Gönderen Konu: Bu Dünya Bizim  (Okunma sayısı 66 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5758
Bu Dünya Bizim
« : Temmuz 05, 2022, 08:19:18 ÖÖ »
Bu  Dünya Bizim

Ölüm olur ağıt yakarız; doğal afete, belaya, musibete düçar olur ağıt yakarız; korkar, üzülür, isyan eder ağıt yakarız. İçimizi titreten, yüreğimizi burkan derin acı ve üzüntüler karşısında çaresiz kalır ağıtlar yakarız. Derinlerdeki sızıların, kederlerin, pişmanlıkların, kelimelere sesli ve ritmik yansımasıdır ağıt. Nice yanık türkülerimiz var bizim, ağıtlarla karılan, feryatların ritmik temposunda göğe yol bulan.

Doğaya dair bir gündem yazısına ağıt kavramıyla başlamayı hiç istemezdim açıkçası. Ancak tatlı su kaynaklarının kurumaya yüz tuttuğu, okyanusların ölmeye başladığı, havanın solunamaz hâle geldiği, yangınların çoğaldığı ve her gün binlerce canlı türünün neslinin tükendiği, ısınma yüzünden salgınların arttığı bir dünyaya uysa uysa ancak ağıt yakmak uyar dedim kendi kendime. Âdettendir, kaybedilenin ardından ağıtlar düzmek.

Teknoloji çağı kayıplar listemizi kabartırken ağıtlarımızın sayısı da o nispette artıyor. Ahlakımız, değerlerimiz, ailemiz, insanlığımız, vicdanımız, doğamız, dünyamız… İnsanı insan yapan tüm hasletlerimizi, elimizdeki nimetleri, bize hayat ve can veren unsurları kaybediyoruz.

Dizginsiz teknoloji çağı bu hızla yol alırsa kan, ilik, kemik, sinir ve ruhtan oluşan insanın kendisi de kayıplar listesinin bir üyesi olacak ve tabiatıyla artık ağıtlar da ilelebet dinmiş olacak. Kendi sınırları ile tatmin olmayan bir hayat, doymak bilmez bir iştah, insana kendi varlığının olmazsa olmazlarını kendi eliyle teker teker imha ettiriyor. İnsan; keşif, anlama ve hayatı idame için çıktığı doğa yolculuğunu, anlamsız bir biçimde, onu istila ve yok etme amaçlı tehlikeli bir savaşa dönüştürdü. Gücü ele geçirme hırsıyla varlığını soyut bir kavrama indirgemeye razı olan insanın doğayla giriştiği kavgayı kazanması mümkün değil; zira bu, kendi can damarını kesmekle eş anlamlı. İçinde barındığı, nefes aldığı, beslendiği, hayatını sürdürdüğü kendi akvaryumunu parçalıyor.

Bu hazin tablo, doğal olarak, tohuma, toprağa ve suya olan ihtiyaç ve özlemi her gün biraz daha artırıyor. Sonsuz hazlar adına doğayla bağını koparmaya çoktan lades demiş hayatların hikâyesini acıklı bir son bekliyor. Bu manzaraya bakarak küstah bir tavırla kendi tükenişine yürüyen insanlık, kıyameti kendi eliyle mi davet ediyor, diye soranlarınız olabilir. Bunu ancak Allah bilir, ben bilemem. Ancak son direnç noktaları da kırılan, tamamen pes ettirilen bir doğa, nefesi kesilip dizlerinin üstüne yığıldığında yeryüzü canlı hayatı da nihayet bulacak. Bu aşikâr. O gün yeni bir Nuh’un gemisi gelmezse kapıyı çalan kıyamet demektir.

Bu felakete sürüklenişte aslan payı can suyunu materyalizmden alan batılı bilimin. Dünya üzerinde daha fazla güç sahibi oldukça dünyanın kaynaklarını daha bir iştahla sömürürken doğal olarak, gezegeni geri dönülmez bir biçimde dönüştürüyor.

Mahşerin dört atlısı tabirini kullanacağım dört türdeş güç, yani bilim, para, akıl ve teknoloji açgözlü kazanç ekonomisinin vahşi hırsına payanda olmuşken dünyanın buna daha fazla tahammül edebileceğini düşünmek açıkçası tam bir safdillik. Yaşam değerlerini para değerleri ile çoktan takas etmiş bir kabalık devam ederken gelin biz en iyisi insanlığın son ağıtını yakmaya hazırlanalım. Kime mi?

Doğaya tabii ki…

Kibriti Çakan Eller Kurusun!

Doğayı bu denli bir küresel tahrip ve imha eylemi tırısa kalkmışken eh hani, bizim de bu yarışta aşağı kalır yanımız yok. Maşallah, ataların deyimiyle elimiz armut toplamıyor. Gelin küçük bir kıyaslama yapalım. Bağrında üç milyondan fazla bitki ve hayvan türü barındıran, karbonu hapsederek küresel ısınmayı yavaşlatan Amazon ormanları son 15 yılda en büyük kaybını yaşamış. Sadece 2020-2021 yıllarında 13.235 kilometresi tamamen yok olmuş. (Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap). Biz de sadece 2021’de orman yangınlarında yaklaşık 178 bin hektarlık bir alan kaybetmişiz. Hatırlayın, Manavgat’ımız bile kül olayazdı. Bu dehşetengiz yangında binlerce canlının yanı sıra birer kül yığınına dönen köylerimiz de oldu. Aynı anda pek çok yerde birden başlayan bu yangınlardaki ihanet kokusu yüreğimizi dağlıyor.

Bu satırları yazarken Tebbet suresinde eşek inadı inkârcılığın tarihteki sembol isimlerinden biri olan Ebu Leheb’e yapılan “Elleri kurusun!” bedduası geldi aklıma. Eminim siz de benim gibi lanetler yağdırdınız güzelim ormanlarımızın köküne kibrit suyu döken kirli ellere: “Kuruyasınız inşallah!” Geçenlerde bir vesileyle gittiğim Manavgat’ta felaketin boyutlarını bizzat müşahede edince tüylerim diken diken oldu, gözlerim yaşardı.

Rabbim büyüktür!

Hızımı alamadığım için lütfen beni mazur görün. Akıl, izan ve vicdan sahiplerinin de benimle aynı duyguları paylaştığına, onların da misliyle lanet yağdırdığına adım gibi eminim. Ağaç, orman, çiçek, bitki, yeşillik benim hassas yanım. “Ormanlarımdan bir yaş dal kesenin başını keserim!” diyen padişahımız Fatih Sultan Mehmet, mezarından kalkıp gelse, nice zorluk ve fedakârlıklarla fethettiği yemyeşil İstanbul’un şimdiki hâlini görse, yüzüne bakmaya cesaretimiz olur muydu? Sanmam.

Manzaramız İç Açıcı Değil

Küresel ısınma, buzulların erimesi, biyolojik çeşitliliğin azalması, yeni mikropların ve hastalıkların zuhuru, tarım arazilerinin küçülmesi ve kapasitelerinin düşmesi, tatlı su kaynaklarının azalması, bitki örtülerinin azalması ve çölleşme… Bütün bunlar gezegenin tamamında bir uyumun bozulması, istikrarsızlaşması anlamına geliyor. “Titreyen, çürüyen, yarılan ve kokan yerin ta kendisidir.” diyen yazar James Bridle, 100 binden fazla pirinç türüne yataklık yapan Hindistan’da bugün bu sayının 2-3 bin civarına düştüğünü, Amerika kıtasında vaktiyle 5 bin civarında olan elma türünün de birkaç yüze indiğini söylüyor. Dünya ölçeğindeki biyolojik çeşitlilik kaybının yüzde 75’lere kadar vardığını haber veriyor (James Bridle, Yeni Karanlık Çağ, çev. Kemal Güleç, İstanbul: Metis Yay., 2020, 59-62).

Bizde de durum pek farklı değil maalesef.

Türkiye’de son 60 yılda 70’e yakın göl kurumuş. Kuruyan göllerin büyüklüğü Marmara Denizi’nin yüz ölçümünü geçiyor, üç Van Gölü toplamına denk. Kuruma sebepleri bir iki değil. Göllerin yıllık su bütçelerinin üzerinde su kullanımı, pancar, kavak, mısır gibi çok su tüketen ürünler yüzünden yanlış ve vahşi bir su tüketimi. Dahası, göllere gelen derelerin, akarsuların sulama sebebiyle önünün kesilmesi ve nihayet doğal hayatı bitiren atıkların göllere boca edilmesi. Flamingolar başta olmak üzere pek çok kuş çeşidine ev sahipliği yapan Tuz Gölümüz de kuraklık sebebiyle her yıl biraz daha küçülüyor. Böyle giderse belki 20-30 yıl sonra haritadan silinmiş olacak. Göllerimiz buharlaşıyor, durum çok ama çok vahim.

Oturduk şimdi, kuruyan göllerimize ağıt yakıyoruz.

Uzmanlara göre, 2-3 santimlik bir toprağın oluşumu için ortalama bin yıl gerekli. Toprağımız kötüleşir, çoraklaşır, tuzlanır, kirlenir, erozyonla yok olurken bizler seyrediyor, yapabileceklerimizin pek azını yapıyoruz. Uzmanlar ise uyarıyor: Arazilere uygun bitkiler dikin, meraları aşırı otlatmayın, ürünleri münavebeli dikin, eğimin dik olduğu yerlerde teraslama yapın, akarsu ve barajların çevresini ağaçlandırın, rüzgârların güçlü olduğu yerlere rüzgâr önleyici ağaçlar dikin, bahçe ve tarla artıklarını yakmayın diye (Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap). Konya ovasında yer altı sularının çekilmesiyle oluşan obrukların sayısı 2500’e yaklaşmış durumda. Böyle giderse uzmanlara göre, Türkiye’de 41 il çölleşme tehdidi altında bulunuyor. Durum sandığımızdan daha vahim.

Oturduk, ayağımızın altından kayıp giden toprağımıza ağıtlar yakıyoruz.

“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara ¬tattırıyor.” (Rûm, 30/41) buyururken Allah’ın muradı, doğada insan eliyle olan sömürüyü ve akabinde doğabilecek muhtemel tehlikeleri de kapsıyor olabilir miydi? Neden olmasın? Ayet imandan küfre, bolluktan darlığa, israftan yoksulluğa, sömürüden imha ve yok oluşa kadar geniş bir alana işaret ederken bizim onun anlam haritasını sınırlandırmamız doğru mu? Kesinlikle hayır. Eğri oturup doğru konuşalım. Başımıza gelenler ve gelmekte olanlar kendi elimizden, seçimlerimizden, yapıp ettiklerimizden dolayı değil mi?

Vebal Hepimizin

Doğaya karşı bir talan savaşı başlatmanın insan için ağır bedelleri olacaktı elbette. Elmayı içerden kemiren kurt misali, bir yandan varoluşumuzun en ince hücrelerini, bir yandan da doğayı ve yeryüzü zenginliklerini altıyla üstüyle kemiren sermayenin başımıza ördüğü çorap çok büyük. Ancak itiraf edelim, hepimiz kabahatliyiz. Ortada tuz ağısı bir çorba varsa bu çorbada hepimizin az ya da çok tuzu var. Dünya hayatının aynı zamanda herkes için kazançlı bir oyun, dünyanın ise bir rekabet alanı olduğunu söyleyen kapitalizmin neoliberal yalanına fena kandık. Allah, dünyayı ve üzerindeki nimetleri insan için yaratırken onun fıtraten hırslı bir varlık olduğunu gayet iyi biliyordu (Âl-i İmrân, 3/14). Bize bir yaşam ve nimet alanı olarak emanet ettiği dünyayı yaşanmaz bir mekâna döndürmede yarışırken âdeta birbirimizi ezdik.

Suçlu biziz, hepimiz, bütün insanlık.

Dünya bu azgın hırs tamaha ne kadar daha dayanır bilemem ama yıkımlar, doğal afet ve felaketler iyiden iyiye sıklaştı. Kesinlikle umutsuzluk aşılamak istemem, lakin umudunu yitirenlerin sayısı her geçen gün kabarıyor. Bunlardan biri olan tarihçi ve siyaset bilimci Kamerunlu Achille Mbembe bakın ne diyor: “Somut zaman, dünyanın etinin ve nefesinin ve yaşlanmakta olan Güneş’in olan zaman, sonsuza dek genişletilebilir değil artık. Nitekim zaman bizim için bundan böyle sayılı. Tam anlamıyla dünyanın yanma çağına girmiş bulunuyoruz.” (Brütalizm, çev. Burcu Yalım, İstanbul: İletişim Yay., 2022, s. 25). Hadi buyurun bakalım. Dünyanın fişini çekmeye meraklı olanlar, her yer zifirî karanlığa büründüğünde bakalım hangi deliğe kaçacaklar. Onları ne yüzen ne de uçan gemileri kurtaracak.

Teknoloji uğruna bir ekolojik yıkımın taşlarını döşeyen insan kendi eliyle kendi sonunu mu hazırlıyor sorusunu soranları duyar gibiyim. Daha önce de söyledim, ben kıyamet tellalı değilim. Ancak bir yazarın dedikleri çok açık: “Kıyamet uzak köşelerde de çalışır, tıpkı akkarıncalar ya da odun arıları gibi bir şeylerin altyapısını kemirir durur.” (David Wallace-Wells, Yaşanmaz Bir Dünya, çev. Ebru Kılıç, İstanbul: Domingo Yay., 2020, s. 232.).

O hâlde…

Yiyip bitirmek, sindirmek ve öğütmek için pençelerini ve dişlerini avının boğazına saplayan vahşi bir hayvan gibi yeryüzünün kaynaklarına çullanan azgın iştahları gemlemek mümkün olursa bir tamirat mümkün olabilir. Hatta doğanın kendi kendini onarma kabiliyeti de var, yeter ki ona müsaade edelim. Ancak bunun için yaşam tarzımızı ve kültürümüzü, tarih, doğa ve insan algımızı ve ilişkilerimizi, üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı mutlaka yeni baştan gözden geçirmeliyiz. Ardından da gücü en yıkıcı, en tahripkâr, en acımasız ve insafsız biçimde uygulayan, doğaya karşı topyekûn bir talan savaşı yürüten hayâsızların karşısına tüm dünya toplumları olarak çıkmamız elzem.

Hâlâ vaktimiz varken…

RADYO DİNEME LİNKİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Bugün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Bugün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Bugün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Bugün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Bugün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41