesiyle de üretken ve hayır sahibi insanların, tüketen ve başkalarına bağımlı olarak yaşayan insanlardan daha makbul olduğunu ifade etmektedir.

“İki kimseye gıpta edilir, biri Allah’ın kendisine ilim verdiği ve o ilimle âmil olan kişi, diğeri de Allah’ın kendisine mal verdiği ve o mali hayra sarf eden kişidir.” Ayrıca “Doğru ve güvenilir bir tüccar, nebîlerle, sıddıklarla ve şehidlerle birlikte hasrolünacaktır” hadis-i şerifleriyle de hayır sahibi zenginlere ve başkalarına yararı dokunan kimselere müjde vermektedir.

Hz. Peygamber (a.s.), on sene kadar kısa bir süre yaşadığı Medîne’de -üstelik bu süre zarfında yirmi yedi savaşa katılmıştır. - bir ömre sığdırılamayacak kadar çok önemli işler başarmıştır. Allah Resûlu (a.s.) devlet yönetimi, risâlet vazifesi, insanların eğitimi gibi çok zor işleri arasında diğer vazifelerini ve ibadetlerini aksatmak şöyle dursun, aksine geceleri kimi zaman topukları sisinceye kadar namaz kılar, Cenâbı Hakk’a tazarru ve niyazda bulunurdu. O kadar çok ibadet ederdi ki, kendini niçin bu kadar yoruyorsun, halbuki senin gelmiş geçmiş bütün günahların affolunmuştur Yâ Resûlallah diyen zevcelerine, “Allah bana bunca nimetini bahsetmişken ben Allah’a şükretmeyeyim mi?” şeklinde karşılık verdiği görülmektedir.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, hayatını insanlığın hizmetine adayan Allah Resûlu (a.s.), gerek maddî alanda, gerekse mânevî cephede olağanüstü bir gayret sarfederek, mükemmel bir çalışkanlık örneği sergilemiştir. Dolayısıyla bu güzîde şahsiyetin ümmetine düşen görev, özüyle, sözüyle çok çalışkan olan peygamberlerine benzemeye çalışmak, onun bizzat yaşayarak gösterdiği istikamette ilerlemek olmalıdır.

---------------------------------------------------------------------------------------------

BİBLİYOGRAFYA

Ali el-Muttaki, Kenzu’l-ummâl fî süneni’l-akvâl ve’l-ef‘âl, İ-XVİ, Beyrut 1979.
Bayraktar, İbrahim, Hz. Peygamber’in Semâili, İstanbul 1990.
Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Buhârî, el-Câmı‘u’s-şahîh, İ-VIII, İstanbul 1981.
______, el-Edebu’l-müfred, İ-II, İstanbul, 1979.
Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî, eş-Sünen, İstanbul 1981.
Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’aş b. İshak el-Ezdî eş-Sicistânî, eş-Sünen, İ-V, İstanbul 1981.
Hâkim, el-Hâkim Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ‘ale’s-Şahîhayn, İ-İV, Beyrut 1411/1990.
Hamîdullah, Muhammed, İşlâm Peygamberi (trç. Salih Tuğ), İ-II, İstanbul 1414/1993.
İbn Hisâm, Ebû Muhammed Abdülmelik b. Hisâm, Sîretu’n-Nebî, İ-İV, Beyrut 1401/1981.
İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd el-Kazvinî, eş-Sünen, İ-II, İstanbul 1981.
İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d, et-Tabakâtu’l-kubrâ, İ-İX, Beyrut 1410/1990.
İbnu’l-Eşîr, Ali b. Muhammed b. Eşîr, Uşdü’l-gâbe fî ma’rifeti’s-şahâbe, İ-V, Beyrut ts. (Dârü ihyâi’t-turâsi’l-Arabî).
Kandemir, M. Yaşar, Canım Arzular Seni, İstanbul 1993.
Köksal, Âsim, İşlâm Târıhı, İ-Xİ, İstanbul 1981.
Muhammed el-Hûfî, Râsûl ve Ahlâk (trç. Bedreddin Çetiner- yusuf Ertuğrul), İstanbul, 1988.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin Müslim b. Haccâc el-Kuseyrî en-Nîsâbûrî, el-Câmı‘u’s-Şahîh, İ-III, İstanbul 1981.K
Nâşirüddîn Elbânî, Hadislerle Peygamberimiz’in Namaz Kılma Şekli (trç. Selman Başaran- Y. Vehbi Yavuz), Bursa 1993.
Şehâvî, Şemseddîn Ebu’l-Hayr Muhammed Abdurrahman, el-Makâsidu’l-hasene fî beyâni kesîrin mine’l-ehâdîsi’l-müstehira ale’l-elsine, Beyrut 1986.
Suyûtî, Çelâledîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr eş-Suyûtî, el-Câmı‘u’s-sağîr, Dârü’l-Fikr, Beyrut ts.
Şentürk, Habil, Psikoloji Açısından Hazreti Peygamber’in İbadet Hayatı, Bahar yay., İstanbul ts.
Tirmizi, Ebû İşâ Muhammed b. İşâ, eş-Semâili’l-Muhammediyye, Beyrut 1988.

Doç. Dr. Mustafa Karataş

RADYO DİNEME LİNKİMİZ.
www.fanidunya.net