Gönderen Konu: İSLAM KARDEŞLİĞİNİ GÜÇLENDİREN UNSURLAR  (Okunma sayısı 422 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İSLAM KARDEŞLİĞİNİ GÜÇLENDİREN UNSURLAR
« : Haziran 30, 2018, 08:26:23 ÖS »
İSLAM KARDEŞLİĞİNİ  GÜÇLENDİREN UNSURLAR

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdederiz ki, O şöyle buyurmaktadır: “Ve gerçekten sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde yalnız Benden korkun.” (Mü’minûn; 52) Bu ümmetin tek rehberi olan Muhammed Mustafa’ya, onun âline, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan ashabına ve kıyamete kadar güzellikle onlara tâbi olan tüm mü’minlere salât ve selam olsun.

İmdi; biz bu makalemizde en mukaddes bağlardan biri olan İslam kardeşliği bağını kuvvetlendirecek, iman kardeşliği binasını perçinleyip güçlendirecek unsurlardan bahsetmeye çalışacağız. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.

1- Ümmet’i Muhammed’in Müntesipleri Olan Bizleri Kardeş Yapan Allah Azze ve Celle’dir.

Kardeşlerim! Kardeşlik bağının en sağlam kulpu ve kardeşlik binasının perçinleştirici harcı kalplerin muhabbetidir. Kalplerde hasıl olan en sağlam muhabbet de Allah için sevmektir. Kalbiyle Allah’ı ta’zim ve tebcil eden kimse, Allah’ın inşa ettiği bu uhuvvet bağının da şuurunda olacak ve gerektiği şekilde değerini bilecektir. İmandan neş’et eden bu mukaddes uhuvvet bağıyla bizi birbirimize bağlayan Allah Tebâreke ve Teâlâ’dır. O şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Ve Allah’tan korkun. Umulur ki rahmet olunursunuz.” (Hucurât; 10) Yüce Mevlâ diğer bir ayette şöyle buyurmaktadır: “…Muhakkak Allah sana yeter. O seni yardımıyla ve mü’minlerle destekleyen ve onların gönüllerini sevgiyle birleştirendir. Sen yeryüzünde olan her şeyi toptan harcasaydın yine de kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah aralarını bulup Kalplerini kaynaştırdı. Çünkü O Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Enfâl; 62-63) Başka bir ayet’i kerimede yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti ve O’nun nimetiyle kardeş olmuştunuz. Ve yine siz ateşten bir çukurun kenarındayken oradan da sizi O kurtardı. İşte Allah hidayet bulasınız diye, size ayetlerini böylece apaçık bildiriyor.” (Âl-i İmrân; 103)

Tevhid ehlinden olan ve tahkiki bir şekilde Allah’a iman eden bir kimse, Allah’ın bu büyük nimetinin farkında olmalı ve daima bu uhuvvet bağını kalbinde ve duygularında hissetmelidir. Bu kardeşlik bağının şuurunda olmak, kişinin imanının derecesi ile orantılıdır. Bunun için de bu bağ, imanın en sağlam kulpu sayılmıştır. Berâ b. Âzib radıyallahu anhu dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki imanın kulpları arasında en sağlam ve kuvvetli olanı, Allah için sevmen ve Allah için buğzetmendir.”(1)

2- Kardeşlik Bağıyla Bizi Birbirimize Bağlayan Rabıtaların Şuurunda Olmak

Ey müslüman kardeşlerim! Bizim kardeş olmamızı gerektiren, bizi birbirimize bağlayan ve kalplerimizi muhabbetle perçinleştirip kaynaştıran o kadar çok rabıtalarımız vardır ki! Bu rabıtaların şuurunda olan mü’minlerin kalpleri, muhakkak birbirine kopmamacasına bağlanır ve aralarında mükemmel bir incizâb ve insicâm hasıl olur.

Zira biz mü’minlerin, Hâlık’ımız bir, Râzık’ımız bir, Mâlik’imiz bir, sahibimiz bir, İlâh’ımız bir; yüzlerce bir bir… Peygamberimiz bir, kıblemiz bir, dinimiz bir, kitabımız bir, şeriatımız bir, ümmetimiz bir; onlarca bir bir… İbadetimiz bir, namazımız bir, orucumuz bir, haccımız bir, kurbanımız bir; binlerce bir bir… Bu kadar sayısız birlere rağmen, müslüman kardeşleri ile arasındaki uhuvvet bağının şuurunda olmayan ve bu kardeşliğin gereklerini yerine getirmeye gayret göstermeyen kimseler, büyük bir gafletin ve dalâletin içinde olduklarını bilmelidirler.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadisi şerifinde bu rabıtalardan bazılarına işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Her kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse; işte o Allah’ın zimmeti altında ve O’nun elçisinin zimmetinde bulunan müslümandır. Sakın Allah’ın zimmet ve emânını bozmayın.”(2)

Bu hadisi şerifin diğer bir rivayeti şöyledir: “Ben, “Allah’tan başka ilâh olmadığını ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu” ikrar edinceye dek insanlarla savaşmakla emrolundum. Buna göre “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun Rasûlü olduğuna” şehadet eden, kıblemize yönelen, kestiğimizi yiyen ve namazımızı kılan insanların kanları ve malları bize haramdır. Meğer hakkıyla olursa…”(3)

3- İmanî Uhuvvetin Kıymet ve Kuvvetinin Bilincinde Olmak

Kur’an-ı Kerim ve sünnet’i seniyyede en fazla üzerinde durulan hususlardan biri de iman ehlinin ülfet, uhuvvet, muhabbet ve birlikteliklerinin emredilmesi; ihtilaf ve tefrikadan sakındırılmasıdır.

Bunun pek çok hikmetlerinden en önemli bir hikmeti de şudur ki: Uhuvvet’i imaniyyenin hem müslüman fert için hem de İslam toplumu için çok büyük bir kıymeti hâiz olduğu ve pek büyük bir kuvvetin menbâı olduğu bilinmelidir.

Yüzlerce çeşit düşmanların arasında şu dünya seferinde imtihanını tamamlamaya gayret eden müslüman bir fert, uhuvvet’i imaniyye sâikiyle Hz. Âdem’den kıyamete kadar müteselsilen halka be halka bu yolda yürüyen ve yüz binlerce peygamberin riyaset ettiği, yüz milyonlarca sıddıkların, şehidlerin ve salihlerin içinde bulunduğu büyük bir iman kervanına müntesip olduğunu ve bu büyük kervanın müntesiplerinin şarktan garba, şimalden cenûba bütün dünyaya yayılmış olduklarını düşündüğü zaman büyük bir huzura kavuşur ve manevi olarak kendisini motive eder. Böylece savaşın ve mücadelenin zorluğu ve ağırlığı altında ezilmez. Seleflerine uyarak onlar gibi sabreder.

İslam ümmetinin de en büyük kuvvet menbâı ve düşmanların savletlerini defetmenin yegane çaresi uhuvvet’i imaniyyeden neş’et eden ittihad’ı İslam’dır. Müslümanların birlik ve beraberlikleridir.

İşte bundan dolayıdır ki Allahu Teâlâ, bu imanî kardeşliğin bulunmadığı ve insanların birbirlerine düşman oldukları durumu ateş çukurunun kenarı olarak tasvir etmiştir. Allah Azze ve Celle bizleri uyararak şöyle buyurmaktadır: “Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız, gücünüz (kesilip devletiniz yıkılıp) gider.” (Enfâl; 46) Hakikat bu iken müslümanların, uyarılmış oldukları halde bu ihtilaf ve tefrika bataklığına düşmüş olmaları ne kadar da hazindir! İşte bu bataklığa saplanıp kalmamak için bütün gücümüzle imanî uhuvvetin ve İslamî muhabbetin gereklerine yapışmalıyız!

4- Müslüman, İman Kardeşlerinin Dertlerine de Sevinçlerine de Ortak Olmalıdır

Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağını güçlendiren en önemli hususlardan biri de müslümanların dertleriyle dertlenmek ve onların sevinçlerine ortak olmaktır. Dertler aynı olunca, sevinçler de bir olunca gönüller kaynaşır ve kalpler birleşir. Hem keder hallerinde hem de sürur zamanlarında kalpleri bir atan mü’minler, bir binanın taşları gibi birbirlerine kuvvet verir ve bir bedenin uzuvları gibi birbirini tamamlar ve biri diğerinin derdine ortak olurlar.

İşte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şu hadisi şeriflerinde bu hususa işaret etmektedir: “Mü’min hakkında mü’minin misali, aynen birbirini destekleyip kuvvetlendiren bir binanın taşları/tuğlaları gibidir.”(4)

“Birbirlerini sevmekte, birbirlerine şefkat ve merhamet göstermekte mü’minlerin misali; bir uzvu rahatsızlandığında hemen diğer uzuvları uykusuzluk ve ateşlenmekle ona ortak olan bir bedenin misali gibidir.”(5)

Müslüman ümmetin sayısız dertlerinin bulunduğu, İslam coğrafyasının baştan aşağıya bir zulümler diyarına dönüştüğü ve âdeta bir matemhâneyi, bir yetimhâneyi ve bir darü’l-acezeyi andırdığı şu günümüzde bu hadisi şeriflerle amel etmeye ne kadar da muhtacız! Teessüf ki müslümanların çoğunluğu bu hakikatten gafil bulunmaktadırlar!

5- Hakka Tarafgirlik Dışındaki Her Türlü Taassubtan Arınmak Gerekir

Müslümanların dertleriyle dertlenmenin önündeki en büyük engellerden biri taassubtur. Taassub müslümanları böler, onları küçük parçalar haline getirir ve her bir parçayı sadece kendi sorunları ve dertleriyle meşgul ettirip, diğer müslüman kardeşlerinin dertlerine karşı gamsız olmalarına sebep olur. Bundan dolayı da müslüman sadece hakka tarafgir olur ve hakkın mutaassıbı olur.

Bunun dışındaki her türlü taassubu; mezhep, meşrep, cemaat, dil, renk, ırk, toprak, vatan ve bayrak taassubunu kalbinden söküp atmalı ve yılandan, akrepten sakındığı gibi bu tür taassublara kapılmaktan sakınmalıdır. Zaten bu tür taassublara kapılarak müslüman ümmetin sıkıntı ve dertlerine karşı gamsız ve nemelazımcı davrananların, müslümanlıkla bir ilgilerinin kalmayacağı hadisin nassı ile belirtilmiştir.

Müslümanların derdi ile dertlenmeyen, müslümanlardan değildir. Böylece taassubtan arınan müslüman, ümmetçi bir itikada sahip olur ve bütün müslümanların derdi ile dertlenir. Burada Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği şu manidar hadisi şerifi kaydetmekle yetineceğiz:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim (müslüman emire) itaatten çıkar ve (müslümanların teşkil ettiği) cemaatten ayrılır da bu halde iken ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur. Her kim de ne olduğu belirsiz (İslam dışı) bir bayrağın altında savaşır, asabiyet için gazaba gelir, asabiyete davet eder veya asabiyete yardım eder de bu halde iken öldürülürse; cahiliyye üzere öldürülmüş olur. Her kim de ümmetime karşı hurûc eder de iyi olanlarını da fâcir olanlarını da (ayrım yapmadan) vurur, mü’min olanları hakkında (söyledikleri ve yaptıklarıyla) sakınmaz ve müslümanlarla sözleşmeli olan (gayri müslimlerin) ahitlerine vefa göstermezse; o da benden değildir, ben de ondan değilim.”(6)

6- Müslüman, Kardeşlerinin Kusurlarını Örtmeli ve Onların Faziletleri ile Sevinmelidir.

Müslümanlar arası kardeşlik bağını takviye edecek hususlardan biri de müslümanların, birbirlerinin kusurlarını setretmeleridir. Zira hataların ve kusurların deşifre edilerek ortaya dökülmesi, insanları birbirine düşman eder, kalpleri kırar, gönülleri incitir ve böylece iman kerdeşliğini zedeler. Özellikle de günümüzde medya araçları ve internet yoluyla adeta insanlar birbirlerinin kusurlarını ve hatalarını araştırıp yayma ve bu yolla birbirlerini cerh edip itibarsızlaştırma yarışına girmişlerdir. Bu menfur amaçlarına ulaşmak için de cerh etmek istedikleri kişi ve grupların faziletlerini ve hizmetlerini ya inkar etmekte ya da görmezden gelmektedirler. İşte bu husus, müslümanları birbirine düşürmek ve onları birbirleriyle uğraştırmak isteyen iblis ve tabilerinin kurmuş oldukları en tehlikeli tuzaklardan biridir. Bu tuzağa düşmemenin en selametli yolu müslümanların kusurlarını örtmek ve onların faziletlerini ve hizmetlerini yaymaktır. Çünkü hasetten ve kendini beğenme duygusundan arınmış olan her müslüman, diğer müslüamn kardeşlerinin hataları ve kusurları sebebiyle mahzun olur ve bunların affını yüce Mevla’dan niyaz eder. Müslüman kardeşlerinin faziletlerini de kendi fazileti bilir ve bundan ötürü de mesrur olur. Böylece gönüller birbirine ısınır, kalplerde ülfet ve muhabbet meydana gelir ve kardeşlik bağı kuvvetlenip kökleşir.

Bu konuda İbn Ömer’in rivayet ettiği şu hadis-i şerifi kaydedelim: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Müslüman, müslümanın kardeşidir: Ona zulmetmez, onu düşmanına teslim etmez… Ve her kim de müslüman (kardeşinin hata ve kusurlarını) setredecek olursa, Allah da kıyamet gününde onun (hata ve kusurlarını) setredecektir.”(7)

İmam Müslim’in Ebu Hureyre’den rivayet ettiği hadiste ise bu husus şöyle ifade edilmiştir: “… Ve her kim müslümanı(n hatalarını ve kusurlarını) setrederse, Allah azze ve celle de hem dünyada ve hem de ahirette onu(n hatalarını ve kusurlarını) setreder…” 8

7- Müslüman, Kardeşleri ile Konuşurken Güzel Söz Söylemeli Ve Kendisine Söylenilen Kem Söze Karşı Tahammülkar Davranmalıdır.

Bilinmelidir ki dil yarası, kılıç yarasından daha zor iyileşir. Dilin pek çok afeti bulunmaktadır. Bundan dolayı müslüman kişi, müslüman kardeşleri ile konuşurken çok dikkatli olmalı ve en güzel kelimeleri seçip kullanmalıdır.

 Zira dikkatli davranmayıp rastgele konuştuğu ve dilinin önüne bir elek koymadığı zaman, pusuda hazır bekleyen şeytan hemen devreye girer ve belki de yersiz kullanılmış bir kelime yüzünden müslüman kardeşleri birbirine düşürür. Nitekim Rabbimiz celle celâluhu bu duruma dikkat çekerek şöyle buyurmaktadır: “(Mü’min) kullarıma de ki:

“En güzel olanı söylesinler. Çünkü şeytan aralarına ayrılık sokar. Gerçekten şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.” (İsra: 53)

Diğer taraftan müslümanın, müslüman kardeşlerinin kendisi hakkında söyledikleri nahoş ve kırıcı sözleri en güzel bir şekilde savması ve bu tür sözlere karşı tahammülkar davranıp öfkesini yutması gerekir. Böylece şeytanın tuzağı boşa çıkmış ve aradaki kırgınlık sebebi de bertaraf edilmiş olur. İşte takva ehlinin en önemli özelliklerinden biri de budur. Nitekim yüce Mevla şöyle buyurmaktadır: “İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde defet. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.

Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek (ve iyi davranmaktan seni alıkoyacak) olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.” (Fussilet: 34-36) Diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “(O takva sahipleri) öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik yapanları sever.” (Âl-i İmrân: 134)

8- Kardeşlik Hukukuna Riayet Edilmelidir

Ey müslüman kardeşlerim! Uhuvvet-i imâniyye dil ile ifade edilip gerekleri bulunmayan bir teori değildir. Aksine müslümanın bütün hayatını kapsayan, bir takım hakları gerektiren büyük bir hakikattir. Bir müslüman ferdin, tüm dünyadaki bütün müslüman kardeşleri ile alakadar olmasını ve onlara karşı bazı sorumluluklar yüklenmesini gerektiren bir mefhum, bir intisap ve imani bir rabıtadır. Burada şu hadis-i şerifleri kaydetmekle yetinelim:

Enes radıyallahu anhu dedi ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden birisi, kendisi için sevip istediğini (müslüman) kardeşli için de sevip istemedikçe iman etmiş olmaz.”(9)

Enes radıyallahu anhu dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Zalim de olsa mazlum da olsa (müslüman) kardeşine yardım et.”

Bir adam: “Ya Rasulallah! Mazlum olursa kardeşime yardım ederim; peki zalim olursa ona nasıl yardım edeyim?!” diye sorunca; şöyle buyurdu: “Onu da zulümden alıkoyarsın. İşte ona da yardımın bu şekilde olur.”(10)

Ebu Hureyre radıyallahu anhu dedi ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslümanın müslüman üzerinde beş hakkı vardır:

Selamı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, davete icabet etmek ve hapşırana “yerhamükellah” diyerek dua etmek.”(11)

Bu hadis-i şerifin Müslim’deki bir rivayeti de şöyledir: “Müslümanın müslüman üzerinde altı hakkı vardır: Onunla karşılaştığın zaman, ona selam ver; seni davet ettiği zaman davetine icabet et; senden nasihat istediği zaman, ona nasihat et; hapşırıp Allah’a hamdettiği zaman “yerhamükellah” diyerek ona dua et; hastalandığı zaman onu ziyaret et ve öldüğü zaman da onu uğurlamak için cenazesine katıl.”(12)

Berâ b. Âzib’in rivayet ettiği hadis-i şerifte bunlara ek olarak; “Yemin edenin yeminine uygun davranmak, mazluma yardım etmek ve bulunan yitik malı (sahibini bulmak gayesiyle) ilan etmek” de sayılmıştır.(13)

Bütün bu haklara riayet edilirse; kalpler kaynaşır, gönüller birbirine ısınır, müslümanlar arasında ülfet ve muhabbet hasıl olur ve iman kardeşliği bağı sapasağlam olup bir daha kopması mümkün olmaz. Demek ki uhuvvet, mücerret bir iddia olmayıp ilkeleri ve hukuku bulunan çok büyük bir hakikattir.

9- Kardeşlik Bağını Zedeleyecek Söz ve Davranışlardan Sakınılmalıdır.

Müslüman, bir taraftan yukarıda beyan edilen kardeşlik hukukuna riayet ederken; diğer taraftan bu kardeşliğe zarar verecek her türlü söz ve davranıştan sakınmalıdır. Bu tür hastalıkların neler olduğu Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyede tafsilatlı bir şekilde açıklanmıştır. Biz burada sadece bir ayet-i kerime ve bir hadis-i şerife yer vereceğiz. Ayet-i kerimede müslümanların arasındaki emniyeti, muhabbeti ve uhuvveti darmadağın edecek bazı hastalıklara dikkat çekilmiştir ki; bunlar tahkir, su-i zan ve gıybet hastalıklarıdır. Allah celle celâluh şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir. Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.

Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat: 11-12)

Hadis-i şerifte ise en tehlikeli hastalıklardan olan haset, buğz etmek ve kibirlenmeye dikkat çekilmiş; bu ve benzeri hastalıkların kardeşliği zedeleyeceği vurgulanmış ve bunlardan şiddetle sakınılması emredilmiştir. Ebu Hureyre radıyallahu anhu dedi ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Birbirinizi kıskanmayın. Birbirinizin aleyhine fiyatları kızıştırmayın. Birbirinize buğzetmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Kiminiz kiminizin alışverişi üzerine alışveriş yapmasın.

Allah’ın kulları! Kardeş olun! Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz. Ona yalan söylemez ve onu küçük düşürmez. -Üç defa göğsüne işaret ederek- takva buradadır. Kişiye kötülük olarak müslüman kardeşini hakir görmesi yeterlidir. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı diğer müslümana haramdır.”(14)

10- Tebessüm, Selamlaşma, Musafaha ve Ziyaretleşmek

Müslümanların kardeşlik bağlarını güçlendiren ve onların kalplerinde muhabbet duygusunu meydana getiren en önemli faktörlerden bazıları da bunlardır.

Müslümanın, müslüman kardeşine tebessüm etmesi sadaka olarak kabul edilmiştir. Çünkü tebessüm, iki müslüman arasında duygusal bir irtibatın meydana gelmesini ve kalplerinin birbirine bağlanmasını sağlar. Bilinmesi gerekir ki, kardeşlik hukukuna riayet etmek için böyle bir kalbi irtibatın bulunması şarttır. Bunu da sağlayacak en kuvvetli etken tebessümdür.

Birbiri ile karşılaşan iki müslümanın selamlaşması, onların biri diğerine karşı güven ve selamet içersinde olduğunun alametidir. İmanın en büyük alametlerinden birisi, muhabbet; muhabbetin de en önemli alameti selamlaşmaktır. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, selamlaşmanın muhabbeti netice vereceğini, muhabbetin de imanın alameti olduğunu ve ancak bununla cennete girilebileceğini bize haber vermiştir.

Müslümanların musafaha yapmaları, birbirlerine karşı samimi ve içten davrandıklarının alametidir.

Çünkü bir insan, sevmediği ve kendisine karşı her hangi bir alaka duymadığı kimselerin elini tutmak istemez. Her hangi bir maksadı için böyle birinin elini tutsa bile, bunu samimi ve içten yapmadığı muhakkak yüzünden belli olur. İşte bu yüzden samimi ve içtenlikle iki müslümanın musafaha yapması, sonbaharda ağaç yapraklarının döküldüğü gibi günahlarının dökülmesine sebep olduğu hadisin nassı ile beyan edilmiştir.

Eskilerin dediği gibi “gözden ırak olan gönülden de ırak olur.” İşte bu yüzden müslümanların ziyaretleşmesi tavsiye edilmiş ve bunun çok büyük bir fazilet olduğu beyan edilmiştir. Allah’ın müslüman kulunu, sırf Allah rızası için ziyaret eden mü’min, Allah’ın sevgisini ve dostluğunu kazanır.

Zira Allah azze ve celle’nin en önemli emirlerinden biri olan müslümanlar arası ülfet, muhabbet ve uhuvvet ancak bu ziyaretleşmenin neticesinde kemale erer ve kökleşir. Bu ziyaretleşmeler, Allah’ın şiddetle yasaklamış olduğu ihtilaf, tefrika, su-i zan, kin ve buğzetme gibi zehirli hastalıkları ortadan kaldırır.

Makalemizi şu nebevi dua ile sonlandıralım: “Allahım! Kalplerimizi birbirine ısındırıp kaynaştır ve aramızı ıslah eyle!”

Âmin.

--------------------------------------------------------------

 1. İmam Ahmed, Müsned: 18524. Hasen li Ğayrihi bir hadistir.

2. Buhari: 391

3. Buhari: 392; Ebû Dâvûd: 2641; Tirmizi: 2608; Nesâi: 5003

4. Buhari: 2446; Müslim: 2585. Ebû Mûsâ el-Eş’ari’den…

5. Buhari: 6011; Müslim: 2586. Nu’man b. Beşir’den…

6. Müslim: 1848; Nesâi: 4114; İmam Ahmed, Müsned: 2/296

7. Buhari: 2442; Müslim: 2580.

8. Müslim: 2699.

9. Buhari: 13; Müslim: 45.

10. Buhari: 6952.

11. Buhari: 1240; Müslim 2162.

12. Müslim: 2162.

13. Bkz.: Buhari: 5635; Müslim: 2066.

14. Müslim: 2564.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: KARDEŞLİĞİ ZEDELEYEN FAKTÖRLER
« Yanıtla #1 : Haziran 30, 2018, 08:40:57 ÖS »
KARDEŞLİĞİ ZEDELEYEN FAKTÖRLER

Hamd Yüce Kur’an da “Müminler ancak kardeştir”(1)

Buyuran Allah’a, salât ve selâm ise “Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.”şeklinde buyurup bu hususun daha bir anlaşılır olması için iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetleyen efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerine olsun.

Bugün ümmet olarak bölük pörçük bir halde olmamızın ve Hz. Peygamber aleyhisselâmın da haber verdiği üzere çok olmamıza rağmen su üzerindeki çerçöp misali darmadağınık bir halde bulunmamızın en büyük sebebi Müslümanlar olarak bizlere emanet edilen hayat kitabımızdan ve Rasulümüz sallallahu aleyhi ve sellem’in yolundan ayrılmış olmamız ve bu ikisini kendimize rehber edinmememizdir.

Sahabenin radıyallahu anhum naslara mutlak teslimiyeti ve her emre “işittik ve itaat ettik” demeleri, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerine sormuş olduğu en basit meselelere dahi “Allah ve Rasulü daha iyi bilir” demeleri, bir Hz. Ömer radıyallahu anh gibi Allah azze ve celle’nin ayetleri okunduğunda çokça duran “vakkaf” olmaları, kendilerine bildirilen her hususa mutlak olarak itaat etmeleri, sorgusuz sualsiz teslim olmaları, dünyada değer vermiş oldukları eş, çocuk, ana-baba, mal-mülk, servet ve daha nice şeylerden hatta ve hatta kendi canlarından daha fazla Rasulullah aleyhisselâma ve tebliğ etmiş olduğu dine değer vermeleri , en sıkıntılı anlarında, hatta ölüm esnasında dahi kendi çektiklerini unutup “Onun ayağına bir dikenin batmasına dahi razı olmam” ve “ saçlarım sayısınca başım olsa yine de onun yoluna feda olsun” demeleri, ona olan sevgilerinive teslimiyetlerini “Anam- babam sana feda olsun Ya Rasulallah” diyerek izhar etmeleri ve burada zikretmediğimiz daha niceleri onları gerçek iman edenler zümresine dahil etmiş bu sebeplede Yüce rabbimiz Kuran’ı Keriminde onlar hakkında “Allah onlardan razı olmuş, onlarda Allah’tan razı olmuşlardır”(2) şeklinde buyurmuştur.

Bugün bu hale gelmemizin ve kardeşliğimizin istenilen derecede bir sahabe neslindeki gibi olmayışının sebeplerini maddeler halinde sıralamak mümkündür. Tabi burada bahsedeceğimiz hususlar zikretmek istediklerimizin cüz’i bir kısmını teşkil etmektedir. Daha detaylı bilgi edinmek bu konuyu kendine dert edinen ve bu meseleye hassasiyetle yaklaşan dava erlerinin meselesidir. Ümmetin silkinmesini ve kendisini düzeltmesini isteyen her fert önce kendi silkinmeli ve üzerine bulaşmış olan tembellik, vurdumduymazlık ve bencillik kirlerinden bir an önce kurtulmalıdır. Unutulmamalıdır ki ümmeti oluşturan fertlerdir. Bir tek ferdin ilk adımı atması Allah’ın izniyle bu yola çıkışın başladığını ve bu uğurda gayret gösterenlerin bulunduğunu ortaya koyacaktır.

Kardeşlik Hukukunu Bilmemek: Bu mesele konunun bir nevi özetini oluşturmaktadır. İlimsizlik, Allahu Teâlâ’nın vahye ilk başlangıcında değinmiş olduğu temel bir husustur. “İkra (Oku) buyurması ve tevhidin temelini oluşturan meselede dahi “bil ki” şeklinde başlaması bilip öğrenmeye, okuyup anlamaya, amel edip herkesin yaşaması için tebliğ etmeyeduyduğumuz ihtiyacı gözler önüne sermektedir.

Birbirimizin Derdiyle Dertlenmemek: Bu konunun önemine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem  efendimiz şöyle değinmektedir:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”(3)

Kardeşlerimize Kâfire Duymamız Gereken Öfke ve Kinden Daha Fazla Bir Şekilde Buğzedip Öfkelenmemiz: Oysa Yüce Rabbimiz “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında Merhametlidirler.”(4)

Buyurmakta iken maalesef bugünün Müslümanları kafirlerle işbirliği içine girerken kendi dindaşlarına karşı komplolar ve tuzaklar kurmakla meşgul oluyor, onlara zarar vermek için bir takım kararlar alıyor ve sözde din alimlerini! kullanarak fetvalar çıkarabiliyorlar.

Dünya üzerindeki sözde Müslüman! yöneticilerin birçoğunun hali ortadadır kendi halklarına karşı kafirlerle işbirliği içine girdiklerini görmek her akıl sahibi insan için hiç de zor değildir. Ancak bilinmelidir ki Yüce Rabbimiz bunun hesabını ahirette soracağı gibi dünyada da elbette ki soracaktır. İnşallah Rabbimiz yüce Allah, samimi Müslümanların gönüllerine su serpecek, her zalim ve haksızın elbet kendiside bu feci duruma bizzat düşecek ve yaptıklarına hem bu dünyada hem de ahirette pişman olacak, horlanmaya ve aşağılanmaya, rezil ve rüsva olmaya müstahak olacaklardır. Çünkü Müslümanlara yapılan düşmanlık Allah’ın düşmanlığına vesile olacaktır.

Nitekim kutsi bir hadiste rabbimiz şöyle buyurmuştur:

“Her kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harb ilân ederim.5

Diğer taraftan naslara teslim olmak kurtuluş için ön önemli reçetedir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimseyi Allah, Kıyamet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte  serbest bırakır.”(6)

Şimdi sormak gerekir acaba hangisini tercih etmek gerekir? Tabi ki her Müslüman bu hususta düşünmeksizin ikinci şıkkı tercih edecektir. Bu sebeple Kardeşlerimizle olan ilişkilerimizde daima bu nassı hatırımızda tutmalı ve gereğini yerine getirmeliyiz.

Kardeşinin Sevincine ve Kederine Ortak Olmamak:

Kardeş olmanın bir diğer önemli meselesi de bu husustur. Bizim için pek değer ifade etmeyen çok basit bir mesele, karşımızdaki kardeşimiz için pek mühim olabilir. Kardeşimize göstereceğimiz güler yüz, bir selâm, tokalaşma, sarılma, halini hatırını sormak bile hem şer’an, hem de kardeşimiz için çok önemli bir husus olarak görülmektedir.

Bakın bu husus sahabeden Kab. b. Malik radıyallahu anh için nasıl bir önem arz ediyordu.

“Sesini duyduğum müjdeci yanıma gelip beni tebrik edince, sırtımdaki elbiseyi de çıkarıp müjdesine karşılık ona giydirdim. Vallahi o gün giyecek başka elbisem yoktu. Emanet bir elbise bulup hemen giydim. Peygamber aleyhisselâm’ı görmek üzere yola koyuldum. Beni grup grup karşılayan sahâbîler tövbemin kabul edilmesi sebebiyle tebrik ediyor ve “Allah Teâlâ’nın seni bağışlaması kutlu olsun” diyorlardı. Nihayet Mescid’e girdim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbın ortasında oturuyordu. Talha İbni Ubeydullah hemen ayağa kalktı, koşarak yanıma geldi, elimi sıktı ve beni tebrik etti. Vallahi muhâcirînden ondan başka kimse ayağa kalkmadı.”Râvi der ki, Kâ’b, Talha’nın bu davranışını hiç unutmazdı.7

Allah’ın Bu Dünyada Bizleri Birbirimiz İçin Bir Vesile Kıldığını Unutmak: Vücudun herhangi bir azası nasıl ki tek başına hiçbir işe yaramıyorsa vücudun azalarını oluşturan Müslümanların da birbirlerinden bağımsız ve ayrı olabileceğini zannetmek büyük bir gaflettir. Yaşamımızın daha güzel bir şekilde huzurlu, sakin ve mutlu olarak devam etmesinden tutunda rızık teminine varıncaya kadar bu husus geçerlidir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Allah size yardım edip rızık veriyorsa, bu, aranızdaki zayıflar sâyesinde değil midir?”(8)

“Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allah’dan yardım görüp rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.”(9)

Enes radıyallahuanh şöyle dedi:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri (ilim öğrenmek için) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelir, diğeri de (geçimlerini temin için) çalışırdı. (Bir gün) çalışan kardeş, ötekini Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyet etti. Peygamber aleyhisselâm da:

– “Belki de sen, onun yüzünden iş buluyor, rızıklandırılıyorsun” buyurdu.(10)

Kendimize Salih Kardeşler Edinmemek: Toplum içinde facir ve günahkâr olanlarla birlikte olmak ve onları dost edinmek bu konuda onlarla aynı muameleye tabi tutulmaya sebep olur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu konuda şöyle buyurmuştur.

“Allahu Teâlâ bir kavme azâb gönderdiği zaman, o azâb orada bulunanların hepsine erişir. Sonra da herkes amellerine göre yeniden diriltilir.”(11)

Ve yine – “Kişi, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir.”(12)

Buyurması da göstermektedir ki bu ilişki sadece dünya ile sınırlı kalmamakta ahirette de birlikte olmayı gerektirmektedir. Bu sebeple Hem dünyamızın hem de ahiretimizin selâmeti için kendimize salih arkadaşlar edinmek zorundayız.

Kendimizi Günahlardan ve Kötülüklerden Uzak TutabilmeninAncak Kardeşlerimizle Bir AradaOlmakla Mümkün Olabileceği Gerçeğini İdrak Edememek:

Hepimiz tarafından bilinen katilulmie (yüz kişiyi öldüren adam) hadisinde olduğu gibi günah ne kadar büyük olursa olsun nasuh tevbeyle birlikte fıskı fücurdan uzaklaşıp salih insanlarla ve Müslüman kardeşlerle birlikte olmak kişinin mağfiret edilmesine sebep olur. Nitekim hadisteki bu şahıs yüz kişiyi öldürdüğünü söyleyip tövbesinin kabul olup olmayacağını sorduğu zaman, Âlim olan zat bakın nasıl bir cevap vermişti.

“Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allahu Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi.”(13)

Bu âlimin günahkâr adama “Sakın memleketine dönme! Zira orası fena bir yerdir” şeklindeki tavsiyesi de pek önemli bir gerçeği ortaya koymaktadır. “Üzüm üzüme baka baka kararır” atasözünün de ifade ettiği gibi, kötü insanların çoğunlukta olduğu bir yerde yaşayan, ahlâkı bozulmuş kimselerle düşüp kalkmaya devam eden kimsenin, onların fena tesirinden kurtulması pektekolay değildir. Şu hâlde iyiye, doğruya ve güzele ulaşmak isteyen birinin, içinde yaşadığı kötü çevreyi mutlaka terk etmesi gerekir. O halde bugün namaza başlayıp bir müddet sonra bırakankişilerinbu netice ile karşılaşmalarının altında yatan temel sebebi daha önceki cahiliyaşantılarından ve cahiliyye arkadaşlarından uzaklaşmamaları şeklinde izah etmek mümkündür.
Kardeşlerimize Nasihat Etmeyi Terk Etmemiz:

Nasihatleşmeyi terk etmemiz Allah muhafaza etsin dini hassasiyetlerden uzaklaşmaya, birbirimizin kanını helal görmeye ve sonuçta helake uğrayanlardan olmaya sebep olur.

İbniMes’ûdradıyallahuanh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullahsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:

Bir adam bir başka adama rastlar ve:

Bana baksana! Allah’dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allahu Teâlâ kalblerini birbirine benzetti.

Sonra Rasûl-i Ekrem şu âyeti okudu:

“İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir.

Bunun sebebi, başkaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi.

Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi!

Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah’a Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir”(14)

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:

“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.”

Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Tefsîrusûre (5), 6, 7

Müslüman Kardeşlerimize Yardım Etmemek ve Onlara Zarar Vermek:

Abdulah İbni Ömer radıyallahuanhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allahu Teâlâ da o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allahu Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”(15)

Ebû Hureyre  radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.”16

Ebû’d-Derdâ radıyallahuanh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim, (din) kardeşinin  ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur.”(17)

Namazda Safı Düzgün Tutmamanın Kardeşliğe Olan Tesiri:

Günlük hayatın bir provası gibi olan namaz amelinde dahi Allahu Teala bizlerin aynı safta, sağa sola meyletmemiş bir halde dümdüz bir şekilde olmamızı Rasulullah aleyhisselam vasıtasıyla bildirmiş iken nasıl oluyor da bizler bugün farklı kulvarlarda farklı yönlere gidebiliyor ve birbirimize sırtımızı dönebiliyoruz ? Aynı kıbleye yönelen insanların sırtları ve yönleri nasıl oluyor da farklı yönlere kayabiliyor? Yoksa kıbleler mi değişiyor? Namaz gibi bir amelde dahi huzuru ilahi de birarada bulunamayanların günlük yaşantıda bir arada olabileceğini zannetmek asla mümkün değildir. Nitekim hadisi şerifte efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ya saflarınızı düzeltirsiniz, ya da Allahu Teâlâ sizin aranıza düşmanlık, buğz ve kalblerinize ihtilâf koyar da birbirinizden yüz çevirirsiniz.”(18)

Müslim’in bir başka rivâyeti şöyledir:

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sanki okları düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim buna alıştığımızı görünceye kadar böyle yapmaya devam etti. Kendisi bir gün namaza çıktı ve namaz kıldıracağı yerde durdu. Tam tekbir almak üzere iken göğsü saf hizasından dışarı çıkmış bir adam gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Ey Allah’ın kulları! Ya saflarınızı düzeltirsiniz, ya da Allahu Teâlâ sizin aranıza düşmanlık, buğz ve kalblerinize ihtilâf koyar da birbirinize yüz çevirirsiniz.”(19)

Kardeşine Yalan Söylemek, Sözünü Tutmamak ve Emanete Hıyanet Etmek:

Maalesef günümüzde ismi vedış görünüşü Müslüman olan bazı insanların düşünce dünyasına nifak bulaşmış ve bununla yaşamaktan hiçbir rahatsızlık duymaz bir halde olmuşlardır. Bu hali neredeyse bir meziyet ve uyanıklıkmış gibi algılayarak çevresindeki kişilere zarar veren bazı insanları görmek mümkündür. Oysa bu bir münafıklık alametidir ki Müslümanlardan hiçbirisi hakkında asla kabul edilmesi mümkün olmayan vasıflardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  bu hususla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.”(20)

Bir rivayette: “Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini mümin zannetse bile” buyurulur.(21)

İbni Mes’ûd, İbni Ömer ve Enes radıyallahu anhum’dan rivayet olunduğuna göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ahdini bozan herkes için kıyamet günü bir bayrak dikilip bu falanın vefâsızlık alâmetidir diye ilân olunacaktır.”(22)

Birbirimizi Allah Rızası İçin Sevmemek:

Kardeşlik ilişkilerinin dünyevi ve maddi menfaatler uğruna olduğu bir yerde asla gerçek kardeşlikten söz edilemez. İnsanların bazı menfaatler uğruna birbirlerine sahte tebessümlerde bulunduğu ve çıkarların devam ettiği müddetçe devam eden ilişkilerin yaşandığı kalleşlikler kardeşlik kabul edilemezler. Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz.

Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!”(23)

Muâz radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:

Allah Teâlâ; “Benim rızâm uğrunda  birbirlerini sevenler için peygamberlerin  ve şehidlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır” buyurmuştur.(24)

Kendimiz İçin Sevip İstediğimiz Şeyleri Kardeşlerimiz İçinde İstememek:

Kafirlerin ellerinde bulunan dünyevi bazı menfaatlere karşı hırs göstermeyen kişilerin kardeşlerinde bulunan nimetlere karşı haset etmeleri ve onları kıskanarak ellerindeki nimetlerin zevalini arzulamaları da bu ilişkilerin zarar görmesine neden olur. Oysa karındaş olanların sıkışıklıktan rahatsız olarak kendi rahatı uğruna kardeşini tekmelemesi ve ondan kurtulmak istemesi gerçek kardeşlere asla yakışmayan bir davranıştır. Enes radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”(25)

Kardeşlerine Karşı Sorumlu Olduğu Hakları Yerine Getirmemek:

Kardeşlik hukuku ile ilgili olarak bize tavsiye edilen naslardaki hususlara kör ve sağır kalmak ve onları hayata aksettirmemekte bu ilişkilerin bozulmasına sebep olacaktır. Nitekim EbûHureyre  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek,  cenazeye iştirak etmek, dâvete icabet etmek, aksırana “yerhamukellah” demek.”(26)

Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir:

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır:

Karşılaştığın zaman selâm ver, seni dâvet ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah’a hamdederse yerhamukellah de, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git.”(27)

Bununla beraber kardeşlerimizle güzel geçinmemek, bizleri ilgilendirmeyen meselelere dalarak gıybetin, iftiranın ve tecessüsün içine girmek, ayıp ve kusur araştırmak, Müslümanların ırzları ve namusları hususunda dilini ve elini muhafaza etmemek, haksız olduğumuz meselelerde dahi nefsi ve indî hareket etmek, hakkı söylemekten çekinmek, kınayıcıların kınamasından korkmak, yanı başımızda işlenen kötülüklere engel olmamak, münafıklara has olan hasletlere sahip olmak, ahdine ve vadine sadık olmamak, ticaretinde ve insanlarla olan ilişkilerinde güvenilir olmamak, kardeşlerine karşı cimri olmak, kendisine ait olmayan şeylere el uzatmak, borcuna sadık olmamak, borcunu istemede aşırıya gitmek, kardeşlerine merhamet etmemek, kardeşine ikramda bulunmamak, malından kardeşleri için infak etmemek, kardeşlerine karşı kibirli davranmak ve onları küçük görmek, kötü huylu ve geçimsiz olmak, nefsi için intikam almak, yaptığı iyilikleri başa kakmak, kardeşine sövmek ve lanet etmek, Müslümanların arasında söz taşımak, koğuculuk yapmak, söylediği ve nakledeceği sözü araştırıp incelemeden söylemek, kardeşine küsmek, hased etmek, haksız yere sui zanda bulunmak, kardeşinin başına gelen musibetlere sevinmek, kardeşine eziyet verecek şeylerle meşgul olmak, kardeşine kâfir demek (tekfir etmek), kalbine gelen vesveselere ve dünyanın hırsına kapılmak gibi hususların tümü kardeşlik ilişkilerine zarar veren diğer hususlardır.

Rabbim bizleri bu kötü hasletlerin cümlesinden uzak duran ve kardeşlerine karşı yerine getirmesi gereken hususlara riayet eden müminlerden eylesin. Hem dünyada hem de ahirette kardeşlerimizle birlikte rabbimizin nimetleri içinde bulunmayı bizlere nasip etsin. Selâm ve dua ile.

--------------------------------------------------------------

1. Hucurat:10

2. Beyyine:8

3. Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66

4. Fetih 29

5. Buhârî, Rikak 38

6. Ebû Dâvûd, Edeb3 ; Tirmizî, Birr 74; Kıyâmet 48. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 18

7. Buhârî, Megâzî 79; Müslim, Tevbe 53. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîrusûre (9)

8. Buhârî, Cihâd 7

9. Ebû Dâvûd, Cihâd 70. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 24; Nesâî, Cihâd 43

10. Tirmizî, Zühd 33

11. Buhârî, Fiten 19; Müslim, Cennet 84

12. Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret, 71; Nesâî, Tahâret 97, 113; İbni Mâce, Fiten 32

13. Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48

14. Mâide sûresi (5), 77-81.

15. Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38, 60;Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbniMâce, Mukaddime 17
16. Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48
17. Tirmizî, Birr 20

18. Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 93; Tirmizî, Mevâkît 53; İbn Mace, İkâme 50

19. Müslim, Salât 128

20. Buhârî, Îmân 24; Müslim, Îmân 107-108. Ayrıca bk. Buhârî, Şehâdât 28, Vesâyâ 8, Mezâlim 17, Cizye 17,Edeb 69; Tirmizî, Îmân 14

21. (Müslim Îmân 109).

22. Buhârî, Cizye 22, Edeb 99, Hiyel 99; Müslim, Cihâd 11-17. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 150; Tirmizî, Siyer 28; İbni Mâce, Cihâd 42

23. Müslim, Îmân 93-94. Ayrıca bk.Tirmizî, Et’ime 45, Kıyamet 56; İbni Mâce, Mukaddime 9, Edeb 11

24. Tirmizî, Zühd 53

25. Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59;  Nesâî, Îmân 19, 33; İbnMâce, Mukaddime 9

26. Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4. Ayrıca bk. İbn Mâce, Cenâiz 1

27. Müslim, Selâm 5

 


* BENZER KONULAR

Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:10:25 ÖS]


Yetimin Duyguları Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:46:08 ÖS]


Ölüm Var Ölümden Ölüme Fark Var Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:41:21 ÖS]


Nefis Mücadelesi Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:36:00 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41