Gönderen Konu: HER GÜNÜMÜZ HİCRETTİR  (Okunma sayısı 313 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
HER GÜNÜMÜZ HİCRETTİR
« : Eylül 15, 2018, 06:26:10 ÖS »
HER GÜNÜMÜZ HİCRETTİR

Hicret, bir başka ifade ile  yanlış inanç ve davranışlardan, yanlış inanç ve davranışların sahiplerinden ve bütün bunların hâkim olduğu ortamdan bilinçli bir şekilde uzak duruşu ifade etmektedir. Bu manasıyla her mümin hicret edendir; yani muhacir olandır. Zira mümin olabilmek ancak hicret etmekle mümkün olabilmektedir. Çünkü bir kişi, ancak, daha önce değişik sebeplerle mensubu olduğu yanlış inanç ve ortamları terk ederek mümin olabilir. Yanlış inanç ve davranışlardan, mensuplarından, ortamlardan uzak olan durumuna devamlılık kazandırarak müminliğini devam ettirebilir.

Peygamberlerin Hicreti

Bütün peygamberler, hicreti öğretmek için gönderildiler. Âdemoğlu’nu temsil eden Hz. Âdem ilk muhacirdi. Şeytan günahında ısrar ile İblis olurken, Hz. Adem günahına pişman olarak kendisine iradesini kullanacağı dünyaya gönderildi. Dünya, Ademoğlunun tevbesine karşılık bir ödül olarak verildi. Hicretin mükâfatı!

Hz. Nuh, hicretin gemisini karada yapmayı öğretti. Tuğyan olan yerde tufan olurdu. Nitekim tufan isyan edenler için bir felaket, iman edenler için bir hicret oldu.

Hz. İbrahim muhacirlerin piriydi. İnsanlığa küfürden, zulümden ve şirkten nasıl hicret edileceğini öğretti. Nemrud’un zulüm diyarından inancını özgürce yaşayabileceği bir toprak arayışı için çıkarken; “Ben Rabbime hicret ediyorum” demişti.

Hz. Hacer, hicretin kutlu gelini, İsmail hicretin bebeğiydi. Bebeğin hicreti, kendisini babasının elindeki bıçağın altına kadar getirdi. O hicretin teslimiyet olduğunu öğretti.

Hz. Yakub’un gözü, kaybettiği Yusuf’un ardından hicret etti; Yusuf’un iffet gömleğiyle tekrar dönmek üzere. Yusuf’un hicreti ise kuyulara atılmak, köle diye satılmak, iffet, liyakat, hikmet, hizmet ve gayretle Mısır’a sultan olmaktı.

Hz. Yusuf, “Bir muhacir ne yapabilir?” sorusunun en çarpıcı cevabıydı. Hicretin, yanlış inançların, hayat tarzlarının ve bunların hâkim olduğu ortamın terk edilmesi anlamını ifade edişiyle ilgili olmak üzere, Kur’an-Kerim’de geçen Peygamber örneklerinden birisi de Yusuf aleyhisselamdır. O, kaldığı evin kadınının ahlaksız teklifine yönelmek yerine, bir müminin yapması gerekeni tercih etmiş ve ahlaksızlığa meyletmektense, zindana girmeyi tercih etmiştir. Gerçekleştirdiği bir hicrettir. Bu hicretiyle, o kötü kadının ahlaksız teklifini kabul ederek İblisi sevindirmek yerine, Rabb’i olan yüce Allah’ın rıza ve övgüsünü tercih etmiştir. Bugünün ve geleceğin insanına âyetle verilen mesaj; Kadının teklifini Allah’ın yasağını çiğnememek, ahlaksızlık pisliğine bulaşmamak adına reddetmiş olmasıdır. Allah’ın emrine teslim olmak adına bilinçli bir tercih yapmıştır. Bu bilinçli ve kararlı tercihini ise zindan arkadaşlarına şöyle açıklamıştır: “Bilin ki, ben Allah’a inanmayan ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan bir toplumun hayat tarzını terk ettim” (Yusuf Sûresi 37. Âyet)

Hz. Musa, prenslikten çobanlığa, saraydan ağıla, imkândan mahrumiyete hicreti öğretti. Hicretin hakkını veren bir çobanın adalet asası, Firavun’un zulüm kırbacını yenerdi. Hz. Musa’nın hicreti, “Sen muhacir olmayı seçersen, denizler sana yol verir, dağlar önünde eğilir, çöller sofranı hazırlar” demekti. Hz. Musa muhacir doğdu, muhacir öldü.

Hz. Davud iktidarın hicretin atı olduğunu,Hz. Süleyman güç ve servetin hicretin ayakkabısı olduğunu öğretti.

Hz. Zekeriyya ve Yahya, şehadetin bir hicret olduğunu öğrettiler. Hz. İsa, insanlığı nefret ve zulümden sevgi ve merhamete hicrete çağırdı.

Ve Alemlere Rahmet, hicretin medeniyet olduğunu öğretti. Lut, “Ben de Rabbime hicret ediyorum” demişti. (29/26). Bu hicret, yürekte kalmayıp eyleme dönüşmüş, Allah’a kurbanı Allah’a kurbiyyete, atıldığı ateşi de şirkten beraete ve cennete dönüştürmüştü. Rasulullah, hicretin iki boyutunu kendi hicretinde birleştirdi. O, hicretin izzet, devlet ve beraet demeye geldiğini ispatladı: O, terk etmeden kavuşulamayacağını yaşayarak gösterdi.

Peygamber’in, “Bu dünyada bir garip yolcu gibi ol” uyarısı, müebbet muhaceretin itirafıydı. Bu anlamda hicret, dünyevileşmenin önündeki en büyük engeldi. Çünkü, muhacir misafirdi. Özbenliğin, çağın, tarihin, çevrenin modern zindanından tahliye bekleyen modern bireyin beraeti ancak derununda yapacağı derinliğine bir hicretle mümkün olabilecektir.

İnsan müebbed muhacir, hayat ebedi hicrettir. Hicretin hakkını verenlerin yolunun sonu inşaallah cennettir. 1440 Hicri yılı, hepimize bereketler getirsin.

Hz. İbrahim’in Hicreti

Hz. İbrahim’in kıssasında, hicretle ilgili önemli açıklamalar ve bütün müminler için ölçü olması gereken önemli örnekler vardır. Bunlardan birisi Hz. İbrahim ile babası arasında yaşanmıştır. Hz. İbrahim, müşrik babasının “Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, and olsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!” (19 Meryem 46) teklif ve tehdidinin karşısında “Sizden de, Allah’ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yöneliyorum” (19 Meryem 48) cevabını verir. Bu baba-evlat ilişkisinin dayanak kılınarak yapılan yanlışa uyma çağrısına karşı verilen ve bilinçli tercihi ifade eden bir cevaptır. Baba-evlat bağının, hakikati terk edip yanlışa yönelmenin gerekçesi olamayacağını ifade eden bir açıklamadır. Buna rağmen hâlâ soy bağı gündeme getirilir ve buna layık davranmamakla suçlanırsa, o bağı da önemsemediğini açıkça ifade eden bir reddiyedir. Ayrıca Hz. İbrahim, şirk inancının hâkim olduğu bir toplumda yanlış inancı ve hayat tarzını değiştirip hakikati hâkim kılma mücadelesinde bir yığın engellerle karşılaşınca; yanlışlıklarını fark etmek ve durumlarını düzeltmek yerine zorbalıklarını devreye sokarak durumlarını sürdüren ve bununla da kalmayıp mevcut inanca ve yapıya uyumlu olma çağrıları yapanlara, “Ben Rabbime hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir” (28 Ankebut 26) cevabını vermiştir. Bu cevabıyla da Rabbi olan yüce Allah’ın istediği emrettiği gibi olmaya devam edeceğini, hiçbir şekilde bu durumundan bir değişikliğe gitmeyeceğini, hakikat konusunda tavizkâr olmadığını ve olmayacağını ifade etmiştir. Yine aynı şekilde, müşriklerin “bizden ol, bizimle ol” davetlerine karşı yanındaki müminlerle birlikte şu cevabı vermiştir: “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirtmiştir” (60 Mümtehine 4). Burada önemli bir hatırlatma ise, Hz. İbrahim ve yanındaki müminlerin bu cevaplarını vahyi ile bildiren yüce Allah’ın, “İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki…” (60 Mümtehine 4) demesidir. Sonuçta, Hz. İbrahim ve yanındaki müminler sadece inanç ve hayat tarzıyla değil, inanç ve hayat tarzları tehdit edildiği, gereği gibi olmaları engellendiği için coğrafi olarak da yanlışlardan ve yanlışın adamlarından uzaklaşarak başka bir yere hicret etmişlerdir.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41