Gönderen Konu: Irkçılık Zehiri  (Okunma sayısı 140 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Irkçılık Zehiri
« : Mart 01, 2020, 09:49:58 ÖÖ »
Irkçılık Zehiri
   
“Irkçılık zehiri var!” diyor, Merkel. İnsanın da ister istemez O’na şöyle soracağı geliyor: “Neyin  zehiri yok ki; zehirleştirmediğiniz, ne kaldı ki?”

Yüce Rabbimiz“Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır. Allah bilendir, haber alandır.” (Hucurat, 13) buyuruyor.

Bu ilahi fermanın yorumlarımdan birisi şöyle

“Ey insanlar! .. Ey değişik ırk ve renkten olan ve kabile ve halklara bölünmüş insanlar... Gerçekten sizler bir tek köktensiniz. O halde, parça parça olup birbirinizle çatışmayınız, dağılmayınız, birbirinizle çekişmeyiniz, birbirinizden ayrılıp  gitmeyiniz.

Ey insanlar!.. Size bu seslenişle seslenen sizi Yaratandır... Bir erkek ve bir dişiden... Sizleri halklar ve kabileler halinde yaratmasındaki amacı, sizlere bildirmektedir O. Bu amaç birbirinizin gırtlağına sarılma ve birbirinizle çatışma değildir. Bu amaç, sizin birbirinizle tanışmanız ve kaynaşmanızdır... Dillerin ve renklerin farklı oluşu, huy ve ahlâkların çeşit çeşit olması, kabiliyet ve yeteneklerin değişik değişik olması çekişme ve ayrılığı gerektiren bir farklılık değildir. Aksine, tüm yükümlülükleri yerine getirmek ve bütün ihtiyaçları gidermek için yardımlaşmayı gerektiren bir unsurdur. Rengin, ırkın, dilin, vatanın ve bu değerlerden başka diğerlerinin yüce Allah’ın ölçüsünde hesaba katılacak bir kıymeti yoktur. Ortada ancak ve ancak tüm üstünlüklerin kendisi ile belirlendiği ve bilindiği bir tek kıstas vardır. Bu da: ‘Allah yanında en üstün olanınız O’ndan en çok korkanınızdır’ ölçüsüdür... Gerçek şerefli insan, Allah katında değerli olandır. Yüce Allah sizi bilerek ve tanıyarak kendi ölçü ve değerleri ile tartar. ‘Allah bilendir, haber alandır.’..

Nitekim Resulullah -salât ve selâm üzerine olsun- şöyle buyurur: ‘Hepiniz Hz. Adem’in çocuklarısınız. Hz. Adem de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar ataları ile övünmeyi bıraksınlar yoksa, yüce Allah’ın katında pislik böceğinden daha değersiz hale gelirler.’

Başka bir hadiste de Resulullah -salât ve selâm üzerine olsun- cahiliyet taassubunu yasaklayarak ‘Bırakın onu. O iğrenç bir leştir’ buyurur.” (Seyyid Kutub, Fi Zılâl-il- Kur’an, c.9, s.324)

Bütün zehirlerin biricik önlemi ve tek panzehiri olan İslâm ile insanlığın başına bela kesilen faşizm arasında ki farkı göremeyenlere, benzerlik kurmaya çalışanlara verilen çok önemli cevabı bir kez daha hatırlayalım:

Önce ansiklopedilerde faşizmin nasıl tarif edildiğine bakalım:

“Faşizm, geniş anlamıyla özellikle iki dünya savaşı arası ortaya çıkan ve özellikle Adolf Hitler yönetimindeki nasyonal-sosyalizmin temsil ettiği aşırı milliyetçi, antidemokratik ve antikomünist bir ideolojiye ve otoriter siyasi bir yapıya sahip bütün politik hareketler ve egemenlik sistemleri.”

Sonra İslam’a bakalım:

1. İslam, milliyetçiliği reddeder. Bütün insanları İslam’a inananlar ve inanmayanlar diye ikiye ayırır; inananlar hangi etnik ve kültürel guruba mensup olurlarsa olsunlar kardeştirler, hepsi birden İslam ümmetini teşkil ederler. İnanmayanlar da “Allah’ın değerli kıldığı insan sıfatını taşırlar, aynı ana-babadan geldikleri için de -bu yönden- kardeştirler. Ayrıca Son Peygamber’in potansiyel (davet edilen) ümmetidirler. İslam egemen olduğu coğrafyada, kendine inanmayan insanlara yaşama, inanma, inancını uygulama, seyahat, ticaret, özel hayatın gizliliği ve korunması gibi bütün temel (statü, insan olmaya bağlı) insan haklarını tanır.

2. İslam milliyetçilik gibi sosyalizmi de reddeder, sosyal ve hukuki adaleti emreder.

3. İslam, Allah’ın iradesine ters düşse bile milli iradenin hakim olması manasında demokrasiyi kabul etmez. Ama, Kur’an’ın temel referans olduğu bir çeşit İslami demokrasiden söz edilebilir. Bu demokraside halk seçer, yönetime katılır, denetler ve hukukun dışına çıkan yöneticileri değiştirir.

4. Bir önceki paragrafın son cümlesi İslam’da, “otoriter siyasi bir yapı”nın bulunmadığını gösterir. Bir otorite varsa bu vahye aittir ve vahiy de insanlar tarafından yorumlanır, yorumlar her zaman değişmeye ve farklı yorumlara açıktır.

5. İslam’ın egemen olduğu bir ülkede gayr-i Müslimler insan haklarından yararlanarak farklı olan inanç ve uygulamaları ile var olurlar.

Müslümanlara gelince bunların, İslam’a aykırı olan davranışları kamuya açık alanlarda ortaya koymalarına izin verilmez. Bunu da İslam çerçeveli bir “umumi ahlak” ve “kamu düzeni” ilkesine riayet olarak değerlendirmek mümkündür.

Bu kısa özetten sonra İslam ile faşizm arasında benzerlik kurmanın insaf ve gerçeklik ile ne kadar bağdaştığını okurlara bırakıyorum. (Hayrettin Karaman, Cahilliğin bu kadarı…, başlıklı 31 Temmuz 2008 tarihli yazı)

Sözlerimizi ilâhî bir uyarıyla noktalayalım: “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”  (4 Âl-i İmran, 103)

Süleyman Önsay.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41