Gönderen Konu: Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek  (Okunma sayısı 179 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2107
Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek
« : Eylül 23, 2021, 11:36:05 ÖÖ »
Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek
 
        Bugünkü sohbetimizde Allah için sevmekten ve Allah için buğz etmekten bahsetmek istiyorum.

        Öncelikle sevgi nedir, buğz nedir, bunları açıklayalım.

        Sevgi: Sevme duygusu , bir kimseye ya da bir şeye muhabbet besleme hissi. Sevgi insanlarda doğuştan bulunan bir duygudur. Kur’an-ı Kerim kalplerin sevgi ile birleşmelerine önem verir. İnanan insanın gönlü sevgi ile dolu olmalıdır. Kin ve düşmanlık kafirlerin  özelliklerindendir. İman edenlerin kalpleri sevgi ve bağlılıkla güçlenmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “ve onların kalplerini birbirine ısındıran O’dur. Eğer sen yeryüzündeki her şeyi harcasan, onların kalplerini birbirine ısındıramazdın. Fakat Allah onları birbirine ısındırdı.”(Enfal,63) Elbette insan için en büyük mutluluk, Allah’ın sevgisine ulaşmaktır. Allah, zalimleri , fesatçıları, kafirleri, israfçıları, haddi aşanları sevmez. Buna karşılık, takva sahiplerini, tevbe edenleri, sabır sahiplerini, adaletli olanları, ibadet üzere olanları, tevekkül ehlini sever.

        Müslüman olan kişinin görevi, sevgisini iyiye, güzele yöneltmektir. Sevdiğini Allah için sevmeli, sevmediğini yine Allah için sevmemelidir. Allah’ın sevdiklerini yalnız Allah rızası için sevmek, sevmediklerinden yine O’nun rızası için kaçınmak gerekmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Bir kimse din kardeşini severse sevdiğini o kişiye söylesin”.(Riyazü’s-salihin,1/413)  Şu halde Müslüman her şeye ve herkese karşı her türlü çıkar düşüncesinden uzak yalnızca Allah için , onun rızası için bir sevgiye yönelmelidir.

        Buğz  : İslam’a göre kötü ve terk edilmesi gereken huy olarak bildirilen, kin ve nefretle birlikte birisi hakkında gizli düşmanlık beslemek. Sevgi ve bağlılığın zıddı olan bu huy toplumun çözülmesine ve birbirine düşman olmasına sebep olur. Kur’an-ı Kerim’de türevi olan “buğza” olarak geçmiştir.(Maide,14) Müslümanlar birbirlerine buğz   edemezler. Buğz ancak Allah rızası için Allah düşmanlarına beslenebilir. Müslüman’a sevgide, kafire buğzda ölçülü olmalıdır.

        Riyaset, servet ve dünya hayatında yaşamaktan kat’ı nazarla sadece mü’minin mü’min olduğu için sevilmesi, diğer ifadeyle mü’minin Allah Teâlâ’ya inandığı, sevdiği ve dinini yaşattığı için sevilmesi.

        Böylece nefsine sevdiğinin aynısını yahut benzerini Müslüman kardeşine sevmek, nefsi için tiksindiği şeylerden onlar içinde tiksinmek; ve binnetice komşuya, misafire, düşüp kalktığı kimselere saygı ve şefkatle ikrama varıncaya kadar İslamî bütün hasletler, imanla isimlendirildi. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e , “iman nedir?” diye sorulduğunda  Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

أفضل  الإيمان أن تحب لله و تبغض لله و تعمل لسانك في ذكر الله عز و جل و أن تحب للناس ما تحب لنفسك وتكره  لهم ما تكره لنفسك و أن تقول خيرا أو تصمت   
                                                                                                   
“İmanın en üstünü , Allah için sevmen, Allah için buğz etmen, Allah Azze ve Celle’nin zikrinde dilini kullanman, nefsine sevdiğinin aynısını yahut benzerini insanlara –Müslüman kardeşine- komşularına sevmen, nefsin için tiksindiğin şeylerden onlar içinde tiksinmendir. Bir de mü’min kardeşlerin lehinde hayr söylemen, ufak tefek hatalardan sükût etmendir” buyurmakla bu hasletleri de üstün imanla isimlendirdi.

İmam Münavî hadisi şerifteki sevme ve buğz etmeyi şöyle mana etmiştir: “Hayırlılardan iyilik görüldüğü için değil, bilakis onlar hayırlı ve takva sahipleri oldukları için sevilmelidirler.

Şerlilerden de; eza, cefa ve şer görüldüğü için değil, kendileri şerli oldukları ve Allah da onları sevmediği için, yalnız şer olan sıfatlarından dolayı onlara buğz edilmelidir.” Allah’ın rızası bundadır. Amaç da bu olmalıdır.

Mü’min kendi malını, namusunu, ırzını, din ve mukaddesâtını koruduğu gibi her mü’min kardeşinin her şeyini  korumalıdır. Aleyhinde gördüğü her şeyi  , mü’min kardeşinin aleyhinde de görmelidir.

المسلم اخو المسلم لا يظلمه ولا يسلمه من كان  في حاجة اخيه كان الله في حاجته و من فرج عن مسلم  كربة فرج الله بها كربة من كرب يوم القيامة و من ستر مسلما ستره الله يوم القيامة     
                                                                           
        “Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu teslim etmez (tehlikeye atıp düşmanıyla yahut belasıyla baş başa bırakmaz). Kim kardeşinin ihtiyacını gidermesinde bulunursa, Allah da onun ihtiyacının gidermesinde bulunur(yardım eder). Her kim bir müslümanın bir sıkıntısını giderirse, onun sebebiyle Allah Teâlâ da kıyamet gününde onun birçok sıkıntılarını (dert ve kederlerini) giderir. Ve her kim bir müslümanın suçunu örtbas ederse kıyamet gününde Allah Teâlâ da onu örtbas eder.” Yahut “Kim bir müslümanı giydirerek örterse, Allah Teâlâ da kıyamet gününde onu örter” buyrulmuştur.

        Mü’min mü’min kardeşinden kendisine ne gibi saygı, hürmet, fedâkarlığı diliyorsa, aynısında bulunmalıdır. Bu itibarla:

من احب أن يزحزح من النار و يدخل الجنة  فليدركه منيته وهو يؤمن بالله و اليوم الاخر وليأت إلي الناس ما يحب أن يؤتي إليه     
                                                                                                                                     
        “Kim cehennemden yuvarlanıp cennete girmeyi severse, Allah’a ve ahiret gününe inandığı halde ölümü kendisine ulaşsın ve insanlardan kendi nefsine beklediği şeyle insanlara gelsin” ve:

“Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, komşusuna ikram etsin. Komşunun komşu üzerinde hakkı nedir Ya Rasûlallah? Diye sordular. Eğer senden isterse ona verirsin”  ve:

من كان يؤمن بالله واليوم الاخر فلا يؤذ جاره من كان يؤمن بالله واليوم الاخر فليكرم ضيفه من كان يؤمن بالله واليوم الاخر فليقل خيرا او ليصمت     
                                                                                                                       
        “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, komşusuna eziyet vermesin. Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, misafirine ikram etsin. Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, gördüğü hayrı söylesin, şerden sussun” buyrulan hadislerinde görüldüğü üzere Rasûlüllah (s.a.v.);

1-Ateşten uzaklaşıp cennete girmeyi.

2-Müslümanın, müslüman kardeşinden = komşusundan beklediği şeyle insanlara gelmesini = vermesini = yapmasını.

3-Komşuya, misafire, iyal de dahil, beraberlik yaptığı kimseye ikramda bulunmayı.

4-Beraberlik yaptığı kimseye eza cefa vermemeyi.

5-Beraberlik yaptığı kimseden hayırlı bir vasfı gördü ise söylemeyi.

6-Beklenmedik bir hata gördü ise, onu örtbas ederek ondan susmayı yani ayıp gizlemeyi, Allah’a ve ahiret gününe  inanmaya bağlamıştır.

        Ahirete nazaran imanın değeri ne kadar ise, dünyada huzur içerisinde yaşamanın değeri de, dünyaya göre o kadardır. Bunun için cennete girilmesi imana, dünyada cennet gibi yaşanılması da , müslümanın müslüman kardeşinden beklediği şeyle insanlara gelmesine = yapmasına ve düşüp kalktığı kimseye ikrama bağlandı. Bunun için hûkemâ: Nasıl bulmak istersen öyle yap. Zira sen yaptığın gibi bulursun, dediler.

        Bu noktadan hareketle;

1) Mü’minin birinci vazifesi, iman ve İslamın gereğince Allah’a ve ahiret gününe kemâliyle inanması yani bütün amaçlarını uhrevî saadete bağlaması , yapmış olduğu hasenâtının sevabına , fenalıklarının –afuv-u ilahi olmasa – azabını göreceğine inanmasıdır.

2) Mü’minin ikinci vazifesi: Kendini güzel ahlakla süslendirerek her hususta halktan beklediği şeyleri halka yapması, kendisiyle düşüp kalktığı kimselere ve özellikle müslüman kardeşlerine son derece saygı, şefkat ve cömertlikle ikramda bulunmasıdır.

        Böylece bütün bunlarda yapılan umum hizmetlerde mükafatını sadece Allah Azze ve Celle’den beklemelidir.

Dünyevî servet, riyâset ve ilim gibi nimetleri sevmesini, Rızâ-i Bâriye araç, onun rızasını ise amaç edinmelidir. Bunu yapan , güvenilir, gerçek mü’mindir. Bunu yapmakla dünya kendisine cennet olur.

        Allah’a ve ahiret gününe inanmayan ve bu sebeple amaçlarını uhrevî saadetlere bağlamayan, haliyle dünyevi menfaatleri = makamı, serveti, ilmi, çok yaşamayı amaçlar; insan sevgisini buna araç kılar.

        Haddi zatında onun insan sevgisi araç olduğundan, Allah korusun, dini  ve uhrevi saadeti dahi , hatta Allah Azze ve Celle’nin sevgisini dahi araç kılar. İşte kim ateşten uzaklaşıp cennete girmeyi dilerse  واليأت إلي الناس ما يحب أن يؤتي إليه              “İnsanlardan kendi nefsine beklediği şeyle insanlara gelsin”.

        Kim ateşten uzaklaşıp cennete girmeyi dilerse, saygı, sevgi ve merhametle beraber düşüp kalktığı mü’min kardeşlerine ikramda bulunsun:

من كان يؤمن بالله و اليوم الأخر فليكرم جاره قال: يا رسول الله ، و ما حق الجار على الجار؟ قال:
  " إذا سألك فأعطه" 
                                                                                                         
 “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, komşusuna ikram etsin”.Komşunun komşu üzerinde hakkı nedir Ya Rasûlallah ? diye sordular . “Eğer senden isterse ona verirsin...”  buyurulan hadisle amel etsin.

        Dünyayı sevmesini = servet, riyaset ve ilim gibi nimetleri, hatta hayatını dahi, Rızâ-i Bâri’nin kazanılmasına araç, Onun rızasını ise amaç edinen Mü’minin has vasfı, tekil olarak “Abdullah”, toplum olarak “İbâdullah”tır.

        Netice olarak “Abdullah” ve “İbâdullah” olduğundan dünyadaki amaçları, ahirette nûrani bir elbise olarak insanın amellerine giydirilir ve nura kalbolunur. Ve mü’minlerden bu zümrenin hallerini Rasûlüllah (s.a.v.):

إن من عباد الله لاناسا ما هم بأنبياء ولا شهداء يقيطهم الأنبياء والشهداء يوم القيامة لمكانهم من الله تعالي قالو يا رسول الله تخبرنا من هم  قال هم قوم تحابوا بروح الله علي غيرا أرحام بينهم ولا أموال يتعاطونها فوالله إن وجوههم لنور و إنهم لعلي نور ولا يتخافون إذا خاف الناس ولا يحزنون إذا حزن الناس  و قرأ هذه الاية  :   ألا إن أولياء الله لا خوف عليهم ولا هم يحزنون     
                                                           
        “Gerçekte imanları kamil Allah Teâlâ’nın kullarından bazı şerefli insanlar vardır ki, onlar nebîler ve şehidler olmadıkları halde nebiler ve şehidler kıyamet gününde (Allah Teâlâ’nın nezdindeki yerleri, dereceleri sebebiyle) onlara gıpta ederler, parmakla gösterirler.”

        Ya Rasûlallah! Bizi haberdar eder misiniz, onların kim olduklarından? Dediler. Bunun üzerine; “Onlar öyle bir toplumdur ki, ruhlarına Allah Teâlâ’nın izin ve hayat vermesi sayesinde (aralarında yakın akrabalık yahut da birbirlerine alıp verdikleri bir mal olmadığı halde) samimiyetle kalpleri birbirine ısınır. Allah’a and olsun; onların yüzleri nurdur ve onlar nur üzerindedirler. İnsanlar korktukları zaman korkmazlar; şiddetli üzüntüye kapıldıkları zaman da üzülmezler” buyurarak belirtti ve akabinde:

        “Dikkat edin ! Allah için birbirlerini seven Allah’ın sevgili kulları üzerine asla hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmezler de” mealindeki Yunus Sûresi’nin 62. ayetini okudu.

        İşte hakiki olarak insanın sevgisi, mahluktan karşılığı beklenilmeyendir. Demek insan, Allah’ı sevdiği için sevilir başka bir sebeple değil.

        Mü’min, ruhunun gözüyle birinci vazifeye, nefsinin gözüyle de ikinci vazifeye dikkat eder. Kardeşliğe bakan gözle , mü’min kardeşinden ne gibi hizmet, fedakarlık ve efendiliği istiyorsa, aynısı veyahut benzerleriyle mü’min kardeşini karşılar, bununla sevinir ve mükafatını sadece Allah’tan diler.

        Mü’min sıfat olarak, birinci rükün ve haslet yani imanla cehennemden kurtulur, ikinci ve üçüncüsüyle de cennete girip derece alır.

        Bu noktadan hareketle ictimai hayatın mütehassısları dediler ki, Kamil mü’min, sağ kanadıyla Allah’a itaat ve ibadet eder, sol kanadıyla müslümanlara hizmet eder, iyilik yapar ve aslî ibadet budur.

 


* BENZER KONULAR

Kim Allah’a Ve Ahiret Gününe İnanıyorsa Gönderen: melek
[Bugün, 07:53:18 ÖÖ]


Allah’ın Ahlakıyla Hhlaklanmak Gönderen: melek
[Bugün, 07:46:57 ÖÖ]


Allah Sevgisi Kalbine Yer Etmelidir Gönderen: melek
[Bugün, 07:41:05 ÖÖ]


Nefsimiz ve Allah C.C Rahmeti Gönderen: melek
[Bugün, 07:34:32 ÖÖ]


Allah İçin Sevmek Yada Sevmemek Gönderen: melek
[Bugün, 07:28:23 ÖÖ]


Zor Zamanlar ve Dayanışma Ruhu Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:05:43 ÖÖ]


İbadetler Güzel Ahlâklı Olmayı Sağlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:52:03 ÖÖ]


Ramazan ve İman Kardeşliği Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:44:35 ÖÖ]


Tasavvuf Nefsi ve Kalbi Temizlemek Demektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:27:41 ÖÖ]


Hased, İyilikleri Yer Bitirir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:18:45 ÖÖ]


Esat Aydoğan - Güller Hürmetine Rahmet 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:22:20 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Badı Saba 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:10:40 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Selam Götürün 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:56:26 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Aşkı Mevla 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:37:39 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Gülbeste 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:24:51 ÖS]


Celaleddin Ada - Aşkullah Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:15:31 ÖS]


Mehmet Emin Ay - O'nun Güzel İsimleri 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:15 ÖS]


Mehmet Emin Ay - Nât-ı Şerîfler & Gül-i Ruhsâr 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:55:22 ÖS]


2024 - Agah - Mestâne - Enstrümantal Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:30:02 ÖS]


Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:48:55 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41