Gönderen Konu: İSLAM VE İNSAN HAKLARI – ADALET  (Okunma sayısı 1145 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İSLAM VE İNSAN HAKLARI – ADALET
« : Eylül 10, 2019, 06:17:06 ÖÖ »
İSLAM VE İNSAN HAKLARI – ADALET

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 İslam ve İnsan Hakları

Günümüzün en çok konuşulan ve tartışılan konularından biri hiç şüphesiz “insan hakları” konusudur. Öyle ki, gerek ulusal gerekse uluslararası alanda insan hakları hayatın ta kendisi kabul edilir. Hukuk sistemleri, siyasi rejimler, felsefi ekoller ve dini inanışlar insanın kişiliğine bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez ve başkalarına devredilemez bazı hak ve özgürlüklerinin olduğunu kabul etmektedir. Ancak bu hakların kapsamı ve sınırları konusunda tam bir fikir birliği sağlanamamıştır.

Hak nedir?

Hak, “hukukça korunan menfaat” olarak tanımlanır. “İnsan hakkı’nın” tam bir güvenceye bağlanması ve bu hakkı koruyan hukuk ilkelerini de değişmez olması esastır. Yüce Allah’ın bağışladığı gibi, onu koruyabilecek yegane hukuk sistemi ise vahyin inşa ettiği ilahi/tabii hukuktan başkası olamaz.

İnsan hakkı kapsamı ve ilkeleri belli, maddi ve manevi boyutuyla birey’e/kişi’ye tanınmış bir haktır. Ekonomik olarak toplumsal dayanışma hedefinin yanısıra; geliri olmayan ve çalışıp kazanamayanlar için de talep hakkı getirilmiştir: “Onlar ki, malları üzerinde belirli(kimselerin) hakkı olduğunu bilirler…Hassaten yardım isteyenlerin ve(isteyemediği için) mahrum kalanların…” (Mearic Suresi, 70/25; Zariyat Suresi, 51/19; Maun Suresi, 1-3).

Hak Nasıl Elde Edilir?

Beşeri hukuk sistemlerinde haklar belli bir mücadele ile kazanıldığı için kanunla tespit edilir ve maddeler halinde sayılır. Bir hak ancak anayasada gösterilmişse vardır. Oysa yüce yaratıcı insanı yaratırken haklarını da belirtmiştir. Buna göre insan hakları doğuştan ve aslen kazanılır. Kanunlar ise bu hakların korunmasını sağlamak için vardır. Kanunlarla yasaklanmayan her konuda insan hak ve özgürlükleri vardır. Bu yüzden haklar değil, yasaklar(haramlar) maddeler halinde sayılır.

İslam’a göre tüm insanlar bir anne-babadan yaratılmış, aynı hak ve sorumluluklara sahip olarak dünyaya gönderilmiştir. Buna göre bir imtihan alanı olan dünya hayatı (Mülk Suresi,67/12) boyunca insan; her türlü baskı ve ön yargıdan uzak, İslam’ın sunduğu öğretileri değerlendirip iman ile inkar arasında bir tercih yapabilmelidir. Kişinin hür iradesini sağlıklı olarak kullanabilmesi, her türlü baskı ve saldırıya karşı dokunulmazlığa sahip olmasına bağlıdır. Bu anlamda İslam, inanç alanı başta olmak üzere hayatın korunmasını, aklın korunmasını, neslin korunmasını ve malın korunmasını temel esaslardan saymıştır(Zarurat-ı Diniyye).

Müslümanlarla birlikte yaşayan gayrimüslimler de aynı haklara sahiptir. Hz. Peygamber (s.a.v): “ Bizim lehimize olanlar onların da lehine, bizim aleyhimize olanlar onların da aleyhinedir” buyurmuştur. “Onları kendi inançlarıyla başbaşa bırakmakla emrolunduk” ilkesi benimsenmiştir.

Haklarda Sınırlama Var mıdır?

Bir arada yaşamanın beraberinde getirdiği sorumlulukları taşımak, haklardan yararlanmanın ön şartı kabul edilmiştir. Felsefi düşüncenin sınırsız, eylem özgürlüğünün ise sınırlı olduğu şüphesizdir. Zira düşünce ve düşünce ürünleriyle zarar verilemez. Ancak eylem ile başkasına ve çevreye zarar verilebilmektedir. Birlikte yaşadığı insanlara ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin haklarının kısıtlanması kaçınılmazdır. Ancak eylem özgürlüğü sınırlarını aşanlara getirilen cezalar da insan hakları temel ilkelerine aykırı olmamalıdır.   

Kelime Ve Kavramlar

Adalet

Davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak. Sosyal hayatta dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan ahlaki erdem. Orta yol, istikamet, bir şeyin karşılığı anlamına gelen Adl kelimesi, adil kelimesiyle eş anlamlı olup aynı zamanda yüce Allah’ın isimlerinden biridir. (esmaül-hüsna)

Peygamberlik Vasfı

Kur’an’da ve hadislerde adalet genellikle düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yol izleme, dürüstlük ve tarafsızlık gibi anlamlarda kullanılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.v.) adalet sıfatını kazanabilmesi; risalet görevini yerine getirirken, insanların arzu ve isteklerini hesaba katmaksızın ilahi emirlerin gösterdiği şekilde doğru olması şartına bağlanmıştır: “Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heva ve heveslerine uyma ve şöyle de : Ben Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum…”(Şura Suresi ayet, 15) Buna göre adalet, başkasının gelişigüzel istek ve telkinlerinden etkilenmeyen istikrarlı bir doğruluk, ruhi denge ve ahlaki kemaldir.

Orta Ümmet: Adil Ümmet

“Böylece sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız diye sizi orta bir ümmet yaptık…” (Bakara Suresi, ayet, 143) ifadesiyle adil, seçkin, her yönüyle dengeli, haktan asla ayrılmayan ve hakem kabul edilebilecek bir ümmet kastedilmektedir.

Kur’an’da adaletin önemine öylesine güçlü vurgu yapılmıştır ki, bizzat yüce Allah’ın, ahirette hiçbir haksızlığa mahal verilmeyecek şekilde adaletle hükmedeceği ve vaadinin kesin olduğu belirtilmiştir: “Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki; hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.”(Enbiya Suresi, ayet, 47)

Adaletin İki Boyutu

Eşitlik ve liyakat (ehliyet) olmak üzere adaletin iki boyutundan söz etmek mümkündür. Liyakat/ehliyet adaleti Kur’an-ı Kerim’de “kıst” terimi ile ifade edilir. Görev ve sorumluluk verme liyakat/ehliyet adaleti alanıdır; mizan gerektirir. İnsan hakları alanı ise eşitlik alanıdır. İstisnası yoktur. Dil, din, cins, ırk ayrımı yapılmaksızın bütün insanlar arasında, insan hakları açısından tam bir eşitlik sağlanmalıdır. “Ey insanlar! Şüphe yok ki; biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, o’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…” (Hucurat Suresi, ayet, 13)

Bu yüzden İslam, kölelik/cariyelik kurumunu aşama aşama kaldırmıştır. İlk uygulamayı da Hz. Peygamber (s.a.v.) başlatmıştır. Kölesi Hz. Zeyd’i önce “evlatlık”, sonra da “dinde kardeşim” diyerek azat etmiştir. Kur’an-ı Kerim’e göre insana “hilafet” görevi verilerek, kendisine “iki sarp yokuş” gösterilmiştir. Bunlardan biri insan haklarıdır; insanın kölelikten kurtarılması ve esaret bağlarının çözülmesidir.

İkinci sarp yokuş ise, meşru sosyal hakların verilmesidir: “Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer) göstermedik mi? Fakat o sarp yokuşa atılmadı. Bilir misin nedir sarp yokuş? O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir. Ya da şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.” (Beled Suresi, ayet, 8-16)

Buna göre köle ve cariye, savaş tutsakları olarak, aile içerisinde bakım ve gözetimlerinin sağlanarak toplumla bütünleşmeleri hedeflenir. “koruyucu aile” muamelesi yapılır; yediğinden yedirilir, giydiğinden giydirilir. Köle kadınla (cariye), birlikte olmak ise, ancak kendi rızası ve evlenme iradesi(nikah) ile mümkündür.

Adalet, bir yönüyle de “verilen” ile “hak edilen” arasındaki dengeyi ifade etmektedir. Bu durum bazı hallerde eşitlikle, bazı hallerde ise denge ile gerçekleşir. “Çocuklarınıza verdiklerinizde adil davranın…” (Buhari,Hibe,12) hadisinde kastedilen adalet, eşit/denk tutmakla gerçekleşmektedir. Müminlerin şahsi servetlerinde fakir ve mahrumların haklarının bulunması ve herkese insan onuruna yakışan, insanca yaşamak için temel ihtiyaçlarını temin etme imkanı veren sosyal adalet anlayışında ise ölçü; eşitlik değil,

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2139
Ynt: İSLAM VE İNSAN HAKLARI – ADALET 1
« Yanıtla #1 : Nisan 10, 2021, 07:56:40 ÖS »
İslam ve İnsan Hakları  1

Körle yatan şaşı kalkar. atasözümüz ne hikmetli sözdür ki buna yaşayarak şahit olanlardanız. Nerden çıktı bu söz derseniz; Yaklaşık iki asırdır Batı'yla yatıp Batı'yla kalkmak bizi kendi tarih ve kültürümüze karşı şaşı yaptı, derim. Evet, ne yazık ki, soylu tarihimize ve zengin kültürümüze şaşı bakar olduk. Bu nedenle, tefekkürümüz, düşünce sistemimiz de bir garip oldu. Batı'nın değer kalplarıyla düşünüyor, sloganlarıyla konuşuyoruz. Ve Batı'ya ait değerleri sanki birer dogma olarak kabul ediyor ve doğruluklarını tartışmaya bile yanaşmıyoruz. Ve Batı'nın ürünü olduğu için hatasız kusursuz sanıyoruz.

Mesela; insan hakları, özgürlük, demokrasi, barış diyorlar. Dışında ambalajı güzel ama içi doldurulamamış kavramlar bunlar. Ne yazık ki, Müslüman aydınlardan bazıları da bu kavramların sihrine kapılıp gider oldu. Dünya ekonomi ve siyasetine hâkim dış güçlerin psikolojik baskı, reklâm ve propagandalarıyla bu kavramlar, sanki matematiksel gerçekliklere dönüştü…

Doğruluklarını şöyle aklı başında bir şekilde sorgulayamadık bile. Mesela; demokrasiyi sanki hatasız bir sistemmiş gibi göstermeye kalkarlar ama ünlü bir bilim adamıyla, mektep medrese görmemiş cahil bir vatandaşın oyları aynı değerdedir bu çelişkinin izahını yapamazlar.

Bu gerçekten hareketle; bir memlekette cahil vatandaşların sayısı her zaman okumuş tahsilli vatan-daşlardan çok olacağına göre aslında memleketin yöneticilerini cahil halkın seçmiş olduğunu söylesek belki bize kızarlar.

Eşitlik derler; çalışkanla tembelin, okumuşla cahilin, sahtekârla dürüstün nasıl eşit olacağını izah edemezler. Hâlbuki bu durumlarda hak eşitlik üzerine değil adalet üzerine olmalıdır.

Özgürlük derler, insan hakları derler, ama sınırlarını çizmeyi beceremezler. Fıtratla bağdaşmayan sınırsız bir özgürlük anlayışını, özgürlük adına dayatmaya kalkarak, gerek insanlığa, gerekse topluma karşı en büyük kötülüğü yaparlar. Mesela eşcinsellik onlara göre bir insanlık hakkıdır. Böyle bir insan hakkını kabul etmenin bırakın dinen mahzurunu, yaratılış ve doğanın işleyiş kanunlarıyla uyumu nasıl olacak düşünmezler.

Barış derler ama barış adaletin sağlandığı bir memlekette olur, haksızlığa, gaspa her türlü tecavüze rağmen Müslümanlardan seslerini çıkarmamalarını istemek midir barış? Barışın temini bu ise bu nasıl barış olur, izah edemezler.

Şunu iyi bilmek gerekir ki, İslam dini bütün mahlûkata hakkını vermiştir. Ama bu haklar haddi aşmamalı, sınıra tecavüz etmemelidir. Burada sınırı fıtrat, yaratılış belirler.

Mesela; özgürlük var diye, bir fabrikatör, fabrika atıklarını derelere gönderip hem insanların hem o dere ve göllerde yaşayan balıkların hayatlarına nasıl kastedemezse; bir vatandaş ülkenin ciğerleri mesabesinde olan ormanları nasıl tahrip edemezse; bir şebeke esrar, eroinle okul önlerinde gençliği nasıl avlayamazsa, yani bu işler, doğaya, insanlığa bir tecavüz ise, aynen bunlar gibi; eşcinselliği, zinayı özgürlük ve insan hakkı adına yaymak da aile kurumlarına ve insan nesline tecavüzdür. Fıtratı çiğneyip geçmektir. Bunu Batı yapıyor, uygun görüyor diye bizimde uygun görmemiz batıdan şaşılık kapmaktır, bilmek gerekir.

Aynı şekilde, televizyon aynasında kadın yapılı erkeklere program yaptırmak, onların reklâmını yapmak gençliği, çocukları onlara özendirmek de hem insan fıtratına hem de milletin geleceğine tecavüzdür. Bu ifadelerimizden eşcinselleri küçük gördüğümüz, onları horladığımız manası asla anlaşılmasın. Aksine onların düştüğü durum bizleri üzmektedir. Çünkü o insanların birçoğu basit bir takım psikolojik takıntılar yüzünden aslında kendilerinin de istemedikleri bir ortamın içindedirler.

Bu durumlar kesinlikle normal bir durum değildir. Bunlar nasıl bir insan hakkı olarak savunulabilir. İşte bütün bu şaşılıklara biz kendi kültürümüze, tarihimize yabancılaşarak düştük. Yavaş yavaş değiştik, değişimi fark edemedik bile.

İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanmaya başlarsın sözü aynıyla üzerimizde cereyan etti. Çevre kirliliğine karşı ayaklananlar insan kirliliğine karşı niçin sessizler. İnsanı tahrip etmek ağacı tahrip etmekten daha mı önemsiz?

Buradan şu gerçeğin altını da iyice çizmek gerekir ki, Yüce Yaratıcı'yı ve onun insan hakkındaki ilmini görmezden gelerek yapılan bütün insan hakları tespitleri, fertlerin ihtiyaçlarına asla cevap veremeyecek ve insan hakları kaza ve yaralanmaları devam edip gidecektir. Bugün her konuda ortaya çıkan bir gerçek şudur ki, insanlık İslam'a her zamandan daha fazla muhtaçtır. O zaman Müslümanlara düşen en önemli görev her alanda İslam'ın üstünlüklerini haykırmaktır. Yani zaman o zamandır. Çünkü İslam üstündür. Ve dünyanın geldiği şu dönemeçte herkes için bir kurtuluş reçetesidir. Bu açık üstünlüklerinden biriside insan hakları konusunda yaklaşık bin beş yüz yıl öce yaptığı devrim niteliğindeki yeniliklerdir şüphesiz.

Batıda insan hakları 1776 Virginia, 1789 Fransız İnsan Hakları Beyannameleriyle başlar. Ve bu tarih bütün dünya için geçerli kabul edilip yeryüzünde ilk insan hakları bu tarihlerde başlamış gibi bir uyanıklık yapılmaya çalışılır... Ama biz biliriz ki asıl insan hakları savucuları Peygamberlerdir ve bu iş ta Âdem (as) la başlar. Her peygamber, ya bir zalime veya zalim bir topluluğa karşı, zulmü ortadan kaldırmak ve adaleti yaymak için mücadele etmiş. Bu görevi Allah'ın yeryüzündeki halifesi ünvanıyla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu görevi en son olarak bundan 1500 yıl önce Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bihakkın yerine getirerek, her hak sahibine hakkını iade etmiş ve bizlere de bu hakları korumayı görev bırakıp gitmiştir. Veda Hutbesi bu konuda en güzel bir beyannamedir. Dolayısıyla en güzel insan hakları beyannamesi Kur'an'dır. Ve Efendimizin hayatı ve tavsiyeleridir. İnsan hakları denilince bizim bize yabancı ama batıya hayran aydınlarımızın Fransız insan haklarını işaret etmesi kendi kültür ve tarihini inkârdan başka bir şey değildir. Bu memleketin düzelmesi için önce bu garip aydın tiplerinin düzelmesi gerekir. Bu millet yaklaşık 200 yüzyıldır bu batıcı aydın tiplerinden çok çekti. Hala da çekmekte. Çünkü bu tipler; "körle yatan şaşı kalkar." atasözünde tasvir edildiği gibi, kör batıdan şaşılık kapmış, kendine ait olan çok açık doğru ve güzellikleri dahi göremez hale gelmişlerdir.

Batı ortaçağın karanlıklarında debelenirken, 1500 yıldır İslam memleketlerinde aydınlık vardı, huzur ve insan hakları vardı. O çağlardaki Batıya ait karanlık sıfatını İslam ülkelerine yapıştırmakta ayrı bir kurnazlıktır. Batıda ne zaman insan hakları başladı, batı ne zaman palazlandı ve doğuya el attı, el attığı yeri karıştırdı, sömürdü, hak falan bırakmadı. Zorla demokrat yapılmaya çalışılan İslam ülkelerinde azınlıkların haklarını koruma adına Müslümanların hakları gasp edildi. Yahudi veya Hristiyan azınlıklara her türlü özgürlükler verilirken Müslü-manların müslümanca yaşama hakları ellerinden alındı. Ve hala da bu despotluk devam ediyor.

Netice olarak diyebiliriz ki, Kur'an'ı ve Hazreti Peygamberin hayatını okuyan her insaflı insan görecektir ki, en kâmil manada insan hakları, hatta hayvan ve bitki hakları sadece İslam'da vardır. İslam insanı genel olarakta değil fert fert ayırmış, genel olduğu gibi özel haklarda vermiştir ki bu hakları hiçbir beyannamede görmek mümkün değildir. Mesela; anne hakkı, baba hakkı, çocuk hakkı, komşu hakkı, kardeşlik hakkı, işçi hakkı, işveren hakkı v.s gibi. Velhasıl İslam'ın belirtmeyip es geçtiği ne genel ne de özel hak sahibi vardır... Yani İslam her hak sahibine hakkını iade etmiştir.

İnsan hakları mahkemeleri en güzel vicdanlarda kurulur. İslam ta vicdan duygularına kadar düzenlemeler getirmiştir. Ama bu güzellikleri görebilmek için Batı'nın efsunlu söylemlerinden çıkmak, kendine gelmek, şaşılıktan kurtulmak gerekir.

 


* BENZER KONULAR

Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Bugün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Bugün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Bugün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Bugün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Bugün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41