Gönderen Konu: Hepimiz Göçmeniz 1  (Okunma sayısı 92 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5584
Hepimiz Göçmeniz 1
« : Ağustos 19, 2021, 08:25:01 ÖÖ »
Hepimiz Göçmeniz  1

Dünyada hepimiz misafir hepimiz göçmeniz. Topraktan yaratılmış, cennetten indirilmişiz. Burası konaklama yurdu. Ahirete göre dünya gurbet. Tüm nimetler de emanet... Malik de, Vâris de Allah Teala’dır. Anadolu, insanlığın ikinci “ana rahmi”dir. Ülkemiz; hem coğrafi/tabii, hem de tarihi, kültürel ve siyasi yönlerden çok önemli bir konumdadır. Nice uygarlıklara, kavimlere yurt olmuş, konukluk etmiş... Hz. Nuh’un (A.S.) gemisi de büyük tufandan sonra yeryüzünü dolaşmış sonunda Cudi Dağı’na/”limanına” konmuş, demirlemiş, sığınmıştır. “Cudi” İslamî kaynaklara göre Şırnak civarındadır. Öteki kaynaklara göre de Ararat/Ağrı civarında... Böylece Hz. Adem (A.S.) ile Havva anamızın kavuştuğu “Arafat” nasıl insanlığın yeryüzünde ilk yurdu olmuşsa, tufandan sonra da “Cudi” ikinci ana yurt olmuştur.

Coğrafyamız “Anadolu” diye de anılıyor. “Ana” ve “rahim” sadece cinsiyetle ilgili kelimeler değil, elbette. Daha çok merhamet, şefkat, emniyet/güvenlik de demektir. Merhamet, hem zararı önlemek, hem de yararı sağlamakla olur.

Rahmetinin yüzde birini tüm mahlûkata ikram etmiş, Rabbimiz. Allah Teala Kendisini bize Rahman ve Rahim olarak tanıtıyor. Kitabında 113 sure besmeleyle başlıyor. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ayrıca 57 kez Rahman, 114 kez de Rahim sıfatları zikrediliyor. Rahman Suresi var. Kevnî ve teşri ayetlerinde, yarattığı her şeyde O’nun (C.C.) sonsuz rahmeti var. Dinimizin temeli iman, imanımızın temeli de merhamettir, sevgidir.

“İman etmedikçe cennet yok; sevgi yoksa iman yok.” Düşmanlara bile zulmedemeyiz, işkence edemeyiz. Adaletle davranmak farz. “İslam; Allah-u Teala’ya saygı/tazim, mahlûkata/yaratıklara (bitki, hayvan, insan) şefkat ve merhamettir.” “Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” “Kendi için istediğini/sevdiğini kardeşleri için istemedikçe iyi bir mümin olunamaz” buyurmuş (S.A.V.).

Yaratılışımız gereği erkeğe göre kadın daha çok merhamet ve şefkatle donanımlıdır. “Ana rahmi” doğumdan önce ne kadar koruyucu, güvenli ve besleyici bir barınaktır. Rahimdeki çocuk annesine yük müdür, külfet midir? Olsa da ana şefkati bu yükü görmez, sever... Doğum sonrasında göğsünde, kucağındadır. Büyüyünce de uzakta olsa da kalbindedir. “Ana gibi yâr olmaz; vatan gibi diyar…” Vatan da ana gibidir. Bizi besliyor, büyütüyor, barındırıyor... Döşek, yatak, ev oluyor... Anada, tüm yaratıklarda merhameti, sevgiyi yaratan Rahman ve Rahim olan Allah Teala’dır.

Hz. Nuh (A.S.) gemisine liman/sığınak/güvenli yurt olmuş bir coğrafya, elbette ki, kendi bağrına sığınmak zorunda kalmış -kimlikleri önemli olmayan- “mülteci”, “muhacir” (göçmen) 6 milyon civarında olduğu söylenen yabancı misafirlerine hem coğrafi hem de gönül kapılarını açacaktı. Çünkü gelenler keyiflerinden gelmeyen, zulümden kaçan; Anadolu’ya güvenen misafirlerimizdi. Ve misafir ev sahibinin baş tacıydı. Rızkı ile de gelmişti: Paylaşılan aş eksilmezdi; artar/bereketlenirdi de... “Misafirin duası da makbul” değil miydi? “Misafire ikram, Allah Teala’ya ikram gibi” değil miydi? Misafir evdeki düzene uymalı, huzura, hizmetlere katkıda bulunmalı. Ne yazık ki, mülteci ve göçmenlere ilişkin net bir devlet politikamız yoktur.

Asr-ı Saadet’teki Habeşistan hicretini, Mekke’den Medine’ye hicret gerçeklerini hatırlayalım. İbret alınmayan tarih, tekerrür ediyor. Göç bir gerçek...

Çağımızın güvenli Habeşistan’ı olmak az şeref midir? Bize bu umutla gelenlerin hayallerini boşa çıkartmak kimin hakkıdır? Muhacir, Ensar’a başlangıçta mirasçı kılınmıştı. Miras hükümleri sonradan indirildi. Medineliler, muhacirlerle kardeş olup, paylaştılar. Hatta kendi ihtiyaçlarına rağmen, kardeşini nefislerine tercih ettiler (isar).

Böyle olunca İslam, tüm coğrafyalara hayat oldu, adalet oldu. Devlet oldu. Çağımızda milyonlarca Müslüman dünyanın her coğrafyasında göçmenlik zilletinde... Tarih gösteriyor ki, izzet, zilletten sonra geliyor. Anadolu’muzdaki bu sancılar belki de yeniden doğuşun müjdecisidir.

Cılız da olsa ülkemizdeki göçmen karşıtı nefret ve şiddet utanç verici. Bize yakışmıyor. Biz şefkat medeniyetinin çocukları değil miyiz?

Irkçılık bir cahiliye kalıntısıdır. Üstünlük iddiasıdır.

Allah Teala “üstünlük takvada” buyuruyor (Hucurat/13). Bunlar da “ben, biz üstünüz” diyorlar. Bu iddia İblis’e dayanır. O da, “Ben” dedi:

“Adem’den üstünüm…” Lânetlendi. Cennetten kovuldu. İnsan şeytanlarından Siyonistler de aynı ırkçı/üstünlük iddiasıyla dünyayı ateşe veriyorlar.

Tüm değerleri ifsad ediyorlar. Bitki, hayvan, insan genleriyle oynayabiliyorlar... “Arz-ı Mev’ud” için...

Allah Teala’ya/O’nun emirlerine, ölçülerine muhalefet kime, ne kazandırabilir? Çağrı; ateşe ve cehennemedir... Irkçılığa çağıran şeytan, insanlık düşmanıdır... Siyonizm gibi...

Yeryüzündeki mücadele temelde hak ile batıl, adalet ile zulüm mücadelesidir. Irkçılık batıldır.

Habil ile kardeşi Kabil, Hz. Nuh (A.S.), Hz. Lut (A.S.) ile hanımları, Hz. Nuh (A.S.) ile oğullarından birisi, Hz. İbrahim (A.S.) ile babası Azer, Hz. Musa (A.S.) ile amcaoğlu Karun, Firavun ile hanımı Asiye, Resulullah (S.A.V.) ile amcası Ebu Leheb, Hz. İkrime (R.A.) ile babası Ebu Cehil... Aynı safta değillerdi; karşı karşıyaydılar...

 Arap Ebu Zer, Fars Selman, Rum Suheyb, Habeşli Bilal, Türk Sümeyye, Yahudi Abdullah Bin Selâm (M. Hamidullah) İslam’la şereflendiler; mümin kardeş oldular (Hucurat/10). Üst kimlik; mümin/Müslüman kimliğimizdir.

“Mazluma da zalime de kimliği sorulmaz.” Mazluma zalim karşısında yardım edilir, kimliklerine bakılmaz. 15. yy sonunda İspanya Endülüs’teki Hıristiyan zulmünde Osmanlı sadece Müslümanlara yardım etmemiş, Yahudilere de Selanik, İstanbul ve İzmir’de kapı açmıştı. ABD’nin himayesinde Van’dan ülkemize giriş yapan onbinlerce Afgan misafirimiz de dileriz ki “hoş” gelirler(?!)

Ev sahibi misafirini yük saymamalı; misafir de ev sahibine yük olmamalı. İkram başa kakılmamalı, iptal edilmemeli. Misafire ikram edilir, eziyet edilmez. “Kendimiz için istediğimiz, sevdiğimiz şeyleri başkaları için de istemeli ve sevmeliyiz.”

Bizim tarihimizde elhamdülillah Amerika’da, Afrika’da, Avustralya’daki gibi yurtlarındaki yerlileri katletmek kara sicili yok. Her halk geldiği yere geri dönecekse, önce Amerika’nın, Avustralya’nın, Avrupalı emperyalistlerden arınması gerekmez mi? Ve biz Türklerin de Orta Asya’ya... Gerçekte hepimiz Allah’tan geldik; O’na dönmeyecek miyiz?

Geçmişte zulümleri, azgınlıkları nedeniyle helak edilmiş kavimlerin tüm günahları bizde fazlasıyla var. Şuna da inanıyoruz ki, ülkemizin yaşadığı bunca musibetlerden helak olmuyorsak, misafirlerimizin içindeki yetim, öksüz, dul, engelli ve yaşlı mazlum ve mağdurların duası bereketiyledir; onlar birçok belalara paratonerdirler. Başka ülkelerdeki zulümden bile sorumlu olan Müslümanlar, kendi misafirlerine zulmedemezler. Kendimize yapılan zulümleri seyrederek, başkalarına yardımcı olabilmek mümkün müdür?

Farklı kimlikler bir arada barış ve güven içinde ancak İslâmî bir yönetimde yaşayabilirler. İslam kendisini sunar/teklif eder, dayatmaz. Öteki din ve ideolojilerde baskı, sömürü ve zulüm vardır. İslam kimliği düşman sayılır. İslam’ın temeli merhamet/sevgi ve adalettir.

Allah için sevmek, buğzetmek farzdır; amellerin üstünüdür. Düşmanlara bile adaletle muamele edilir.

Biz Anadolu’muzdan hicrete mecbur olmadığımıza şükredelim; böyle bir durumda biz nereye sığınabiliriz, nereye gidebiliriz?! “Empati” yapmalı değil miyiz?

Yüz yıl önce Çanakkale’de, bugün “gitsin” dediklerimizin dedeleriyle bizim dedelerimiz omuz omuzaydılar, emperyalistlere karşı... Bugün de omuzlarımız, kalplerimiz yine tevhitte bir araya gelmedikçe kurtuluş yok.

Bahaddin Elçi.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41