Gönderen Konu: Peygamberimiizin sabrı  (Okunma sayısı 459 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2122
Peygamberimiizin sabrı
« : Mayıs 24, 2018, 08:53:16 ÖÖ »
Rahmet Peygamberinin Sabrı

“Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara sûresi, 2/153.)

Cenab-ı Zülcelal Hazretleri en büyük musibetleri peygamberlere, onlardan sonra evliyalara, onlardan sonra derecelerine göre insanın Allah’a olan yakınlığı nispetinde diğer kullarına vermiştir. Bu musibetler kulun olgunlaşmasında ve her şeyin mutlak sahibi olan Allah’ın varlık ve kudretini idrak etmesinde azami derecede önem taşır. Zira musibetin gelmesi ile birlikte Allah’ın Sabır ismi şerifinin kulda tecellisi görülmeye başlar. Cenab-ı Hakk’ın en büyük tecellilerine mazhar olan peygamberler bu yüzden en büyük sıkıntılara maruz kalmışlardır. Âlemlere Rahmet Sevgili Peygamberimiz de yaratılmışların en hayırlısı olması ve Allah’ın en büyük tecellilerine mazhar olmuş olması hasebiyle kâinattaki en büyük sıkıntı ve meşakkatlere maruz kalmıştır. O’nun karşılaştığı bütün bu musibetlere karşı sabrı ümmetine bir delil olarak, gerçek bir Müslüman’ın karşılaştığı sıkıntılara karşı nasıl sabretmesi gerektiğini tayin etmiştir. Zira O’nun sabrı Cenab-ı Hakk’ın Sabır isminin kulların içerisindeki en üst düzeyde zur etmesinin bir nişanesidir. Bizde bu münasebetle sabrı en iyi bilip, hayatının her safhasında uygulayan Fahri Kâinat Efendimizin hayatından örneklerle sabrı anlatmaya çalışacağız inşallah.

Efendimizin hayatını gözden geçirdiğimizde, bela ve musibetlere dünyada en çok O’nun uğradığını görürüz. Daha dünyaya gelmeden babasını kaybetmiş; altı yaşında annesinin, iki sene sonra dedesinin vefatını görmüştü. Peygamberliğine müteakip düşmanlarına karşı kendisini koruyan amcası Ebû Talib'in ve en çok destek olan hanımı Hz. Hatice'nin vefatına şahit olmuştu. Hz. Fatıma'dan başka bütün çocukları, ya küçük yaşta veya genç yaşta vefat etmişlerdi.

Bütün bu musibetler Peygamberimizin gözlerini yaşartmış, fakat O’nun ağzından kaderi suçlayıcı biçimde tek bir söz duyulmamış, bir feryat işitilmemiştir. Bu felâketler karşısında asla sarsılmamış, yılgınlık duymamış, sadece sabretmiştir.

 Kurân-ı Kerîm'de sabırla alâkalı birçok âyet-i kerîme vardır. Allah-ûTeâlâ, insanların âhireti kazanabilmeleri için imtihan edilecekleri şeylerden birinin sabır olduğunu şöyle ifade eder:

“Şüphesiz ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal, can ve mahsul eksikliği ile imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 2/155)

Cenâb-ı Hak kullarını, sabredenleri ortaya çıkarmak ve mükâfatlandırmak için imtihan etmektedir; “İçinizden mücâhede edenler ve sabır gösterenler belli oluncaya kadar elbette sizi imtihan ederiz.” (Muhammed 47/31) Allah sabreden kullarını sevmekte, onlarla beraber olduğunu bildirmekte ve ecirlerini hesapsız olarak vereceğini va'd etmektedir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir.” (Zümer 39/10)

Yüce Rabbimizin mübarek isimlerinden biri de “çok sabreden” manasına gelen  “es-Sabûr” dur. Rasulullah (sav); “İşittiği bir sözün eziyetine karşı, Allah-û Teâlâ'dan daha çok sabreden hiçbir kimse yoktur. Zira müşrikler O'na çocuk nispet ediyorlar da O yine onlara afiyet ve rızık vermeye devam ediyor.” (Buharî) hadisleriyle Rabbimizin bu güzel ismini ne kadar veciz bir şekilde açıklamıştır. Bir müminin sabırlı olması için “es-Sabûr” ism-i şerîfini çokça zikretmesi ve üzerinde tefekkür etmesi gerekir.

Bir hadiste ifade buyurduğu gibi, "En çok musibet ve meşakkate uğrayanlar, insanların en hayırlıları ve olgunlarıdır."

Rasul-ü Ekrem Efendimiz (sav) sabrı tarif ederken “Hakiki sabır, felaketin ilk anında gösterilendir!” buyuruyor.(Buhari)

Rasul-ü Ekrem Efendimiz (sav) sabrın faydasını ifade için şöyle buyurmuştur; “Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük fayda vardır.” (İbn-i Hanbel)

Allah Rasulü’nün tarif ve tavsiye ettiği sabır, bütün peygamberlerin ortak vasfıdır. Allah’ın dinini tebliğ ederken, hepsi de çeşitli sıkıntılara ve eziyetlere uğramış, yurtlarından çıkarılmış, hükümdarlar tarafından zindanlara atılmıştır. Hatta birçoğu da bu uğurda şehit edilmiştir. Ancak onlar sabrederek vazifelerini ifaya devam etmişlerdir. Rasul-ü Ekrem Efendimizin hayatı ise baştan sona en güzel sabır örnekleri ile doludur. Sevgili Peygamberimizin İslâm dinini tebliğ yolunda katlandığı zorluklarla alâkalı olarak Târık bin Abdullah el-Muhâribî, bir müşahedesini şöyle anlatır:

“Rasulullah (sav)’ı Zül Mecaz Panayırı'nda üzerinde kırmızı bir elbise olduğu hâlde görmüştüm:

“Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh, deyiniz de kurtulunuz!” diye yüksek sesle hitâp ediyordu. Bir adam da elindeki taşla onu takip ediyor ve:

“Ey insanlar, sakın O’na inanmayınız, itaat etmeyiniz. Çünkü O yalancıdır.” diyerek bağırıyordu. Attığı taşlarla Efendimizin ayak bileklerini kanatmıştı. Oradakilere:

– “Kimdir bu zat?” diye sordum.

– “Bu, Abdulmuttalib Oğulları’ndan bir gençtir” dediler.

– “Ya O’nun ardına düşüp taş atan kimdir?” diye sordum.

–“ O da O’nun amcası Ebû Leheb'dir, dediler.” (Dârekutnî)

Mümin bir gönlü parça parça edip dağlayan bu tür üzücü hâdiseler sadece bir kez değil, yirmi üç senelik risâlet hayatı boyunca defalarca tekerrür etmiştir. Onlardan birini de Müdrik el-Ezdî şöyle anlatmaktadır:

“Babamla birlikte hac yapıyordum. Mina'ya gelip konaklayınca, bir toplulukla karşılaştım. Babama:

– Bu cemaat ne için toplanmış, diye sordum. Babam:

– Kavminin dinini terk etmiş olan şu kişi için, dedi. İşâret ettiği tarafa bakınca Rasul-ü Ekrem Efendimizi gördüm:

– “Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh, deyiniz de kurtulunuz!”diye sesleniyordu. İnsanlardan kimi O’nun yüzüne tükürüyor, kimi başına toprak saçıyor, kimi de O’na sövüp sayıyordu. Öğleye kadar bu hâl devam etti. O sırada, yakası açılmış bir kız, içinde su bulunan bir kap ve elinde bir mendil olduğu hâlde geldi. Ağlıyordu. Fahr-i Kâinat Efendimiz kabı alıp sudan içti, elini yüzünü yıkadı. Başını kaldırıp:

–“ Kızcağızım, yakanı başörtünle ört! Baban hakkında tuzağa düşürülüp öldürülecek ve zillete uğrayacak diye korkma!” buyurdu. Bunun kim olduğunu sorduk, «Kızı Zeyneb!» dediler.” (Heysemî)

Rasul-ü Ekrem Efendimiz din düşmanları ile mücadele ederken, onların eziyetleri yanında, imkânsızlıklardan kaynaklanan birçok sıkıntılara da katlanmıştır. Hiçbir zaman bunları mazeret olarak ileri sürmemiştir.

Yokluk ve kıtlığın en şiddetli olduğu zamanlarda bile Allah yolunda gayretine devam etmiş, imkânsızlıkların verdiği her türlü zorluğa da ashabı ile birlikte sabretmiştir. Ebû Musa el-Eş'arî (ra) bunun bir misalini şöyle anlatır:

“Rasulullah (sav) ile birlikte sefere çıkmıştık. Altı kişi nöbetleşe bir deveye biniyorduk. Ayaklarımız delindi. Benim de ayaklarım delinmiş ve tırnaklarım düşmüştü. Ayaklarımıza bez parçaları sarıyorduk. Bu bez parçalarından dolayı o sefere Zâtü'r-rikâ' ismi verildi.”

Hadisi nakleden Ebû Bürde diyor ki; “Ebû Musa bunları söyledi, sonra da yaptığından hoşlanmadı ve «Bunları söylemekle hiç de iyi etmedim.» diye pişmanlığını dile getirdi. Herhâlde o, Allah için yaptığı bir yiğitliği ifşa etmiş olduğundan dolayı üzüldü.” (Buhârî, Meğazî, 31)

Peygamberimizin evi ona en çok düşmanlık edenlerden Ebû Leheb ile Ukbe bin Ebi Muayt'ın evleri arasında idi. Bunlar hayvan işkembesini getirip Peygamberimizin kapısının önüne atarlardı. Efendimiz bunların yaptıklarına üzülür:

“Ey Abdi Menaf Oğulları! Bu ne biçim komşuluk?” diye sitem ederek atılan şeyleri kapısının önünden yayı ile ilerilere doğru iterdi.

Ebû Leheb, yaptığı bu kötülükle de kalmaz, kendi evinden ve komşusu Adiy bin Hamrau's-Sak Afi’nin evinden Allah Rasulü’ne taş atar dururdu. (İbn-i Sa'd)

Yine Ebû Leheb'in karısı Ümmü Cemil de Peygamberimize düşmanlıkta aşırı gider, küfründe, inkârında ve inadında kocasına yardımcı olurdu. Ümmü Cemil her gece dikenli ağaç dallarını toplayıp büyük demet yapar, boynuna bağlar, geceleyin ayağına batsın diye Efendimizin geçeceği yollara saçardı. Yüce Allah, Ebû Leheb ve karısı Ümmü Cemil hakkında Tebbet suresini indirdi. Bunu duyan Ümmü Cemil Peygamberimizin Hz. Ebû Bekir ile birlikte Kâbe’de oturduğunu öğrenip oraya vardı. Elinde bir taş bulunuyordu.

Hz. Ebû Bekir onu görünce Efendimize:

– Ya Rasulullah! Ümmü Cemil kötü bir kadındır. Sana doğru geliyor. Onun Seni görmesinden korkuyorum. Keşke bu kadın sana bir zarar vermeden kalkıp gitmiş olsaydın, dedi. Rasul-ü Ekrem Efendimiz:

–“ O beni göremez!” buyurdu. Gerçekten de Ümmü Cemil Efendimizi göremedi! (İbn-i Hişâm)

Fahr-i Kâinat (sav)'dan hoşlanmayan Kureyş müşrikleri, Peygamberimizin “Övülmüş” manasına gelen “Muhammed” ismini zıddına çevirerek, “Müzemmem: yerilmiş” derler, ona bu şekilde hakaret etmek isterlerdi. (İbn-i Hanbel)

Fahr-i Kâinat (sav), ne kadar zor da olsa, ashabıyla hep aynı şartları paylaşmış, hiçbir zaman kendini onlardan farklı bir konumda görmemiştir. İnsanlar açlık çekmekteyse, bunu herkesten önce Peygamber Efendimiz ve ailesi çekmiştir. Oysa Cenâb-ı Hak tarafından Peygamberimize, isterse yeryüzü hazinelerinin verileceği, dilerse Mekke dağlarının kendisi için altın hâline getirileceği teklif edilmişti. Rasul-ü Ekrem bunları istemeyerek şöyle dedi:

“Bir gün aç kalıp sabreder, bir gün karnımı doyurur şükrederim. Çünkü iman, biri diğerini tamamlayan iki yarımdan oluşur: Bir yarısı şükür, diğer yarısı da sabırdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur ; « Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden her (mü'min) için ibretler vardır.» ( Hâkim)

Sevgili Peygamberimiz, hastalıklarında da bizlere örnek olacak sabır numuneleri sergilemiştir. Ebû Saîd el-Hudrî, Rasulullah Efendimizi, hasta iken ziyaretine gitmiş ve O’nun ne büyük acılara katlandığını bizzat müşahede etmiştir. O sözlerine şöyle devam ediyor:

“Elimi üzerine koydum, hararetini, yorganın üstünden hissediyordum.

– Ey Allah’ın Rasulü, hararetiniz çok fazla! Dedim.

–“Biz (peygamberler) böyleyiz. Belâlar bize kat kat gelir, buna mukabil mükâfatları da kat kat verilir.”buyurdu.

– Ey Allah’ın Rasulü! İnsanların en çok belâya maruz kalanları kimlerdir, diye sordum.

– “Peygamberler!” buyurdu.

– Sonra kimler, dedim.

–“ Sonra Sâlihler!” buyurdu ve şu açıklamayı yaptı; “Onlardan biri fakirliğe öylesine müptela olur ki kendini örten bir abadan başka bir şey bulamaz. Onlar, sizin bolluğa sevindiğiniz gibi belâya sevinirler.” (İbn-i Mâc’e)

Rasulullah (sav),“İnsanların hayatta başlarına gelecek büyük veya küçük musibetlere sabretmelerini ve Cenâb-ı Hak'tan sevabını ummalarını istemiştir. İki sevdiğiyle (yani iki gözünün alınması ile) imtihan edilen kimselerden sabır gösterenlerin bedelinin cennet olduğunu (Buhârî, Merdâ, 7), hastalandığı zaman Allâh-û Teâlâ'ya hamd ve senâ üzere bulunan bir kulun, ölürse cennete gireceğini; şifâ bulursa etinin daha hayırlı bir etle, kanının daha hayırlı bir kanla değiştirileceğini ve günahlarının da affedileceğini bildirmiştir.”(Muvattayn, 5) Bu sebeple hastalıklara ve belâlara, Allah’tan ecrini umarak sabretmek gerekmektedir.

Peygamberliğinden sonra ise, insanları kurtuluşa çağırdığı için kendi kavmi, kabilesi ve yakın akrabaları tarafından ölümle tehdit edilmiş, işkence yapılmış, hakarete maruz kalmış, alaya alınmıştır. Bununla kalınmamış, varlığına tahammül   edemeyenler, O’nu öldürmek için plân kurmuşlardır.

Bu kadar eziyetlere sabreden Peygamberimiz, sonunda doğup büyüdüğü, elli yıl hayatını geçirdiği vatanını terk etmek mecburiyetinde kalmıştır. Müşrikler, hicretine de engel olmak için her türlü yola başvurmuşlar; fakat kurdukları bütün tuzaklar sonuçsuz kalmıştır. Aradan fazla bir zaman geçmeden de ordular düzenleyerek üzerine yürümüşlerdir.

Peygamberimiz müşriklerle yaptığı bu savaşlarda bir hayli zor anlar yaşadı, hayatî tehlikeler atlattı. Medine'yi savunmak için hendek kazdı, günlerce aç kaldı. O halde dahi en küçük bir bıkkınlık göstermeden sabır ve metanet gösterdi. Çünkü O biliyordu ki, sabreden, zafere erecektir.

İnsan geçici olan musibetlere dayanabilir, fakat peş peşe, arka arkaya gelen zincirleme felâketlere sabretmesi oldukça güçtür. İşte Peygamberimiz, hayatı boyunca her çeşit musibete uğradığı halde, sabır ve azminden, tevekkül ve itimadından hiçbir şey kaybetmemiştir. Felâketler arttıkça onun da dayanma gücü artmıştır. Bu sabrı sonunda düşmanlar dize gelmiş, yılmışlar, bazıları da düşman oldukları İslâmı kabul ederek, sonunda Peygamber safında yer almışlardır.

Peygamberimizin bütün kemâl ve güzellikleri kendinde toplamış, örnek bir şahsiyettir. O’nun mükemmel ahlâkını ciltler dolusu kitaplarla bile anlatmak mümkün değildir. Bu yazımızda O’nun örnek ahlâkından bir numune sunmaya çalıştık. Yüce Rabbimizden O’nun ahlakı ile ahlâklanmayı hepimize nasip etmesini niyaz ediyorum.

 


* BENZER KONULAR

Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 23, 2024, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 23, 2024, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 23, 2024, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 23, 2024, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 23, 2024, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:10:25 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41