Gönderen Konu: Mirac  (Okunma sayısı 1614 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Mirac
« : Kasım 06, 2014, 08:32:45 ÖS »
Mirac 

Arapça'da merdiven, yukari çikmak, yükselmek anlamlarini dile getirir. Islam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göge yükselerek Allah'in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil ya da onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerçeklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'in andigi bu asama, gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. Ikinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur'an'da anilmaz, ama çok sayidaki hadis ayrintili biçimde anlatilir.

Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi, kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. Ibrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem, ikinci katinda Hz. Isa ve Yahya, üçüncü katinda Hz. Yusuf, dördüncü katinda Hz. Idris, besinci katinda Hz. Harun, altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. Ibrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü.

Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi. Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir. Içlerinde Hz. Aise'nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük çogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yalniz ruhla gerçeklesmistir.

Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir. Osmanlilar döneminde, camiler kandillerle donatildigi için Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.

MIRAC GECESINDE PEYGAMBERIMIZE VERILEN HEDIYELER

Mirac günü peygamber efendimiz (S.A.V) hediye olarak üç sey verilmisti: Bunlar; Bes Vakit Namaz, Bakara Suresinin Son Ayetleri, Ve Sirk Kosmamak sarti ile ''LA ILAHE ILLALLAH ''diyen her Müslümanin cennete girebilecegi müjdesi.


fanidunya

  • Ziyaretçi
Peygamberimizin (S.A.S.) Mi'râc'ı
« Yanıtla #1 : Kasım 06, 2014, 08:34:47 ÖS »
Peygamberimizin (S.A.S.) Mi'râc'ı

 Buhâri'nin, Katede'den, O'nun da Enes Ibni Mâlik'den (R. Anhum) O'nun da Mâlik Bin Sasa'dan rivayet ettigine göre. Peygamber'imiz (S.A.S.) Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürüldügü geceyi söyle anlatti:


«— Bir ara ben Hatim'da (Ibni Mâlik «belki de Hicir'da yaninda» diyor) uzanmisken yanima biri (Cebrail (A.S)) geldi. (Ibni Mâlik «aynen böyle dedi ve ben de söyledigini kulagimla duydum» der) suradan suraya gögsümü yardi (Ibni Mâlik «yanimda oturan Carud'a, ne demek istiyor, diye sordum. Girtlagindan gögsünün altina kadar, diye cevap verdi» der) kalbimi çikardi.

Sonra bana îmân dolu altin bir tas getirilerek onunla kalbimi yikadi. Arkasindan kalbimi yerine koyarak gögsümü eski haline getirdi.

Arkasindan önüme beyaz renkli, katirdan küçük ve esekten iri bir binek hayvani getirildi. (Carut, Enes Ibni Mâlik'e «O Burak'tir» dedi. Enes de «evet» dedi.) Her adimini, görüs mesafesinin ilerisine atiyordu.

Bu hayvana bindirildim. Cebrail (A.S) beni yanina alarak yola çikti. Birinci kat göge varinca kapinin açilmasini istedi. «Kim o» dediler. «Cebrail (A.S)» diye cevap verdi. «Yaninda kim var» dediler. «Muhammed (S.A.S.) dedi. «Kendisi Allah Rasûlü müdür» diye sordular. Cebrail (A.S) «evet» dedi. Bunun üzerine «o halde hos geldi, geldigine ne iyi etti» dediler ve kapi acildi.

içeri girince Hz. Adem (A.S.) ile karsilastim. Cebrail (A.S) «Bu, atan Adem (A.S)' dir» dedi ve ona selâm verdi. Ben de selâm verdim. O da selâmimi aldi ve bana «Ey sâlih ogul ve salih peygamber, hos geldin» dedi.

Arkasindan Cebrail (A.S) beni yukariya çikarmaya devam ederek ikinci kat göge vardi. Kapinin acimasini istedi. «Kim o» dediler. «Cebrail (A.S)» dedi. «Yaninda kim var dediler. «Muhammed» (S.A.S.) dedi. «Kendisi peygamber midir» diye sordular. Cebrail (A.S) «evet» dedi. Bunun üzerine «ne iyi etti de geldi, hos geldi» diyerek bize kapiyi açtilar. Içeri girince teyze çocuklari olan Yahya (A.S) ve Isâ (A.S.) ile karsilastim. Cebrail (A.S) «Bunlar Yahya (A.S) ve îsâ» (A.S.) dir, onlara selâm verdi. Arkasindan ben de kendilerine selâm verdim. Selâmimi alarak bana «Ey sâlih kardes ve sâlih peygamber, hos geldin» dediler.

Sonra Cebrail (A.S) beni yukari çikarmaya devam ederek üçüncü kat göge vardi. Kapinin açilmasini istedi. «Kim o» dediler. «Cebrail (A.S)» dedi. Yaninda' kim var? dediler. Cebrail (A.S) «Muhammed» (S.A.S.) dedi. «Kendisi peygamber olarak gönderildi mi» diye sordular. Cebrail (A.S) «evet» diye cevap verdi. Bunun üzerine «ne iyi etti de geldi, hos geldi» diyerek bize kapiyi açtilar. Içeri girince «Yûsuf (A.S) ile karsilastim. Cebrail (A.S) «Bu Yûsuf (A.S.) dir dedi ve ona selâm verdi. Arkasindan ben de selâm verdim. Selâmimi alarak «Ey sâlih kardes ve sâlih peygamber, hos geldin» dedi.

Sonra Cebrail (A.S) beni yukariya çikarmaya devam ederek dördüncü kat göge vardi. Kapinin açilmasini istedi. «Kim o» dediler. «Cebrail (A.S) dedi. «Yaninda kim var» dediler. Cebrail «Muhammed» (S.A.S.) dedi. «Kendisi peygamber oldu mu» diye sordular. «Evet» dedi. Bunun üzerine «ne iyi etti de geldi, hos geldi» diyerek bize kapiyi açtilar. Içeri girince Idris (AS.) ile karsilastim. Cebrail (A.S) «Bu Idris» (A.S.) diyerek ona selâm verdi Ben de kendisine selâm verdim. Selâmimi alarak «Ey sâlih kardes ve sâlih peygamber, hos geldin» dedi.

Sonra Cebrail (A.S) beni yukari çikarmaya devam ettf. Nihayet besinci kat göge vardi. Kapiyi açmalarini istedi. «Kim o» dediler. «Cebrail (A.S) dedi. «Yaninda kim van dediler. Cebrail (A.S)«Muhammed» (S.A.S.) dedi. «Kendisi peygamber oldu mu» diye sordular. Cebrail (A.S) «evet» diye cevap verdi. Bunun üzerine «ne iyi etti de geldi, hos geldi» diyerek bize kapiyi açtilar. Içeri girince Harun (A.S.) ile karsilastim. Cebrail (A.S) «Bu Harun» (A.S.) diyerek ona selâm verdi Ben de kendisine selâm verdim. Selâmimi alarak «Ey sâlih kardes ve sâlih peygamber, hos geldin» dedi.

Sonra Cebrail (A.S) beni yukari çikarmaya devam ederek altinci kat göge vardi. Kapiyi açmalarini istedi. «Kim o» dediler. «Cebrail (A.S)» dedi. «Yaninda kim var» dediler. Cebrail (A.S) «Muhammed» (S.A.S.) dedi. «Kendisi peygamber midir» diye sordular. Cebrail (A.S) «evet» diye cevap verdi. Bunun üzerine «ne Iyi etti de geldi, hos geldi» diyerek bize kapiyi açtilar, içeri girince Musa (A.S.) ile karsilastim. Cebrail (A.S) «Bu Musa» (A.S.) diyerek ona selâm verdi. Ben de kendisine selâm verdim. Selâmimi alarak «Ey sâlih kardes ve sâlih peygamber, hos geldin» dedi. Yanindan ayrilinca aglamaya basladi. «Niye agliyorsun» diye sordular. Onlara «Agliyorum. Çünkü benden sonra peygamber olarak gönderilen bir genç'in ümmetinden benim ümmetime göre daha çok sayida insan Cennete girecek» diye cevap verdi.

Sonra Cebrail (A.S) beni yukari çikarmaya devam ederek yedinci kat göge vardi. Kapiyi açmalarini istedi. «Kim o» dediler. «Cebrail (A.S)» dedî. «Yaninda kim var» dediler. Cebrail (A.S) «Muhammed» (S.A.S.} dedi. «Kendisi peygamber midir» dediler. Cebrail (A.S) «evet» dedi. Bunun üzerine «ne iyi etti de geldi, hos geldi» diyerek bize kapiyi açtilar. Içeri girince Ibrahim (A. S.) üe karsilastim. Cebrail (A.S) «Bu atan Ibrahim» (A.S) dir diyerek ona selâm verdi. Ben de kendisine selam verdim. Selâmimi alarak «Ey sâlih ogul ve sâlih peygamber, hos geldin» dedi.

Sonra «Sidret-ül Münteha» ya çikarildim. Oranin Sidir agacinin meyvalari, Hecir bölgesinin testileri iriliginde ve yapraklari do fil kucaklari büyüklügünde idi.Cebrail (A.S) «Bu Sidret-ül Münteha» dir dedi.

Orada ikisi gizli ve ikisi görünürde akan dört irmak île karsilastim. Cebrail (A.S)'e «Bunlar nedir» diye sordum. «Gizli akanlari, iki cennet nehri, açikta akanlari da Nil ve Firat nehirleridir» dedi.

Sonra bana «Beyt-ül Mamur» gösterildi. Her gün oraya yetmis bin melek giriyordu. Arkasindan önüme biri sarap, biri süt ve öbürü de bal dolu üc kâse getirildi. Ben süt dolu kaseyi tercih ettim. Cebrail (A.S) «Süt senin ve ümmetinin fitratini temsil eder» dedi.

Sonra ümmetime günde elli vakit namaz farz kilindi. Dönerken Musa'ya (A.S.) ugradim. «Sana ne emir verildi» dedi. «Günde elli vakit namaz» dedim. «Ümmetin günde elli vakit namaz kilamaz. Allâh'a yemin ederim ki, senden önce insanlari denedim. Israilogullari ile cok ugrastim. Rabb'ine dön ve ümmetine verdigi bu görevi hafifletmesini iste» dedi. Geri gittim, Allâh benden on vakit düsürdü. Musa'ya (A.S) vardim, ayni sözleri söyledi. Geri gittim, Allâh on vakit daha düsürdü.

Musa'ya (A.S.) vardim, ayni sözleri söyledi. Geri gittim. Allah benden on vakit daha düsürdü. Musa'ya (A S.) yine vardim, ayni sözleri söyledi. Geri döndüm, Allah benden on vakit daha düsürdü. Yine Musa'ya (A.S) vardim, ayni sözleri söyledi.

Geri gittim, günde bes vakit namaz emrinî aldim. Musa'ya (A.S) gelince «Sana ne emredildi» diye sordu. «Günde bes vakit namaz emri aldim» dedim. «Ümmetin günde bes vakit namaz kilamaz. Ben senden önce insanlari denedim, Israilogullari ile cok ugrastim. Geri dön ve Allâh'dan ümmetinin görevini hafifletmesini iste» dedi. Ben «Rabb'imden üstüste hafifletmesi icin dilekte bulundum, artik utanir oldum. Ben bu kadarina raziyim, bunu kabut ettim» diyerek Musa'nin (A S.) yanindan ayrilinca bana «Kullarima gereken hafifletmeyi yaparak farzimi kesinlikle yürürlüge koydum» diye bir ses geldi.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Mirac 1
« Yanıtla #2 : Kasım 06, 2014, 08:38:21 ÖS »
Miraç 1


Mirac’ meselesi, Hz. Peygamberin nübüvveti açısından en kritik en tartışmalı mucizelerinden biridir.


Bilindiği gibi mucizelerin en bilinen maksatlarından biri dönemin insanlarını, daha dar anlamıyla çevresinde bulunanları, onun hak bir elçi olduğuna inandırmaktır.

Çünkü insanlar, içine doğdukları kültürlerin temel yaklaşımlarından kolay kolay kendilerini sıyıramazlar, getirilen her yeni öğretiye, insanı ileriye taşıyacak her fikre tepki gösterirler.

Çünkü hem toplum, hem birey için yeni fikir yeni bir haldir ve her yeni bir hal, yeni riskler içerir. İnsan ise alıştığı şeyi tekrar edip durmayı sever, risk almayı istemez. O yüzden de değişerek elde edebileceği bir batman nimeti, şimdiki bir gram hazza feda eder.

Genelde her toplumun vasfı budur ama müşrik ve pagan toplumların temel vasfı değişime ve yeni fikirlere karşı direnç göstermektir. Peygamberler ise hep değişimi ve insanlığı daha ileriye götürecek yeni fikirleri toplumlara taşır ve aşılarlar… Temel görevleri insanlardaki yenilenmeye karşı var olan direnci kırmaktır, onları saplandıkları tekrara düşmüş bir hayat algısından kurtarmaktır.

Ve peygamberler de ekseriyetle ya tekrara düşmüş ve atalar örfü haline getirilmiş bir dini tashih etmek ya da pagan ve müşrik kültürleri tevhid ile aşılamak için gönderilmişlerdir. Dolayısıyla da vazifeleri öncelikle, içine doğdukları toplumun paradigmalarını değiştirmeleri gerekiyor. Yani insanları o pagan kültürün etkilerinden veya müşrikane -sebepleri yaratıcıyla eş değerde tutmak veya onları gerçek vasıta bilmek- yaklaşımdan kurtarmaları gerekiyor ki, soyut ve dokunulamayan bir ilahın varlığını insanlara kabul ettirebilsinler.

Hatırlayın, israiloğulları, denizin yarılması gibi bir mucizeye, değneğin yılan olup, tüm sihirbazların sihirlerini iptal etmesine tanıklık ettikleri halde, Sina yarımadasına geçip, biraz rahata kavuşunca hemen ‘dokunulabilir, görünebilir’ bir tanrı istediler.

Mucizelerin sergilenmesindeki temel amaç, insanlardaki bu, ‘hakikati, olduğu gibi görmeye engel olan zihniyet duvarlarını’; eşyaya hep aynı perspektiften bakmaya yol açan ve en olmaz inanışları yıllarca hakikat bilip sürdürmeye, makulmüş gibi görmeye neden olan zihinsel alışkanlıkları yıkmaya yöneliktir.

İnsanı, zihinsel körlüklerden; baktığımız halde görmemize, duyduğumuz halde işitip uymamıza, kalp ve akıl sahibi olduğumuz halde onları kullanıp eşyayı tam ve olması gerektiği gibi anlayıp yararlanmamıza mani olan zihinsel alışkanlıkları düzeltmeye; eşyayı gerçek hakikatiyle görmeye mani olan sabitlerimizi/paradigmalarımızı değiştirmeye ikna etmedikçe, hiçbir gerçeği onlara kabul ettiremezsiniz. Zorlayan bir operasyondur o yüzden mucize.

İnsan zihnini bu alışkanlıklardan kurtarmadıkça, onun derin devletinin ‘değiştirilmez kıldığı’ ve değiştiremediği için de gelişmesine, daha doğrusu aklını layıkıyla kullanmasına engel olan hallerden çıkarmadıkça, vahyin hakikatini anlamaya imkan yoktur. İşte peygamberlerin mucize göstermeye yönelmelerinin temel gerekçesi, insanları, o zihinsel manilerden kurtulmaya ikna etmektir.

Çünkü hiçbir insan ciddi gerekçeleri olmadan, alıştığı düşünsel kalıpları değiştirmeye yanaşmaz. Akıl etmez. İlla bir sevgi, şok veya menfaat olacak ki insan bunu yapabilsin. Mucize o vasıtalardan en etkilisidir.

İnsandaki bu, Yaratıcısını tanımaya mani olan körlük, sağırlık ve saçma inanışları tekrarlayıp durmasına neden olan alışkanlık yok edilmedikçe, ona yeni bir bilgi ve görüş yükleyebilmenin imkânı yoktur. Çünkü bunlar, insanı sorgulamaktan alıkoyan şeylerdir. Son derece iyi eğitim aldığı halde yine de saçma sapan inanışları bulunan bir yığın insanla karşılaşmışsınızdır. Bunun sebebi o zihinsel alışkanlıklardır.

Siz insanın kültür paradigmalarını değiştirmezseniz, o hiçbir zaman sahip olduğu inanç şeklini değiştirmeyecektir. Çünkü o inançtır ve öyle kalmalıdır. Oysa hakiki iman, insanı akılcı olmaya zorlar. Makul olmayan inanç, iman değildir. İşte peygamberlerin mucize gösterme gayeleri, insan zihninin, doğru inanmaktan alıkoyan alışkanlıklar ve tekrarlanıp duran makulmüş gibi görünen absürtlüklerden temizlemektir. Mucizelerin büyük ekseriyeti hatta nerede ise tamamına yakını bu kategoriye girer:

İnsanları, saçma sapan inanışları benimsemelerine yol açan alışkanlıktan kurtarmak, onların elçiye kulak vermelerini sağlamak…

Mucizelerin bir diğer maksadı da, inananların inançlarını ve dirençlerini takviye etmektir…  İşte Mirac’ mucizesi böyle bir mucizedir. Mirac’ın hakikati, ‘kâfir’e değil ‘mümin’e bakar.

İnanmayanları inanmaya zorlayacak mucizelerin ekseriyeti, zaman içinde gelişen bilim ile izah edilebilecek cinstendir. İnsanı basit körlüklerden kurtarmaya yönelik oldukları için, o tür mucizeler, yine de eşyanın içinde var olan ama henüz bilinmeyen bir mertebenin, bir kanunun bir usulün kullanılmasından doğarlar. Mesela kuşların uçmasına vesile olan aero dinamik kanununun insanlar tarafından kullanılması bir tür mucizedir. Bugün insan dahi, dünün o mucizesinden yararlanarak koca uçağı ‘Süleymanın tahtı gibi’ havaya bindirebiliyor.

Mesela Hz. İbrahim’in yanmaması mucizesini düşünelim. Cenab-ı Hak, ateşe ‘suğu ve selamet ol’ dedi ve ateş yakmadı. Eğer ‘selamet ol’ demeseydi, İbrahim (as)  bu kere de ateşin soğuk mertebeleri ile yanacaktı.  Bugün biliyoruz ki, burudet dahi hararetin bir mertebesidir. Evrende en düşük hararet mertebesi eksi 273’tür. Bu rakam da ‘farazi’ bir rakamdır. Zira evrenin hiçbir yerinde bu kadar eksi sıcaklık yoktur. Eşyanın varlığını koruyabilmesi için sıcaklığın o mertebeye varmaması gerekiyor. Nasıl ki hararetin belli bir yüksekliğinden sonra da eşya varlığını ancak buhar halinde sürdürebiliyorsa…

Ama neticede, İbrahim’in yanmaması bir mucizedir. Süleyman’ın tahtının rüzgara bindirilmesi bir mucizedir. O dönem insanlarının anlayabileceği bir şey değildir çünkü. Demek ki, mucizelerin bir diğer amacı da bilimin elinden tutmak ve ona, ilerlemesi için yol göstermektir.

Yani cenab-ı hak, o mucizelerle, insanı eşyayı ve ondaki imkânları araştırmaya sevk eder. “Seni yakan ateşin öyle bir mertebesi var ki yakmaz. Bul kendine bir malzeme, giy onu ve seni ateşten korusun” gibi…

Veya Hz. İsa’nın diliyle “Ben size çamurdan kuşa benzer bir şey yaparım. Ona kendi ruhumdan üflerim, o da Allah’ın izni ile uçar” diyerek bir yandan, nefsini ıslah etmiş bir kuluna verdiği nimetlerden söz ederken, bir yandan da aklını kullanmasını bilen, hikmeti anlayan ve onları öğrendikten sonra da insanlığın yararına sunabilin, başarı ve mutluluğu için onları araç haline getiren kullarının teşviki için kullanır.

Evet mucizelerin sayısız türü ve gayesi vardır. Onlardan sadece üçüne temas ettik. Yani çağdaşı insanları imana davet edip ikna etmek, taraftarlarının imanını güçlendirmek ve daha sonra gelecek nezsiller için onları ders alınacak ibretler kılmak.

Mirac’ mucizesi ise tektir. Esasında Adem aleyhisselam’ın ‘tenzili’nin tersi bir ‘urûc / yükselme’dir. İnsaniyet, Adem mertebesiyle, aşağıların aşağısına indirildiği gibi, insaniyet-i Kübra olan İslamiyet ile de yükseklerin yükseğine çıkarılmıştır. Bu onun tamamlayıcısıdır adeta. Adem’in semadan  arza indirilmesine karşılık, arzın bir cevabıdır ki, kul hakiki bir itaat ile yeniden o yüksek menzile çıkabilir demektir.

O yüzden Mirac’ doğrudan kalbe bakar ve müminin imanını takviyeye yöneliktir. Zaten “Mirac’ meselesi, erkân-ı imaniyenin usulünden sonra terettüp eden bir neticedir. Ve erkân-ı imaniyenin nurlarından medet alan bir nurdur”

Allah’a hakkıyla iman etmemiş, melekleri tanımayan, nebinin ve nübüvvetin dindeki ve insanın hayatındaki ehemmiyetini anlamayan bir insan Mirac’ı ne kavrayabilir ne anlayabilir.

O yüzden de bir tanrı tanımaza yahut, iman noktasında ciddi eksiklikleri bulunan birine karşı Mirac’ meselesini ispata kalkışmak abestir. Daha vahiy gerçeği ile ilhamı birbirinden tefrik edemeyen birine, ruhun astral seyahatinden bile haberdar olmayan bir ham ruha, bedenin bir an içinde tüm zamanları katlayıp milyar milyar ışık yılı mesafeleri dürdüğünü, kısa bir an içinde kevn u mekanı geçtiğini söylemek sadece inkardaki inadına hizmet eder.

Çünkü, Allah’ı bilmeyen, Peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semâvâtın vücudunu inkâr eden adamlara Mirac’an bahsedilmez; evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım gelir.

Bizim buradaki maksadımız, inanmayanbirine miracı isbat etmek değildir. Aksine, inanıp da miraç konusunda vesveseye düşmüş bir müminin kalbindeki gümanı gidermeye yönelik olabilir olsa olsa…

Mümin gabya iman eden bir insandır. Bir yerde ilim varsa ona tabi olur. İlim yoksa, fakat o şey rabbi tarafından bilidirilmişse ona iman eder. İman ve din makuliyettir mantık değil. Bir şey size mantıklı gelmeyebilir.  Ama o dinin esasaları içinde ise emin olabilirsiniz ki onun bilimsel bir izahı da vardır. Sadece biim henüz onu izah edebilecek mertebeye ulaşmamıştır.

Mesela bundan 100 sene önce, bir insanın bugün olduğu kadar isabetli hava tahmininde bulunduğunu düşünelim. İnsanlar onu ya kerametle ya mucize ile izah etmeye kalkışırlardı. Oysa bugün dünyayı ve ondaki hava hareketlerini dışarıdan gözlemleyen uydular vasıtasıyla o hava hareketlerini izleyebiliyor ve yaklaşık bir netice elde edebiliyoruz insanlık olarak. Kimse yadırgamıyor veya ‘bu bir mucizedir’ demiyor. Gaybı bilmek olarak da algılamıyor. Çünkü o artık bir bilgidir…

Bu diziden maksadımız miraç hadisesini, hadis ve sahabi rivayetleri ile anlatmaktır. Esasında yaklaşık 25-30 yıl önce bir sahafta bulduğum küçük bir risale bana bunu ilham etti. O risalede, Miraç hadisesiile ilgili tüm rivayetler bir araya getirilmiş ve eksik yerler de tamir edilerek tam bir mirac seyr u süluku oluşturulmuştu. O zaman onu tercüme etmiştim. İbrahim Erdoğan Kardeşimiz, Rmazan için bir şeyler isteyince o metin aklıma geldi. Sizinle onu paylaşmayı kararlaştırdım.

Yer yer, bir müminin bile yadırgayabileceği anlatılar var metinde. Ama mümin aklının basmadığı yerde de gabya iman eder.

Ben mümkün mertebe uzun bir ön sözle zihinleri hazırlamaya çalışacak ve bilhassa ‘miraç meselesini aklına sığdıramayan’ müminlere onu anlamaları için örneklemeler aktaracağım. Esasında bu konuda da Bediuzzaman 31. Söz’de kimseye başka söz bırakmamış amma yine de tekrarında fayda vardır.

Önce şunu tespit edelim: Mirac, nübüvvet-i Ahmediyye’nin gök halkına karşı, ‘insaniyet’ adına gösterdiği bir mucize olduğu gibi, ‘islamiyet’ açısından  da velayet-i Muhammediyenin keramt-i uzmâsıdır ki, Kuran’dan sonra Hz. Muhammed’in en büyük delili ve mucizesidir. Şu iki delil gösterir ki o, Rabbin insanlık nezdindeki en son ve en beliğ elçisidir…

Mehmet Ali Bulut.

 


* BENZER KONULAR

Kim Allah’a Ve Ahiret Gününe İnanıyorsa Gönderen: melek
[Bugün, 07:53:18 ÖÖ]


Allah’ın Ahlakıyla Hhlaklanmak Gönderen: melek
[Bugün, 07:46:57 ÖÖ]


Allah Sevgisi Kalbine Yer Etmelidir Gönderen: melek
[Bugün, 07:41:05 ÖÖ]


Nefsimiz ve Allah C.C Rahmeti Gönderen: melek
[Bugün, 07:34:32 ÖÖ]


Allah İçin Sevmek Yada Sevmemek Gönderen: melek
[Bugün, 07:28:23 ÖÖ]


Zor Zamanlar ve Dayanışma Ruhu Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:05:43 ÖÖ]


İbadetler Güzel Ahlâklı Olmayı Sağlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:52:03 ÖÖ]


Ramazan ve İman Kardeşliği Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:44:35 ÖÖ]


Tasavvuf Nefsi ve Kalbi Temizlemek Demektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:27:41 ÖÖ]


Hased, İyilikleri Yer Bitirir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:18:45 ÖÖ]


Esat Aydoğan - Güller Hürmetine Rahmet 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:22:20 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Badı Saba 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:10:40 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Selam Götürün 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:56:26 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Aşkı Mevla 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:37:39 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Gülbeste 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:24:51 ÖS]


Celaleddin Ada - Aşkullah Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:15:31 ÖS]


Mehmet Emin Ay - O'nun Güzel İsimleri 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:15 ÖS]


Mehmet Emin Ay - Nât-ı Şerîfler & Gül-i Ruhsâr 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:55:22 ÖS]


2024 - Agah - Mestâne - Enstrümantal Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:30:02 ÖS]


Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:48:55 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41