Gönderen Konu: KAİNATIN DİLİNDE ALEMLERİN EFENDİSİNE  (Okunma sayısı 405 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KAİNATIN DİLİNDE ALEMLERİN EFENDİSİNE
« : Mayıs 24, 2018, 10:31:35 ÖÖ »
KAİNATIN DİLİNDE ALEMLERİN EFENDİSİNE

“Ey Peygamber! Biz Seni hakikaten bir şahit, bir müjdeci, bir korkutucu ve Allah’a Onun emri (ve tesiri) ile bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” Ahzap (35-36)

Cabir (ra) bir gün Rasulullah (sav) Efendimize gelerek “Ya Rasulullah! Bana ilk yaratılan şeyin ne olduğunu bildirir misin?” diye sordu. Rasulullah (sav) :

“Ey Cabir! Allah-ü Teâlâ her şeyden önce, senin peygamberinin nurunu, zatının nurundan yaratmıştır.” buyurdu.

Allah-ü Teâlâ, Zatının gayrısında hiçbir varlık yokken tanınmayı ve bilinmeyi murad etmiş böylece kendi nurundan bir nura nazar ederek, Rasulullah (sav) Efendimizin nurunu yaratmıştır. Daha sonra Peygamber Efendimizin nuruna nazar ederek; onu dört parçaya ayırmış ve bir parçasıyla levhi kalemi, bir parçasıyla levhi mahfuzu, diğer parçasıyla arşı azamı yaratmıştır. Rabbimiz daha sonra kalan o tek parça nura da nazar ederek, onu da dört parçaya ayırmış ve her bir parçasından kürsiyi, mülkler âlemini ve melekler âlemini yaratmıştır. Ondan kalan tek parçaya da nazar ederek, Rasulullah Efendimizin ruhunu ve onun ruhundan peygamberlerin ve kıyamete kadar gelecek bütün ümmetlerin ruhlarını ayrı ayrı yaratmıştır. Ve yaratmış olduğu bu ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sual etmiş, ruhlardan bazıları “Evet Ya Rabbi! Sen bizim Rabbimizsin” derken, bir kısmı da buna itiraz etmiştir. Bu itirazın neticesinde Cenab-ı Allah, inkâr edenleri ve itaat edenleri bir anda mükâfat ve mücazata muhatap kılmayarak; kendi varlığını ve birliğini bildirmek, bunun içinde onları imtihana tabi tutmak maksadıyla, siret âleminden suret âlemine bir geçiş murad etmiş bu yüzden cenneti, cehennemi, dünyayı yaratmıştır. Bunun neticesinde Âdem (as)’ın cesedini yaratarak, Ona ruh nefyetmiş ve Âdem (as)’ın alnına, kâinatın özü olan Âlemlere Rahmet Rasulullah (sav) Efendimizin nurunu yerleştirmiştir.

Âdem (as) işlemiş olduğu hata neticesinde cennet-ü aladan çıkartılarak, dünyaya gönderilince, “Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının.” (Nisa-1) ayetinde beyan olunduğu üzere insan nesli meydana gelmeye başlamıştır.

Havva Validemiz her doğum yaptığında bir erkek ve bir kız olmak üzere, iki çocuk dünyaya geliyordu. Şit (as)’a kadar Havva Validemiz bu şekilde doğum yaptı. Bu meyanda Efendimizin nurunda bir nakil olmadı. Ancak Havva Validemiz Şit (as)’a hamile kalınca Muhammedi nur Adem (as)’dan Havva Validemiz’e geçti. Ve O’ndan da Şit (as)’a nakledildi. (Şit (as) tek doğdu) Rasulullah (sav) Efendimizin nuru Şit (as)’dan da oğlu Enûş’a naklolundu. Bu şekilde Âlemlerin Efendsinin nuru, silsile yoluyla, muhterem dedeleri Hazreti Abdulmuttalib’e kadar pak ve tertemiz bir nesil üzerinden aktarılarak geldi. Ve nihayet Peygamberimizin babaannesi Fatıma, Hz. Abdullah'a hamile kalınca, Rasulullah (sav)’in nuru dedesi Abdulmuttalip’ten, Fatıma'nın alnına geçti. O’ndan da Hazreti Abdullah’a naklolundu.

Hazreti Abdullah on sekiz yaşlarına gelmişti. Abdûlmuttalip onu evlendirmek istiyordu. Ancak Abdûlmuttalip oğlu Abdullah’ın Nuru Muhammedi’yi taşıdığını bildiği için oğlunu nesep ve şeref bakımından bu nura layık bir kız ile evlendirmeyi arzuluyordu. Nihayet Abdûlmuttalip Beni Zühre Kabilesi’nin Efendisi, Vehb Bin Abdi Menaf’ın kızı Amine’yi oğlu Abdullah’a istedi. Böylece Kureyş'in nesep ve şeref bakımından en üstün kızı olan Amine ile Abdullah’ın nikahları Ebu Talib’in evinde kıyıldı.

 Rasulullah (sav) nikâh olduğu günün akşamı, Recep ayının ilk perşembe gecesi ana rahmine düştü. Rasulullah (sav) ana rahmine düştüğü anda insanların ve cinlerin gayrısında bütün mahlûkatın bundan haberi oldu ve hepsi “Ahir Zaman Peygamberi Hz. Muhammed (sav) ana rahmine düştü” diye birbirlerine müjde verdiler.

Efendimiz daha altı aylık kadarken babası Hazreti Abdullah ticaret kervanıyla Şam’a gitti. Şam’da gelirken, Medine civarında rahatsızlanarak hastalandı. Bu hastalığın neticesinde Medine’de kalarak burada vefat etti.

Hazreti Âmine Annemiz, Fahri Kâinat Efendimiz daha dünyaya gelmeden önce bir rüya gördü. Rüyada kendisine “Ey Âmine! Sen, Âlemlerin Efendisine hamilesin! Dünyayı şereflendirdiği zaman; ‘Her hasetçinin şerrinden O’nu tek olan Allah’a havale ederim’ diye dua et ve O’na Muhammed ismini ver”  diye seslenildiğini işitti.

Rasulullah (sav)  dünyayı şereflendirmeden önce bütün âlem müthiş bir karanlık içerisindeydi. İnsanlık şeref ve haysiyetini yitirmiş, dünya küfrün karanlığında boğulmaktaydı. Bütün dünya bataklığı andıran bu karanlık içerisinde inim inim inlerken, yaklaşan ulvi teşrifin heyecanıyla hasret kokan naatlar söylüyordu. O Âb-ı Hayat’ın Allah’ın in’am ve ihsanlarıyla gelip, kâinata hayat vermesini arzuluyordu. Ve nihayet beklenen Nur, Miladi 571 yılının 20 Nisanına tevafuk eden 12 Rebiulevvel pazartesi sabahı tan yeri ağarırken zuhur âlemine tenezzül ederek, dünyaya teşrif etti.

Kâinatın Gözbebeği, İki Cihan Serveri Rasulullah (sav)’in mübarek anneleri Âmine Annemiz o anı şu şekilde naklediyor:

 Bana doğum anı gelince, kuş şeklinde büyük bir melek geldi ve sırt kısmımı sıvazlayıverdi. Benden bütün sıkıntı ve meşakkat gitti. Ancak hararet vardı. Sonra görmediğim bir el, bana bir kadeh sundu ki onun lezzetini size tarif edemem. Yudumladığım anda bütün hararetim kesildi. O anda Evin duvarları açıldı. Busra’nın köşklerini mağripten maşrığa kadar her tarafı seyrediyordum. Ulu bir melek geldi. Elinde üç tane sancak vardı. Birisini doğuya, birisini batıya dikti. Bir tanesini de getirdi Kâbe’nin üzerine dikti. Sonra etrafımda çok sayıda melek toplandı. Yavrum doğar doğmaz, mübarek başını secdeye koydu ve şahadet parmağını kaldırdı. Sonra O Muhammedi alın bütün arzın üstüne takdim edin diye bir ses işittim. Denizleri, dağları, gökleri her bir yeri gezdirdiler geldiler. Sonra bir başka melek geldi. O Muhammedi bütün peygamberlerin mezarlarına götürün, ziyaret ettirin dedi. Sonra O’nu nurdan bir kundak içerisinde getirdiler. Ya Âmine! Muhammedi üç gün muhafaza edin kimse görmesin buyurdular. Ben de peki dedim”

Efendimizin (sav) dünyaya teşrifleri esnasında orada bulunan halası Safiye anlatıyor:     “Rasulullah (sav) daha annesinden doğdu, biz O’nu yere yatırdık ki O olduğu yerde döndü ve secde halindeydi. “La ilahe illallah inni Rasulullah”; “Allah’tan gayrı hiçbir ilah yoktur. Ben Onun Peygamberiyim” dedi. Çocuğu yıkayayım diye aldım. Bir ses; “Ya Safiye! Sakın O’na dokunma biz O’nu, tertemiz dünyaya getirdik” dedi. Göbeğinin bağı kesikti, sünnette olmuştu

 Abdûlmuttalip bu meyanda Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ediyordu. Kâbe’nin birden bire Makam-ı İbrahim'e doğru secde edip doğrulduktan sonra: “Rabbim, Sana hamdolsun. Beni küfür putlarından temizleyecek Muhammed dünyaya geldi” dediğine ve bu konuşmadan sonra Hübel ismindeki en iri putun, yüzüstü yere düştüğüne şahit oldu. Ondan sonrasını dede Abdûlmuttalip şöyle anlatıyor:

“O acayip sesi duyunca doğruca koştum. Amine’nin evine yaklaştım ki evin üzerinde bembeyaz bir kuş gördüm. Melek evi kuşatmış, o şekilde duruyordu. Kapıyı çaldım. Âmine çıktı. “Senin alnındaki nur ne oldu kızım!” dedim. “Baba, Ben doğum yaptım” dedi. Ben “Sende hiç doğum yapmış kadın alameti yok!” deyince. “Baba, Ben doğum yaptım. Hatta şu görmüş olduğun kuş ile (melekle) oğlumu emzirmek için yarış ediyorum.”dedi. O zaman torunumu bir göreyim dedim. Amine “Demin biri gelerek O'nu "Üç gün kimseye gösterme" diye emir verdi” dedi. Bunun üzerine Ben, torunumu görmeme kimse mani olamaz, diyerek kılıcımı çektim tam içeri girecekken kapıda öyle heybetli bir kimse gördüm ki elimden kılıç birden düşüverdi.  Hiç kimse üç günden önce O'nu göremez. Bütün meleklerin Onu ziyaret etmesi lazım dedi.

Abdûlmuttalip üç gün sonra Hz. Amine’nin evine gelerek, Rasulullah (sav)’ı gördü ve gelinine Efendimize hangi ismi vereceklerini sordu. Âmine Annemiz de Rasulullah’a hamile iken görmüş olduğu rüyayı anlattı. Rüyadaki emir üzerine Abdûlmuttalip torununa Muhammed ismini koydu. Böylece ilahi murad yerini buldu ve Efendimize (sav) o güne kadar hiç kimseye nasip olmamış bir isim verildi.

Rasulullah (sav) Efendimizin risaleti diğer peygamberlerin risaleti gibi hususi değil evrenseldir. Buna binaen Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında tüm dünya da bir takım olağanüstü hadiseler vücuda gelmiştir. Rasulullah (sav)’ın dünyaya teşrif edeceklerinin alameti olan yıldız o gece doğmuştur. Yıldızın doğduğuna şahit olan bir yahudi Peygamberimizin doğacağı gecenin bir gün önceki sabahında “Bu gece, doğacak olan Ahmed’in yıldızı, doğdu.” diye Medine sokaklarında çığlık atarak dolaşmaya başladı. Daha Rasul-ü Kibriya’nın dünyaya gözlerini açmasıyla kurşunla yere perçinlenmiş haldeki, Kâbe`nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu, hadisenin azametine dayanamayarak baş aşağı yerlere yıkılıverdi ve İstahrabat’ta bin seneden beri yanmakta olan Mecusilerin dev ateş yığını bir anda sönüverdi. Bu hadiseler Rasulullah’ın kapkaranlık şirk inançlarını bir anda ortadan kaldırarak, Aziz ve Kahhar olan Allah’ın İlahi nizamı olan tevhid inancını dünyaya hâkim kılacağı manasına geliyordu. Takdis edilen meşhur Sâve (Taberiyye) Gölü bir anda kuruyuverdi. Bu hadise Efendimizin kutsiyeti olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifadesiydi. O gece Şark’ı ve Garb’ı küçük bir oda gibi aydınlatan muazzam bir nur görüldü. Bu nur Efendimizin Şark’ı ve Garb’ı bütün ihtişamıyla kucaklayacağına işaret ediyordu. Semâve Vadisi taşan seller altında kalarak, suya gark oldu. Rasul-ü Ekrem (sav) Efendimizin dünyaya teşrif gecesinde, hazan yaprağı gibi, gök kubbeden yıldızlar döküldü. Bunun manası şeytan ve cinlerin gökten haber almalarının, kâhinler ile gaipten ve gelecekten haber verenlerin, bu hallerinin artık son bulduğuydu. Ve o gece Medâyin`deki Kisrâ sarayının on dört burcu çatırdayarak yıkıldı. Bu hadise Mazdeizmin karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatının İslam orduları tarafından ortadan kaldırılacağına işaret etmekteydi. O devrin ileri gelenleri garip rüyalar gördüler ve bu rüyaların, Şam'ın, Irak'ın, İran'ın, Dicle'nin, Fırat'ın İslam mülkü olacağını haber verdiğine dair en namlı kâhinler yorumlar yaptılar.

Ezeli Kudretin kader kaleminin tayin ve tespitiyle meydana gelen bu hadiseler, dünyaya Ahir Zaman Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin zuhurunu haber vermekteydi. Zira kâinatta meydana gelen en büyük olay, şüphesiz ki Âlemlerin Efendisinin dünyaya teşrifleridir. Çünkü yaratılış hadisesinin çekirdeği odur. Şu görmüş olduğumuz büyük âleme bir kitap nazarıyla bakılırsa Nuru Muhammedi o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o âlemi kebir bir şecere tahayyül edilirse, Nuru Muhammedi hem çekirdeği, hem semeresi (meyvesi) olur. Eğer dünya hayat sahibi bir cisim olarak tahayyül edilirse, o nur onun ruhu olur. İşte Cenab-ı Hakk’ın “Sen olmasaydın Habibim bu felekleri yaratmazdım” kutsi hadisi bu sırra işaret etmektedir. O’na varmayan her yol atıl ve batıldır. O’na açılmayan kapılar, küfrün karanlığına açılan katran yuvasıdır. Allah ilminin sırrı   -mevcudatında ondan bir zerre dahi taşımayan hiçbir varlığı halk etmediği- Efendimizin şanındadır. Ezeli ve sonsuz olan Allah’ın kapısı ancak Efendimizin varlığıyla açılır. Dünyanın ve ukbanın hayrı O’nun yoluna girmekle, getirmiş olduğu Kur’an’a ve sünneti seniyyesine uymakla mümkün olur. Zira Rasulullah (sav) “Ey ashabım! Size iki şey bırakıyorum bunlardan birisi Kur’an-ı Kerim diğeri de Benim sünnetlerimdir. Eğer bunlara sıkı yapışırsanız hidayet üzere olursunuz, bunlardan birini terk ederseniz dalalete düşersiniz” buyurmuştur. İşte Müslüman için asıl önem ihtiva eden unsur budur ki her Müslüman’ın bunu hakkıyla bilmesi ve kendini bu minval üzere sabit kılması gerekmektedir. Bizler Rasulullah Efendimizin ümmeti olduğumuzu iddia ediyorsak hayatımızın her safhasında O’nun sünnetlerine uyarak, O’nun gibi yaşamak zorundayız. Zira Cenab-ı Hak “Rasul size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allah’dan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir. (Haşr 7) buyurmaktadır.

Rasulullah (sav) Efendimiz, sabah namazını kıldıktan sonra bir müddet Allah’ı zikrederler, güneş doğduktan sonra inşirah namazı kılarlar: “Her kim ki, cemaatle sabah namazını kılar, (namazdan ) sonra güneş doğuncaya kadar ( cemaatle veya tek olarak ) zikrullah yapar, bundan sonra da iki rekât namaz kılarsa; onun için tam bir hac ve umre sevabı vardır. Tam bir hac ve umre sevabı vardır. Tam bir hac ve umre sevabı vardır.” (Tirmizi) buyururlardı. Efendimiz (sav) hanesinden çıkınca dünya kelamı etmeden yedi ayet el kürsü okurlar birincisini sağ taraflarına, ikincisini ön taraflarına, üçüncüsünü sol taraflarına, dördüncüsünü arka taraflarına, beşincisini göğe, altıncısını da yere üflerler, yedinciyi de okuyarak içlerine çekerler, “Kim hanesinden çıkarken Ayet-el Kürsi'yi okuyacak olursa, hanesine gelene kadar nurdan fanus içinde muhafaza olunur.” buyururlardı. Rasulullah (sav)  öğlen namazının iki rekât son sünnetini dört rekât kılarlar, “Kim Öğleden önce dört öğleden sonrada dört rekât namaza devam ederse, Allah (cc) muhakkak onu ateşe haram kılar.”(sünen ashabı) buyururlardı. Efendimiz (sav) ikindin namazlarından sonra bir müddet Allah’ı zikir ile meşgul olurlar, “İkindi namazından güneş batıncaya kadar, Allah’ı zikreden bir cemaatle oturmayı, İsmail Oğullarından her birinin bedeli on iki bin dirhem olan, dört köle azat etmeye tercih ederim." (Ebu Davud) buyururlardı. Fahri Kâinat (sav) akşam namazını kıldıktan sonra dünya kelamı etmeden altı rekât evvabin namazı kılarlar, "Her kim akşam namazından sonra altı rekât nafile namaz kılarsa, denizlerin köpükleri kadar olsa bile günahları affedilir." (Heysemi) buyururlardı. Peygamberimiz (sav) yatsı namazının da son sünnetini dört rekât kılarlar “Yatsıdan sonra kılınan dört rekât namaz, Kadir gecesinde kılınan dört rekât namaz sevabına eşittir.” (Taberani) buyururlardı. Efendimiz gün boyu abdestli bulunurdu. Yatacakları vakit tekrar abdest alan Efendimiz (sav) abdestli olarak yatarlar, “Bir kimse abdestli ve temiz olarak, temiz bir elbise içinde yatarsa, o temiz elbisenin içinde bir de melek kalır. Gecenin hangi saatinde uyansa melek o kul için Allah’a yalvarıp şöyle der: Allah’ım, bu kulunu bağışla. Çünkü o temiz olarak yattı.” buyururlardı. Rasulullah (sav) yatmadan önce avuçlarını açar üç İhlâs, üç Kevser, üç Nas, üç Felak, üç Fatiha ve bir Ayet-el Kürsü okur her birini okuyunca avuçlarına üfleyerek bütün vücudunu mesh ederler, otuz üç subhanallah, otuz üç elhamdülillah, otuz dört Allah-u Ekber çekerler sağ yanları üzerine Ya Fettah (cc) diyerek yatarlardı. Efendimiz (sav) her an Allah’ı zikir ile meşgul olurlar, her fırsatta ashabını toplayarak Allah’ı zikrettirirler “Allah’ı zikir imanın bayrağıdır, nifaktan beraat fermanıdır, şeytandan kurtaran kaledir, koruyan sığınaktır” buyururlar  “Kalpler ancak Allah’ı zikir ile mutmain olur” (Rad-28) ayetini okurlardı.

Peygamber (sav) Efendimizi kendimize rehber edinmediğimiz sürece, ne bu dünyanın ne de ukba âleminin selametliğine ermemiz mümkün değildir. O’nu seven Allah’a yar olmuştur. O’nu tanımadan Allah’ı sevmeye çalışan ise telef olmuş, ziyan olmuştur. Zira Cenab-ı Hak Rasulullah Efendimize Habibim demiştir ki bu insan aklının tahayyül edebileceği bir keyfiyet değildir. O bir iksirdir ki her demi bir hikmet her demi bir sırdır. Cenab-ı Hak O’nu nasıl sevmiş ki Kur’an-ı Azimüşşan’da “Şüphesiz ki Allah ve melekleri (O) peygambere çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de O’na salâvat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Ahzap-56) buyurmaktadır. Burada, Allah’ın Rasulullah (sav) Efendimize karşı sevgisini ortaya koyan, son derece özel bir hususiyet söz konusudur. Peygamberimize salâvat getirmek bir ibadettir. Ancak, Allah-ü Teâlâ kullarının diğer ibadetleri doğrudan doğruya tatbik etmelerini emrettiği halde Peygamberimize salât-ü selam getirmeye gelince önce bizzat kendisi bunu yaptığını bildirmekte, arkasından meleklerinin salatü selam okuduklarını beyan etmekte, bundan sonra müminlerin Rasulullah (sav) Efendimize salât-ü selam okumalarını emretmektedir. Bundan kesinlikle anlıyoruz ki, Peygamberimize salât-ü selam getirmek ibadetlerin en faziletlisidir. Salâvat Müslüman’ın Rasulullah’a olan aşkının ibrazıdır. O’nu anmayan, O’na salât-ü selam okumayan diller, Efendimizin ifadesiyle, Bir kimse bana salâvat okumayı unutursa cennetin yolunu şaşırmış olur.(Ebu Cafer) O’na salât-ü selam okuyanlarsa Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri ile aynı fiili ibraz etmenin nimetiyle iki cihan saadetine malik olurlar. Efendimiz bu saadeti ümmetine şöyle müjdelemektedir.

“Ben dünyaya teşrif ettiğim vakit, Allah-ü Teâlâ yedi kat semavatta yedi tane dağ yarattı ki büyüklüğünü ancak Allah bilir. Onu da o kadar çok meleklerle donattı ki sayısını ancak Allah bilir. O melekler kıyamet sabahına kadar Benim ismimi duyup da Bana salât-ü selam okuyana rahmet okurlar.”

Rasulullah’ın bu ulvi şahsiyetini idrak edemeyen nasipsizler, geçmişte de günümüz de de Rasulullah (sav)’ı basit bir insan olarak görüyorlar, oda bizim gibi bir insandı demek cüretinde bulunuyorlar. Asrımızın Mevlana’sı Üstadımız Abdullah Baba Hazretleri bu tarz sözleri katiyen kabul etmezler, “İnsanlar, Peygamber (sav) Efendimizi tanımıyorlar, bilmiyorlar. O da bir beşerdi diyorlar. Evet, O da beşerdi. Ancak hayru’l beşerdi. Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri hiçbir enbiyasına, hiçbir evliyasına, melaike-i kiramına ve insanlara O’na vermiş olduğu değer ve kıymeti vermemiştir.” buyururlardı. Zira Üstadımız Rasulullah’ın her hal ve hareketini hayatına tatbik etmiş, O’nun güzel ahlakı ile tezyin olmuş, bir varisi nebi idi. Ezanı Muhammedi okunurken ve kamet getirilirken “Eşhedü Enne Muhammeden Rasulullah ” dendiği anda “Ya Nuri Ayni Fi Hayati-d Dareyni Muhammed (sav)” “Ey iki Cihanda gözümün nuru Muhammed” methiyesini üç kere okur başparmağının tırnak üstlerini öper göz kapaklarının üstlerini mesh eder, böylece Rasulullah (sav) Efendimize olan bağlılığını beyan ederdi. Bir sohbetlerinde Efendim bu makama nasıl ulaştınız diye sual ettiğimizde:

            “Eğer veliler bir güzellik elde etmişlerse, Peygamberimize bağlılıkları sayesinde olmuştur. Evladım biz ümmi olduğumuz halde Peygamber (sav) Efendimizin hiçbir sünnet-i seniyyesini bırakmadık. Rasulullah (sav) Efendimizin sünnetini bırakmadığımız için Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri de lütfu ilahisini verdi.” buyurmuşlardı.

Rasulullah (sav) Efendimizi her şeyden üstün tutmak, emsalsiz bir aşk ve muhabbetle sevmek, imanın kemalindendir. Veliler ve Salihler, gönül aynalarında en saf ve şeffaf nakışlar görülebilsin diye ruhlarını O’nun muhabbeti ile parlatırlar. Onların gönülleri aşk yangınının neticesinde cezbeye gelerek müstesna naatlar söyler. Âşıkların Piri Mevlanamız bu iştiyakla:

“Gel Ey gönül! Hakiki bayram Cenab-ı Muhammed’e vuslattır. Çünkü cihanın aydınlığı o mübarek varlığın cemalinin nurundandır.” buyurmuşlardır.

Pirimiz Aziz Mahmud Hüdai Hz gönül aynasından Rasulullah (sav)’i şöyle tarif ederler:

Allah-ü Teâlâ O’nun başına hidayet tacını koydu. O’nun alnını yakinden, gözlerini hayâdan, yanaklarını muhabbetten, ağzını sabırdan, dilini doğruluktan, kalbini veradan (şüpheli şeylerden sakınmak), içini zühdden (dünyaya meyletmemekten), dizlerini korkudan, ayaklarını da istikametten yarattı.

Üstadımız Abdullah Baba Hazretleri de Efendimzin yüceliğini şöyle beyan buyuruyor:

“Kıyamete kadar insanlar bütün methü sena etse yine Peygamber Efendimizi methü sena etmiş olamaz. Çünkü onun meddahı Hazreti Allah, Onu metheden Kur’an-ı Kerim…”

 


* BENZER KONULAR

İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:43:20 ÖÖ]


İyi Anne Baba Mısınız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:11 ÖÖ]


Hasan Bitmez - Osmanlı Mehter Marşları 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:34:58 ÖS]


Konuşma Ve Dinleme Adabı Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:26:55 ÖS]


Yüzünü Ahirete Ceviren Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:20:44 ÖS]


İçinde Namaz Geçen Ayetler Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:15:19 ÖS]


Temizligin Onemi Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:12:06 ÖS]


Cahillerle Tartışmayın Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:03:41 ÖS]


Yardımı Reklam Gibi Yapmamalı Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:59:14 ÖS]


Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Dün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Dün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Dün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Dün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Dün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:50:29 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41