Gönderen Konu: Resûlullahın S.A.V İslam Devleti İçin Üs Arayışı  (Okunma sayısı 162 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Resûlullahın  S.A.V İslam Devleti İçin Üs Arayışı ve Bu Amaçla Yaptığı Taif Ziyareti

Taif, Kureyş ileri gelenleri için çok önemli stratejik bir konuma sahipti. Çok sayıda Mekke zengininin Taif ’te mülk ve arazileri vardı. Yaz mevsimini orada geçirirlerdi.

Peygamberin (S.A.V.) Taif ’e yönelişi, daha önce planlanmış ve enine boyuna araştırılmış bir tercihti. Eğer Peygamber (S.A.V.) burada ayak basacak bir yer ve ona yardım edecek bir topluluk bulursa, şüphesiz bu durum Kureyş’i korkutacak, emniyetini ve ekonomik çıkarlarını direkt tehdit edecekti. Hatta onları kuşatmaya ve dış dünya ile bağlantısını kesmeye kadar ilerleyecekti.

Resûlullahın (S.A.V.) gerçekleştirdiği bu siyasi ve stratejik hareket, bir İslam Devleti’nin kurulması veya en azından davasına güç katacak yeni bir gücün oluşturulması için atılmış bir adımdı. Bunun için Resûlullah, (S.A.V.) Taif ’e ulaştığında direkt olarak Taif ’te siyasi kararların alındığı otorite merkezine gitti. Onların yanlarına oturarak, onlara İslam’a yardım etmeleri ve kavminden kendisine karşı çıkanlara beraberce karşı koymaları hususunda konuştu. Fakat Taifliler bu teklifi reddettiler. Resûlullah, (S.A.V.) onların yanlarından umutsuz bir hâlde kalkarken onlara: “Mademki, yaptığınızı yaptınız, bari yaptığım teklifi gizli tutun” dedi. Zira Resûlullah, (S.A.V.) bu ziyaretin gizlilik atmosferinde tamamlanıp geçmesini ve Kureyş’in hareketlerini bilmemesini istiyordu. Fakat Taif liderleri çok alçakça davrandılar. Resûlullahın (S.A.V.) haberini gizlemek bir yana, üstelik sefihleri ve köleleri teşvik edip ona saldırttılar.

Bu durum, Peygamberi (S.A.V.) ve onunla birlikte olan ZeydİbniHarise’yiKureyş’in liderlerinden Utbeİbn-i Rebia ve Şeybeİbn-i Rebia isimli iki kardeşin bahçesine sığınmak zorunda bıraktı. Bu esnada ikisi de bahçede idiler. Resûlullahın (S.A.V.) bahçeye girmesi üzerine onların peşlerine düşen Sakif sefihleri geri döndüler. Bu iki kardeş, Peygambere (S.A.V.) baktılar ve Taiflilerin ona neler yaptıklarını gördüler. Dolayısıyla olay Kureyşliler tarafından bütün çıplaklığı ile öğrenilmiş oldu.

Resûlullah, (S.A.V.) bu keder, hüzün, psikolojik ve bedensel elemler içerisinde, iman, yakin, Allah için onun başına gelenlere rıza ve Allah’ın rızasını talep etmeyi fışkıran bu dua ile Yüce Allah’a yöneldi:

“Ey Allah’ım! Ben sana, kuvvetimin azlığından, insanlar üzerine etkisiz oluşumdan ve insanların yanında hor görünmemden şikâyet ediyorum.

Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen ezilenlerin Rabbisin! Sen benim Rabbimsin! Beni kime havale ediyorsun? Uzaklarda beni asık suratla karşılayanlara mı, yoksa durumumu kendisinin eline verdiğin bir düşmana mı? Eğer üzerimde senin gazabın yoksa umursayacak değilim. Fakat senin afiyet ve selametin beni kapsayacak kadar geniştir. Üzerime gazabının inmesinden ve şiddetli kızgınlığının benim üzerime gelmesinden, kendisiyle karanlıkların dağıldığı, dünya ve ahiret işlerinin salah bulduğu yüzünün nuruna sığınırım. Razı olana kadar sana yakaracağım. Senden başka kimsenin gücü, kuvveti ve kudreti yoktur!” (1)

Resûlullah, (S.A.V.) farkına varmadan davet işlerinde kusur yapmış olma ihtimalinden hareketle az da olsa Rabbinin gazabına maruz kalmaktan korkuyordu. Bunun için başına gelen bu felaketten sonra Rabbine iltica ediyordu.  Zira Allah Teâlâ’dan gelen bela eğer rızasının olması ve şiddetli gazabının zail olması için ise, o zaman belaya ehlen ve sehlen (hoş sefa geldin) denir. İşte o vakit o bela nimettir, rahatlıktır ve bolluktur.

Dua en büyük ibadetlerden biridir. İnsanın korunması ve güveninin gerçekleşmesi alanında aktif bir silahtır. Beşer aklı, zekâ ve dehada hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın yine de kaymaya ve düşmeye maruz kalabilir. Bazen Müslüman, tedbir görmekten ve düşmekten aciz kaldığı durumlardan geçebilir. Dolayısıyla Allah’a dua ile yakarışta bulunmaktan başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır.

Resûlullah, (S.A.V.) Taif halkından eziyetleri karşısında ne yapacağını ve nasıl hareket edeceğini şaşırdığı zaman, dua ile Allah’a sığındı. Duasını bitirir bitirmez Cebrail (A.S.) dağlardan sorumlu melek ile birlikte Rabbü’l-Âlemin’den görevli olarak geldiler. Dağlar meleği nida etti ve selam verdi.

Sonra da: ‘Ey Muhammed! İşte emrindeyim. Eğer sen istersen şu iki dağı onların başına geçireceğim” dedi. Ancak rahmet Peygamberi, (S.A.V.) “Hayır, onların neslinden sadece Allah’a iman eden ve ona şirk koşmayan kimseleri Allah Teâlâ’nın çıkaracağını umarım” dedi. (2)

Allah Resulünün bu beklentisi az bir zaman sonra Mekke’nin fethi ile birlikte gerçek oldu. Fetih esnasında Kureyş’in lideri olan Ebu Süfyan (R.A.) dâhil tüm Kureyş kabilesi mensupları Müslüman oldu ve İslam fetihlerinde çok büyük görevler üstlendiler. Ebu Süfyan Bizans’a karşı kazanılan meşhur Yermük Meydan Savaşı’nda bir gözünü kaybetti, oğlu Yezid’i de şehit verdi. Ebu Cehil’in oğlu İkrime (R.A.) katıldığı onlarca savaştan sonra Yermük’te şehadete yürüdü. İslam davetçileri Allah Resulünün (S.A.V.) bu engin merhametinin doğurduğu neticeden ibret almalı ve içinde yaşadığı topluma lanet eden ve gelecekten ümidini kesen bir tavır içinde olmamalıdırlar.

--------------------------------------------------

1- İbn-i Hişam, Es-Sire en-Nebeviyye, 2/6162; Kurtubi, Tefsir, 16/195; Taberani M. Kebir, 25/346.

2- Buhari, 3213; Müslim, 1795.

Mustafa Kasadar.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41