Gönderen Konu: Hz. Muhammed S.A.V’in Gönderiliş Maksadı  (Okunma sayısı 124 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Hz. Muhammed S.A.V’in Gönderiliş Maksadı
« : Mart 13, 2021, 01:19:47 ÖS »
Hz. Muhammed S.A.V’in Gönderiliş Maksadı

Yeryüzünde Hak dinin batıl dinlere (sistemlere, düzenlere) galip kılınması Allahû Teâla’nın muradıdır. Hz. Muhammed’in (sav) gönderiliş maksadı, muhkem nassla haber verilmiştir: ‘Müşrikler istemeseler de, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidayet ve Hak din ile gönderen O’dur” (Et Tevbe Sûresi: 33) Bu ayet-i kerime’ye göre Hz. Muhammed (sav)’in gönderiliş maksadı, Allahû Teâla’ya inanmakla birlikte ona bir takım yedek ilahlar bulan ve bulmaya çalışan müşriklerin kinine, nefretine, baskı ve işkencelerine rağmen, Hak dini batıl dinlere üstün kılmak, batıl dinlerin hükümlerini yürürlükten kaldırıp sadece ve sadece Hak dini hâkim kılmaktır. Bu ayet-i kerime aynı zamanda tekerrür eden ayetlerdendir. Müslüman olarak her günümüz İslâm’ı hayata hâkim kılma günümüzdür. İslâm’ın hayata hükmetmesi kesinti kabul etmez. İslâm’ın hayata hükmetmesini kesintiye uğratanlar, ya gafil, ya cahil veya kâfirdirler.
 
Hz. Muhammed (sav)’in Gönderiliş Maksadı

Müşrikler istemeseler de, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidayet ve Hak din ile gönderen O’dur.”(1)

Hz. Muhammed (sav) Hidayet ve Hak Din ile, hak bir şeriatle, âdil medeni kurallarla, münkir ve müşriklerin izniyle değil, Allah’ın izniyle sorumluluklarını yerine getirmek üzere Allahû Teâla tarafından gönderilmiş cihanşümul bir hidayet örnek ve önderidir. Bu ayet-i kerime, Hz. Muhammed (sav)’in gönderiliş maksadını ortaya koyan bir ayettir. Bu ayet-i kerime’ye göre Hz. Muhammed (sav)’in gönderiliş maksadı, Allahû Teâla’ya inanmakla birlikte ona bir takım yedek ilahlar bulan ve bulmaya çalışan müşriklerin kinine, nefretine, baskı ve işkencelerine rağmen, Hak dini batıl dinlere üstün kılmak, batıl dinlerin hükümlerini yürürlükten kaldırıp sadece ve sadece Hak dini hâkim kılmaktır. Bu ayet-i kerime aynı zamanda tekerrür eden ayetlerdendir.(2)

M. Hamdi Yazır (rh.a.) der ki: “Hak, Esmâi Hüsna’dandır. Dinü’l Hak; Hakk’ın dini, bütün insanlığın hukukunu tekeffül eden Hak Teâla’dan başkasına ibâdeti kabul etmeyen dini İslâm ki, onu dinin hepsinin üzerine çıkarmak, hepsine galip ve üstün etmek için ki, bu galebe iki veçhiledir. Birisi, ilmen hüccet ve burhanla galebedir ki “Hidayetle” buna işarettir. Birisi de, amelen fiiliyatta galebe ve istilâdır ki “Dinü’l Hak” tabirinden de bunun tahakkukuna işaret vardır.

İslâm ile çarpışmak isteyen dinlerin hepsi muhakkak mağlup olacaktır. Bunlardan birincisi tamamen zahir olduğunda şüphe yoktur. Dini İslâm ilmî noktai nazardan her dine galibdir. İkincisi ise tarihte bir dereceye kadar tahakkuk etmiş ve bir zamanlar Müslümanlar her kavme galip olmuş ise de bunun tamamı daha ziyade istikbalin sine-i inkişafındadır. Bazıları bunun İsa (as)’in nüzulünde olacağını söylemişlerdir. Allahû a’lem/en iyi bilen Allah’tır.”(3) İmam-ı Kurtubî (rh.a.) der ki: “ Allahû Teâla dinin şer’i hükümlerini hiçbir şey gizli kalmayacak şekilde açıklamış bulunmaktadır. “Üstün kılmak için” ifadesinden murad, İslâm dinini diğer bütün dinlere üstün kılmak için olduğu söylenmiştir. Ebu Hureyre ve ed-Dahhak derler ki: Bu İsa (as)’in nüzulü sırasında olacaktır. Es- Sûddî de der ki: Bu, Mehdi’nin çıkışı sırasında gerçekleşecektir. İslâm’a girmedik, yahut cizye ödemedik hiçbir kimse kalmayacaktır.

Mehdi’nin Hz. İsa (as)’dan ibaret olduğu da söylenmiştir ki bu doğru değildir.Çünkü sahih haberler, Mehdi’nin Rasûlüllah (sav)’in soyundan geldiğine dair tevatür derecesine ulaşmıştır. Dolayısıyla onun Hz. İsa olduğunu söylemek mümkün değildir. “İsa’dan başka Mehdi yoktur” şeklinde hadis diye gelen rivayet ise sahih değildir. El- Beyhakî “Kitabu’l Basi ve’n Nuşûr” adlı eserinde şöyle demektedir: Çünkü bu hadisi rivayet eden Muhammed b. El- Cenedî’dir ki, meçhul bir ravidir. Bu, Eban b. Ebi Ayyaş’dan rivayet eder, o da metrûk bir ravidir. Eban da el- Hasen’den, o da Peygamber (sav)’den diye rivayet eder ki, bu rivayet munkati’dır. Bundan önceki hadisler ise, Mehdi’nin çıkacağını açıkça ifade etmekte ve Mehdi’nin Rasûlüllah (sav)’in soyundan geleceğini beyan etmektedir ki, senet itibarıyla daha sahihtir.”(4)

Müslüman olarak her günümüz, İslâm’ı hayata hâkim kılma günümüzdür. İslâm’ın hayata hükmetmesi kesinti kabul etmez. İslâm’ın hayata hükmetmesini kesintiye uğratanlar, ya gafil, ya cahil veya kâfirdirler.

İslâm dini diğer bütün dinlere galip gelecek, bütün yeryüzünü kuşatacaktır. Buna dair pek çok hadis vardır. Bir hadiste belirtildiği gibi duvarlarla veya çadırlarla yapılan hiçbir ev kalmayacak ki bu din, ya azizin izzetiyle veya zelilin zilletiyle onun içine girmiş olmasın. İslâm dinine indirilen darbeler, başka her hangi bir dine indirilmiş olsaydı, varlığından eser kalmazdı. Bakınız kâfir olarak galip olan Tatarların Çağatay kolu, Şeyh Cemaleddin denilen bir âlimin irşadı sayesinde Müslüman oldu. Bir âlimin aracığıyla böyle İslâm’a girmiş oldu.(5) Bu olay, hakikaten enteresan bir olaydır. Galiplerin, mağlup olanların dinine girmesi olayıdır. Buna, İslâm’ın dışında hiçbir dinde şahit olunmamıştır. Bu, İslâm’ın canlılığının ve güçlülüğünün en büyük delilidir.(6)

M. Hamdi Yazır (rh a) der ki: “Allah, öyle bir Allah’dır ki, O, kendi Râsulünü, hidayetle ve hak dinle gönderdi. “Muttakilere mahza hidayet olarak” âyeti uyarınca takva ehlinden olanlar için ayniyle hidayet ve bir tevfik rehberi olarak, mahza istikamet olan kitab-ı mübin ile, Kur’ân-ı azimüşşan ile Râsulü Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) peygamberlik verip, hak dini ile gönderdi. Gerçekten de her yönüyle hakka tapmak demek olan, haktan daha kutsal bir şey tanımayan, hakka tapmaktan başka bir ibâdet, hak sevgisinden başka bir sevgi, hak korkusundan başka bir korku tanımayan, Allah’ı bir, Peygamber’i hak peygamber ve bütün hakları saygıya layık bilen, her işde, her hususta hakkı gözeten, her şeyin hakkını, Hak Teâlâ’dan gelmiş gören, her hususta hakkı izleyen İslâm dini ile gönderdi ki, neticede onu her dine karşı izhar etsin, hepsinin üstüne çıkarsın. Râsulü’ne karşı mücadeleye ve itiraza kalkışacak olan diğer dinlerin mensuplarına Rasülünü galip getirsin, hakkın her kuvvete üstün olduğunu ve “Şüphesiz Allah katındaki (geçerli tek)din, İslâm’dır”(7) bulunduğunu ve hak dinin, diğer dinleri neshedip geçersiz kıldığını, bu neshi bilfiil ispat ve ilan ederek(8) gerçeği yerine yerleştirsin ve tevhidi ilan eylesin. Bütün iman ve taatını hak noktasında toplamayan, din meselesini, hak ve hukuk meselesinin dışında tutan, heva ve heveslere kapılıp batılın peşinde koşan ve haksızlık yollarında dolaşan, bütün hamdin, her türlü ibâdetin ancak Rabbü’l-âlemin ve maliki yevmiddin olan Allahû Teâlâ’nın hakkı ve ancak O’na mahsus olduğunu teslim etmeyen, şu halde Hakk’a ve halka hakkını vermeyen ve hakkına göre muamele etmeyen dinlerin, “Mal ve evladın bir fayda vermeyeceği, ancak Allah’a temiz bir kalble gelmenin fayda sağlayacağı bir günde”(9) Hakk’ın rızasını kazandırıp, ebedi selamet bahşedecek hak bir din olamıyacağını, gerçekte Allah’ın hak peygamberinin getirdiği hak dinin dışında başka hiçbir dinin hak din olamıyacağını, herşeyin hakkının Hak Teâlâ’ya nisbetle geçerlilik kazanacağını, hayat hakkının ancak Hakk’ın hayatı ile ayakta durabileceğini gün ışığına çıkarıp tamamen izhar eylesin, velev müşrikler istemeseler de. Onlara rağmen bu izharı yapsın diye gönderdi. Binaenaleyh Râsulünün gönderiliş hikmeti olan bu izharı mutlaka yapacak ve Rasulünü görevinde mutlaka başarılı kılacaktır. Şirki ve küfrü perişan edecek, hak dinin tevhid dini olduğunu ve Allah’ın hakkının hiçbir ortaklık kabul etmediğini gösterecek ve nurunu tamamlayacaktır. Bu ne bir şiir, ne boş bir hayaldir. O hak peygamberi gönderen Allah Teâlâ’nın hak vaadi olan bir hakikattır. Gerçekten de “Bu gün size dininizi kemale erdirdim, nimet ve ihsanımı tamamladım”(10) buyurulduğu gün, bu ilâhî vaad gerçekleşmiş ve hakikat nuru ortaya çıkmış bulunuyordu. Ne putperestlik, ne Sabiîlik, ne Mecusilik, ne Yahudilik, ne de Hıristiyanlık hiç biri İslâm’ın karşısında duramıyor ve tutunamıyordu. O günden itibaren şu hakikat tamamen açıklık kazanıyordu ki, Allah’dan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah’ın Râsulüdür. Hak din ve diyanetin bütün üsvesi, bütün örneği Muhammed’de, hidayetin bütün sırları Kur’ân’da, bütün hüküm Allah’dadır. Zuhur ve galebe hakkı ne Arab’ın, ne Acem’indir, ne de şu veya bu dinindir. Ancak Allah’ındır ve Allah Râsulünün getirip hakkiyle tebliğ ettiği ve uyguladığı hak dindedir: “İslâm yücedir, onun üstüne yükselecek başka bir şey de yoktur.”(11) Diğer dinlere sarılanlar sarıldıkça batacak, hak dine sarılanlar sarıldıkça yükselecek. Şayet İslâm’a mensup olanlar geri kalıp düşüş gösterirlerse İslâm’a sıkı sarılmalarından değil, ona iyi sarılmayıp, riayetsizlik ettiklerinden ve bu hususta diğer dinlerin mensuplarına benzediklerinden, hakka itaati bırakıp, haksızlık, fısk, irtidat, dinsizlik ve inançsızlık vadilerine saptıklarından dolayı olacaktır. Çünkü “Allah kâfir olan kavme hidayet etmez.”(12) “Allah zalim olan kavme hidayet etmez”(13) olduğu gibi, yine aynı şekilde “Allah fasık olan kavme hidayet etmez”(14) ilâhî açıklamaları mevcuttur. Yerde ve gökte gönül rızasıyla olmasa da zorla dahi olsa sonuçta hak galip gelecektir. Eninde sonunda hakka boyun eğmeyecek, ona yenilmeyecek hiçbir kimse ve hiçbir kuvvet yoktur.”(15)

Batıldan güç alan ehl-i batılın ehl-i hakka galebesi daimi değil geçicidir. Said Nursî (rh.a.) bu husustaki bir suali cevabıyla birlikte şöyle izah eder. “Sual: Ehl-i dalâletin kazandıkları muvaffakıyyet ve gösterdikleri kuvvet ve ehl-i hidayete galebeleri gösteriyor ki; onlar bir kuvvete ve bir hakikata istinad ediyorlar. Demek ya ehl-i hidayette zaaf var, ya onlarda bir hakikat var?

Elcevap: Hâşâ... Ne onlarda hakikat var, ne ehl-i hakta zaaf vardır. Fakat maatteessüf kasîr-ün-nazar muhakemesiz bir kısım avam tereddüde düşüp vesvese ediyorlar, akidelerine hâlel geliyor. Çünki diyorlar: “Eğer ehl-i hakta tam hak ve hakikat olsaydı, bu derece mağlûbiyet ve zillet olmamak gerekti. Çünki hakikat kuvvetlidir. “Hak yücedir ve ondan daha yüce olunmaz.”(16) olan kaide-i esasiye ile, kuvvet haktadır. Eğer o ehl-i hakka mukabil gâlibane gelen ehl-i dalâletin hakiki bir kuvveti ve bir nokta-i istinadı olmasaydı bu derece galibiyet ve muvaffakıyyet olmamak lâzım gelecekti?”

Elcevap: Ehl-i hakkın mağlûbiyeti, kuvvetsizlikten, hakikatsızlıktan gelmediği, sâbık işaretlerle kat’î isbat edildiği gibi; ehl-i dalâletin galebesi kuvvetlerinden ve iktidarlarından ve nokta-i istinad bulmalarından gelmediği, yine o işaretlerle kat’î isbat edildiğinden; bu sualin cevabı, sâbık işaretlerin hey’et-i mecmûasıdır. Yalnız burada desiselerinden ve istimâl ettikleri bir kısım silâhlarına işaret edeceğiz. Şöyle ki: Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki: Yüzde on ehl-i fesad yüzde doksan ehl-i salâhı mağlûb ediyordu. Hayretle merak ettim. Tedkik ederek kat’iyyen anladım ki: O galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesaddan ve alçaklıktan ve tahripden ve ehl-i hakkın ihtilâfından istifade etmesinden ve içlerine ihtilâf atmaktan ve zaîf damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniyeyi ve ağraz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın mahiyetinde muzır mâdenler hükmünde bulunan fena istidâdları işlettirmekten ve şan ve şeref namiyle riyakârane nefsin fir’avniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor. Ve o misillü şeytanî desiseler vasıtasiyle muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler. Fakat “Güzel akıbet, elbette takva sahiplerinindir”(17) sırriyle, “Hak yücedir ve ondan daha yüce olunmaz” düsturuyla: Onların o muvakkat gelebeleri, menfaat cihetinden onlar için ehemmiyetsiz olmakla beraber, Cehennem’i kendilerine ve Cennet’i ehl-i hakka kazandırmalarına sebeptir.”(18)

İslâm ümmeti hakiki anlamda Allah’ın dinine dönerse; idare edenler ile idare edilenler bihakkın Allah’ın dinine dönerek mü’minleri veli/dost, kâfirleri de düşman edinirse, yeryüzünün doğusuna da batısına da malik olacaktır. İslâm ümmeti aziz ve celil olan Allah’ın dinini ikame ettiğinden dolayı Allah’ın yardımına mazhar olacaktır. Çünkü Allahû Teâla dinini sair bütün batıl dinlere hakim kılacağını tekeffül etmiştir. Yukarıdaki ayet-i kerime bunun açık delilidir.(19)

Yeryüzünde Hak dinin batıl dinlere (sistemlere, düzenlere) galip kılınması el- Hak olan Allahû Teâla’nın muradıdır. Allahû Teâla bu muradını tahakkuk ettirmek için Hz. Muhammed (sav)’i göndermiştir. “Hak yücedir ve ondan daha yüce olunmaz” kaidesi gereğince hiçbir şey Hakk’ın yerine ve önüne geçirilemez. Bu kaideyi insanlığa armağan eden Hz. Muhammed (sav)’in gönderiliş maksadı evvela inkılâp sonra da ıslahdır.

Hak din’le ve Hidayet’le gönderilen Hz. Muhammed (sav) Hakk’ı kuvvetin yerine geçirmiştir. Kuvvetli olanların haklılığını değil, Haklı olanların ve Hak yolunda ilerleyenlerin güçlü olduklarını ortaya koymuştur. Dolayısıyla Hakk’a dayalı Hakça bir düzenin kurulmasına engel olunamaz. Hak düzenin kurulması için verilen mücadeleden geri durulamaz. Kuvvete dayalı değil, Hakk’a dayalı bir “Hak Düzen” kurmak, Hz. Muhammed (sav)’in gönderiliş maksadını ihya etmektir. Hakka dayalı ve Hakk’a bağlı bir düzen kurmak için batıl dinlerin hâkimiyetinden eser kalmayıncaya kadar mücadele etmek, Hz. Muhammed (sav)’in gönderiliş maksadına sadakat cümlesindendir.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 -    Tevbe Sûresi/ 33

2 -    Saf Sûresi/9; Fetih Sûresi/28

3 -    Hak Dini Kur’ân Dili (M. Hamdi Yazır) C:6, Sh: 4439-4440, İst/1971

4 -    El- Camai-u Li Ahkâmi’l Kur’ân (İmam-ı Kurtubî) C: 8, Sh: 121-122, Beyrut/ 1965

5 -    İntişar-i İslâm Tarihin (Arnol d/Osmanlıcaya ter: Çerkeş Şeyhizade) Sh: 242, İst/ 1343

6 -    Tevbe Sûresinin Tefsiri (Şehid Abdullah Azam/Ter: Heyet) Sh:261-263, İst/2013

7 -    Âl-i İmran Sûresi/19

8 -    Bknz. Bakara Sûresi/106

9 -    Şuara Sûresi/88-89

10 - Maide Sûresi/3
   
11 -    Sünen-i Darekutnî, C:3, Sh: 252; es- Sünenü’l Kübra/Beyhakî, C:6, Sh:205; Zeylai, Nasbu’r Râye, C:3, Sh: 213

12 -    Bakara Sûresi/264

13 -    Bakara Sûresi/258

14 -    Mâide Sûresi/108

15 -    Hak Dini Kur’ân Dili (M. Hamdi Yazır) C:4, Sh: 2517-2518, İst/1971

16 -    Sahih Buhari, Cenaiz:79; Taberanî, el- Mu’cemu’l Evsat, 6/128; el- Mu’cemu’s Sağir, 2/155; ed- Darekutnî, es- Sünen, 3/252, el- Beyhakî, es- Sünenü’l Kübra, 6/205

17 -    A’raf Sûresi/ 128

18 -    Lem’alar (Said Nursî) Sh:79, İst/ 1978

19 -    Es-Sahvetü’l İslâmiyye (Muhammed b. Salih el- Useymîni) Sh: 10, Riyad/ 1426

 


* BENZER KONULAR

Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Dün, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Dün, 06:10:25 ÖS]


Yetimin Duyguları Gönderen: anadolu
[Dün, 05:46:08 ÖS]


Ölüm Var Ölümden Ölüme Fark Var Gönderen: anadolu
[Dün, 05:41:21 ÖS]


Nefis Mücadelesi Gönderen: anadolu
[Dün, 05:36:00 ÖS]


Alkolsüz Bir Hayat Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:03:57 ÖÖ]


Ümmetimin Zayıf mü’minleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:48:51 ÖÖ]


Yüksek Tansiyonda Psikolojik Faktörler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:27:08 ÖÖ]


Uyku Bozuklukları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:20:53 ÖÖ]


Bu Dünya Bir İmtihân Yeridir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:47 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41