Gönderen Konu: Kudüs’ü Zulüm ve Vahşetin Gölgesinde Yalnız Bırakmayalım  (Okunma sayısı 254 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kudüs’ü  Zulüm ve Vahşetin Gölgesinde Yalnız Bırakmayalım
   
Çok tekrarladığım bir cümlem var: ‘Din, dil, tarih şuuru vermeden olmaz!’ Hep ezberletilen anaokulundan üniversiteye kadar tekrar ettirilen bilgiler ışığında düşünmek; gönül dünyamızın, kendi medeniyetimizin, kendi değerlerimizin ışığında/ufkunda olmamaktır.

Bizler Edirne’den Kars’a kadar,780.500 kilometrekareye sıkıştırılmış bir devlet değiliz. Masa başında çizilen haritalar bizim devlet haritamız olamaz. Böyle harita çizilir/çizdirilirse; Suriye, Mısır, Irak, Suudi Arabistan, İran, Libya, Tunus, Fas, Cezayir, Türk dünyası, vs. bizi ilgilendirmez. Kan gölü haline gelip her türlü zulmü yapan zalim devletlerin hâkimiyetine de ses çıkarılmaz. Bilenin de bilmeyenin de hemen herkesin konuştuğu bir Kudüs.

Kudüs nedir, ne değildir; dünden bugüne ve yarına ne’yi temsil eder, bugün neden acı çeker?

Soruyor/sorguluyor muyuz? Siyonizmin ve emperyalizmin mazlumları yaktığı şehir olduğunu unuttuk mu/unutturulduk mu? Ümmetin derdiyle dertli insanların tercümanlığını yapayım. Kudüs’ü Kudüs yapan, peygamberleridir. Kudüs, Filistinlilerin, Arapların ya da yalnızca Müslümanların meselesi değildir. İnsanlığın meselesidir. Kudüs, üç din için de kutsaldır. Kudüs yalnızca Müslümanların idaresinde gün yüzü gördü; farklı dinlerin nasıl sulh ve selamet düzeni içinde birlikte yaşayabileceğini dünya âleme gösterdi. Aynı Kudüs, Hıristiyanların idaresi altında da, Yahudilerin idaresi altında da her zaman zulüm yerine dönüştü. O yüzden, Kudüs, Siyonist esaretinden kurtulmadıkça, dünya barış yüzü göremeyecek.

Kudüs, zulüm ve vahşetin gölgesinde yalnız bırakılan bir şehir. İşgal, zulüm ve katliamların yanında, direnişin ve mücadelenin hiç bitmediği şehir. Dünya barışı Kudüs’e bağlı. Aynı zamanda, Siyonistlerin kendi zulümlerinde boğulacakları günü beklediği şehir. Kudüs, mazlumlar coğrafyasıdır. Zulme ve işgale uğramıştır. Kudüs, ilk kıblemiz, Kudüs Peygamberler şehri, Kudüs, Mekke’nin, Medine’nin, Kurtuba’nın, Kahire’nin, Arakan’ın, İstanbul’un, vs. kardeşi. Kudüs meselesi belli bir kesimin meselesi olmayıp hepimizin, ümmetin meselesidir. Her Müslüman’ın gönlünde bir Kudüs hasreti yatar. Gönlünde Kudüs hasreti yatmayan bir Müslüman’ın yüreği işgale uğramış demektir.

Kudüs, Müslümanlar için sancaktır. Kudüs düşerse Müslümanların sancağı düşer. Tersi de geçerli: Kudüs’ü kaldıran, Müslümanların şerefini kaldırmıştır. Kudüs’e bakın, eğer esirse, bilin ki Müslümanlar o günün dünyasında esirdirler. Eğer Kudüs özgürse, o zaman Müslümanların da özgür olduğuna kanaat getirip karar verebilirsiniz.

İslam, en geniş manada Allah’ın kâinatı yönettiği sistemin adıdır. Bir başka ifadeyle, İslam insanlığın değişmez değerlerinin öbür adıdır. Bütün peygamberler İslam’ın peygamberidir. Hz. İbrahim’in, Hz. İshak’ın, Hz. Yakup’un ve daha birçok İslam peygamberinin ayak izini taşıyan mübarek Filistin coğrafyasının atan kalbidir Kudüs.

Kudüs sancağının düştüğü dönem, tarihimizde tam anlamıyla bir ‘fetret dönemi’dir. Haçlı seferleri fetret döneminin sebebi değil, sonucu idi. Müslümanlar fetrete girdiği için Haçlılar savaş açabildi, Haçlılar savaş açtığı için Müslümanlar fetret dönemine girmedi. Müslümanların fetret dönemine girmelerinin sebeplerinin başında taklit, tefrika ve taassup gelir. Kudüs sevdası, Kur’an durdukça sürecektir. Kudüs’ü kim bu ümmete geri kazandırırsa, o İslam ümmetinin doğal önderidir. Evet, böyledir. Böyle olması da gayet doğaldır. Çünkü Kudüs acısı, içimizde büyüyen ve hiç çıkmayan bir acıdır. Kudüs sancağı tarihte iki kez düşer. Birinci düşüş, kadim Haçlı Seferleri sırasında vuku bulur.

Kudüs’ün ikinci düşüşü, Yeni-Haçlılar tarafından İslam coğrafyasının bağrına saplanan İsrail hançeri eliyle gerçekleşir. Yeni Haçlı Seferlerini eskilerinden ayıran tek fark, yenisinde İslam’a karşı savaşta Yahudilere de rol verilmiş olmasıdır.

Evet, Kudüs sancağının ikinci düşüşü kesinlikle yeni Haçlı Seferidir ve Müslümanların da ‘ikinci fetret dönemi’dir.

Büyük İslam komutanı Selahaddin Eyyubi eliyle Kudüs’ün yeniden fethi, Müslümanların fetretine son vermiştir. Eminim ki, Kudüs’ün yeniden fethi İstanbul’un fethinin habercisi olmuştur. Kudüs fethedilmeden İstanbul fethedilemezdi. Kudüs ile İstanbul arasında dün de kader bağı vardı, bugün de. Onun için Kudüs esir düşerse İstanbul kan ağlar. Bunu görmek için İstanbul’un yüzüne değil yüreğine bakmak şart.

Kudüs meselesi, Arab’ın meselesi değildir. Münhasıran Filistinlilerin meselesi de değildir. Kudüs hepimizin, bütün mazlum ve mağdur ümmetimizin meselesidir. Dün böyleydi, bugün böyledir, yarın da böyle olacaktır. Biz Müslümanların Kudüs konusundaki hassasiyet ve hamiyeti, Hıristiyanlar kadar yok mu? İngiliz General Alenby’nin şu küstahlığını da ekleyebilirsiniz: İngiliz işgal ordusu Şam’a girer. Generalin ilk olarak Selahaddin’in mezarına varır. General bir yandan mezarı tekmelerken, bir yandan da şöyle söylemektedir: ‘İşte döndük ey Selahaddin!’ Şimdi İslam düşmanlarının, İsrail’in, ABD’nin, İngiltere, Fransa, Almanya, Yunanistan, İslami kisveyle Yahudilerle beraber hareket eden Arap ülkeleri, vs. tarihin hakikatlerinden habersizlere tarih dersinden mi başlayalım? İçimizdekilerin dış şer güçleriyle ittifakını görünce nasıl hayret etmezsiniz? Bu ülkenin ekmeğini yiyip, suyunu içen, her türlü imkanını kullanıp ondan her türlü istifade eden vatan, devlet, millet, ümmet düşmanlarına neyi anlatabilirsiniz?

Sebep her ne olursa olsun, Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya uzanacak her ele karşı top yekûn o eli kırmak zorundadırlar. Bu bir şeref ve haysiyet meselesidir. Zira Kudüs Müslümanların mukaddesidir. Kudüs’ümüze tecavüz, kutsalımıza tecavüzdür. Direniş ve mücadele ışığını hiçbir zulüm söndüremeyecektir.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41