Gönderen Konu: RASÛLULLAH’IN S.A.V ŞEMÂİLİ VE AHLAKI  (Okunma sayısı 752 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2107
RASÛLULLAH’IN S.A.V ŞEMÂİLİ VE AHLAKI
« : Mart 15, 2017, 04:21:22 ÖS »
RASÛLULLAH’IN S.A.V  ŞEMÂİLİ VE AHLAKI

Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri, O’nun hakkında şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz sen en büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem/4)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yaşantısı, ahlâkı, bütün ahvali müslümanlar için tek örnektir. Her Müslüman, O’nun boyası ile boyanmalıdır. O’nun ahlâkı ile ahlâklanmalıdır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz Rasûlullahda sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, en mükemmel bir örnek vardır.” (Azhab/21)

Ümm’ül-mü’minin Hz. Aişe radıyallahu anhaya Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahlâkından sordular. O da şöyle cevap verdi:

“Sen hiç Kur’an okumadın mı? O’nun ahlâkı Kur’an idi.” (Müslim)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, insanların en merhametlisi, en yumuşak huylusu, en mütevâzi olanı, en cömerti, en cesuru, en iffetlisi, en âdili, en affedicisi, en vefâlısı idi.

Yetimlere, dullara, çocuklara, kölelere, fakir ve muhtaçlara yardım elini, şefkat elini uzatır, onların dertleriyle dertlenir, ihtiyaçlarını giderir, onlarla sevinir, onlarla kederlenirdi. Kendinden bir şey isteyene yok demez, onun ihtiyacını karşılardı. Elbiselerini yamar, söküklerini diker, ayakkabılarını tamir eder. Ailelerine ev işlerinde yardımcı olurdu.

Ashab-ı Kiram da O’nun yaşantısını kendilerine örnek alır, O’nun izini takip eder, O’nun yaptıklarını yapmaktan, O’nun gibi davranmaktan, onun sünnetine yapışmaktan sonsuz bir haz duyarlardı.

Şu haber onların bu güzel hareketlerinin en bâriz örneğidir:

Ali bin Râbia’dan şöyle rivayet edilmiştir. Şöyle dedi:

Hz. Ali radıyallahu anhın huzurunda bulundum. Ali kerremallahu vecheye binmek için bir hayvan getirildi. Ayağını üzengiye koyduğu zaman Bismillah dedi. Hayvanın üzerine bindiği zaman ise Elhamdülillah dedi. Daha sonra şu mealdeki ayeti kerimeyi okudu. “Bizim için şu bindiğim (hayvanı) emrimize müsahhar kılan Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Eğer o vermemiş olsa idi, biz onu musahhar edemezdik. Muhakkak ki biz Rabbımıza döneceğiz.” Sonra, üç defa Elhamdülillah dedi. Üç defa da Allahu Ekber dedikten sonra şu duayı okudu:

“Ya Rabbi! Ben seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Muhakkak ki ben nefsime zulüm ettim, beni bağışla. Çünkü, günahları ancak sen affedersin.” sonra güldü. İbni Râbi niçin güldüğünü sordu. Hz. Ali radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin benim yaptığım gibi yaptığını gördüm. Ya Rasûlallah Güldüğünüzün sebebi nedir? diye sordum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

Ya Ali! Günahkâr kul, âlemlerin rabbinden mağfiret dileyip Allah Teâlâ’dan başka hiçbir kimsenin günahı affedemeyeceğini bilip o şekilde niyaz ve itikat ederse, Rabb Teâlâ o kulun niyazından hoşnut ve râzı olur.” (Tirmizi)

Hz. Hasan radıyallahu anh, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şemâilini en iyi bir şekilde anlatan dayısı Hind bin Ebî Hâle et-Temîmîye’ye sorduğunu ve ondan aldığı cevapları ve sonra da Hz. Hüseyin radıyallahu anhın babası Hz. Ali kerramallahu vecheye aynı konuda sorular sorduğu ve Hz. Ali kerremallahu vechenin verdiği cevapları şöyle rivayet ediyor:

“Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şemâilini en iyi anlatan biri olduğu ve onun anlatmasından hoşlandığım için dayım Hind bin Ebî Hâle et-Temîmîye’ye sordum ki O’nun ahlâkı ile ahlâklanayım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle vasfetti:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem büyük bir kıymet idi. Mübârek yüzü ayın ondördü gibi parlardı. Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz kısa idi. Başı büyükçe, saçları dalgalıydı. Saçları kendiliğinden iki yana ayrılırsa öylece bırakır, toplamaz, bir tarafa yatarsa da olduğu gibi bırakırdı. Saçlarını uzattığı zaman, kulak memelerini geçerdi. Beyaz tenli idi.

Alnı genişti. Kaşları gür idi. Öfkelendiği zaman iki kaşı arasında beliren bir damar vardı. Burnu gayet güzel idi. Kaşlarına yakın kısmında hafif bir yükseklik vardı. Dikkatli bakmayan biri onu biraz kıvrık burunlu zannederdi. Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri inci gibi parlaktı. Dişleri seyrek idi. Göbek kılı ince idi. Boynu sanki bir gümüş huzmesi idi. Endamı ve azâları uyumlu, mutedildi. Etleri sarkık değildi. Karnı ile göğsü eşitti. İki omuzu arası geniş, omuz kemik başları kalın idi. Genel olarak kılsız, beyaz tenliydi. Ancak boğazın bittiği yerden göbeğe kadar uzanan iplik gibi kılları vardı. İki memesi ve karnı kılsız idi. Kolları, omuzları ve göğsü biraz kıllı idi. Bilekleri uzun, el ayası geniş,  el, ayak ve diğer azaları kalındı. Ayaklarının ortası çukurdu (düz taban değildi). Üstü ise düz olup, üzerine su döküldüğü zaman her tarafa su akardı. Giderken ağır ağır giderdi. Ölçülü ve dengeli bir yürüyüşe sahipti. Yavaş, vâkur fakat süratli yürürdü.

Sanki yukarıdan aşağıya iniyormuş gibi bir yürüyüşü vardı. Bir tarafa dönerken tüm vücuduyla dönerdi. Gözleri yere bakar bir durumda olur, yere bakışı göğe bakışından daha fazla idi. Bakışları son derece alımlı idi. Ashabı ile yürürken onları öne alırdı. Rastladığı kimseye ilk selamı o verirdi.

Dedim ki: Biraz da O’nun konuşma şeklini anlat.

Şöyle dedi:

Birbiri ardınca hüzünlü düşüncelere dalardı. Daima düşünceli idi. O’nun hiç rahatı yoktu. Lüzumsuz ve gereksiz konuşmazdı. Sükûtu uzun olurdu. Söze başlarken de bitirirken de dudakları ile konuşurdu. Efradını cami ağyarını mâni kelimelerle gayet güzel ve veciz konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olurdu ve ne de eksiklik. Sert değildi. Hiç kimseyi küçümsemezdi.

Az dahi olsa nimete önem verirdi. Yiyecek ve içecekleri ne överdi ve ne de zemmedip beğenmemezlik ederdi. Dünya ve dünyalık bir şey O’nu öfkelendirmezdi. Ancak haksızlık yapıldığında öfkelenir ve haksızlık giderilinceye kadar hiçbir şey öfkesini durdurmazdı. Hiç kimseyi tanımaz gerçeği söylerdi. Kendi nefsi için kızmaz ve intikam almaya kalkışmazdı.

İşaret ettiğinde parmağı ile değil, eliyle işaret ederdi. Bir şeye hayret ettiği zaman avucunu (tersine) çevirirdi. Konuştuğu zaman, sağ elinin ayasını, sol elinin baş parmağıyla bitiştirirdi. Öfkelendiği zaman intikam almak ve azarlamaktan kaçınırdı.

Güldüğünde gözlerini yumardı. Gülüşü genellikle tebessüm olur, dişleri dolu tanesi gibi parlardı.

Hz. Hasan radıyallahu anh şöyle diyor:

Bunu epey zaman Hüseyin’den gizledim. Sonra ona anlatınca, onun benden önce bunları dayıma sormuş olduğunu anladım. Benim sorduklarımı o da sormuş.

Babasına da (Hz. Ali kerremallahu vecheye) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin giriş, çıkış, oturuş, kalkış şekillerini de sormuş. Sormadık hiçbir şey bırakmamış.

Hz. Hüseyin radıyallahu anh şöyle dedi:

Babama Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin girişini sordum. Şöyle dedi:

Evine müsâade ile girerdi. Evine girdiği zaman vaktini üç kısma ayırırdı.

1- Bir kısmını Allah’a,

2- Bir kısmını ailesine,

3- Bir kısmını da kendisine.

Sonra da insanlara ayırırdı. İleri gelen kimselerle de sâde vatandaşlarla da eşit şekilde konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. Ümmete seviyelerine göre muamele ederdi. Herkese kendi durumuna göre değer verir, insanların dindeki faziletlerine önem verirdi. Dinde bilgili olanlara daha önem verirdi. İnsanlardan kiminin bir, kiminin iki, kiminin de bir çok haceti olurdu. Bunları da göz önünde tutar ve ona göre davranırdı. Onlarla ihtiyaç ve maslahatlarına göre meşgul olurdu. Kendilerine lâzım ve lâyık olanı onlara bildirirdi.

Şöyle derdi:

Burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Bana ihtiyacını ulaştırmaktan âciz olanların ihtiyaçlarını bana ulaştırın.

Çünkü hâcetini arzedemeyenlerin, hâcetini ilgiliye ulaştıranın Allah ayaklarını kıyamet gününde kaydırmaz.

O, daima doğrunun yanındaydı. Başkasını kabul etmezdi. Yanına geçici olarak girerlerdi. Çıktıklarında mutmain olarak çıkarlardı. Yanından birer delil ve kılavuz olarak çıkarlardı.

O’nun çıkış şeklini sordum. Şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dilini tutardı. Ancak insanları birbirine sevdirecek, birbirleri ile kaynaştıracak sözleri konuşurdu. Onları ürkütmez, kaçırmazdı. Her kavmin liderine önem atfederdi. İkram ederdi. Onun sırrını ve ahlâkını onlardan gizlemeden ona itaat etmelerini tavsiye ederdi. Güzel ahlâkıyla ahlâklanmalarını tavsiye ederdi.

Ashabını (görmediği zaman) özler ve sorardı. İnsanların durumlarının nasıl olduğunu, işlerinin ne âlemde olduğunu da sorardı. Güzele güzel, çirkine çirkin derdi.

İşi daima dengeli idi. Tutarsız değildi. Gaflet ederler korkusuyla kesinlikle gaflete düşmezdi. Bezerler, usanırlar diye lüzumundan fazla söz söylemezdi. Daima hazırlıklı ve temkinli olurdu.

Hak ve hakikattan ayrılmaz, insanların hakkı çiğnemelerine de müsaade etmezdi. Yanında en üstün ve en iyileri, ihlas ve samimiyet bakımından en iyi olanlarıydı. Katında mertebe bakımından en büyükleri insanlarla iyi geçinen ve yardımlaşmayı başaran kimseler olurdu.

O’nun oturuş şeklini sordum. Şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir fâide söz konusu olmadan ne otururdu, ne de kalkardı. Kendisine özel yerler edinmezdi. Belirli yerlere oturmayı âdet edinenleri menederdi. Bir topluluğun yanına geldiğinde meclisin bittiği yere ilişip otururdu. Böyle yapılmasını da emrederdi.

Beraber oturduğu kimselerin her biriyle ilgilenir, farklı muamele ettiği izlenimi vermezdi. İhtiyacını gidermesi için O’nunla oturan veya O’nu ayakta tutan kimseye karşı sabırlı olur, o kişi ayrılmadıkça kendisi terkedip ayrılmazdı.

Biri bir şey istediği zaman mutlaka verir, (şayet verecek bir şeyi yoksa) tatlı sözler söyleyerek gönderirdi.

O’nun güleryüzlü oluşu ve herkese nâzik davranışı âdeta O’nu halka bir baba yapmıştı. Herkes O’nun yanında eşitti.

O’nun meclisi; bir hilim, sabır, emanet ve hayâ meclisiydi. O’nun meclisinde sesler yükselmez, namus ve ırzlar çiğnenmez, kimseye sataşılmazdı. Gayet dengeli ve hayâlı idiler. Birbirlerine takvayı tavsiye ederlerdi. Son derece mütevâzi idiler. Küçükler büyüklere saygı gösterirken, büyükler de küçüklere sevgi ve şefkat gösterirlerdi. İhtiyacı olanları kendi nefislerine tercih ederler, garibe yardım elini uzatırlardı.

Beraber oturduğu kimselere karşı nasıl davranırdı? diye sordum. Şöyle dedi:

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem daima güleryüzlü, yumuşak huylu idi. Sert ve kaba değildi. Gürültücü ve hayasız değildi. Kusur arayan, insanları gereksiz yere öven de değildi. Arzulamadığı şeylere kulak asmazdı. Kimseye umutsuzluk vermezdi. Herkese ümit verirdi. Üç şeyden uzak dururdu:

1- Lüzumsuz tartışmak.

2- Fazla konuşmak.

3- Kendisini ilgilendirmeyen şeylere ilgi duymak.

İnsanlarla ilgili şu üç şeyden de uzak dururdu:

1- Kimseyi kötülemez.

2- Kimsenin kusurunu, mahremiyet ve ayıbını araştırmazdı.

3- Ancak fayda umduğu şeyleri söylerdi. Faydasız şeyler konuşmazdı.

Konuştuğu zaman, yanındakiler sanki başlarında kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi. Ancak O, sükût buyurduğu zaman konuşurlardı. Yanında söz düellosu yapmazlardı. Yanında biri konuştuğu zaman herkes sus-pus O’nu dinlerlerdi. Sözünü bitirinceye kadar, müdahelede bulunmazlardı. Onların konuşmaları da bir başka idi.

Onların güldükleri şeye O da gülerdi. Hayret ettiklerine O da hayret ederdi. Gelen yabancının aşırı ve mantık dışı davranışlarını sabırla karşılardı. O’nu azarlamazdı. Ashab bazen buna kızarlardı da onları teskin eder, şöyle derdi:

Böyle kimseleri gördüğünüzde, onu irşâd edin.

Övgüyü ancak karşılığını verenden kabul ederdi. Kimsenin sözünü kesmezdi, bitirinceye kadar beklerdi. Adam ya bitirirdi, ya da kalkıp giderdi.

Peki suskunluğu nasıl idi? diye sordum. Şöyle cevap verdi:

Onun sükûtu şu dört şeyi hedeflerdi:

1- Hilim

2- Çekingenlik

3- Takdir

4- Tefekkür

Takdiri: Fark gözetmeksizin, insanlara bakmak ve aynı şekilde dinlemekti.

Tefekkürü: Hem fâni (dünya) hem bâki (ahiret) hakkında idi.

Hilmi: O’nun hilmi sabrında idi. Zira O’nu hiçbir şey kızdırmaz ve ürkütmezdi.

Çekingenliği: Dört şeyde tecelli ederdi:

1- Kendisine uyulması için en güzel olanı almak.

2- Vazgeçirmek amacıyla kötüden uzak durmak.

3- Ümmeti için yararlı olan hususlarda ictihat etmek.

4- Dünya ve ahiret hayatını temin edecek hususlarda onlar için çalışmak.”  Tirmizi, Tâberâni

 


* BENZER KONULAR

Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:20:47 ÖÖ]


Ertuğrul Erkişi - Safahat`tan Şarkılar 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:41:49 ÖS]


İslâm Kadına En Büyük Değeri Vermiş Şerefli Yaşamasını Sağlamış Gönderen: anadolu
[Dün, 08:16:41 ÖÖ]


Çocukla İletişim Kurarken Ona Saygı Duymak Değer Vermek Gerekir Gönderen: anadolu
[Dün, 08:08:13 ÖÖ]


Mümin Bir Erkek, Mümin Kadına Kızıp Darılmasın. Gönderen: anadolu
[Dün, 08:03:19 ÖÖ]


Çocukların Namaz Eğitimi Gönderen: anadolu
[Dün, 07:57:19 ÖÖ]


Namazını Sapasağlam Koruyanalr Gönderen: anadolu
[Dün, 07:50:26 ÖÖ]


Bu Din Sadece Camilerin Dini Değil Hayatın Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:19 ÖÖ]


İslam Gariplerin Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:34 ÖÖ]


Komşunuzu İhmal Etmeyin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:21:38 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41