Gönderen Konu: İman'ın Güçlenmesi  (Okunma sayısı 164 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2120
İman'ın Güçlenmesi
« : Ağustos 06, 2020, 08:15:39 ÖÖ »
İMANIN GÜÇLENMESİ

İmanın kendisi vasıtasıyla güçlendiği sebepler için nasıl bir sıralama söz konusudur önce Zühdle mi, ilimle mi, ibadetle mi başlamalı, yoksa gücü oranında bunları bir arada yapmaya mı gayret etmelidir? sorusuyla ilgili olarak şunlar söylenir:

Önce kişi için farz olan iman, farz olan ibadet, farz olan zühd kaçınılmazdır Bundan sonra insanlar arasında iman bakımından, imanın şubelerindeki farklılık kadar farklılık olur Her insan kendisi için mümkün olanı istemelidir Üstünlükler arasında öncelik tanıyabileceği şeylere de öncelik tanımalıdır

Bu konuda insanlar arasında üstünlük bakımından fark vardır:

Kimi için ilim elde etmek zahidlikten, kimi için de zahidlik ilimden daha kolay olabilir Kimisi için de ibadet, her ikisinden daha kolay olabilir, insan için meşru olan ise hayırdan gücü neye yetiyorsa, onu yapmaktır

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Gücünüz yettiğince Allah'tan korkun" (Teğabun, 16)

Eğer aynı anda imanın farklı şubelerinden birisini tercih etmek durumunda olursa, Allah'ı daha çok razı edecek ve kendisinin daha çok üstesinden gelebileceği amele öncelik tanır Çünkü kimi zaman daha az faziletli olanı, daha çok faziletli olandan daha iyi yapabilir Böylelikle de daha faziletli olandan elde edebileceğinden üstününü elde edebilir Böyle birisi için faziletli olan, kendisi için daha yararlı olana talip olmaktır Bu onun için daha faziletlidir Eğer onun için daha faziletli olanı gerçekleştirmek imkansız veya zor ise, kendisi için daha faziletli ve daha faydalı olanı da yitirmesine sebep teşkil edecek olur ise, kayıtsız ve şartsız olarak daha faziletli olana talib olmaz

Mesela geceleyin Kur'an okuyup onun üzerinde düşünen, onu okumaktan istifade eden, bununla birlikte namazın kendisine ağır geldiği ve ondan o şekilde fayda sağlayamayan veya zikirden Kur'an okumaktan daha çok istifade eden kimselerin durumu böyledir

Hangi amel kendisi için daha faydalı, Allah'a itaatin daha çok ifadesi ise o amel o kişi hakkında, gereği gibi yapamayıp eksik bıraktığı ve onu yaptığı için de kendisine daha faydalı olan şeyi yapmadığı bir amelden daha çok faydalıdır

Bilindiği gibi namaz üzerinde Kur'an okumaktan daha çok durulmuş bir emirdir Kur'an okumak ise, zikir ve duadan daha faziletlidir

Yine bilindiği gibi zikir, rükû ve sücûd gibi özel fiillerde aynı yerde Kur'an okumaktan daha faziletlidir Güneşin doğup batması esnasında da zikir, Kur'an ve dua okumak namazdan hayırlıdır

Zühd istek ve rağbetin zıddıdır Muhabbete muhalif buğz, iradeye muhalif istememek gibidir İrade ve isteksizlik ise kendileri arasında ve ilgili oldukları hususlarda da kısımlara ayrılmaktadırlar Zühdün de kendisine karşı zühdle davranılan (mezuduhu'n-fihi) ve bizzat zühdün kendisi gibi kısımları vardır

Birincisi zühd(Asıl müshada boşluk) Arzu ve isteğin zıddı olan zühdün kendisine gelince, bu da hoşlanmamak ve buğz etmektir Bu hususda meşruiyetin gerçek sınırları şudur:

Kulun hoşlanmaması, buğzu ve sevgisi Allah'ın sevmesine, buğzuna, ceza ve gazabına tabi olmalıdır

Allah'ın sevdiğini sevmeli, buğzettiğine buğzetmeli, razı olduğu şeyden hoşnut olmalı, Allah'ı gazablandıran şeyden o da gazablanmalıdır

Öyle ki bu hususlarda hevasına değil de, mevlasının emirlerine tabi olmalıdır

Dünya hayatında zahidçe hareket eden pek çok kimse, dünyadaki birtakım lüzumsuzluklardan yüz çevirmekle birlikte, Allah ve Resulünün sevdiklerine yönelmediler Ancak böylesi, Allah'ın ve Resulünün emrettiği bir zühd değildir O bakımdan müşrikler, kitab ehli ve bid'atçılar arasında bu türden zahidlere rastlanır

İnsanlar arasında dünyanın yorgunluğundan kaçıp rahatı istemek yolunda zahidlik edenler vardır Kimisi dünyalık sahiplerinden istemek ve onların eziyetlerinden kurtulmak için zahidlik yapar Kimisi rahatı istediği için mal elde etmekte zahidlik yapar Ve buna benzer Allah'ın ve Resulünün emretmediği türden çeşitli zühd şekilleri vardır

Ancak Allah ve Resulünün emrettiği zühd, kişinin Allah'ın ve Resulünün sevmediği şeylerden uzak duracak şekilde, Allah'ın ve Resulünün sevdiğini de sevip arzulayacak türden zahidlik etmesidir

O vakit onun zahidliği Allah'ın ve Resulünün emretmediği şeylerden yüz çevirmek şeklinde olur

Böyle bir zühd müstehaplık ifade eden bir emirle değil, farziyet ifade eden bir emirle istenir

İster haram, ister mekruh, ister kul hakkında her iki tarafı birbirine eşit mubah türünden olsun, kul bununla birlikte Allah'ın ve resulünün emrettiğine yönelir

Aksi takdirde sevileni yapmaksızın hoş görülmeyen bir şeyi terketmek istenen şey değildir

Öncelikle istenen şey, Allah'ın ve Resullünün sevdiklerini yapmak ve hoşlanılmayan şeyleri özellikle terk etmektir

İşte bu yolla nefsi tezkiye olur Çünkü içindeki seyyiat yok edildiği taktirde, hasenet tertemiz olur Zekatla (temizlenip arınmak ile) insanın ruhu pisliklerden arınır ve itaatlerle büyür

Nitekim hekimin çevresinde zararlı ve lüzumsuz bitkiler kaldırılınca temizlenir, boy atar ve büyür Bunları elde etmenin yolları ise emredilen şeyi işlemek ve yasaklananları terk etmekte azami gayreti harcamak ve yine bu konuda yüce Allah'dan yardım istemektir

Müslim'in Sahih'inde peygamber (sav)'in şöyle dediği rivayet edilmektedir:

"Güçlü mü'min, zayıf mü'mine göre Allah tarafından daha çok sevilir Bununla birlikte her birisinde de hayır vardır O bakımdan senin için faydalı olana hırs göster, Allah'tan yardım dile ve acizlik gösterme Sana bir şey gelip isabet ederse, ben şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olur deme Fakat Allah taktir buyurdu ve o dilediğini yaptı de Çünkü "ise" şeytanın ameline kapı açar" ( Müslim, Kader, 34; İbni Mâce, Mükkadime, 10; Zühd, 14; Müsned, 2, 366 , 370)

Sünen'lerde yer alan bir hadise göre peygamber (as), bir kişinin aleyhine hüküm verir Aleyhine hüküm verilen şöyle der: Allah bana yeter, O ne güzel vekildir Bunun üzerine peygamber (as) şöyle buyurur:

"Şüphesiz Allah, acizlik dolayısıyla kişiyi kınar Fakat sen akıllıca olanı, güzel olanı yapmaya bak Bir işin hakkından gelmediğin zaman Allah bana yeter, O ne güzel vekildir de" (Ebû Davud, Akdiyye, 28; İbn Mâce, Zühd, 14; Müsned, 2 366 , 370; VI 25)

Burada Peygamber (as) kula kendisi için faydalı olan şeye hırs göstermesini ve gerçekleştirmek için Allah'tan yardım istemesini emretmektedir

Kendisine faydalı olacak şeylere hırs göstermek ise, hayırda ictihad etmek (bütün çaba ve gayretini göstermek) tir ve ibadet de budur

Çünkü kula faydalı olan her şeyi istemek emredilmiştir Ona fayda vereceğine inansa bile, zarar verecek şeylere talip olması da, kendisine faydalı olmayan ve ondan daha üstün faziletli şeylerin bulunduğu şeylere talip olmak da yasaklanmıştır

Yüce Allah mü'minlere tayyibatı (hoş ve temiz şeyleri) mubah kılmıştır Bunlar ise onlara faydalı olan şeylerdir Diğer taraftan murdar şeyleri de onlara haram kılmıştır Bunlar ise onlara zararlı olan şeylerdir

Doğrusunu en iyi bilen Yüce Allah'tır Allah'ın engin salat ve selamı Muhammed'e, onun aile halkına ve ashabına olsun

İMANIN ŞUBELERİ

Ebu Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor: Rasulüllah (Sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İman altmış küsur kısımdır ve haya duygusu da imandan bir parçadır” (Buhari, iman, 3)

İman, temel manası itibariyle Cenab-ı Hakk’ın varlığına, birliğine, esmâ ve sıfatlarına ve diğer iman erkânına kalben inanmak ve bunu dil ile de ikrar etmek demektir Onu kâmil manada tarif edenler ise İslamı da onun bir parçası olarak ele almış ve erkânla, yani insanın bedeniyle ve uzuvlarıyla o imanın gereklerini yerine getirmesini de imanın kemâliyetinin bir parçası olarak kabul etmişlerdir.

İman dairesine kelime-i tevhidle girilir fakat bu dairenin ihtiva ettiği hakikatler çok geniştir Yukarıdaki hadis-i şerifte Allah Rasulü (Sallallâhu aleyhi vesellem) imanın altmış küsûr olduğunu buyurmaktadır Hadis kitaplarında ‘yetmiş küsur’, ‘altmış veya yetmiş küsur’ şeklinde de ifade edilen bu kısımlar bazı alimler tarafından kesretten kinaye olarak kabul edilmiş ve rakam üzerinde durulmamıştır Bu kısım ulemâya göre Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de taât adına zikrettiği ve Efendimiz’in (aleyhissalâtu vesselâm) itaat adına ifade buyurduğu her şey imanın bir parçasıdır Bunun yanında işin tafsiline geçip hadis-i şerifte verilen rakamlara göre çeşitli bölümler ortaya koyanlar da az değildir İmanın kalbdeki derecesi, insanın şahsî hayatına etkileri, toplumla olan münasebetlerine yansıması elbette çeşitli seviyelerde bulunmaktadır Kâmil manada bir imandan beklenen de imanın, insanın hem şahsî hayatında hem de sosyal hayatında tezahürlerini göstermesidir.

Kur’ân-ı Kerim ve hadîs-i şerîfler Allah’a inanan bir insanın hayat tarzının nasıl olması gerektiği adına birçok değer ortaya koymaktadır Mü’minûn suresinin başında iman sahiblerinin özelliklerini anlatırken, onların ibadet yönlerini, aile münasebetlerini, konuşma üslublarını ve emanete verdikleri değeri imanlarının birer tezahürü olarak ifade eder Farklı yerlerde de kalb haşyeti, tevekkül, din-i mübîn-i İslamı dünyanın dört bir yanına ulaştırma adına malıyla, canıyla gayret gösterme gibi hususlar da imanın birer derinliği olarak ifade buyurulmuştur Yukarıdaki hadis-i şerifin farklı bir versiyonunda Peygamber Efendimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem), imanın bu bölümlerinin en yükseğinin kelime-i tevhid, en alt bölümdekinin de yollarda müminlere eziyet veren şeyleri ortadan kaldırmak olduğunu buyurur.

İman, insanın hem şahsını hem de bütün alemi ışıklandıran bir nur olduğuna göre, elbette imanla dolu bir gönlün, anlayış ve idrakin âleme bakışı, hadiseleri değerlendirişi, toplumda tavır ve davranışları farklı olacaktır İman onlara kendi boyasının rengini verecek ve insana farklı bir bakış açısı kazandıracaktır.

Hadis şârihleri zikredilen bölümleri ifade sadedinde onları temel manada üç kısma ayırmışlardır Bunlar; kalbin aksiyonuyla alakalı olanlar, dilin fonksiyonuyla irtibatlı olanlar ve bedenle ilgili olan amellerdir Kalb, itikat ve niyete bağlı olan işlerin merkezidir Buna bağlı olarak temel imanî hakikatler, kalbin aksiyonuyla ilgili amellerdir Bununla beraber Allah ve Rasulü’nün sevgisi, ihlas, riya ve süm’ayı terk, tevbe, şükür, tevekkül, sabır ve kadere rıza gibi ameller kalble ilgilidir ve imanın kalbdeki tezahürleridir.

Dilin ameli olarak başta kelime-i tevhidi ilan etmek gelir Sonra da Kur’ân-ı Kerim okumak, ilim öğrenmek ve öğretmek, dua, zikir ve istiğfar etmek ve dinde lağv olarak kabul edilen boş söz, lakırtı, gıybet, iftira ve sûi-zan gibi kötülüklerden uzak durmak imanın dildeki tezahürleri olarak kabul edilir.

Bedene taalluk eden ameller ise üç bölümde değerledirilebilir İlk olarak insanların bizzat kendi bedenlerine taalluk eden amellerdir Temizlik, namaz, zekat, oruç ve hac gibi ibadetler; hicret, yemin ve akitleri yerine getirme gibi hususlar bizzat insanların kendileriyle ilgili olan amellerdir İkinci olarak insanın yakınlarıyla ilgili olan hususlar gelir Aile hayatı, ailenin haklarını yerine getirmek, ana-babaya iyilik etmek ve onların haklarını çiğnemekten sakınmak, çocukları terbiye etmek ve sıla-i rahim gibi ameller bunlardan bazılarıdır Son olarak da umum topluma ait hususlar gelir ki, marufu emretmek ve menhiyattan sakındırmak, insanların arasını düzeltmek, devlet başkanına itaat etmek, emanetleri yerine getirmek, insanlara karşı güzel davranış, selam alıp-verme, lehviyattan sakınmak ve yollarda insanlara zahmet verecek şeyleri izale etmek bu amellerden bazılarıdır.

Görüldüğü gibi iman, insanın bütün yönleriyle irtibatlı bulunmaktadır İnsanın dünyevî-uhrevî bütün ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, şahsî ve toplumsal davranışları adına düzenlemeler de ortaya koymaktadır İman sahibi bir insan, hem dünyasını hem de ukbâsını cennetlere çevirecek bir güce sahib demektir İmanın kâmil manada kendinden bekleneni yerine getirmesi, ihtiva ettiği hakikatlerin yerli yerince kullanılmasına bağlıdır Teferruatına kadar her yönüyle değerlendirilemeyen iman, insanın şahsî hayatında da sosyal hayatında da gerçek fonksiyonu icra edemez Bize düşen de imanı kendi benliğimizin bir derinliği haline getirip bütün yönleriyle onu yaşamaya çalışmaktır.

Abdullah Kadiroğlu

 


* BENZER KONULAR

Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:20:47 ÖÖ]


Ertuğrul Erkişi - Safahat`tan Şarkılar 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:41:49 ÖS]


İslâm Kadına En Büyük Değeri Vermiş Şerefli Yaşamasını Sağlamış Gönderen: anadolu
[Dün, 08:16:41 ÖÖ]


Çocukla İletişim Kurarken Ona Saygı Duymak Değer Vermek Gerekir Gönderen: anadolu
[Dün, 08:08:13 ÖÖ]


Mümin Bir Erkek, Mümin Kadına Kızıp Darılmasın. Gönderen: anadolu
[Dün, 08:03:19 ÖÖ]


Çocukların Namaz Eğitimi Gönderen: anadolu
[Dün, 07:57:19 ÖÖ]


Namazını Sapasağlam Koruyanalr Gönderen: anadolu
[Dün, 07:50:26 ÖÖ]


Bu Din Sadece Camilerin Dini Değil Hayatın Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:19 ÖÖ]


İslam Gariplerin Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:34 ÖÖ]


Komşunuzu İhmal Etmeyin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:21:38 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41