Gönderen Konu: Ölçülü ve Dengeli Olalım  (Okunma sayısı 53 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5764
Ölçülü ve Dengeli Olalım
« : Haziran 10, 2022, 08:15:36 ÖÖ »
Ölçülü ve Dengeli Olalım

Toplumun hercümerc içinde oluşu, tartışmaların had safhaya ulaşması, gidişata ‘dur’ diyecek herhangi bir mercinin bulunmayışı, sağduyu sahibi her insanımızı üzmektedir. Siyasilerin, cemaatların, vakıfların, derneklerin, camia ve cemiyetlerin üzerinde ağırlığı olan, yıpranmamış, dünyevileşmemiş, itibar kaybına uğramamış hemen herkes üzerinde nüfuz sahibi, ikazları kaale alınan bir zümrenin olmayışı, herkesi başına buyruk hale getiriyor. Ümmetin Hilafet müessesesinden mahrum oluşu da kanayan yarayı kangrene çevirdi. Ulemaya, sülehaya, arif gönül dostlarına olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Tuzun koktuğu noktadayız. Bu vurdumduymazlık hali, hayra âlamet değil.

Kendisini Nuh’un gemisinde görenler, tuğyanı da tufanı da unutmasınlar. Hz. Nuh, gemiyi yapacak adam bile bulamamıştı belki. Peygamberimiz de öyle buyuruyor: “İnsanlar ancak bir araya gelmiş yüz deve gibidirler. Onlardan işine yarayacak bir tane bile bulamayabilirsin.”

Öyle bir uyuşma, donmuşluk hali var ki, âyet de okusan, hadis de nakletsen, Allah dostlarının ikazlarını da iletsen kimse üzerine alınıp Nefs Muhasebesi yapmıyor. Asıl tehlike burada! Herkes kendisini haklı, yolunu en üstün, hocasını en büyük, hizmet usulünü de kusursuz görüyor. Bu yapıya hiçbir şey anlatamazsınız. Hayatta en zor şey, anlamak istemeyene bir şey anlatmaya çalışmaktır. Hata olan, dava içindeki çalışmaların adeta ne kadar beğenilecekse o kadar yapılır hale gelmesidir. Evet, birbirimizin güzelliklerini övmemiz, (tebrik, takdir, teşvik) yapmamız gereken bir iştir. Ama övmek kadar yermek, iltifat kadar tenkit, muvafakat kadar muhalefet de hak bilinmelidir. Yeter ki iki halde de denge korunsun. Nefisler pay almasın! Övüldükçe temponun artmasına mukabil, hatalar konuşulup, düzeltilmesi istenince kenara çekilme görüntüsü (kırılma, gücenme, vs.) verilmesin. Sadece alabilen, ama veremeyen, sevilmekten hoşlanan, ama sevemeyen, başkalarını yoran, ama başkaları için yorulmaya razı olamayan bir insanın Müslümanlık iddiasında samimiyeti tartışmalı hale gelir.

Aşırı tenkit, herkesi hatalı bulma, dini ve siyasi konularda, en yetkili ağız edasıyla konuşup hüküm verme, dedikodulara itibar etme, en basit konulardan bile tartışma konusu üretme, ürettiği ihtilafları mütemadiyen tartışma, özel menfaatlerini ilk ve temel şart olarak görme, çevresinde sempati kaybı, ibadetlerde ihmal, kardeşlik hukukuna riayetsizlik gibi haller mü’minde bulunmaması gereken zafiyetlerdir. Her geçen gün kalpteki kin için biraz daha derinleşme, intikam hırsını çoğaltmaktadır. Mü’minlerin aralarında kin üreten meselelere karşı müteyakkız olmaları imanlarının gereğidir. Nemimenin, gıybetin büyük günahlardan sayılması, gıybetin mal çalmak gibi kul hakkı olarak öne çıkarılması oldukça düşündürücüdür. Allah için yaşayıp, imanlarıyla ve amelleriyle bilinen Müslümanların, kâfirler nezdinde tehlikeli görülmüş mü’minlerin, onca İslam düşmanına karşı -adeta başka kimse kalmamış gibi- düşman bilinmesi, onlara kin kusulması nereden kaynaklanıyor? Kâfire reva görülmeyen tarzın onlara uygun görülmesi Allah için olabilir mi? Kâfirlere bile açık bir kapı bıraktıkları halde onları, dinleri için en tehlikeliler olarak görenler, hesabını Allah’a verecek vebali taşıyanlardır. Sadi Şirazi, Müslümanlara habire dil uzatan, derviş geçinen adama:

‘Sen hiç kâfirle cihad ettin mi?’ diye sorar. Adam cevap verir: Hayır, halvet-i hanemde zikirle meşgulüm.’ Sadi dayanamaz: ‘Yahu! Kâfirler senin kılıcından emin oluyor da, Müslümanlar dilinden kurtulamıyor.’

Ölçü ve dengeyi kaybedenler; hedefe ulaşmakta her yolu mübah görenler, kâfirlere kullanılan tarzı kullananlar, kinin neyi ne hale getirebileceğinin tabii bir örneğidirler. Bu kin, sonunda bu insanları, öyle bir kör anlayışa sürüklemektedir ki Kudüs’ü düşünün, Allah’ın ve meleklerin lanetine müstahak bir milletin tankları altında şehit olanlar dahi neredeyse, boşu boşuna ölmüş sayılacak hale gelmektedir. Hep ölümüne tutku ve öldüresiye nefretin tehlikeli sularına mı yelken açmak gerek? Peygamberimizin şu hadis-i şerifini unutmayalım.

“Heleke’l-mütenetti’un: aşırılık yapanlar hep helak oldular!”

Yaşar Değirmenci.

RADYO DİNEME LİNKİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41