Gönderen Konu: Haccın esrarı  (Okunma sayısı 882 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Haccın esrarı
« : Ocak 25, 2017, 07:45:49 ÖÖ »
Haccın esrarı

Gazalî'den esinlenmeye devam edelim.

Hac aynı zamanda bir ahlak eğitimidir. Pintilik yapmamanın, cömert olmanın öneminin kat kat daha arttığı yerlerden birisi hac yolculuğudur. Bu sebeple eğer imkânı varsa hac yolcusunun harçlığını bol alması, muhtaçlara, yol arkadaşlarına hep ikramda bulunması ama israf sayılan harcamalardan kaçınması gerekir. Hayırda israf olmaz, israfta da hayır olmaz. İsraf yapmadıktan sonra hac yolundaki harcamalarından ferahlık duyması, içinin daralmaması gerekir.

Yolculuklar ve özellikle de hac yolculuğu ahlaklı olabilmek için insanın nefsiyle ve şeytanı ile kıyasıya mücadele etmesi gereken zamanlardır. Güzel ahlak başkasına eziyet vermemek değil, arkadaşlarından ve komşularından gelecek eziyetlere tahammül edebilmektir. Yolculuk anlamındaki 'sefer' kelimesinin sözlük anlamı açma ortaya koyma demektir.

Bizim açık saçıklık dediğimiz şeye Araplar bu kökten olarak süfûr derler. Yolculuğa sefer denmesinin sebebi yol arkadaşının ahlakını, tıynetini açıp göstermesidir. Gidenler bilirler, özellikle hac ve umre yolculuklarında sanki insanın arkadaşlarına sataşması için özel şeytanlar görevlendirilir. Belki bu sebeple Allah (cc) “Hacda çirkin sözler söyleme, sövüp sayma ve tartışma olmaz” buyurmuştur. Aslında bunlar hac dışında da olmaması gereken şeylerdir, ama özellikle hac için zikredilmesi anlamlıdır.

Hacda keyif ve konfor aramak hoş değildir. Resulüllah'ın ifadeleriyle 'hacı üstü başı dağınık, toz toprak içinde olan adamdır'. Elbette böyle olayım diye toprağa yatılmaz. Bunun anlamı, hacının keyif yapmaya zaman bulamamasıdır. Bu açıdan beş yıldızlı otellerde, Zemzem Tower'da hac yapmak ruhu çıkarılmış bir hac olsa gerektir. İnsan zengin olabilir ama orası ihramıyla dahi imaj arama yeri değil, tevazu eğitimi yeridir, aciz bir kul olduğunu gösterme yeridir.

Haccın farklı ibadetlerinin her birine ve bunların yapıldığı yerlere mensek (ç: manasik) denir. Bu kelimenin kök anlamındaki ağırlıklı mana ibadettir ama aslında temizleyip arındırma anlamı da vardır. Bu sebeple hacı adayının haccın her farklı mekânında/manasikinde orayla ilgili manaları düşünüp anlamaya çalışması, böylece onu dünyaya bağlayan duygulardan arınması beklenir.

Mesela Arafat, marifetten, bilgiden gelir, Allah'ı hakkıyla tanımayı temsil eder. Meş'ar-ı haram, Allah'a isyan anlamına gelebilecek şeylerin bilincinde olmayı ifade eder, şuur kelimesinden gelir. Şeytan taşlama, orada hazırolda bulunan bir varlığı taşlama demek değildir, insanın kendisini azdırıp saptıran her duygusunu, yani herkesin kendi şeytanını taşlamayı ve ondan kurtulmayı anlatır. Kurban, kişiyi Allah'tan uzaklaştıran her sevgiliyi O'nun uğrunda feda edip O'na yaklaşmanın adıdır. Tıpkı İbrahim'in İsmail'ini kurban etmek istemesi gibi, herkesin kendi İsmail'ini feda edebilmesi demektir. Mina, ümniyye ve arzu anlamındadır. Hac menasikini hakkıyla yapan birisinin artık umduklarına nail olabilmeyi umabileceğine işaret eder. Orada artık ihrama girmekle birlikte başlayan telbiyenin kesilmesi de bundan olmalıdır. Hacı o ana kadar Allah'ın emrine amade olup geldiğini ilan edilirken, sanki o andan itibaren artık bunun karşılığını beklediğini anlatır.

Kâbe Allah'ın birliğini ve sonsuzluğunu temsil eder. Tavaf eden ona bakarken cennette Allah'ı görmeyi umut ederek bakar. Günahları sebebiyle O'nun cemalini görememekten korkar ve kendini toparlar. Yedinci kat gökte, Kâbe'nin tam hizasındaki Beytülmamur etrafında tavaf eden melekler topluluğunu düşünür, onların derecesine yükselmenin umudunu yaşar.

Hacerulesved'i selamlama ya da öpme kulun Allah'la musafaha ediyormuş gibi O'na olan ahdini yenilemesidir. Çünkü Abdullah bin Abbas'ın benzetmesiyle Hacerulesved sanki Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir. Bu söz hadis olarak rivayet edilir ama Resulüllah'a ait değildir. Ama kul bunu yaparken Allah'ı yaratılmışlara benzetme hatasına da düşmemeye çalışır, Hz. Ömer'in sözünü hatırlar: “Ey Hacerulesved, ben senin insanlara ne faydası ne zararı olan bir taş olduğunu biliyorum. Bu sebeple Resulüllah seni öpmüş olmasaydı ben de öpmezdim. Ama onun sünnetine uyarak ben de öpüyorum”.

Ve nihayet Medine-i Münevvere'yi, Nurlu şehri ve Resulüllah'ın mübarek kabirlerini ziyaret ederek Allah'ın bütün bu güzellikleri bize öğrettirdiği elçisine vefa borcunu ödemiş olmayı düşünür. Onun yolunda olduğu, bu yoldan ayrılmamayı, arkadaşlarının onu canları ve malları pahasına korudukları gibi, onun sünnetini koruyacağı bilincini tazeler, bunun sözünü vermiş olur. Allah'ın şu vaadini hatırlar: “Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde sana gelselerdi de Allah'tan mağfiret isteselerdi, Peygamber de onlar için mağfiret isteseydi, kesin Allah'ı Tevvâb/tövbeleri çokça kabul eden, Rahîm/çok merhametli bulurlardı”. (Nisa 4/64). Kabri şerifi bu ümitle ziyaret eder ve artık kalan hayatında istikametten ayrılmamaya çalışır.

Faruk Beşer.

fanidunya

  • Ziyaretçi
YANIT: Haccın ruhu
« Yanıtla #1 : Ocak 25, 2017, 07:48:23 ÖÖ »
Haccın ruhu

Ramazanın çıkmasıyla hac günleri başlamış oldu. Kuranıkerim'de Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on gününe hac ayları tabir edilir. Onun için Ramazan'dan sonra, yani hac mevsimi girince Mekke'ye gidenlerin hac yapmadan dönmeleri caiz olmaz. Kâbe'yi görene hac farz olur denmesinin anlamı budur.

Hac İslam'ın beş temel direğinden biridir ve müslüman bir mükellefe haccın farz olması oraya gidebilmenin yolunu ve imkânını bulmasına bağlıdır. Yani zengin olması şart değildir. Dün Konya'dan öğrenciler aradılar, biz ilim yapıyoruz, ilmin çok önemli olduğunu biliyoruz. Ama hac yapmamız imkânı doğdu. Arkadaşlarımızla karar veremedik; hacca mı gidelim, ilim yapmaya devam mı edelim diye. Çünkü biz zengin değiliz ki bize hac farz olsun. Onlara da aynı şeyi söyledim. Önemli olan zengin olmak değil, gidebilme imkânı bulmaktır.

Bu günlerde bazı kardeşlerimizde tarif edilemez bir sevinç ve heyecan var, bazıları da yıllardır hac kurası çıkmadığı için buruk ve kırgın. Bir şeyin gerçekleşmesi için insan bütün maddi sebeplere sarılmalı, yapması gereken ne varsa yapmalı. Ama birisi yedi yıldır beklerken, diğerine yazılır yazılmaz hac çıkıyorsa, bu salt bir rastlantı olabilir mi? Sanıyorum burada insan iradesini aşan ilahi lütuf deyin, nasip ya da kader deyin, ne derseniz deyin başka sebepler de devreye girer. Ama bunlar da yazı tura ile belirlenmez. Kişinin niyetinin, duygularının, Kâbe'yi ziyaret etmedeki özleminin, ihlasının ve bilemediğimiz bunlara benzer daha pek çok manevi sebeplerin bu nasipte etkisi vardır. Yani hiçbir şey sebepsiz yaratılmaz.

Hac, kastetme, yönelme demektir. Ama dünyada kastedilecek en önemli şey Kâbe'yi ziyaret etmek olduğu içindir ki, hac orayı kastetmenin özel adı olmuştur.

Allah üç kez hac yapmamızı nasip etti. Hepsinde gördüğüm en önemli nokta şudur: çoğu insan işin şekil şartlarına olması gerekenden fazla sarılıp, haccın asıl manevi boyutunu ihmal ediyor. Hac için görevli Diyanet elemanlarının da bir kısmı bu şekilciliğe takılmakta etkili oluyor. Oysa olmazsa olmaz şekil şartlarına riayet önemlidir ama asıl hac, dünyaya ait zaman ve mekândan çıkıp, öbür âlemin zamanını ve mekânını yaşama provasıdır. Haccın zamanın öbür âleme geçiş anı olduğu içindir ki, hacdaki bütün yorgunluklara rağmen kişi her seferinde yine oraya gidebilmenin özlemini yaşar. Elbette bunu prova olmaktan çıkarıp hakikate dönüştürebilecek maneviyata sahip pek çok hacı adayı ve görevlisi de vardır.

Tam da bugünlerde İhya'nın hac bahsini okurken oradan kopya çekerek haccın bazı hikmetlerini gidenlere ve gidecek olanlara duyurmak istedim.

Öncelikle her işin başı, sağlam bir niyettir. Bu sebeple hacca niçin gidiyorum sorusunun cevabı önemlidir. Allah bunu benden istiyor, onun emrini yerine getirmek, O'nun şiarı olan Kâbe'yi ziyaret etmek, böylece Allah ile olan ahdimi yenilemek, günahlarımdan arınmak ve artık o günahları işlememek üzere karar vermek için gidiyorum. Allah'ın elçisini de ziyaret edip selam vermek, onu görmüş gibi hissetmek, sünnetine artık bağlı kalacağıma söz vermek, bütün dünya müslümanları ile farklı ırklardan kardeşlerimle kucaklaşmak için gidiyorum… Eğer içimizde bu ve buna benzer duygular galipse haccın niyeti sağlam demektir. 'Ameller niyetlere göre değer kazanır'. Aynı işi yapan bir mümin sadece hac farzını üzerinden düşürmekle kalırken, bir başkası sırf bu sağlam niyeti sebebiyle bunun yanında dünyalar kadar sevap kazanabilir. Kul hakkı hariç, bütün günahlarını sildirmeyi başarır. Adeta kilometreyi sıfırlar, hayatında tertemiz yeni bir sayfa açar.

İkinci önemli husus, hacca helal imkânlarla gitmektir. Allah'a isyan anlamına gelen haramla, Allah'a ibadet ve itaat olmaz. Bunun için en iyi hac parası borç alınan paradır derler. Çünkü haram olmadığında şüphe olmayan tek para, vermek niyetiyle alınan borçtur. Onu öderken belki haramla ödemiş olabilirsiniz, ama borç olarak aldığınız paranın helal olduğu kesindir.

Gazali kendi zamanı için diyor ki, makbul ve mebrur bir hac için önemli olan hususlardan biri de kapılarda, gümrüklerde, vizelerde rüşvet almadan işlem yapmayan memurlara asla boyun eğmemek ve onlara metelik vermemektir. Çünkü onların bu yaptıkları zulümdür, haksızlıktır. Onlara para vermek zulme ortak olmaktır. Böyle olmaktansa nafile olan hacca gitmemek daha evladır. Sanıyorum bu durum şu anda Türkiye için, hamdolsun, hemen hemen hiç geçerli değildi.

Yetmiş dokuzda ilk haccımı yaptığımda Meşhur Aliyyulkârî'nin hac ahkâmı ile ilgili kitabını okumuş ve orada şöyle ilginç bir görüşe rastlamıştım. Hac yolculuğunda en az bir vakit namazı vaktinde kılamayacağını kesin bilen birisinin hacca gitmesi uygun olmaz. Belki bu da nafile hac için söylenmiş olabilir, hatırlamıyorum, ama namazın önemini anlatması bakımından önemli bir görüştür.

Faruk Beşer.

 


* BENZER KONULAR

Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Bugün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Bugün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Bugün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Bugün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Bugün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41