Gönderen Konu: Peygamberimiz’in Aile Hayatı  (Okunma sayısı 934 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Peygamberimiz’in Aile Hayatı
« : Aralık 26, 2016, 10:17:05 ÖS »
Peygamberimiz’in Aile Hayatı

Yaşadığımız şu zaman dilimine baktığımızda, toplumun ahlaki yapısının dibe vurduğunu, iflas ettiğini görmekteyiz. Toplumu oluşturan en küçük birim olan ailenin durumu içler acısıdır. Öyleyse yeniden aileyi mamur edebilmenin reçetesi nedir? Tabii ki Allah’ın Kitabı ve O’nun Resûlü’nün Sünnetidir.

Araştırmamızın amacı; Efendimiz (sas)’in ailevi yaşantısını incelemek ve Müslüman aile yapısı nasıl olur? sorusuna cevap aramaktır. En güzel örnek[1]

Model ve rehber şüphesiz ki O’dur. Resûlullah (sas)’ı model almak için O’nu iyi tanımak gerekir. Âcizane sahip olduğumuz hanelerimize ve yuva kuracak genç kardeşlerimize ışık tutması niyetiyle Allah Resûlü’nün örnek aile hayatını incelemeye çalıştık. Araştırmamızı iki bölümde topladık:

1- Aile Reisi Olarak Resûlullah

2- Bir Baba Olarak Resûlullah.

1- Aile Reisi Olarak Resûlullah:

İslam Dinine göre aile; anne-baba, evlat ve hizmetçilerden oluşur. Bu durum Kur’ân’da ana hatlarıyla çizilmiştir.[2]

Kur’ân’a göre İslam ailesinde reis, babadır. Ailede ahenk ve huzur, Sünnetullah’a göre aileyi oluşturan fertler arasındaki karşılıklı görevlerin bilinmesine ve bu görevlerin yerine getirilmesine bağlıdır.

Yuvada erkek, aile fertlerinin maddi ihtiyaçlarını karşılamak, terbiye, öğrenim ve himayelerini sağlamakla mükelleftir. Bunun yanı sıra eşine iyi davranması, kötü söz söylememesi ve hanımını hoş tutması da görevleri arasındadır. Hanımın görevlerine gelince; iffet ve namusunu koruması, eşinin razı olmadığı kimseleri eve almaması, eşini memnun etmesi, eşinin izni olmadan evden çıkmaması ve evinden bir şeyi tasadduk etmemesini sayabiliriz.

Resûlullah (sas)’ın yeme-içme konusunda eşlerine cömert davrandığını, kendisi fakirliği tercih etse bile eşlerinin bir yıllık yiyeceklerini temin etmek suretiyle onlara geniş davrandığını bilmekteyiz.[3]

Giyecek hususunda da aynı şeyleri söyleyebiliriz. Hz. Âişe’nin birden çok altın yüzük taktığı ve kolye kullandığı bilinmektedir.[4]

Resûlullah (sas) evlenirlerken, kadının hakkı olan mihri ihmal etmemiş, onların haklarını gözeterek mehirlerini peşin ödemiştir. Sadece Hz. Safiyye annemize mihr vermemiş, ona da: “Senin mehrin; hürriyetindir.” buyurmuştur.[5]

Ümmü Habibe (ra)’nin nikâhı Habeşistan’da kıyılmış, kendisi orada ihmal edilmemiş, Necaşi tarafından Resûlullah (sas) adına, ona da dört yüz dinar mehir verilmiştir.[6]

Resûlullah (sas), Necaşi’den gelen güzel kokuları hanımlarına taksim ederdi. Efendimiz (sas) hanımlarının güzel kokular kullanmalarına müdahale etmezlerdi.[7] İslam Dininde yabancı erkeğe göstermemek kaydıyla kadınlar koku kullanabilir ve süslenebilirler.

Resûlullah (sas), hanımlarıyla sohbete ayrı bir önem vermiştir. Hâlbuki bugünkü ailelerden çok uzak olan bir şeydir sohbet. Sohbet olmazsa muhabbet olmaz. Muhabbetsiz yuvalarda sevgi ve saygıdan söz etmek mümkün değildir.

Efendimiz (sas)’in aile hayatına baktığımızda O’nun aile fertlerinin her biri ile şahsen sohbetini, hem de tüm aile fertlerinin birbiriyle sohbetini görmekteyiz. Hz. Peygamber bu sohbetleri aksatmamak için her sabah[8]

Ve ikindi vakti mescitten çıktıktan sonra eşlerinin her birini ayrı ayrı ziyaret eder, onlarla sohbet ederdi. Ayrıca ailenin tamamının bir arada olmasını sağlamak amacıyla o gece sıra kimde ise bütün hanımları oraya gelir, birlikte sohbet ederlerdi.[9]

İbn-i Sa’d, Resûlullah (sas)’ın ilk gece sabaha kadar Hz. Safiyye ile sohbet ettiğini rivayet eder.[10]

Bazen birbirlerine kırılan hanımlarının gönlünü almak yine gönüller sultanına düşmüştür. Hz. Cüveyriye annemiz Hz. Peygamber’e, diğer hanımlarının: “Sen hür değil, cariyesin.” diye kendisine takıldıklarını söyleyince, Efendimiz (sas) “Senin mihrin hepsininkinden büyük değil mi? Senin sayende kavminden kırk kişi azat edilmedi mi?” diyerek onun gönlünü almıştır.[11]

Hz. Peygamberin (sas) yanında, mübarek eşleri rahatlıkla şakalaşabilirlerdi. Hz. Âişe anlatıyor: “Bir gün Resûlullah için bulamaç pişirdim. Yanımıza Hz. Sevde geldi. Sevde’yi yemeğe davet ettim. O kabul etmedi. Ona, yemezse yüzüne bulayacağımı, söyledim. Yine yemeyince, bulamacı yüzüne buladım. Resûlullah manzarayı görünce tebessüm etti ve ‘Ne duruyorsun, sen de onun yüzüne sür.’ dedi. Sevde de bulamacı benim yüzüme buladı.”[12]

Resûlullah (sas) hanımlarının kıskançlıklarına da tahammül eder, onların gönlünü hoş tutar ve onlara sözlü şakalar yapardı. Hz. Âişe anlatıyor: “Bir gece, Resûlullah hanımlarına mı gitti diye vesveseye düştüm. Resûlullah’ı araştırdım, elim O’nun saçlarına girdi. Durumu anlayan Resûlullah: ‘Sana yine şeytanın gelmiş olmalı.’ dedi.”[13]

Nasıl ki Resûlullah (sas) insandı, O’nun eşleri de insandı. Her ne kadar Allah, onlara Resûlullah (sas)’ın eşi olma şerefini bahşetmişse de, bu durum onları insanüstü kılmaz. Yani onlar da sevinirler-üzülürler, yerler-içerler, hastalanırlar, hatta birbirlerini normal insanlar gibi kıskanırlardı. Hz. Âişe (ra)’nin Zeynep b. Cahş’ı anlatırken onu, “Ağzındaki tükürüğü kurutacak kadar.” şiddetli kıskandığı rivayet edilir. Zeynep validemizi bu kadar kıskandığını Âişe annemiz şöyle anlatır:

''Resûlullah (sas)’ın zevceleri arasında benimle en çok yarışan kadındı. Ancak din hususunda Zeynep kadar hayırlı, Allah’tan korkan, doğru sözlü, sıla-i rahime düşkün, çok sadaka veren bir başka kadın bilmiyorum.”[14]

Resûlullah (sas)’ın zevceleri arasındaki bu kıskançlığı birbirleriyle olan ilişkilerini zedeleme noktasında algılamamalıyız. Bilakis bu, Allah Resûlü’ne olan aşkın, O’na duyulan sevginin büyüklüğünün tezahürüdür. Maşuk Resûlullah (sas) olunca, nasıl kıskanılmasın ki.

Resûlullah (sas), hanımlarıyla istişare eder ve buna önem verirdi. İlk vahiy geldiğinde, Hz. Peygamber çok korkmuş ve yaşadıklarını Hz. Hatice’ye anlatmıştı. Hz. Hatice de sevgili eşini teskin ve teselli etmişti.[15]

Yine Hudeybiye günü antlaşma imzalanıp o yıl umre yapılmaması kararı alınınca, ihramını giymiş hazır bekleyen sahabîler, Resûlullah (sas)’ı dinlemek istememişlerdi. Peygamberimiz durumu yanında bulunan eşi Ümmü Seleme’ye açınca, o: “Ya Resûlullah! Sen kalk, kurbanını kes. Onlar Sana uyacak ve kurbanlarını keseceklerdir.” demiş,[16] gerçekten de onun dediği gibi olmuştur.

Resûlullah (sas) bütün zevcelerine ayrı ayrı değer verir, onları sevdiğini ifade ederdi.[17]

Eşlerini bineğine alması, bineklerine binerken onlara yardımcı olması[18], davet edildiği yemeği “Hanım da olursa” kaydıyla kabul etmesi, O’nun hanımlarına verdiği değeri göstermesi bakımından oldukça önemlidir.[19]

Resûlullah (sas), eşlerinin yakınlarıyla candan ilgilenirdi. Hz. Âişe validemiz şöyle rivayet ediyor: “Resûlullah her koyun kestiğinde, Hz. Hatice’nin yakınlarına mutlaka bir pay gönderirdi.”[20]

Resûlullah (sas), dadısı Ümmü Eymen’i de yakın aileden saymış ve kendisine annesi gibi ilgi göstererek ona: “Anneciğim” diye[21] hitap etmiştir.

Efendimiz (sas) eşleri arasında son derece adil davranırdı. Hanımlarının yanında mutlaka belli bir sıraya göre kalırdı. Sefere çıktığında kimi yanında götüreceğini de kura ile tespit ederdi. Hayatının son günlerinde hanımlarının odalarını dolaşacak gücü olmadığı için, eşlerinin rızasını alarak Hz. Âişe’nin odasında kalmıştır.[22]

Resûlullah (sas) ev işlerinde ailesine yardım ederdi. Hz. Âişe’den naklen: “Resûlullah ailesinde ne yapardı?” diye sorulduğunda Hz Âişe (ra): “Ailesinin hizmetinde olur, namaz başlayınca evden çıkardı..” buyurdu. Bu hizmetlerin neler olduğu sorulunca, o da: “Ayakkabı tamiri, elbise yamaması, dikiş, elbise temizliği, siz erkeklerin evde yaptığı her çeşit iş.” diyerek cevap vermiştir.[23]

Bazı rivayetlerde, buna ilaveten kendisinin yemek yaptığı da bildirilmektedir.[24]

Resûlullah (sas), ailesinin yanına girip-çıkanlarla yakından ilgilenmiştir. Ümmü Seleme (ra)’nin anlattığına göre odasında Resûlullah’la otururken yanlarına bir muhannes (çift cinsiyetli) gelir. O kişi, Ümmü Seleme’nin erkek kardeşine şöyle der: “Yarın Allah Taif’i veya Hayber’i fethetmeyi müyesser kılarsa, sana Gaylan’ın kızını göstereceğim.” der ve uygunsuz birkaç kelime eder. Efendimiz (sas) de Ümmü Seleme’ye: “Bu, bir daha eve girmeyecektir.” buyurur.[25]

Efendimiz (sas) bu hadisiyle, hanımların kesin olan vazifelerinden birinin de eşin istemediği kişinin eve almamak olduğunu göstermiştir.

Resûlullah (sas)’ın ocağı bir mektepti. Bu mektebin devamlı öğrencileri ise Ümmühâtü’l Müminin – Müminlerin anneleridir. Annelerimizin görevi çok büyüktü. Hem eş olmak hem de biricik Hoca’larından aldıkları bilgileri aktarıp yaşayarak canlı örnekler olmaktı. Efendimiz, yuvasında gördüğü olumsuz durumlara her defasında müdahale etmiş, olması gerekeni öğretmiştir. Hz. Âişe’nin kardeşi Esma’nın kıyafetinin uygun olmadığını söylemesi akla gelen ilk örnektir.[26]

Allah Resûlü’nün Hane-i Saadetlerine baktığımızda; bir canlılık, dirilik görmekteyiz her daim. Yuvaları bazen mescit, bazen medrese, bazen güzel sohbetlerin olduğu tatlı bir mekân. Aile fertleri birbirine öyle bağlı ki, tek vücut gibi. Öyle geniş bir aile ki; eşleriyle, çocuklarıyla, torunlarıyla, hizmet edenlerle, can dostlarıyla. O vücudu ayakta tutan tek şey ise Allah ve Resûlü’ne olan bağlılıktır.

Öyleyse var mısınız yuvalarımızı yeniden diriltmeye? Var mısınız, Allah ve Resûlü’ne olan bağlılığı sil baştan yazmaya?..

---------------------------------------------------------------------------------------------------

[1] Ahzab, 33/21.

[2] Nur, 24/58-61.

[3] Buharî, Ebû Abillah Muhammed ibn-i İsmail; Edeb’ül-Müfred, Kahire;1379; Nafakat/3.

[4] İbn-i Hacer Şihab’ud-Din Ebû’l-Fazl Ahmed İbn-i Ali el-Askalanî; Buluğ’ul-Meram min Edilleti’l-Ahkâm; ter. Ahmet Davudoğlu; Sönmez neş; İst.1970; c. I; s. 392-393.

[5] İbn-i Mâce, Nikâh/3.

[6] İbn-i Sa’d Ebû Abdillah Muhammed; et-Tabakat’ul-Kübra; Beyrut; 1960; c.4; s.75.

[7] Heysemî, Nur’ud-Din Ali b. Ebi Bekir; Mecme’uz-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid; Beyrut 1967; c. 4; s. 324.

[8] Heysemî; a.g.e.; s. 316.
 
[9] Müslim; Nikâh/46.

[10] İbn Sa’d; a.g.e.; c. 8; s. 122.

[11] Heysemî; a.g.e.; s. 250.

[12] Şebnem kadın ve aile dergisi; Nisan 2008; s. 4.

[13] Nesaî; İşret’un- Nisa/4.

[14] Nesaî; a.g.e.; 4.

[15] Buharî, Bed’ul-Vahiy/1.

[16] Algül, Hüseyin; İslam Tarihi; Gonca Yayınevi; 1991; c. I; s. 443.

[17] İbn-i Hacer, Feth’ul- Bari bi Şerh’il-Buharî; Mısır; 1959; c. 8; s. 22-23.

[18] İbn-i Hacer; el-Metalib’u Aliye; c. 2; s. 417.

[19] İbn-i Hacer; a.g.e.; c. 6; s. 427.

[20] Tirmizî; Birr/70.

[21] İbn Sa’d; a.g.e; c. 8; s. 225.

[22] İbn-i Mâce; Cenaiz/ 64.

[23] Buharî; Ezan/44; Tirmizî; Kıyamet/ 46.

[24] Tirmizî, eş-Şemail’ül –Muhammediyye; Humus; 1968; s.181.

[25] İbn-i Hacer; a.g.e.; c. 11; s. 247 -249.

[26] Heysemî; a.g.e.; c. 5; s. 137.

Mihriban Çvuşoğlu.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Peygamberimizin Örnek Aile Reisliği
« Yanıtla #1 : Mart 24, 2018, 02:21:57 ÖS »
Peygamberimizin Örnek Aile Reisliği

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir müslümanın hayatının her sahasında örnektir. Bunun için ashabı kiram onun sünnetini öğrenmeye çok önem vermiştir. Allah Resulü aleyhisselatu vesselam efendimizin aile hayatını da öğrenmek için ailesine başvurmuştur.

Bilindiği gibi Hz. Aişe annemiz, “Peygamber efendimizin ahlakı nasıldı?” sorusuna, “Siz Kuran okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kuran idi,” diye cevap vermiştir. Peygamberimizin sünneti, Kur'an-ı Kerim’in yaşayan, canlı bir tefsiriydi. Onun aile reisliği de Rabbimizin ayet-i kerimelerinin müşahhas bir örneğiydi.

Rabbimiz bir ayet-i kerimede aile reislerine şöyle emrediyor:

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 6)

Bu ayet-i kerime, aile reislerinin, eski tabirle ehl-i ıyalini, yeni tabirle, hane halkını muhafaza etme görevi olduğunu haber vermektedir. Peki bu muhafaza görevi nasıl yerine getirilecektir? Bunu en güzel örneğini Peygamber efendimizin hayatında görüyoruz.
Allah Resulü aleyhisselatu vesselam, ailesindeki kişilere zaman ayırır, onlarla ilgilenirdi. Onun günlük hayatına dair haberlerde, her gün ikindi namazından sonra ehlini ziyaret edip halleriyle ilgilendiği bildirilmiştir.

Bir aile reisi, kendini iş hayatına veya sosyal faaliyetlerine kaptırıp ailesiyle ilgilenmezse, onların kimlerle, nasıl zaman geçirdiğini bilmezse, üstündeki önemli bir sorumluluğu ihmal etmiş olur. Hem böyle bir insan, başkalarını düzeltmek için çabalasa da kendi ailesini yanlış yollara sapmaktan korumamışsa bütün çabaları heba olur. Çünkü insanlar eninde sonunda şöyle diyecektir; “Başkalarına nasihat ediyor ama kendi eşi ve çocuklarının hali şöyle şöyle değil mi? Önce onlara baksın!”

İnsan esasen fıtrat olarak kendi yakınlarını sever, onlara karşı mesuliyet hisseder, onların iyiliğini ister. Eğer inancında samimi ise evvela o inancı kendi yakınlarına tebliğ eder, onları doğru yola çağırır. Kendi ailesini halleri üzerine terk etmiş, başkalarına öğüt veren bir kişinin samimiyetine inanılmaz.

Ayrıca, kendi ailesi tarafından ciddiye alınmayan, sözüne itimat edilmeyen bir kişiye başkaları hiç itimat etmez. Bu sebeple inancında samimi olan insan, evvela kendi ailesini doğru yola davet eder.

Ayet-i kerimede dikkat çeken bir husus da şudur: Allah-u Zülcelâl söze “önce kendi nefsinizi koruyun,” lafzıyla başlamış, ikinci olarak “ailenizi koruyun” buyurmuştur. Burada da “ailenize emrettiğiniz veya yasakladığınız ilahi hükümlere evvela siz kendiniz uyun, önce kendinizi koruyun,” manası vardır.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin aile reisliği de tam bu emre uygundur. Allah Resulü önce kendisi bütün ilahi emirlere en güzel şekilde uymuş, sonra ailesine öğretip örnek olmuştur. Peygamber Efendimiz ve onun ehli de ilk İslam toplumuna örnek olmuştur.

Önce Kendisi Amel Ederdi

Peygamber Efendimizin bütün hayatı, insanlara öğrettikleriyle ile tutarlıdır. Hatta ashabına emrettiğinden daha fazla fedakârlığı kendisi yapmıştır. Mesela ashabına daima “Asıl hayat ahiret hayatıdır,” derken kendisi de bu sözüne uygun bir hayat yaşamıştır. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sahabenin en yoksulundan bile daha yoksul bir hayat sürüyordu.

Hz. Aişe annemiz, Allah Resulünün vefat ettiği güne kadar, üst üste üç gün buğday veya arpa ekmeğiyle doymadığını bildirmiştir. (Buhârî, Eymân, 22) Bazen bir ay geçiyordu, evlerinde ekmek veya yemek pişirmek için ateş yanmıyor, sadece hurma ve suyla yetiniyorlardı. (Buhari, Hibe, 1)

Peygamberimizin yaşadığı bu durum maddi yoksulluktan kaynaklanmıyordu. O istese yerin hazineleri emrine verilirdi. Ama o eline geçeni Allah yolunda infak ediyor, ahirette mükâfata kavuşmak için geçici dünyada sabretmeyi tercih ediyordu.

Nitekim Ashab-ı kiramdan Ebû Ümâme radıyallahu anhu, Peygamberimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Rabbim bana benim için Mekke dağlarını altın yapmayı teklif etti. Ben: " Hayır, yâ Rabbi. Bir gün tok, bir gün aç kalayım, aç kaldığım zaman sana niyazda bulunurum, seni anarım. Doyduğum zaman ise sana şükreder, hamd ederim" dedim. (Tirmizî, Zühd, 35)

Allah Resulü aleyhisselatu vesselam eşleri ve evlatlarına da dünya hayatının ziynetlerine meyletmemelerini emrediyor, onları ümmete zühd ve takva örneği olacak şekilde yetiştiriyordu.

Kaynak eserlerde bildirildiğine göre Hz. Fatıma annemizin çeyizi şu birkaç parça eşyadan ibaretti: Bir kadife yorgan, bir deriden mamul, içi lif dolu yastık, üç adet minder. Döşek olarak kullandıkları bir koç postu. Bir adet topraktan yapılmış su testisi, bir de su taşımak için su tulumu. Bir elek, bir kilim, un öğütmek için el değirmeni, bir meşin su bardağı, iki adet çanak çömlek, bir adet hurma yaprağından örülmüş sedir. Gelin olduğu gün alınan kıyafeti ise iki adet Yemen işi, üzerleri gümüşle işlenmiş elbiseydi.

O Arap kabileleri içinde en zengin kabile olan Kureyş kabilesine mensup bir ailenin kızıydı. Ama çok basit bir hayat yaşadı. Düğün yemeği de yine çok mütevazıydı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ali’ye bir miktar para verip, hurma ve yağ almasını söyledi. Hz. Ali bunları getirince, hurma, yağ ve yoğurdu karıştırıp, bir çeşit yemek yaptı ve eshab-ı kirama düğün yemeği olarak ikram etti.

Ensardan bir zat da hediye olarak bir koç kesip yemek hazırladı. Ensarın kadınları kendi aralarında birleşip ekmek yaptılar. Bu yemek Allah'ın bereketiyle o gün sayısız kişiye yetti.

Hz. Fatıma’nın yaşadığı devirde ev işleri çok zordu. Çünkü evinizde devamlı sıcak ve soğuk su akan musluklar yoktu. Elektrik prizleri, doğal gaz ocakları yoktu. Etrafta maketler, bakkallar yoktu. Hazır pişmiş ekmek alacağınız fırın bile yoktu. Kuyudan su taşımak, el değirmeninde un öğütüp, üfleye üfleye ateş yakarak ekmek pişirmek gibi işler, bir kadın için çok yorucuydu. Hele bir de çocukları varsa bu işlere yetişmesi çok daha zordu. O sebeple asilzade hanımlar, ev işlerini yapması için hizmetçi isterlerdi. Fakat Hz. Fatıma annemiz, Rasulullah aleyhisselatu vesselamın isteği üzerine evinin işlerini kendisi yapar, bu zorluklara sabrederdi.

Hz. Bilal, bir gün sabah namazına geç geldi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona: "Neden geç kaldın?" diye sorunca, şöyle dedi: “Fatıma'nın yanından geçiyordum, onun buğday öğütmekle meşgul olduğunu ve çocuğunun ağladığını gördüm. Dedim ki:

‘Eğer istersen ben el değirmenini çevireyim, sen çocuğu susturmaya bak; veya istersen, ben çocuğu susturayım, sen değirmeni çevir.’ Fatıma: ‘Ben çocuğuma senden daha şefkatliyim, (unu öğüt, ben çocuğu susturayım,)’ dedi. Bu yüzden, geç kaldım."

Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Sen ona merhamet etmişsin, Allah da sana merhamet etsin" (Ahmed ibni Hanbel, c.3, s.150)

Hz. Ali radıyallahu anh efendimiz, sevgili hanımının çok yorulduğunu görüyor ve ona kıyamıyordu. Aslında o da ailesine helal rızık kazanmak için kuyudan su çekiyordu. Birçok zaman Peygamber aleyhisselatu vesselamın emrinde çeşitli din hizmetlerine koştuğu için bunu dahi yapamıyordu. Hz. Fatıma annemiz yokluğa sabrediyordu. Yalnız ev işleri yüzünden doyasıya ibadet edemediğine üzülüyordu.

Zamanla İslam orduları zaferler kazandılar. Medine’ye ganimetler ve esirler getiriliyordu. Hz. Ali hanımını bir hizmetçi istemeye teşvik etti. Ancak Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ona hizmetçi vermek yerine şöyle tavsiyede bulundu:

“Ey Fatıma! Allah’tan kork. Rabbine karşı görevlerini yerine getir, ailenin işlerini gör. Yatağına uzandığında otuz üç defa sübhanallah, otuzüç defa Elhamdülillah ve otuzdört defa Allahu ekber de. Bunların toplamı yüz eder. Böyle yapman senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.”

Hz. Fatıma annemiz de: “Allah’tan ve O’nun Rasûlünden razıyım.” dedi. Ve hizmetçi istemekten vazgeçti. (Ebû Davud, 2/135-136)

Peygamberimizin tavsiye ettiği tesbihat, Hz. Fatıma annemizden ümmete hatıra kaldı. Şimdi biz onu her namazımızın arkasından okuyoruz.

Örnek Bir Aile

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, zevcelerinin ve kızlarının ümmetin kadınlarına örnek olmasına çok önem verirdi. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

“Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz…” (Ahzab, 32)

Bu ayette ve devamındaki ayetlerde onların ümmete örnek olma hususiyetine dikkat çekilerek, hareketlerine daha fazla dikkat etmeleri emredilmiştir. Onlara ve onlar gibi topluma örnek olma vasfı taşıyan, topluma karşı bir görev yüklenmiş şahısların ailelerine, hal ve hareketlerine dikkat etmeleri, üzerlerine en ufak bir söz getirmemeleri yönünde tembihte bulunulmuştur:

“(Ey Peygamber ailesinin hanımları) Evlerinizde ağırbaşlı bir şekilde oturun. Eski cahiliye dönemindeki gibi teberruc etmeyin, (cazibenizi sergilemek üzere, çarşı pazarda dolaşmayın.) Namazlarınıza dikkatli ve devamlı olun, zekâtınızı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey peygamberin ev halkı! Allah sizin üzerinizden her türlü çirkinliği ve kirliliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”(Ahzab,33)

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de ehli ve evlatlarını hep bu emirlere uygun şekilde yetiştiriyordu. Onları ümmetin takvalı hanımlarına iyi örnek olmaları için, kadınlara helal kılınmış ziynet eşyalarından dahi sakındırıyordu.

İslam’ın bidayetindeki yoksulluk zamanları geçip, ganimetler ele geçtiği zaman Hz. Ali radıyallahu anh, savaşta hissesine düşen altın bir zinciri hanımına hediye etmişti. Hz. Fatıma boynundaki altın zinciri çıkarıp:

“Bunu bana Hasan'ın babası (Hz. Ali radıyallâhu anhümâ) hediye etti, (ne dersin?)” dedi. Peygamberimiz memnuniyetsizlik göstererek,

“Ey Fatıma! Halkın: ‘Resülullah'ın kızının elinde ateşten bir zincir var!’ demesi seni memnun eder mi?” deyince Hz. Fatıma zinciri çarşıya gönderip sattırdı, parasıyla bir köle satın aldı ve onu âzad etti. Bu olanlar Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a anlatılınca:
"Fatıma’yı ateşten kurtaran Allah'a hamdolsun!" buyurdular.” (Nesâi, Zinet 39 )

Aslında altın ziynet eşyası ümmetin kadınlarına helal idi ancak Peygamberimiz, sevgili kızının dünya hayatını feda edip, mükâfatını ebedi ahiret yurdunda almasını istiyordu.

Yine Hz. Fatıma radıyallahu anha gümüşten bir bilezik takındığı zaman yüzünü çevirip gitti. "Dünya (süsü) Muhammed ve Âl-i Muhammed'e yakışmaz. Eğer dünyanın Allah yanında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, hiçbir kâfire ondan bir yudum su bile içirmezdi.” Buyurdu.

Hz. Fatıma hemen bilezikleri çıkarıp Allah yolunda harcaması için Resulullah'a gönderdi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Babası feda olsun ona; (yapması gerekeni) yaptı.” buyurdu ve bunu üç kere tekrarladı.

“Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir ve ben bunların kendi zevklerini dünya hayatında yaşayıp bitirmelerini istemiyorum." (Buhârî, Bid-ul halk; 2881) buyurdu.

Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam dualarında bol rızık değil yetecek kadar rızık istemiştir: “Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını kendilerine yetecek kadar ihsân eyle.” (Buhârî, Rikak, 17)

Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, dünyaya meyletmediği gibi, ailesine de sade hayatla yetinmelerini bildirdi. Her zaman kanaatkarlığı telkin ederek: “İslâm’ın dosdoğru yoluna ulaştırılan ve geçimi yeterli olup da buna kanaat eden kimse, ne kadar mutludur!” (Tirmizî, Zühd, 35) buyuruyordu.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kanaat etmeye, basit yaşamaya o kadar çok teşvik etmiş ki, nerdeyse namazı, orucu emreder gibi emretmişti. Ashab-ı kiramına bir gün:

“Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; sade hayat sürmek imandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül, 2) buyurmuştu.

Gece Namazına Kaldırırdı

Bize ulaşan rivayetlerden Peygamber efendimizin hanımlarının her birinin günlük evradı ve ibadetleri olduğunu anlıyoruz. Sadece Hz Âişe annemiz gibi, ilk Müslümanlardan Hz. Ebubekir’in kızı olan hanımı değil, geç dönemde Müslüman olan hanımlarından Hz. Cüveyriye’nin dahi çok ibadet ettiğini görüyoruz.

Hz. Cüveyriye annemiz, Müslümanlara karşı savaşan Benî Mustalık kabilesinin reisinin kızıydı. Kocası Müslümanlara karşı savaşırken öldürülmüştü, kendisi de esir düşmüştü. Peygamberimiz onu hürriyetine kavuşturdu ve onunla evlendi.

Cüveyriye annemiz çok oruç tutar ve çok namaz kılar, günlük evradını okumaya çok ehemmiyet verirdi. Bir gün sabah namazını kıldıktan sonra dua ve zikir ile meşgul olmaya başladığı bir sırada, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem yanından ayrıldı. Öğleye doğru tekrar geldiğinde Hz. Cüveyriye’yi Allah’ı zikrederken buldu,

“Sen hâlâ yanından ayrıldığım hâl üzere mi devam ediyorsun?” buyurdu. Hz. Cüveyriye, “Evet.” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

“Ben senden ayrıldıktan sonra üç defa şu dört kelimeyi söyledim. Bunlar, bugün sabahtan beri senin söylediklerinle tartılsa onlardan daha ağır gelir. Bu kelimeler şunlar:

‘Sübhanallahi adede halkıhî, sübhanallahi rıza nefsihî, sübhanallahi zinete Arşihî ve sübhanallahi midâde kelimâtihî’

Mail: “Yarattıkları sayısınca Allah’ı tespih ederim. Allah’ı kendisinin razı olacağı şekilde tespih ederim. Allah’ı Arş’ın ağırlığınca tespih ederim. Kelimelerin miktarınca Allah’ı tespih ederim.” (Müslim, Zikir: 79)

Peygamberimiz kızı Fatıma’nın da cennette en yüksek derecelere vasıl olmasını ümit ediyor ve onu devamlı ibadete teşvik ediyordu. Evlendikten sonra dahi evlerine gidip gece namazına kalkmaya teşvik ettiği bilinmektedir.
Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor:

"Bir gece Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evimize gelip beni ve kızı Fatıma'yı kaldırıp:

‘Haydi namaz (teheccüd) kılmıyor musunuz?!.’ buyurdu. Ben de:

‘Ey Allah'ın Resulü, canlarımız Allah'ın elindedir. Eğer bizim kalkmamızı dilerse kaldırır!’ dedim. Ben böyle söyleyince dönüp gitti ve bana hiçbir karşılık vermedi. Sonra onun giderken dizlerini döverek ve Kehf suresi, 54. ayeti okuyarak,

‘İnsan tartışmaya ne kadar da düşkün böyle!’ dediğini duydum."(Buharî, Teheccüd, 5; Müslim, Müsafirîn, 206)

Allah Resulü aleyhissalatu vesselam, Rabbimizin, “Ehline (ailene ve etrafındakilere) namazı emret ve onun üzerinde sabırlı ol.” (Taha, 132) emrine tam itaat ederek onları nafile olan gece namazına dahi kaldırıyordu.

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ailesini haram ve şüpheli şeylerden sakınma konusunda da devamlı uyarırdı. Bilindiği gibi Peygamberimiz ve ailesi zekât ve sadaka almazdı. Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin torunu Hz. Hasan, sadaka hurmalarından bir hurma alıp ağzına attı. Bunun üzerine Rasulullah aleyhissalatu vesselam hemen parmağını ağzına sokarak onu çıkardı ve:

“Onu ağzından çıkar. Bizim zekât yemediğimizi sen bilmiyor musun?” buyurdu. (Buhârî, Zekat 57, 60)

Hz. Hasan mübarek dedesinin ona küçük yaşta dualar ezberlettiğini haber vermektedir. Peygamberimiz torunlarına sevgi ve şefkat göstermekle birlikte onlara doğru yolu göstermekte de son derece titiz davranırdı.

Peygamber Efendimizin ehline ve evlatlarına karşı merhameti de bizler için bir örnektir. Peygamberimizin merhameti onları dünya lezzetlerine değil ahiret mükâfatlarına yönlendiren bir merhametti. Cennette en yüksek derecelere ulaşması için onları devamlı fedakârlığa ve salih amellere teşvik ediyordu.

Allah-u Zülcelâl bizlere de onların ahlakıyla ahlaklanmayı, onlar gibi olamasak da hisse almayı nasip eylesin. Âmin.

Hayrünnisa Yılmaz.

 


* BENZER KONULAR

Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Aşkı Mevla 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:37:39 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Gülbeste 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:24:51 ÖS]


Celaleddin Ada - Aşkullah Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:15:31 ÖS]


Mehmet Emin Ay - O'nun Güzel İsimleri 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:06:15 ÖS]


Mehmet Emin Ay - Nât-ı Şerîfler & Gül-i Ruhsâr 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:55:22 ÖS]


2024 - Agah - Mestâne - Enstrümantal Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:30:02 ÖS]


Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:20:47 ÖÖ]


Ertuğrul Erkişi - Safahat`tan Şarkılar 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:41:49 ÖS]


İslâm Kadına En Büyük Değeri Vermiş Şerefli Yaşamasını Sağlamış Gönderen: anadolu
[Dün, 08:16:41 ÖÖ]


Çocukla İletişim Kurarken Ona Saygı Duymak Değer Vermek Gerekir Gönderen: anadolu
[Dün, 08:08:13 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41