Gönderen Konu: HAYAT TARZIMIZ DİN HALİNE GETİRİLEMEZ  (Okunma sayısı 385 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
HAYAT TARZIMIZ DİN HALİNE GETİRİLEMEZ
« : Temmuz 21, 2018, 05:17:30 ÖS »
HAYAT TARZIMIZ DİN HALİNE GETİRİLEMEZ!

Âyet ve hadisler ışığında yaşadığımız hayatı gözden geçirelim. Rahatın, konforun, dünyevîleşme hastalığının bizi sarıp sarmadığına dikkat edelim.

İyiliği emredip, kötülükten, yanlışlıktan, hata ve isyandan uzak duralım. Usul ve üslubunca da mücadele edelim. Hayat tarzımızı ‘din’ haline getirmeyelim.

   Muhlis mü’minlerin tam mukabili olan münafıkları Kur’ân şöyle resmeder: “Münafık erkek ve münafık kadınlar da birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar ve cimrilikte bulunurlar. Onlar Allah’ı unuttular (bu yüzden) Allah da onlara unutma muamelesinde bulundu. Doğrusu münafıklar, fasıkların tâ kendileridir.” (Tevbe, 9/67)

Görüldüğü gibi, âyet münafıklar için “dost” tabirini kullanmıyor ve sadece birbirlerinden olduklarını haber veriyor. Çünkü münafıklar arasında hiç kimseye karşı dostluk söz konusu değildir. Onları birbirine bağlayan tek bağ menfaattir.

Menfaatlerine zerre kadar zarar gelecek olsa, hemen aynı gruplar arasında kıyasıya vuruşma başlar. Onun için âyet, gayet veciz ve mucizevî bir ifade ile onların ruh hâletlerini ele verir ve “bazısı, bazısından” der. Yani onların hepsi de aynı habislerdir. Onların bir diğer ortak vasıfları ise, “onlar münkerâtı emrederler”.

Yaptıkları müstehcen neşriyatla, ele geçirdikleri sinema ve televizyon aracılığı ile gençleri manyetize edercesine sürekli kötülük telkininde bulunurlar; insanlar da âdeta onların emirlerine boyun eğerler.

Zira propaganda vasıtaları, insanları tesir altına alacak kadar güçlü ve kuvvetlidir. Başı dönmüş ve bakışı bulanmış güruh ve yığınlar, münafıkların asla vazgeçmeyecekleri piyonları ve sömürü vasıtalarıdırlar. Sömürü güçlerini ayakta tutabilmek için vermeyecekleri taviz ve insanlığa karşı yapmayacakları hiçbir mel’anet yoktur. Çünkü onlar münafıklardır ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bu ayırıcı vasıflarıyla derhal tanınırlar. Zira onlar sürekli kötülüğü emreder, iyilikten de insanları alıkoyarlar. Onların ortak vasıflarının ikincisi, “marufu engeller, iyiliğe mani olurlar”.

Evet, bütün güzel şeyler onların yanında münkerdir. Âdeta milletin maruf kabul ettiği her şeye karşı onların alerjisi vardır; vardır çünkü bu, nifakın bir muktezasıdır.. ve nifak, iç-dış bütünlüğüne eremeyen insanların düştüğü derekedir. Kur’ân’ın ifadesiyle onlar cehennemin en dibine namzet zavallılardır. “...Hayır, hayır onlar hayvan değil, hayvandan da aşağıdırlar.” (A’raf, 7/179) beyanı, tam onları çerçeveleyen bir resimdir.

   Bu ilahi uyarılarla mü’minler, sorumluluklarını yerine getirerek kendilerini bu duruma düşmekten korumalıdır. Korumak için de devamlı birbirlerine iyiliği emredip ona teşvikte bulunmalı, kötülüklerden de birbirlerini sakındırıp onlardan vazgeçirmeye çalışmalıdırlar. Kendi hayatları adına nifaka düşmekten tir tir titredikleri gibi, dostlarının da böyle bir akıbete dûçâr olmasından titremeli ve hem kendilerini hem de içinde yaşadıkları cemiyeti uyanık ve müteyakkız tutmalıdırlar. Zaten, huzurlu bir toplum olabilmek için, münkerin en küçüğünün dahi yaşamasına fırsat verilmemelidir. Aksine, önce küçük görünen bir münker, kısa zamanda öyle yayılır ve öyle sâri bir illet hâline gelir ki, bazen bütün bir cemiyeti, bütün bir milleti, hatta topyekûn insanlığı tehdit eden, mahv u perişan olmalarına sebebiyet veren bir vebâ hâlini alabilir.

   İnsanın aklına hemen uyanış arzuları ve hasretleri geliyor. Bu dünyanın, kendi sınırları içinde hiçbir manası ve değeri yok. Var olan manası ve değeri, ruhumuzla özümüzle ve ebediyet yolculuğuyla ilgilidir. Bencillik, nefsaniyet, düşüncesizlik, cemiyetimizi kasıp kavuruyor. Genel manzara itibariyle tam bir gaflet içindeyiz. Kavgaya alışmışız!

Dünyayı kendi nefsimizden ibaret sayıyoruz. Hep biz haklıyız, hep menfaatimizi düşünüyoruz, paçalarımızdan enaniyet akıyor. Bu nefsaniyetin bir cephesi. Sadece nefsini düşünen, önce kendine kötülük eder. Neticeleri yaşar, sebeplerini fark etmez; o ayrı meseledir. Herkesin kendini düşündüğü bir toplumda herkes zarardır. Çünkü öyle bir toplumda; hep olumsuzluklar paylaşılır, müsbetlerin/olumlu olacakların doğmasına da paylaşmasına da sıra gelmez. Tebessümü sadaka sayan bir Peygamberin ümmetine ne oldu da herkes birer barut fıçısına döndü! Selam, barış, kardeşlik, iyilik nerelere gitti!

İkaz edenler, doğru yolu gösterenler, uyaranlar dövülüyorlar, sövülüyorlar hatta öldürülüyorlar! Biz bu toplumda yaşıyoruz.

Biz insanın dengesini bozmuşuz, diğer dengeleri halletmeye çalışıyoruz! Sevgi, gönül adamlarında olur. Sevgi, yapma çiçek değildir. Sevginin menbaına beton dökmüşüz.

Bazı hadis-i şerifler bu münasebeti pek güzel izah eder. “Ey insanlar! Sizler şu ayeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: (Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtanlar size zarar veremez.) İçinde kötülük işlenen bir toplum/cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde seyirci kalır müdahale etmezse, Allah’ın, hepsini saran umumi bir bela göndermesi yakındır.” (Tirmizi) “Ya marufu emreder ve münkerden yasaklarsınız yahut da Allah’ın umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da, duanız kabul edilmez.” (Tirmizi) Tabii ki kötülüklerle mücadelenin şartlarına göre, dereceleri ve metotları vardır. Manevi-fikri-irşadi mücadele bunlardan biridir. Kalbi tutum dahi öyledir. Bütün bunları yapamayan, (dolaylı sebeple) külli belaya müstehak olur. Kısmi musibetler (belalar-afetler), mefhum-u muhalif metodunun izahıyla, mutlaka ceza olarak yorumlanamaz. Cenab-ı Hakk Hayyü Kayyum’dur, mutlak adalet ve tasarruf sahibidir; ilahi tecelliyatın her hikmetini anlayamayız. Sadece, iman esaslarına göre, bildirilen ölçülere göre, anlamaya ve tefekkür sonuçları çıkarmaya çalışırız.

Müslümanları hayatın merkezine tekrar taşıyacak olan âlimler, hesaplaşma şöyle dursun, resmî söylemle örtüşmeyi bir marifet sananlar değil, Allah’tan korkan, hakkın ve hakikatın hatırını herkesten ve her şeyden daha üstün tutanlar olacaktır. Tabii ‘devlet memuru’ değil, ‘Allah’ın memuru’ olduğunu unutmadan.

Allah, iman selameti versin. Rızasına erişme nasibini ihsan eylesin.Şu misafirhaneden nasiple gitmeyi müyesser kılsın. Afvıyla, keremiyle, lütfuyla muamele buyursun.

Amin.

Yaşar değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41