Gönderen Konu: Mescid-i Aksâ Bizden Ne Bekler  (Okunma sayısı 500 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Mescid-i Aksâ Bizden Ne Bekler
« : Temmuz 15, 2019, 08:34:27 ÖÖ »
Mescid-i Aksâ Bizden Ne Bekler

Kudüs ve Mescid-i Aksâ davasına ait çok az şey biliyoruz. Sadece Kudüs değil Filistin’in diğer bütün şehirlerinin kaderi benzer bir durumu yaşıyor.

Filistin’in siyasi, idari, iktisadi ve dini yapılarının bütünsel bir bakış açısı ile idrak edildiğini söylemek öyle hiç de kolay değildir.

İdrak edilmediği için de Filistin’e yönelik parçalı veya tam idrak edilmeyen bir anlayışımız var. Hâlbuki İslâm’ın hem Hz. Âdem’den Rasûlullah’a (s.a.s), hem de Rasûlullah (s.a.s) ile bölgede tutunarak yerleştiği bir merhaleden günümüze kadar sahip olduğu birikimlere baktığımızda Filistin’in Kudüs merkezli bütünsel okunması gerektiği vuzuha kavuşmaktadır. Diğer taraftan burada dinler ve medeniyetler iç içe bulunmaktadır. Sadece Kudüs bile başlı başına üzerinde hâkimiyet kuran devletlerin şehre kattığı eserlerini, mekânlarını görebilmemiz ve sahih bilgiye ulaşabilmemizde ehemmiyetli bir rol oynamaktadır.

Bu yüzden Kudüs literatürü, bilgi bankası ve paylaşımı sağlanmalıdır. İlmi olarak çalışmalar zayıf, artırılmalıdır. Mescid-i Aksâ yazma eserler bölümünü gezerken bunu daha çok hissediyorsunuz. İmam Gazali zamanında 1600 civarında ders halkasının olduğu bir ilim merkezinin bugün içinde bulunduğu hazin tablo, dizleri dövmenin ötesinde iş birliği içerisinde çalışmalar yapmamızı bize tekrar tekrar hatırlatmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi başta olmak üzere yazma eserler üzerine çalışmalar yapan kurumlar seferber edilmelidir. Kudüs davasının sahih olarak ve vurguladığımız üzere bütünsel olarak bilinmesi için tercüme faaliyetleri yapılması ve bunların gündemde tutulması gerekmektedir. Bu sayede Kudüs ve Filistin davasının tecrübenin aktarımı da kuvvetlenecektir.

Filistin’de yaşayan diğer inanç mensuplarının haksız, zalim ve nankör uygulamalarını görünce İslam’ın ve kutsallarını kıymetini anlamak daha bir kolaylaşıyor. Bu noktada elde tutulmaya çalışılan son mevziinin/istinatgâhın İslam’ın ve Kudüs’ün gözbebeği olan Mescid-i Aksâ olduğu ciddiyetle kavranmalıdır. Bu son istinatgâh durumu, bundan asırlar önce Haçlıların işgalinde iken de hissedilmişti. Bu durum karşısında Selahaddin-i Eyyubi’nin âlimleri çağırarak “ümmeti hazırlayın” çağrısını ve sabah namazı vurgusunu hatırlamamızda fayda bulunuyor.Unutulamamalıdır ki, Mescid-i Aksâ’nın cemaati arttıkça göz bebeğimiz parlar. Cemaati canlı tutmak gerekmektedir. Bir sonraki safhada Selahaddin-i Eyyubi’nin cemaatin hazır olduğundaki cihad ilanının mahiyetini yine iyi tahlil etmemiz elzemdir. Bütün bunlar bize miracın merkezi Mescid-i Aksâ’da ve şahsımızda namazın ancak özelde sabah namazının ehemmiyetini anlamamızda önemli tarihi gerçektir. Diğer taraftan bu mevzu üzerinden günümüz âlimleri ile devlet erkânı arasındaki ilişkileri de ayrıca masaya yatırmamız gerekecektir.

Biz duygusalız, genel olarak ağlıyoruz. Ancak bu Filistin’in özgürleşmesi için yeterli olan bir durum değildir. Adım atmalıyız, amele dökmeliyiz.

“Haydin cihada!” denilecek bir amel ortaya koymalıyız. Zira Rasûlullah (s.a.s): "Oraya gidiniz ve orada namaz kılınız, eğer oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız, kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderiniz" buyurarak temelde iki görevi bize yüklemektedir.

Gitmek ve gidemediğinde orada yanan iman ateşini yakmak, süren davayı ayakta tutmak…

Bundan dolayı bir plan çerçevesinde toplumun her kesimden insanlar götürülmeli ve Kudüs’ün özgürleşmesine yönelik teklifleri alınmalı, sonrasında da bu teklifler ve çözüm yolları bir proje kapsamında takibi yapılarak hayata geçirilmelidir.

İnanmış bir Müslüman olan merhum Necmettin Erbakan’ın “milyon dolarlık uçaklarınızın düşmesi için bin dolarlık cihazlar icat ederiz” iddiası ve buna dair eylemi üzerinden bedel ödemeye başlaması bize bu hususta bedel ödemeye hazır yanımızın olması gerektiğini hatırlatmaktadır. Şüphe yok ki, bedel öde(n)medikçe özgürlük gelmeyecektir. Bu bağlamda cihad bahsinin yeniden ele alınması gerekmektedir.

Burada hususen tasrih etmek gerekir ki, tarihinde düşen Kudüs’ün yeniden düşüşünü yaşıyoruz. Filistin özelinde bugün Suriye, Irak gibi ülkelerde yaşananlara şahitlik edince devlet düşüncesinin ve varlığının ehemmiyetini bir daha idrak etmiş bulunuyoruz. Ancak ele alınması gereken diğer bir mesele de Yahudiler üzerinden din-devlet ilişkisi bağlamında kendimize dair bir değerlendirmedir.

Bu değerlendirmeler mucibince sistem, modern ulus devlet gibi kavramlara bakış açımızın netliği sağlanmalıdır.

 “Kudüs-i Şerif bizden ne bekler?” sorusuna Taha Kılınç’ın “Çıkış Nerede?” başlığı ile verdiği üç cevaba burada değinmemiz uygun olacaktır:

1. Liyakatli Olmak: Emanetin bize tevdi edilmesi durumunda, Kudüs’ün hakkını verip veremeyeceğimizi düşünmek gerekiyor.

İsrail bugün, “Kudüs Müslümanların olsun, onlar yönetsin” diyecek olsa, İslâm dünyası Kudüs’e sahip çıkabilecek olgunlukta ve yetkinlikte değil.

Her bir ülkenin diğerinin ayağını kaydırmaya çalıştığı, kardeşlik söylemlerinin dilde kaldığı, mazlum ve masumların haklarının gözetilmediği bir Müslüman coğrafya, şu anda Kudüs emanetini yüklenmeye de hazır değil. Kudüs bugün Müslümanların kontrolüne geçse, şehirde kimin sözünün geçeceği üzerinden İslâm ülkeleri arasında bir iç savaşın patlak vereceğinden emin olabilirsiniz. Bunu söylemek hoşuma gitmiyor, ama manzara bu, maalesef. İsrail, milyonlarca Müslüman’ın gözünün içine baka baka böylesine pervasız hareket edebiliyorsa, bu kanlı-bıçaklı rekabet sayesinde zaten.

2. Bilgi sahibi olmak: Her bir ferdin kendi içinde tutarlı, ahlâklı, donanımlı ve cesaretli olmasına çalışacağız. İlk adım bu. Tarih bilen, coğrafya bilen, dil bilen, dünya sistemini bilen, ahirete taalluk eden sorumluluklarını bilen, kısacası varlık şuurunun farkında Müslüman bireyleri ne kadar çoğaltabilirsek, işimiz de o kadar kolaylaşacak.

Kendi başına ayakta duramayan, kendisinden ve dünyadan habersiz, nereye sürüklenirse oraya giden insan toplulukları, mevcut kaosu daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. İnsan kalitemizi artırmak için sabırla ve sebatla çalışmak gerekiyor. Buna odaklanmadan, “Kudüs Müslümanlarındır!” sloganlarının altını doldurmak imkânsız.

3. İttihad-ı İslam idealini taşımak: 'Şarkın en sevgili sultanı' Salahaddîn Eyyûbî, Kudüs’ü özgürleştirmek rüyasıyla çıktığı siyasi ve askeri yolculuğunun ilk 20 yılında, tamamen Müslümanlar arasındaki ihtilafların çözümüyle uğraşmak durumunda kaldı.

Müslümanlar birbirinin gözünü oymayı bırakmadan Kudüs’ün özgürleşmeyeceğini acı bir şekilde fark etmişti çünkü. Fâtımîleri ve bölgedeki diğer irili-ufaklı Müslüman yönetimleri zapturapt altına alan Salahaddîn, dikkatini ancak bundan sonra Kudüs’e yöneltebildi. 1187’de kazanılan şanlı Hıttîn zaferi, ancak Müslümanlar ortak hedefe kilitlendikten sonra mümkün olabildi.

Ve son olarak;

“Dua samimi, bilgi derin, eylem kavi olmalı ki düşman İsrail beri olsun. Allah duamızı bilgimize, bilgilerimizi eylemimize zemin eylesin”.

Amin.

Dr. Abdulkadir  Macit

anadolu

  • Ziyaretçi
Ynt: Manevî Yükseliş Kudüs’ten Başlar
« Yanıtla #1 : Temmuz 15, 2019, 08:44:33 ÖÖ »
Manevî Yükseliş Kudüs’ten Başlar

Aynaya Anadolu Sultanı vurmuyorsa bil ki ayna paslıdır da ondan.

Vaktiyle kötü huylu, zalim bir Yahudi padişah vardı. Büyük bir ateş yaktırıp karşısına bir put dikti. “Bu puta secde eden kurtulur, secde etmeyen de ateşte yanacaktır.” dedi. Daha sonra Yahudi padişah, bir kadını çocuğu ile birlikte ateşin yanına getirtti. “Putun önünde secde edin ki ateşten size zarar gelmesin.” dedi. Kadın temiz dinli ve iman sahibiydi. O puta secde etmeyi kabul etmedi.

Çocuğunu ateşe attılar. Çocuğu ateşe atılınca korkudan, imanında kararsız oldu. Kadın puta secde etmek isteyince çocuk ateşin içinden “Ben ölmedim.” diye seslendi. Sonra konuşmaya devam etti: “Ey anne! Gel, görünüşte bu ateş ise de burası safâ yeridir. Bu ateş, düşman gözüne bir perdedir.

Yoksa Hakk’ın rahmetinin lütfu buradadır. Ey anne!

Gel, Hakk’ın ihsânını, Hak dostunun zevk u safâsını gör. Ey anne! Gel, elden bırakma ki yücelik ve saadet buradadır. Gel, o köpeğin zilletini gördün, bir de Hakk’ın kudretini seyret.” dedi ve sonra diğer insanlara seslenerek: “Ey Müslümanlar!

Gelin, beden ve can azâbı din lezzeti gibi olmaz.

Hepiniz pervane gibi buraya gelin, ateşteki yüzlerce baharı görün.” dedi. O kalabalık çocuğun seslenişini duydu. O çekici çağrı halkı coşturdu.

Kendilerinden geçip ateşe girdiler. Kadın erkek hepsi ona can verdiler. Hiçbir zorlama olmadan erkek kadın ateşe yöneldiler, zîrâ acıyı bal eyleyen Allah’tır (c.c). Öyle oldu ki, zâlim padişahın adamları halka ateşten uzak durmalarını söylediler.

O Yahudi, rezil rüsva ve mahcup oldu.(Âmil Çelebioğlu, Mesnevî-i Şerîf, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, 1: 64)

Mesnevî-i Şerîf’te geçen bu hikâye (Bu hikâye ile ilgili farklı bir okuma için bkz: Bilâl Kemikli, Mevlânâ’nın Kalbine Açılan Kapı Mesnevi Mektupları, Hayy Kitap, İstanbul 2015, s.179-184) bugün, Filistin bölgesinde yaşayan, bunun bedeli olarak da itilip kakılan, evi yıkılan, zulüm gören, Yahudi yerleşimciler tarafından üzerlerine pislik atılan, öldürülen, toprakları haksız bir şekilde ellerinden alınan, kısacası yukarıda arz ettiğim hikâyedeki gibi ateşe atılan Müslümanların yani bizim kardeşlerimizin içinde bulundukları durumla benzerlik içermesi bakımından dikkat çekicidir.

Fakat benzerliğin yanında bu hikâyede can acıtıcı, vicdanları yaralayıcı farklar da vardır. Şöyle ki; hikâyede, Müslümanlar ateşe atılan çocuğun çağrısına uyup Yahudi’nin putuna secde etmiyorlar ve kendilerini korkusuzca ateşe atıyorlar.

Hikâyedeki bu çocuğu Filistinlilerin yerine koyarsak, bugün bizim tavrımız yani umumî olarak Müslümanların tavrı nasıldır? Ne yazık ki bu suâle müspet cevap vermemiz mümkün değil. Yarım asırdan fazla bir süredir nice zulümlere maruz kalan Filistinli kardeşlerimizin ahvâline kayıtsız kalıyoruz. Birlikte hareket edemiyoruz. Sanki bu dava yalnızca onların davasıymış gibi, koca İslâm âleminde dertli olan sadece onlarmış gibi… Bugün, Kudüs diye, Filistin diye bir yer sanki masallarda kalmış. Sadece mübârek gün ve gecelerde hatırlıyoruz Mescid-i Aksa’yı, Kubbet’üs Sahra’yı, İsrâ ve Mi’rac hadisesini. Sadece bu günlerde dua ediyor sonra unutuyoruz bu mübârek mekânları.

Mübârek mekân derken öyle basit bir tamlama içinde ifade edilip geçiştirilen bir yer ismi değil bu söylediğimiz. İlk kıblemizden bahsediyoruz.

Gözümüzün nuru Efendimiz’i (s.a.s) bir gece göklere yükselten şehirden, Kudüs’ten bahsediyoruz. Dualarımızda bu mübârek şehri bir avuç azınlıktan kurtarsın diye Rabbimizden ebâbiller göndermesini bekliyoruz. Peki, o ebâbiller bir gün gerçekten gelirse acaba kimi taşlar?

Dâru’s-Selâm

Hicri 15 / Milâdî 637 yılında Hz. Ömer (r.a) tarafından fethedilmesiyle birlikte “Dâru’s- Selâm” yani “Barış Şehri” ismiyle tavsif edilen Kudüs ve çevresi, yüzyıllar boyunca bu vasfını korumuş, âdetâ tesamuhun merkezi hâline gelmiştir. Şehrin hâkimi konumunda olan Müslümanlar, diğer semâvî kökenli dinlerin mensupları olan Hıristiyan ve Yahudilerin haklarını gözetmişler, ibadetlerinde hiçbir zorluk çıkarmamışlardır. Tam aksine, onlara her türlü kolaylığı sağlamışlardır.

Kutlu şehir Kudüs, 1517 yılında Osmanlı hükümranlığına geçtikten sonra en güzel ve müreffeh zamanlarını yaşadı. Osmanlı Devleti gerek şehrin güvenliği, huzuru gerek Hıristiyan mezhepler arasındaki kavganın önlenmesi ve gerekse şehirdeki nizâmın tesisi adına elzem olan bütün düzenlemeleri titizlikle yaptı. Kâidelere bağlı bir düzen kurdu. Meselâ, Hıristiyanlar için önemli bir mekân olan Kıyamet Kilisesi’nde düzenlenen âyinlerde Fransisken, Rum ve Ermeni kiliseleri birbirine girer, aralarında arbede yaşanırdı. Bu nedenle Osmanlı askerleri Hıristiyan âyinleri sırasında âsayişi sağlamak için görev alırlardı. Yine, Kıyamet Kilisesi’nin anahtarlarının kimde kalacağı, kapısını kimin açacağı Hıristiyan gruplar arasında önemli bir anlaşmazlık konusuydu. Bu anlaşmazlığı Selâhaddin Eyyubî çözmüş, kilisenin anahtarlarını bir Müslüman aileye, kapıyı açma kapama hakkını da başka bir Müslüman aileye vermişti. Bu uygulama Osmanlı zamanında da önemli bir meseleydi ve Osmanlı bu durumu da kimseyi incitmeden çözüme kavuşturdu.

Şöyle ki, kapının açılacağı saatte anahtarları elinde bulunduran iki Müslüman ailenin mensupları dışarıda, kilisedeki odalarında yaşayan üç Hıristiyan mezheb din temsilcileri de içeride hazır şekilde bulunurdu.

İçeride bulunan Fransisken ve Ermeni kiliseleri temsilcileri kapının açılmasını onayladıklarını Rum kilisesinin mensubuna bildirince Rum papaz elindeki zili çalardı. Müslüman aile zil sesini duyunca kapının kilitlerini açar, kapının üzerindeki pencere açılır, anahtar Rum papazın uzattığı mendille değiştirilirdi. Kapının açılmasıyla anahtar ve mendil geri teslim edilirdi. Bu misâlde olduğu gibi Osmanlı, kiliseler arasındaki çatışmaların giderilmesi, anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması ve huzur içinde yaşanması için çok ayrıntılı kurallar getirmiş, tesis edilen barış ortamının bozulmamasına özellikle dikkat etmişti. (Prof.Dr. Ömer Faruk Harman-Pelin Çift, Kudüs’ün Gizemli Tarihi, Destek Yayınları, İstanbul, 2017, s. 205-217.)

Bugün El Halil Kapısı üzerinde bulunan kitâbe çok şey ifade etmektedir. Söz konusu bu kitâbede “Lâ ilâhe illallâh İbrâhim Halilullah” (Allah’tan başka ilâh yoktur, İbrâhim O’nun dostudur.) şeklinde bir yazı yazmaktadır. Bu yazı, Kânunî Sultan Süleyman tarafından yazdırılmıştır. Başka yerlerde Kelime-i Tevhid yazılıyken, mezkûr kitâbede diğerlerinden farklı bir yazı yazılması Osmanlı’daki eşsiz tesâmuhun ve hangi dinden, mezhepten olursa olsun herkese kucak açılacağı mesajının bir göstergesidir. Çünkü Kudüs, üç semâvî kökenli din mensuplarının ortak atası Hz. İbrâhim’in şehridir.

Netice-i Kelâm

Kudüs, Resûlullah Efendimiz’i (s.a.s) baş tâcı edip Mi’rac’a yükselten şehirdir. O’nun gece yolculuğunun ilk durağıdır. O kutlu Peygamber’in (s.a.s) Hakk (c.c) katına yükselişi buradan başlamıştır. Bugün Müslümanlar olarak bizler, bu mübârek beldeye sahip çıktığımız ölçüde manevî olarak yükseleceğimizin farkında olmalıyız. Unutmayalım ki Kudüs’ü sadece duygularımızla, inancımızla kurtaramayız. Aklımızı, bilimi, bilgiyi, teknolojiyi, iletişimi, diplomasiyi kullanmalıyız. Üniversitelerde Kudüs’le ilgili araştırma merkezleri kurmalıyız. Slogan dilinden uzak, sağlam temelli sosyal iletişim araçları kurmalı ve bunları etkin bir şekilde kullanmalıyız. İsrail’in Kudüs’teki tarihî yapıları nasıl tahrip ettiğini dünyaya duyurmalıyız. Haklı davamızda mücadeleden yılmamalıyız.

Sözlerimize Hz. Mevlânâ ile başladık, yine onunla bitirelim:“Aynaya Anadolu Sultanı vurmuyorsa bil ki ayna paslıdır da ondan. Kudüs misâli gönlünde domuz görürsen bil ki Kudüs’ü Frenk ele geçirmiştir de ondan.”
 
Edebali  Karabıyık

 


* BENZER KONULAR

Esat Aydoğan - Güller Hürmetine Rahmet 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:22:20 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Badı Saba 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:10:40 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Selam Götürün 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:56:26 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Aşkı Mevla 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:37:39 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Gülbeste 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:24:51 ÖS]


Celaleddin Ada - Aşkullah Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:15:31 ÖS]


Mehmet Emin Ay - O'nun Güzel İsimleri 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:15 ÖS]


Mehmet Emin Ay - Nât-ı Şerîfler & Gül-i Ruhsâr 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:55:22 ÖS]


2024 - Agah - Mestâne - Enstrümantal Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:30:02 ÖS]


Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:20:47 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41