Gönderen Konu: Günah Kavramı ve Büyük Günahlar  (Okunma sayısı 45 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5758
Günah Kavramı ve Büyük Günahlar
« : Mayıs 25, 2022, 07:32:25 ÖÖ »
Günah Kavramı ve Büyük Günahlar

Değerli Müminler!

Bundan önceki sohbetimizde günah kavramı üzerinde durmuş ve büyük günahlardan söz etmiştik. Bugün de aynı konuya devam edeceğiz. Önceki konuşmamızda mealini sunduğumuz bir hadis-i şerif vardı. Peygamberimiz bu hadisi şerifte toplumu fazlasıyla etkileyen günahları sayıyordu. O hadis-i şerif şöyle idi: “İnsanı mahveden yedi günahtan kaçının” -Ey Allah'ın elçisi, bu yedi günah nedir? Diye sordular. Peygamberimiz: “Allah'a (ibadette) ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir kimseyi öldürmek, yetim malı yemek, riba yemek, düşmana hücum anında savaştan kaçmak, namuslu kendi halinde mümin kadınlara zina iftirası yapmaktır,” buyurdu.(1)

Bu yedi günahtan birincisi ve en büyüğü olan şirk günahından birinci konuşmada bahsettik.
Bu konuşmamızda diğer günahlardan söz edeceğiz.

2. Sihir (Büyü) yapmak

Sihir, sözlükte sebebi gizli olan şey demektir. Dindeki anlamı ise sebebi gizli olan ve gerçek olmayan şey demektir ki, göz bağcılık ve hilekârlık şeklinde cereyan eder. Biz buna Türkçe'mizde “Büyü” ve “Efsun” diyoruz. Bunu sanat edinene de sihirbaz denir. Sihrin çok eski bir tarihi vardır, ilkel topluluklara kadar uzanır. Sihrin değişik yolları ve pek çok çeşitleri vardır. Fahreddin er-Razi (M. 1149-1210), “Mefatihü'I-gayb” adlı meşhur tefsirinde sihrin sekiz çeşidini saymıştır. Büyük Müfessir Elmalılı merhum Hamdi Yazır, sihri bu sekiz çeşidini naklettikten sonra şöyle diyor: “Buraya kadar saydığımız sekiz çeşit sihir, iki esasta toplanır. Birincisi sırf yalan, dolan sadece saçmalama ve iğfal olan söz veya fiil ile etki yapan sihir. Diğeri de az çok bir gerçeğin kötüye kullanılması ile ortaya konan sihirdir. Sihrin bütün niteliği hayati gerçek zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir etki meydana getirmekten ibaret olduğu halde, bunun bir kısmı tamamıyla hayal, diğer bir kısmı da bazı gerçeklerle karışıktır''(2)
Sihrin Hakikati Var mıdır?

Sihir her şeyden önce kendi özünde bir harika değildir. Yani ilâhî irade ile ortaya çıkan olaylardan değildir. Onun bir özel sebebi vardır. Bu sebep bilinmediğinden olay bir harika gibi hayal edilmektedir. Bunun içindir ki sebebi herkes için bilinmeyen herhangi bir gerçek dahi halkı aldatmak için kullanıldığı zaman bir anlamda sihir olur. Kur'an-ı Kerim'de Firavun; sihirbazlarının ortaya koydukları sihir, aslı olmayan hayaller olarak vasıflandırılmakta ve şöyle buyurulmaktadır: “İnsanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler” (3); “

Onların (Firavun’un sihirbazlarının) ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi.” (4)

Oysa sihirbazlar ağaçtan ve deriden yapılmış birtakım iplerin ve sopaların içlerine özel olarak cıva doldurdular. Yerin ve güneşin ısısıyla bunlar ısınmış ve oynayıp kıvrılarak hareket etmeye başlamışlar ve ortada korkunç bir çok yılan dolaşıyormuş gibi görünmüştür.(5)

Hatta bu manzara Musa aleyhisselâmı da dehşete düşürmüştü. Çünkü o da o anda bunun sebebini bilmiyordu. Bunun üzerine Allah Teâlâ: “Biz de Musa’ya: “Sen de asanı bırakıver'” diye vahyettik. Birdenbire asa onların bütün uydurduklarını yakalayıp yutuverdi. Artık gerçek ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları boşa gitmişti. Orada mağlup olmuş ve küçük düşmüşlerdi. Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar, “Alemlerin Rabbine iman ettik” dediler.(6)

Böylece bu olayın, sihir sınırının üstünde ve ondan bambaşka ilahî bir iş olduğunu iyice anladılar ve Musa aleyhisselam’ın gerçek peygamber olduğuna hemen karar verip ona iman ettiler. Sihrin gerçek yanı olup olmadığı konusunda İslâm alimleri arasında farklı görüşler vardır. Alimlerin çoğunluğu sihrin hakikati olduğunu söylerken İmam-ı Azam Ebû Hanife’ye göre sihir tamamen aldatmadan ibarettir, hiçbir gerçek yanı yoktur.”(7)

Sihrin en büyük etkisi ruhlar üzerindedir. Düşünceleri karıştırır, gönülleri çeler, ahlakı bozar, karı ile kocanın arasını açar, aile yuvasını yıkar Kardeşleri, komşuları birbirine düşürür, toplumu büyük fitnelerle karşı karşıya bırakır. İşte bunun içindir ki, dinimiz sihri yasaklamış, sihirbazların kötü ruhlu insanlar olduklarını, dünyada da ahirette de perişan olacaklarını bildirmiştir. Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:

“Büyücü nereye varırsa iflah olmaz” (8)

Sihirbazların sihir yapması büyük günahtır. Hatta Ebû Hanife, Malik ve Ahmed b. Hanbel’e göre sihir öğrenip yapan kimse dinden çıkmış olur. Hanefilerden bazılarına göre, sırf kötülüğünden korunmak için sihir öğrenmek küfür olmaz. Ama sihrin caiz olduğuna veya kendisine yarar sağlayacağına inanarak onu öğrenen kimse küfre gider.” (9)

Evet sihirbazın sihir yapması günah olduğu gibi bir müslümanın herhangi bir probleminin çözümü için sihir yapan kimseye gitmesi de aynı şekilde günahtır. Çünkü bu, onu tasvip ve ona inanma anlamına gelir. Peygamberimiz buyuruyor: “Kuş uçuran ve kendisi için kuş uçurulan, fala bakan veya baktıran, büyü yapan veya yaptıran bizden değildir. Kim bir falcıya gider de onun söylediğini tasdik ederse o kimse Muhammed (s.a.s.)'e indirileni inkar etmiş olur.” (10) İşte sihir ve sihirle ilgili dinimizin görüşü.

3. Adam Öldürmek

İnsan doğarken birtakım temel haklara sahip olarak doğar. Bunların başında yaşama hakkı gelir. Her insan bu hakka sahiptir. Bu hakkı insana onu yaratan Allah Teâla vermiştir. Allah’ın verdiği bu haktan insanı mahrum etmeye kimsenin yetkisi yoktur. Buna kalkışan kimse yani başkasının hayatına son veren kimse büyük günah işlemiş olur. Allah Teâla şöyle buyuruyor: “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın.”(11)

Kur'an-ı Kerim cana kıymayı bir insanlık suçu sayıyor. Haksız yere bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürmek gibi günah olduğunu bildiriyor. Dinimizin beş ana hedefinden birisi de insan hayatını korumaktır. Hayatını koruma uğrunda mücadele ederken bir kimsenin öldürülmesi halinde şehit olacağı Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. Kur'an-ı Kerim: “Bir müminin diğer bir mümini hata dışında öldürmesi düşünülemez,” diyor. (12)

Bir başka ayette de şöyle buyuruluyor: “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası ebedi olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap ve lanetlenmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”(13)

İnsanlar kıyamet günü dünyada yaptıklarının hesabını verirken kul hakkı ile ilgili ilk önce bu suçtan sorgulanacaklardır. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Kıyamet gününde insanlar arasında ilk görülecek dava kan davasıdır.(14)

Bir insanın başkasını haksız yere öldürmesi büyük günah olduğu gibi, kişinin kendi canına kıyması yani intihar etmesi de aynı şekilde büyük günahtır. Çünkü Allah Teala insana hayatı ile ilgili bir tasarruf yetkisi vermemiştir. Kendi canına kıyan kimse, Allah’ın kendisine vermediği bir yetkiyi kullandığı için azabı haketmiş olur. Peygamberimiz buyuruyor: “Her kim bir dağdan (yüksek bir yerden) kendisini aşağıya atıp intihar ederse, Cehennem ateşinde sonsuz ve devamlı olarak kendisini yüksekte, aşağıya bırakan bir halde azap olunur. Bir kimse de zehir içerek canına kıyarsa, zehiri elinde içer bir halde sonsuz ve devamlı bir surette cehennem ateşinde azap olunacaktır. Her kim de kendisini bir demir parçası ile öldürürse o da bıçağı elinde karnına vararak sonsuz ve devamlı bir şekilde cehennemde azap olunacaktır.”(15)

İnsan kendi canına niçin kıyar? Düştüğü bunalım onu bu işi yapmaya zorlar. Halbuki bu seçtiği yol, kurtuluş yolu değildir. İnsan düştüğü bunalımdan kurtulmak için yaratıcıya sığınmalı ve ondan yardım dilemelidir. Allah Teala sonsuz merhamet sahibidir. Kendisine yalvaranlara yardım edeceğini vadetmiştir. Bunalımdan çıkış yolu budur, intihar etmek değildir. İntihar, günah işleyerek Allah’a kavuşmaktır. Bunun içindir ki müçtehit alimlerden İmam Ebu Yusuf (Allah ona rahmet etsin) canına kıyan kimse büyük bir suç işlediği için cenaze namazının kılınmayacağını söylemiştir. (16)

Evet, değerli müminler, haksız yere başkasını öldürmek, kendi canına kıymak büyük günahlardandır. Bundan uzak durmamız lazımdır.

4. Yetim Malı Yemek

İnsanlar toplu halde yaşarlar. Toplu halde yaşayan insanların birbirine karşı hak ve görevleri vardır. Dinimiz toplum fertlerinin birbirleriyle yardımlaşmalarını öğütler. Toplum içindeki yoksulların görüp gözetilmelerini, öksüzleri ise kendi çocuklarımız gibi koruyarak eğitip yetiştirilmelerini tavsiye eder. Peygamberimiz, gerek kendisine ve gerekse başkasına ait bir yetimi gözeten kimsenin Cennette kendisine komşu olma şerefine ereceğini müjdeler. (17)

Öksüzler ve kimsesizler Allah'ın bizlere emanetidir. Onların anası da babası da bizleriz. Onları kendi çocuklarımız gibi eğitip yetiştirmek ve topluma yararlı bir insan haline getirmek bizim görevimizdir. Bir taraftan öksüzleri görüp gözetirken diğer taraftan onların mallarını korumak da görevlerimiz arasındadır. Mallarını yok olmaktan korumak ve büyüdüklerinde kendilerine teslim etmek de görevlerimiz cümlesindendir. Kur’an-ı Kerim önce yetimlerin mallarına kötü niyetle yaklaşılmamasını emrediyor ve: “Ergenlik çağına erişinceye kadar yetimin malına yaklaşmayınız. Meğer ki, en güzel bir niyet ve maksatla ola.”(18) buyuruluyor.

Yetimlerin mallarına kötü niyetle yaklaşıp, koruyoruz diye onları yiyenlerin büyük vebal altında kalacakları ve büyük günah işlemiş olacakları Kur'an-ı Kerim’de bildirilmekte ve şöyle buyurulmaktadır: “Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin. Mallarınızı onların mallarına katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.” (19)

Haksızlık yaparak yetimlerin mallarını yiyenlerin karınlarına ateş doldurmuş olacakları bildirilmekte ve şöyle buyurulmaktadır: “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkamış olurlar; zaten alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”(20)

Bu konuda Peygamberimizin şu hadisi şerifini daima hatırlayalım. Şöyle buyuruyor: “Dul ve yetimlere yardım eden kimse Allah yolunda savaşan veya gündüzleri oruç, geceleri ibadetle geçiren kimse ile eşittir'' (21)

5. Riba Yemek

Riba (faiz) helal olmayan bir kazançtır ve büyük günahlardandır. Bakara suresinin 275‘nci ayetinde riba ile ilgili olarak şöyle buyurulmuştur: ”Riba (faiz) yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların hu hali, “alış veriş de faiz gibidir.” demelerindendir. Oysa ki Allah alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır.”

6. Savaştan Kaçmak

İslâm, ”silm” kökünden gelir. Silm ise; barış ve selâmet demektir. Kur'an-ı Kerim'de: “Ey mü’minler, hep birden barışa girin. Sakın şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü 0, aranızı açan belli bir düşmandır.” (22) buyurulmuş ve barış tavsiye edilmiştir. Barış içinde yaşamak, savaş için hazırlıklı olmayı gerektirir. “Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salâh” (barış içinde yaşamak istiyorsan savaşa hazır ol) sözü bunu ne güzel ifade ediyor. Konu ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor: “Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın.” (23)

Askerlik, gerektiğinde savaşmak içindir. Vatan için savaşmak, Allah'ın emridir. Çünkü vatan savunması, aynı zamanda dinin, namus ve şerefin de savunması demektir. Bunları savunmak ise dini bir görevdir. Vatan uğrunda ölenlere şehit denir. Şehitlik ise bir Müslümanın dünyada erişebileceği en yüksek mertebedir. Düşmanla savaşmak ve şehit olmak, ne kadar büyük mükafata erişmeye vesile ise savaştan kaçmak da o kadar büyük suç ve günahtır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor: “Ey müminler, savaşta toplu halde kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin (korkup kaçmayın) tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında kim öyle bir günde onlara arka çevirirse (korkup kaçarsa) muhakkak ki o, Allah’ın azabı ile döner; yeri de cehennemdir. O ne kötü yanılacak yerdir.” (24)

7. Namuslu Kadınlara Zina İftirası Yapmak

İftira, bir kimsenin yapmadığı bir şeyi yaptı demek, söylemediği bir sözü söyledi demektir. İftira, toplumu rahatsız eden en çirkin bir sosyal hastalık olduğu içindir ki, Peygamberimiz İslâm’a yeni girenlerden biat alırken onu, sakınmaları gereken hususlar arasında saymıştır. Ubade b. es-Samit (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz etrafında ashabından bir topluluk olduğu halde şöyle buyurdu: “Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemek, hiçbir iyi olan emirde karşı gelmemek üzere bana biat ediniz (yani bana söz veriniz): buyurdu(25) Dinimiz insanın şeref ve haysiyetine büyük önem vermiştir. Bunun içindir ki ona iftirada bulunmayı, onda bulunmayan bir kusur ve kabahati ona isnat etmeyi büyük günah saymıştır. Başkasına yapmadığı bir kötülüğü iftira etmek onun üzülmesine ve acı çekmesine sebep olur. Bu ise vebaldir, günahtır. Kur'an-ı Kerim'de bu hususa dikkatimiz çekilmekte ve şöyle buyurulmaktadır:

“Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.” (26) Evet, başkasına yapmadığı bir kötülüğü, isnat etmek ağır ve büyük bir günah olduğu gibi, kendi günahını ve yaptığı kötülüğü başkasına yüklemek de katmerli bir günahtır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Her kim bir hata ve günah kazanır da sonra bu kazandığını hiç ilgisi olmayan temiz bir kimseye atarsa muhakkak ki bir iftira ve açık bir günah yüklenmiş olur.”(27) buyurulmuştur. Kur'an-ı Kerim mü’minlerin kardeş olduklarını bildirir.

Peygamberimiz Müslümanı tanımlarken: “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir”(28) buyurur. Hatta bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Hiçbiriniz, kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için de arzu etmedikçe, iman etmiş olmaz”(29) Başkasına iftira etmek, namus ve şerefine tecavüz etmek müslümana yakışmayan kötü bir huydur. İnsanların incinmesine sebep olan bu davranış, toplumda kardeşlik duygularının zedelenmesine, birlik ve beraberliğin bozulmasına sebep olur. Değerli müminler! İftiranın çeşitleri vardır. En kötüsü ve en çirkini ırz ve namusla ilgili olanıdır. İffetli bir kadına iftira etmek, onun şerefini alt üst eder, varsa yuvasını yıkar, yoksa yuva kurmasına engel olur. Böylece günahsız yere ölünceye kadar acı çekmesine sebep olur. Bunun içindir ki peygamberimiz, iffetli namuslu kadınlara iftira etmeyi insanı helak edici yedi günahtan biri olarak bildirilmiştir.(30) İftiraya uğrayan kimse ister erkek, ister kadın olsun, çoğu zaman kendini savunamaz. Bu durumda olan kimsenin Allah’a sığınmaktan başka çaresi kalmaz. Bu çaresizlik içerisinde Allah’a yönelen ve O'na yalvaran kimsenin duasını Allah Teâla’nın kabul edeceği Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. Ayrıca insanlara eziyet edenler, onların şeref ve namuslarına dil uzatanlar, bu yaptıklarının cezasını öbür dünyada ağır bir şekilde çekecekler, kazandıkları sevapları da kaybedeceklerdir. Bakınız Peygamberimiz ne buyuruyor: “Bir kimse kardeşini namus ve şerefine yahut malına haksız olarak tecavüz etmiş ise altın ve gümüş bulunmayan (yani altın ve gümüşün geçerli olmadığı) kıyamet gününden önce onunla helalleşsin. Aksi halde yaptığı haksızlık oranında onun iyi amellerinden (yaptığı iyi amellerle kazandığı sevaplarından) alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp ona -haksızlık edene yüklenir'' (31)

İşte değerli mü’minler, Peygamberimizin insanı helak edici olarak bildirdiği 7 büyük günah bunlardır. Allah hepimizi günah işlemekten korusun.
Amin.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

1- Buhâri, Tıp, 48; Müslim, İman, 38.

2- Hak Dini Kur’an Dili, 1/369. Bakara, 102. Ayet-i Kerimesi'nin Tefsiri.

3- A’raf, 116.

4- Taha, 66.

5- Alûsi, Ruhu'I-Meâni, 9/25.

6- A'raf, 117-121.

7- Ayni, Umdetü'I-Kâri, 14/62.

8- Tâha, 69.

9- Aynî, Umdetü'I-Kâri, 14/63.

10- Et-Tergib, Ve't-Terhib, 4/33 (Hadisi Bezzâr rivayet etmiştir)

11- İsrâ, 33.

12- Nisa, 92.

13- Nisa,93.

14- Buhâri, Rikak, 48; Müslim, Kasâme, 8.

15- Buhârî, Tıp, 56.

16- Merakıyû'I-Felâh, Cenaze bahsi.

17- Bak; Müslim, Zühd, 2.

18- En'am. 152.

19- Nisa, 2.

20- Nisa, 10.

21- Müslim, Zühd, 2.

22- Bakara, 208.

23- Enfal, 60.

24- Enfal,15-16.

25- Buhârî, İman, 7; Müslim, Hudût, 10. 26- Ahzap, 58.

27- Nisa,112.

28- Buhâri, İman, 4; Müslim, İman, 64.

29- Buhâri, İman, 7; Müslim, İman, 17.

30- Buhâri, Tıp, 48; Müslim, İman, 38

31- Buhâri, Mezalim, 10.


 


* BENZER KONULAR

Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Bugün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Bugün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Bugün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Bugün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Bugün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41