Gönderen Konu: Musibetleri Doğru Okumak 1  (Okunma sayısı 115 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Musibetleri Doğru Okumak 1
« : Ağustos 05, 2021, 07:32:16 ÖÖ »
Musibetleri Doğru  Okumak  1

Bahaddin Elçi.

Darüsselam/cennet/ “esenlik yurdu”ndan,  meşakkat/musibetler yurduna indirilmişiz. Burada mutluluk arayışındayız. Yanlış adreste bulamıyoruz...

Rabbimizin son Resulü (S.A.V.) de,  “Dünyada rahatlık yoktur” buyurmuş. Bir dönemin güçlü padişahı da aynı gerçeği ifade etmiş: “Bütün dünya benim olsa, gamım gitmez, nedendir bu? Ezelde gam  turab ile yoğrulmuş bir bedendir bu...”

Göçmen olmayan var mı? Atamız Adem (A.S.) ile Havva annemiz cennetten yeryüzüne zorunlu ve geçici ikamete tâbi olarak indirildiler. Bu bir sürgün sayılmaz mı? Cennetten/selâm yurdundan meşakkat yurduna indirilmek?! Tehcir... Sürgün... Sınav... İmtihandayız. Sınanıyoruz. Şerle hayırla... (Mülk/2,  İnsan/2) Musibetlerle (korkularla, açlıkla, mallardan, canlardan eksiltilerek) imtihan oluyoruz... (Bakara/155-156)

Musibetler, nefsimizi arındırıyor, günahlarımızı da... Sabreder, istiğfar edersek... Nimete dönüştürebiliriz.

“O’ndan geldik; O’na döndürülüyoruz.”

“Allah Teâlâ’nın izni olmadan hiçbir musibet gelip çatmaz...” (Teğabün/11)

“Korku, açlık, mallardan, canlardan, ürünlerden eksiltmekle imtihan ediyoruz. Sabredenlere müjdeler var. Onlar bela geldiğinde biz Allah içiniz ve O’na döneceğiz” derler. (Bakara/155-156)

“Gerek yerde gerek kendi canlarımızda meydana gelen bir musibet, yaratılmadan önce Kitab’da (Levh-i Mahfuz’da) yazılmıştır. Bu Allah’a göre kolaydır.” (Hadid/22)

Yeryüzünde ilk ana/ata yurdumuz Hicaz, ikincisiyse “Cudi” bölgesidir. Dünyada hepimiz uykuda/rüyada ve gurbetteyiz. Ahiret ise karar yurdumuz...

Dünya evinde/gezegeninde misafirleriz, yolcularız. Seferdeyiz... Dünya evinin de tüm evrenin de yaratanı maliki Allah Teâlâ’dır. O halde bu fenâ yurdunda misafir gibi, yolcu gibi yaşamalı değil miyiz? Ev sahibinin rızasına, talimatlarına uygun yaşamak, haddini bilmek/aşmamak, azgınlaşmamak... Firavunların, Karunların, Hamanların akıbetleri ortada...

Kendi yararımıza olarak ev Sahibi’nin emir ve yasaklarına uygun yaşamak, kulluk görevimiz. Amellerimizin yararları da zararları da bizim için...

Gece, gündüz, güneş, ay, hava, su, toprak... Tüm nimetler/emanetler bize hizmet ediyor. Güneş doğmasa, su çekilse, toprak ürün vermese, yağmur yağmasa, havasız kalsak... Ne olur halimiz?!

Kötülüklerin önlenmesi, iyiliklerin yayılması toplumun sigortasıdır.

Âlemlerin Rabbi, Meliki Allah Teâlâ, yoktan yarattığı evrende her an her şeyde tam tasarrufta, her şeye Kadir, Muktedir, Egemendir.

“Bismillah”, “biiznillah”, “maşaallah”, “inşaallah”, “La kuvvete illa billah”, “Vema tevfiki illa billah”... beyanlarında bu gerçeğe, anlamlara vurgular var.

O (C.C.) sözlerinde, işlerinde Hakim’dir. (Hikmetlidir) Adil ve Rahman’dır.

O’nun verdiğini kimse engelleyemez; vermediğini de kimse veremez. O halde O’nun yardımına muhtacız. Yardımını nasıl alabiliriz? Musibetleri neden yaratıyor?

Musibetlerde günahlarımızın; bir kısmının karşılığı (ceza) olarak, bizi uyarmak, tevbeye yöneltmek, nefsimizi terbiye etmek, arındırmak, kalp hastalıklarımıza şifa olsun, arınalım, ahirete hazırlanalım, Rabbimize yaklaşalım... Cezamız ahirete kalmasın... gibi hikmetler var deniyor. Bir anlamda ceza, bir anlamda şifa... Musibetler, salih ameller, istiğfarlar bizi arındıran şeyler... Dertler ilaç olabiliyor. Bunlar elbette müminler için... Kâfirler için bu dünyada da azaptır, cezadır.

Hem tüm ilahi kitapların özü Fatiha’da, hem de Felak ve Nas surelerinde her türlü yardım ihtiyacının ancak âlemlerin/insanların gerçek Rabbi, Meliki ve ilahı Allah Teâlâ’dan isteneceğine vurgular var. İlahi yardımı da isyan edenler değil, itaat edenler alır.

Rabbimizin iman edip salih amel işleyen erkek ve kadınlara dünyada da güzel bir hayat vaadi var. Allah Teâlâ, “muttakilerin” dualarına icabet buyurur.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Musibetleri Doğru Okumak 2
« Yanıtla #1 : Ağustos 12, 2021, 07:53:18 ÖÖ »
Musibetleri Doğru “Okuma  2

Herkes, her şey, her an Allah Teâlâ’ya muhtaçtır. O (C.C.) Ganiy ve Samed’dir. Allah Teâlâ’nın yardımına muhtacız. Yardımı da ancak Allah’tan isteriz. (Fatiha) O, (C.C.) yaratmadan, dilemeden hiçbir şey olamaz. Yarar-zarar, hayır-şer... Her şeyi yaratan, yaşatan ve yönetendir. Hayrı da şerri de O yaratır. Hayra rızası, şerre de cezası/izni var. O, her şeye Kadir, Muktedir, Meliktir. Her şeyi yaratan,  yöneten olarak her an tam tasarruftadır. Yarar, zarar, hayır, şer... Yaprak ancak O’nun yaratması, dilemesiyle, bilgisiyle sallanıyor. Sebepler âleminde yaşıyoruz. O (C.C.) her şeyi sebebe başlamıştır; sebepsiz de yaratandır. Tüm insanlığı bunaltan, kuşatan her çeşit musibetler belalar da O’nun (C.C.) yaratması, bilgisi, iradesiyle olabilir...

O halde bize düşen özellikle Müslümanlar olarak bu musibetlerin sebeplerini aramak, kurtulmanın yollarını bulmaktır. Her alandaki uzmanlar toplansınlar, uzlaşsınlar; bilimsel araştırmalar, tahliller yapsınlar. Şu sonuç mukadderdir.

Musibetleri yaratan sonlandırabilir. Bizi dünya gezegenine sınav hikmetiyle gönderen sayısız nimetleri yanında dünyada da ahirette de mutluluğumuzun yollarını, tehlikeleri mesajlarıyla bildirmiş, güzel bir hayatın yöntemini, kurallarını, ilkelerini peygamberleri rehberliğinde, öncülüğünde, öğretmenliğinde göstermiştir. İlahi mesajında (Kur’an) her şeyin beyanı/açıklaması/örneği ve hükmünün olduğunu buyuruyor. Musibetlerin sebeplerini de günahlarımız olarak bildiriyor. Şûra/30, Rum/41, Taha/124,  Nahl/112

Günahlarımızın bir kısmının karşılığını musibetler olarak dünyada veriyor. Hem kendimize gelelim hem de ahirete cezamız kalmasın için... Dünyada çekelim diye...

Zulmün/haramların ateşi yangınlardan daha yakıcıdır, zararlıdır.Tefrika ve nefret ateşi de orman yangınından daha zararlıdır. Öteki musibetlerin sebebi de zulüm/günah musibetlerimizdir.

İşlediğimiz günah ateşleriyle dünyayı cehenneme benzetiyoruz. Cehenneme yakıt oluyoruz.

En baskın duygularımızdan birisi korkularımızdır. Sahibi olduğumuz her nimetin kaybolmasından/elimizden çıkmasından korkarız. Hayatımız, sağlığımız, sevdiklerimiz mallarımız... Yararlandığımız her şey... Öleceğiz, hastalanacağız, yoksulluk ve zillete düşeceğiz... Tümü emanet olan nimetlerin elimizden çıkması, azalması canlarımızı yakıyor. Bu nedenle depremden, hastalıklardan, yoksulluktan, yangından, selden... korkuyoruz. Tabii afetlerin sebebi de ahlâki, hukuki zulümler...

Karada ve denizde düzeni, dengeyi günahlarımız bozuyor. (Rum/41) Ahlâki, sosyal afetler, tabii afetlerden zararlıdır; onları doğurur...

Ateş yakar, su boğar, deprem öldürür, yaralar... Hz. İbrahim’i ateş yakmadı, Yunus A.S.’ı deniz boğmadı, Musa A.S.’ı deniz yutmadı, yol verdi, yol oldu... Nuh A.S.’ı yeryüzü depremleri, selleri öldürmedi; gemisini batırmadı... İsa A.S.’ı Yahudiler öldüremediler. (Âl-i İmran/54, Rad/42 (Allah, tuzakları bozandır.)

Balık sudan çıkınca ölür. Kimi böcekler ateşte yaşarlar; çıkınca ölürler.

Yangınları istiğfar sularıyla da söndürebiliriz, biiznillah...

“Dertleriniz günahlarınız, şifası da istiğfarlarınızdır.” H.Ş.

“ Tedavi olunuz...Her derdin devası vardır. Ölüm hariç.” H.Ş.

Haramlar helal, helaller de haram sayılırsa musibetler bizi kuşatır. Kuşatıldık...

Musibetlerin en tehlikelisi imansızlık, ahlâksızlık, tefrika, düşman istilası...

Tabiatında Firavunluk, Karunluk, Hamanlık, Bel’amlık da bulunan insanoğlunu musibetler (maddi manevi sıkıntılar, hastalıklar, yoksulluklar vb.) gemleyebilir, frenleyebilir.

Bu anlamda nefsin azgınlığını terbiye edici araç olur musibetlerimiz. Özetle musibetlere de muhtacız; belalar da anlamsız, amaçsız değil...

Bir şeye de çok dikkat etmeliyiz. Musibetlerde sabır ve istiğfar... Başımıza niye geldi, Beni mi buldu, gibi tehlikeli düşünce ve beyanlardan kaçınarak, Rabbimizi değil, kendi nefsimizi sorgulamalıyız. Peygamberler öyle yaptılar.

Nefislerini kınadılar; tevbe ve istiğfar ettiler.

Musibetleri yaratan O’dur. Ama iyilikler O’ndan, kötülükler de nefsimizdendir.

Hiçbir şey hikmetsiz (amaçsız, anlamsız) değil. Musibetler de...

İhtiyaçlarımıza da muhtacız. Kendimizi ihtiyaçtan müstağni gördüğümüzde azgınlaşır,  tağutlaşabiliriz. Bu da bizim için felaket olur.

Hastalıklar, tabii afetler, yoksulluklar da anlamlı, gerekli, yararlı... Ne var ki bu konulardaki kusurlarımız bizi sorumluluktan kurtarmaz. Depreme dayanıklı bina yapmak sorumluluğumuz gibi... Musibetlerde sabır ve tedbir sorumluluğumuz var. İsyan, itiraz, tedbirsizlik zararımıza...

Evrende her şey düzenli, dengeli, ölçülü yaratılmış. Tabiat nimetleri emanet olarak verilmiş. Karada ve denizde düzeni, dengeyi biz günahlarımızla bozuyoruz. Bunlar bize musibetler olarak dönüyor.

Dersler, ibretler alarak kendimize geleceğimize, tevbelerle istiğfarlarla yola gireceğimize daha da azgınlaşıyor, yeni musibetlere davetiye çıkartıyoruz.

İnkârlarımız, isyanlarımız nedeniyle sıkıntılar yaşasak da dünya nimetlerinden mahrum bırakılmıyoruz. Ateistler de dünya nimetlerinden yararlanabiliyorlar. Temel hak ve özgürlüklerine sahipler. Tağutların saltanatı göz kamaştırıyor.

Musibetler tevbe için uyarıdır. (Rum/41, Zuhruf/48) Sebe halkı nankörlükten helak oldu. (Sebe/15-19)

“Güvenli/korkusuz, huzurlu ve “müreffeh” hayat ancak nimetlerine şükür ile/nimetleri/ emanetleri Allah Teâlâ’nın ölçülerine, kurallarına uygun kullanmakla mümkündür. Aksi takdirde/nankörlükteyse geçim sıkıntıları ve korkular bizi kuşatıyor. (Nahl/112)

Kur’an’dan yüz çevirdiğimizde sıkıntılı bir hayat uyarısı var. (Taha/124)

Hidayetçilere (Kitap ve Peygamber) uyanlar için korku, üzüntü, bedbahtlık yok.(Bakara/38, Taha/123)

“İman edip, salih amel işleyenlere güzel bir hayat var.”

“Başınıza gelen musibetler, günahlarınız nedeniyledir, çoğu da affedilir.”

Sıkıntılara müptela edilmemiz, kendimize gelmemiz, tevbe içindir; arınmamıza, uyanmamıza vesiledir.

Musibetler umumi/herkese derece derece gelir. İfsadı, zulmü önlemeyenler de sorumludurlar. Marufun emri, münkerin nehyi görevi yapılmazsa toplum çöküşü/helaki hak eder.

Bundan önceki kavimleri helak eden tüm azgınlıklar bizde var. Biz de habire yeni belalara davetiye çıkartmakla/azgınlaşmakla meşgulüz.

Daha büyük belâlara gebe bir coğrafyada/vatandayız, durumdayız...

O’nun vereceği yararı, hayrı, şerri, zararı önleyecek yoktur. Rahman’dır, Âdildir, Hâkimdir.

“Eğer Allah yardım ederse size üstün gelecek hiç kimse olamaz. Yardımsız bırakırsa size kim yardım edebilir?” (Al-i İmran/160)

“Ancak Senden yardım isteriz...” Fatiha

“Sabır ve namazla/dua ile Allah’tan yardım isteyin...” (Bakara/153)

Tüm musibetlerin ilacı, çaresi tevbeler/ istiğfarlarla zulümden adalete dönmek, doğru yola girmek, yüzümüzü tekrar Kur’an’a çevirmektir.

Bahaddin Elçi.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41