Gönderen Konu: Gittiğimiz Yolu İyi Görmek  (Okunma sayısı 130 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2120
Gittiğimiz Yolu İyi Görmek
« : Ocak 26, 2021, 09:30:12 ÖS »
Gittiğimiz Yolu İyi Görmek

“Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar hakka dönerler.” (Rum: 41)

Dünyada Âdem (a.s)’la başlayıp devam eden varlık serüvenimizi sık sık değerlendirmeli, insanın ve insanlığın tanımını her çağda yeniden yapmalıyız. Bu tanımlarımız bizim gözümüzün aydınlığı olacak ve dünyamıza anlam kazandıracaktır. Tabi ki herkes aynı dünyaya baktığı halde aynı şeyleri göremeyecek, yakını göremeyenler, uzağı göremeyenler olduğu gibi gördüğünü dahi yanlış değerlendiren renk körleri de her zaman olacaktır.

“Hayat dünyadadır. Ölüm var diriliş yok. Hesap yok...” diyenlerle “Hayat da var ölüm de var, hesap da var, cennet de var, cehennem de var…” diyenlerin dünya tanımları da, insan tanımları da insanlık tanımları da farklı olacaktır.

İnsanı ve insanlığı tanımlayanlar; insanın vücut yapısı, duyu organları, aklı ve bunların fonksiyonları ile konuya yaklaşırlar. Bunlar mümin-i kâmil bir insan tanımı için yeterli değildir. Belki maymun atalıları tanımlamaya yetebilir. Hele insanlığın tanımı için, ruha, imana, aklımıza erdem kazandıran dokunduğumuza, tattığımıza, kokladığımıza, görüp, işittiğimize anlam yükleyen gözümüzün gözü ve nuru olan basiretimizden ve en iyiyi en doğruyu tercihimizde akla önderlik eden ferasetimizden de mutlaka bahsedilmelidir.

 “…Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur.” (Hac:46) ayetindeki kör olması tehlikesine karşı uyarılan da insanlık değerleri olan gönül nuru, vicdan, feraset ve basiret yani edindiğimiz değerler bütünüdür. Kör bir kişinin vereceği zarar ancak kendisi ve çevresi ile sınırlı kalırken basireti bağlanmış gönül gözü kör olmuşların verdikleri zararları saymakla bitiremeyiz.

İnsanlığımızın ve Müslümanlığımızın yüceliği de bu kazanımlarımızın seviyesine göre değer ifade eder. Bu kazanımlarımız sadece bilgilerimiz değil aynı zamanda inancımızın ve idealimizin bizi ulaştırdığı hikmet seviyemizdir. Hayata hikmetli bakışımız olmayınca gözümüz görmez sadece bakar, kulağımız işitir ama anlamaz. Bu arızalı durumumuz Kuran’a göre gönlümüzün perdelenmesinden ve ferasetimizin kaybolmasından kaynaklanmaktadır.

İslam toplumlarının zikzaklarına ve gittiği yöne doğru baktığımızda, sorumluluklarımızı üstlenme zamanımız gelmiş hatta geç bile kalmışız. Göreve atılmak için daha fazla beklenmemelidir. Yüce Rabbimizin “Yeryüzünde hiç gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonları nasıl olmuş? Onlar yeryüzünde gerek kuvvetçe ve gerek eserce kendilerinden daha üstündüler. Öyle iken Allah onları günahları sebebiyle tutup alıverdi. Kendilerini Allah’ın azabından koruyacak biride bulunmadı.” (Mümin:21) Ayeti gereği ibret gezileri yapılmalı ve Kuran’ın “En güzel kıssalar” diye ifade ettiği olayları çok iyi tahlil etmeli.

Kıssa kelimesi “İz sür-mek” anlamına da gelir. Yüce Allah, gezip görerek, sorarak geçmiş toplumların yaşadıklarının ve kalıntılarının izlerinin sürülmesini emretmektedir. Tarihî olguların izini sürerek geriye doğru takip etmek, sonra ileri-ye doğru sebep sonuç ilişkilerini kurmak tarihi tekerrürden kurtaracaktır. “Mümin bir yılan deliğinden iki kere sokulmaz” (hadis)

Peygamberin doğum gününü kutluyoruz maskesi altında içki, kumar fuhuş vs yapmak hiçbir inanana yakışmaz. Hele Müslüman ve mü’mine böyle iffetsizliklere alet olmak, kâfir ve müşrikleri taklit etmek hiç yakışmaz. İmanî kaygılara yol açar. Papaz kıyafetleri ile gezen müslümanlar, ekmek parası diye vitrinlerini papaz kıyafetleri ile geyiklerle, çam ağaçlarıyla süsleyenler, hindi siparişi alanlar, batakhanelerde felekten gün çalmak için yer ayırttıranlar ve “tüm dünya kutluyor ben de çağdaş bir Müslüman’ım” diyenler tarihte kendileri gibi olan milletlerin sonunu bir daha incelesinler.

Neden bu şehirler ve kasabalar insanlarıyla, sanat eserleriyle, hazine ve servetleriyle birlikte batmışlar? O insanların başlarına gelen felâketlerin türü neydi? İnançları, sosyal yapılarının özellikleri nelerdi? Neden bu yok oluşlar za-man zaman tekrar etmiş? Bu ve benzeri birçok soruyu kendilerine sorsunlar.

Tarihte de körlük sadece gözlerde olmamıştır. Gönüller kör olmuştur. İnsanlar yaratıcısını inkâr etmiş, iffeti, namusu ve şerefi inkâr etmiş, hayvanla eşdeğer bir hayata sahip olduğu gibi bir aşağılığı kabul edip aşağı bir yaşamı tercih etmiştir.  Dünün inkârcısı ne ise, bugünün inkârcısı da odur. İkisinin de kalbi kör, idraki kapalı, sağduyusu felçtir. Gayri meşru hayata direnemeyip “biz de batılı dostlarımızla aynı düşünüyoruz, dünyadan kopamayız, aynı yöne gitmeliyiz” tarzı düşünce, ‘sürü mantığı’nın ürünüdür.

Allah Teâlâ bir topluma ihsan ettiği nimeti durup dururken elinden alıp azapla değiştirmez. Nimete sebep olan ahlâk ve güzel amelleri,  bozup huylarını değiştirinceye kadar Allah’ın o nimeti değiştirmez. “Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları hemen cezalandırsaydı, yer-yüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Ancak Allah, onları takdir edi-len bir müddete kadar erteliyor.” (Fâtır:45)

Yüce Rabbimizin bu uygulaması bizim temel stratejimiz olmalı hata yapan büyüklerimize, küçüklerimize, öğrencilerimize, çocuklarımıza hemen ceza verme yerine öğüt vererek, uyarı yaparak ve doğruyu anlatarak bereketli geleceğimiz için beklenti içinde olma-lıyız.  Sabredip süre tanımalıyız.  Değişim, beklemeye değer bir oluşumdur. Hele bu değişim inkâr-dan imana, şirkten tevhide ise, sabır en büyük ilaçtır. Bu ilacın da mutlaka kullanılması gereklidir.

Tarihte Allah’ın kudret helvası ve bıldırcın etiyle beslediği Musa (a.s)’ın milletinin nasıl soğan, sarımsak isteyen nankörlere dönüştüğü ve günümüze kadar da canavarlaşmasını hep beraber görüyoruz. Bu başkalaşım ve yabancılaşma nasıl bir anda olmadıysa, İsmail (a.s)’ın Hanif birer mü’min olan Mekke halkı yıllar içinde nasıl müşrikleşti ise, çark tersine çevrilmelidir. Hz peygamber (s.a.v.) gibi sabredip hiç ümit kesmeden Allah rızası için çalışarak nesillerimizi şeytanın peşine takılmaktan kurtarmaya çalışmalıyız.

 


* BENZER KONULAR

Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:20:47 ÖÖ]


Ertuğrul Erkişi - Safahat`tan Şarkılar 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:41:49 ÖS]


İslâm Kadına En Büyük Değeri Vermiş Şerefli Yaşamasını Sağlamış Gönderen: anadolu
[Dün, 08:16:41 ÖÖ]


Çocukla İletişim Kurarken Ona Saygı Duymak Değer Vermek Gerekir Gönderen: anadolu
[Dün, 08:08:13 ÖÖ]


Mümin Bir Erkek, Mümin Kadına Kızıp Darılmasın. Gönderen: anadolu
[Dün, 08:03:19 ÖÖ]


Çocukların Namaz Eğitimi Gönderen: anadolu
[Dün, 07:57:19 ÖÖ]


Namazını Sapasağlam Koruyanalr Gönderen: anadolu
[Dün, 07:50:26 ÖÖ]


Bu Din Sadece Camilerin Dini Değil Hayatın Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:19 ÖÖ]


İslam Gariplerin Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:34 ÖÖ]


Komşunuzu İhmal Etmeyin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:21:38 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41