Gönderen Konu: ŞEYTAN İNSANI FAKİRLİKLE KORKUTUR  (Okunma sayısı 484 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
ŞEYTAN İNSANI FAKİRLİKLE KORKUTUR
« : Ağustos 07, 2018, 10:11:05 ÖS »
ŞEYTAN İNSANI FAKİRLİKLE KORKUTUR

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede buyuruyor ki;

“Şeytan, sizi yoksullukla korkutup çirkin işlere teşvik ediyor. Allah ise, kendi katından bir bağışlama ve fazla bir kar vadediyor. Allah'ın gücü geniş, ilmi çoktur.”(Bakara; 268)

İnsanoğlu fakir düşüp sıkıntı çekmekten korkar. Çünkü insan kendini çok muhtaç ve aciz görür. Şeytan da insandaki bu korkuyu dürter, daima dünya hayatına hırslandırır.

İblis, Hz. Adem ve Havva aleyhisselamı da böyle kuruntuya düşürerek cennetten çıkardı. "Ey Âdem! dedi, sana ebedîlik ağacını ve eskimeyen bir saltanatı göstereyim mi?" (Tâhâ, 120) diyerek Allah’ın yasakladığı ağaçtan yedirdi.

Bu dünyada da insan, şeytanın dürtüklemesiyle Allah'a karşı suizanna düşer. Sanki elindeki rızkı tükenince bir daha verilmeyecek diye kuruntuya kapılır. Eğer hırslanır, helal haram demeden kazanmaya bakarsa Allah'ın takdirinin önüne geçebileceğini zanneder.

İnsanın bir kalbi vardır, onunla dünya işleri için tasalanırsa ahireti düşünmeye, Allah'ın huzurunda gibi ibadet yapmaya imkânı olmaz. Onun için kul geleceği düşünüp tasalanmayı bırakmalı, içinde bulunduğu günü Allah'a ibadetle değerlendirmeye bakmalıdır.

Şakik-i Belhî demiştir ki, “Geçmişin pişmanlığı ve geleceğin endişesi, insanın içinde bulunduğu vaktin bereketini alır!”

İnsan gelecekteki rızkının endişesini çekmek yerine bugün elindeki rızka razı olup, gelecek için Allah'a tevekkül etmelidir. İbn Ataullah kuddise sirruh buyurdu ki:

“Rızâ Allahü Teâlâ'nın, kul için takdir ettiği şeyleri, kalbin sükûnetle karşılamasıdır. Çünkü Allah, onun için, en iyi olanı seçmiştir. Böylece kul, takdire rıza göstermiş ve hoşnutsuzluktan kurtulmuş olur.”

Düşünecek olursak, hiçbir kul türlü türlü kuruntulara kapılmakla veya hırslanmakla nasibinden fazlasını elde etmez. Allah'ın takdir ettiğine razı olmakla da nasibinden hiçbir şey eksilmez. Aksine nasibi karşısına çıktığı zaman onu rıza ile karşıladığı için nasibini kaçırmamış olur. Nasibine şükrettiği için şükür nimeti artırır, bereketlendirir.

Bir mümin, Allah'ın onun için seçtiği nasibi Allah için sever ve rıza gösterirse, o şey bereketlenir. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme süt getirdiklerinde şöyle buyururdu: “Allahım, bunu bize bereketli kıl ve arttır!” Bir seferinde de şöyle dedi: “…bundaki hayrı arttır!” (Tirmizî, Da’avât, 3451)

Şeytan bizi fakirlikle korkutup dünya için yarışmaya hırslandırırsa kendi kendimize şöyle diyelim; “Bu yaşıma kadar Allah-u Zülcelal beni rızık vererek besledi; bundan sonra da rızkımı vermeye kadirdir. Kimseye muhtaç olmamak için çalışır, sebeplere sarılırım ondan sonrasını Rabbim tevekkül ederim.”

Eğer böyle yaparsak dünyada da rahata kavuşuruz, ahireti de kazanırız. Sehl kuddise sirruh: “Rabbi ile kulu birbirlerinden râzı olunca, itminân hâli ve "Onlar ki inandılar ve iyi işler yaptılar, mutluluk onların, güzel gelecek onların" (Rad, 29) âyetinin mânâsı ortaya çıkar" buyurmuştur.

Allah dostlarından birçokları dünyada helal rızık kazanmak için sebeplere müracat etmişlerdir. Ama kalplerinde dünyanın tasasını ve hırsını taşımamışlardır. Çünkü onlar, Allah'ın kendileri için takdir ettiği ister fakirlik olsun ister zenginlik olsun fark görmeden razı olmuşlardır. İşte bu hal en büyük zenginliktir.

Abdülkâdir Geylâni kuddise sirruh Feth’ur-Rabbanî adlı eserinde talebelerine ve sevenlerine şöyle nasihat ediyor:

“Ey oğul! Kadere rızâ göstermek, kavgalar, çekişmeler ve didişmeler sonunda dünyalığa nâil olmaktan daha güzeldir. Kadere rıza göstermenin siddîklerin kalplerinde husûle getirdiği tatlılık, nefsânî arzularla zevklere nâiliyetin verdiği tattan çok daha büyüktür.

Allah dostlarının nazarında, kadere razı olmak, dünyadan ve bütün dünyadakilerden çok daha tatlıdır. Zira Allah'ın takdirine razı olmak, her hal ü kârda hayatı güzelleştirir, tatlılaştırır, huzurlu kılar..."

Mal ve Evlat Sevgisi Fitnedir

İnsanı bu dünyada oyalayan ve gaflete sürükleyen şeylerden biri de kişinin ehli, evlatları, malları ve onlar hakkındaki uzun emelleridir. Her insan çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmeden bakıp büyütmek ister. Bu da dünya hayatı için çalışmayı gerektirir. Fakat insanın evlatları hakkındaki hisleri aşırı olursa, onlara fazla gönül bağlarsa, onların dünyası için kendi ahiretini harap eder.

Allah-u Zülcelal buyuruyor ki,

“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer fitnedir (imtihandır); Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Teğâbun, 14-15)

Bu ayet, bir kısım müminler için nazil oldu. Onlar iman etmişler ve Peygamberimizin yanına hicret etmeyi arzu etmişlerdi. Fakat hanımları ve çocukları onlara mani oldular, “Gidersen senin hasretine dayanamayız. Sana bir hal olursa artık biz yaşayamayız!” diyerek, Peygamberimizin yanına gitmesine, İslam hizmeti yapmasına engel çıkardılar. İşte bu ayet, kişinin ehline ve çocuklarına olan sevgisinde aşırıya gitmemesini bildiriyor.

Zamanımızda da insanlar ekseriyetle “Çocuklarıma iyi bir istikbal hazırlayayım,” diye hep dünyaya çalışıyor. Hatta bu uğurda helal harama dikkat etmeyip, sadece bol bol dünyalık kazanmayı düşünüyor. Bu yüzden hem kendi ahiretini, hem çocuklarının ahiretini heba ediyor.

Halbuki eğer Allah'a tevekkül etse, Allah-u Zülcelal kendisine nasıl rızık veriyorsa, çocuklarının rızkını da verir. Çocuklarının rızkı ezelde takdir edilmiştir, onlara muhakkak ulaşacaktır. Etrafınıza bir bakın, herkese babasından mı mal kalıyor? Yalnız babasından bol miras kalanlar mı zengin oluyor?

Allah-u Zülcelâl kime zenginlik dilemişse ona dünya malı verir, onunla imtihan eder. Kimi de fakirlikle imtihan etmeyi dilemişse babası ona ne kadar bol miras bırakmış olsa da yine onu fakirleştirir. Hiç kimse çocuklarına çok miras bırakmakla onun başına gelecek imtihanlara mani olamaz. Allah dilerse bol dünyalık nimetler bırakmış olsa da onları elinden alabilir.

Bilhassa anne babası, çocuklarını şımartmış ve nefsine uymaya alıştırmışsa, çocuğuna hazineler bıraksa bile hepsini saçar savurur, yine muhtaç duruma düşer. Hâlbuki çocuklarını kanaatkâr ve sabırlı yetiştirirse, Allah'ın takdir ettiği rızık onlara yeter.

Bu sebeple uzun emeller besleyerek, “Çocuklarıma ev alayım, mal mülk toplayayım” diye ahiret hazırlığını geciktirmek çok yanlıştır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:

“Ölüyü (kabre kadar) üç şey takip eder: Çoluk-çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi (onu kabirde yalnız bırakıp geri) döner, biri kalır. Çoluk-çocuğu ve malı döner, ameli (kendisiyle) kalır.” (Buhârî, Rikāk, 42; Müslim, Zühd, 5)

Akıllı insan, yanında ahirete götüreceği sevapları kazanmaya bakar, arkada bırakacağı mal ve çocukları için ahiretini ihmal etmez.

Dünyayı Seven Ölümü ve Ahireti Hatırlamaz

Nefis bu dünya hayatında imkan buldukça şımarıp azar, kendini başıboş zanneder. Hele bir de dünyadaki nimetlerle hoş bir hayat sürmekteyse ölümü ve ahireti hatırlamak istemez. Allah-u Zülcelal buyuruyor ki,

“Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim.” (Kehf, 7)

Allah-u Zülcelal dünya nimetlerini ziynet, yani süs diye vasfediyor. Ziynet, incik boncuk gibi, pek bir işe yaramayan, sadece görünüşte güzelliği olan, faydasız bir şeydir. Böyle faydasız incik boncuklara, süslere ancak aklı kıt olanlar değer verir. Dünyanın ziyneti olan bütün metalar da ahiretin yanında değersiz, işe yaramaz şeylerdir.

İnsan ahirete vardığı zaman dünyada sahip olduğu şeylerin, velev ki hanlar, hamamlar, fabrikalar apartmanlar bile olsa ancak birer gösteriş ve süs olduğunu anlayacaktır. O zaman bu değersiz metalar için ahirete hazırlanmayı ihmal ettiğine yanacaktır.

Müslümanlar mal ve dünya sevgisine daldıkça ölümü sevmez olur ve Allah yolunda çalışıp nefisleriyle ve dinlerini ortadan kaldırmak isteyenlerle mücahede etmeyi bırakırlar. O takdirde de zayıf bir hale düşer, zillete düçar olurlar.

Peygamber Efendimiz bu tehlikeye şu rivayetle dikkat çekmektedir: “Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.”

Bir sahabî, “Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” diye sorar. Rasûlallah,

“Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” cevabında bulunurlar. Bir başka sahabî,

“Vehn nedir ya Rasûlallah?” diye sorunca da,

“Vehn, dünyayı sevmek ve ölümü kötü görmektir.” buyururlar (Ebu Davud, Melahim 5)

Ashab-ı kiram, Allah'ın rızasını kazanmak ve Resulün yardımına koşmak için dünyalık ne varsa bir yana koyuyorlardı. İşte onların bu samimi gayreti sayesinde Allah onlara yardım etti, İslam’ı muzaffer kıldı.

Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle ikaz ediyor:

“(Ey Habibim!) De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesâda, zarara uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden evler, konaklar, size Allah’tan ve O’nun Rasülünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise o halde Allah emrini gönderinceye kadar bekleyin! Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.” (Tevbe; 24)

İşte bu ayette sayılan bütün şeyler, insanların ehli, akrabaları, evleri, malları, ticaretleri; bütün bunlara karşı hissettiği sevgi birer imtihandır. İnsanın kalbinde bunlara karşı duyduğu sevgi, Allah ve Resulünün sevgisinden daha ağır basmamalıdır.

Bilmelidir ki bunların hepsini ona Allah verdi, bir gün de onlardan ayrı düşecek. O zaman bütün bunlara karşı hissettiği sevginin ne kadar aldatıcı olduğunu anlayacak. Bunları yalnız Allah için severse, Allah yolunda sarf ederse işte o zaman başka.

Seyda Muhammed Konyevi.

 


* BENZER KONULAR

Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:20:47 ÖÖ]


Ertuğrul Erkişi - Safahat`tan Şarkılar 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:41:49 ÖS]


İslâm Kadına En Büyük Değeri Vermiş Şerefli Yaşamasını Sağlamış Gönderen: anadolu
[Dün, 08:16:41 ÖÖ]


Çocukla İletişim Kurarken Ona Saygı Duymak Değer Vermek Gerekir Gönderen: anadolu
[Dün, 08:08:13 ÖÖ]


Mümin Bir Erkek, Mümin Kadına Kızıp Darılmasın. Gönderen: anadolu
[Dün, 08:03:19 ÖÖ]


Çocukların Namaz Eğitimi Gönderen: anadolu
[Dün, 07:57:19 ÖÖ]


Namazını Sapasağlam Koruyanalr Gönderen: anadolu
[Dün, 07:50:26 ÖÖ]


Bu Din Sadece Camilerin Dini Değil Hayatın Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:19 ÖÖ]


İslam Gariplerin Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:34 ÖÖ]


Komşunuzu İhmal Etmeyin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:21:38 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41