Gönderen Konu: Kur´an´a Göre Engellilik  (Okunma sayısı 1226 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2139
Kur´an´a Göre Engellilik
« : Kasım 08, 2020, 10:37:05 ÖS »
Kur´an´a Göre Engellilik

   Kur'an’a Göre Engelliliğe İnsanın İhmal ve Hataları Neden Olabilir

   Kur'an-ı Kerimdeki bazı ayetlerde, insanların başlarına gelen herhangi musibetin nedeni olarak, insanın kendi ihmal ve kusurları gösterilmektedir. Bu bağlamda ele alınacak ayetler çok açık ve anlaşılır niteliktedir:

"Başınıza gelen herhangi bir musibet, ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. (Allah yaptıklarınızın) çoğunu da affeder." [1] "...Sana gelen her kötülük, kendi işlediğin günah yüzündendir" [2]

"Ellerinin yapıp öne sürdüğü işlerden dolayı başlarına bir kötülük gelirse, hemen insan nankör olur." [3] "Elleriyle yapıp öne sürdükleri işler nedeniyle onlara bir kötülük erişince, derhal umutsuzluğa düşerler." [4] "...her kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalanır." [5]

   Râzî, Nisa 123'e dair, ayet her ne kadar kafirler hakkında nazil olmuşsa da; dünyadaki hastalıklar, elemler, hüzünler ve endişeler şeklinde insana isabet eden cezaları da ifade etmesi mümkündür demektedir. [6]

   Ebû Hureyre der ki; bu ayet nâzil olduğu zaman Müslümanlara çok şiddetli geldi. Rasûlüllah (a.s), (amelde) mutedil olunuz, ve doğru yapınız, Müslüman'ın başına gelen her şey, başına gelen her bela, ayağına batan her diken günahına keffarettir, buyurdu. [7]

   Reşit Rıza da bu ayeti esas alarak, kim günahından dolayı bir hastalık veya musibetle bu dünyada cezalandırılırsa, ahirette onun cezasını görecektir demektedir. [8]

   Heysemî Hz.Alinin şöyle dediğini bize aktarmaktadır:

"Size Allah'ın kitabındaki en efdal ayeti haber vereyim mi? Onu bize Allah'ın Rasûlü haber vermiştir. "Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizin kazandığı yüzündendir. (42 Şura/30), Rasûl lüllah şöyle diyerek devam etti; Onu sana açıklayayım yâ Ali, dünyada hastalık, akıbet veya bela olarak sana ne isabet ederse kendi kazandığın günahların yüzündendir." [9] "Allah (dünyada cezasını verdiği günaha) ahirette ikinci bir defa ceza vermez. O çok kerimdir. Dünyada affettiği bir günaha ahirette ceza vermez. O çok halimdir." [10]

   Ayrıca Nisa 4/123 "kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalanır" mealindeki ayetin nüzûlü üzerine, Hz Ebu Bekir "Ey Allah'ın Rasûlü, yaptığımız her şeyle cezalandırılırsak, o zaman halimiz perişandır" demişti Bunun üzerine Hz. Peygamber, "hiç başın ağrımaz mı? Üzülmez misin? Sıkıntı ve güçlüklere uğramaz mısın? İşte bunlar yaptığınız işlerin cezasıdır" demiştir. [11]

    Bazı müfessirler, "Kim zerre miktarınca bir hayır yaparsa onu görür, kim de zerre miktarınca şer yaparsa onu görür" [12] ayetindeki görmeyi hem bu dünyada hem de ahirete teşmil etmişler ve "kafir yaptığı iyiliklerin karşılığını dünyada görür, kötülüklerin cezasını ise ahirette çeker, mümin ise, yaptığı kötülüklerin cezasını dünyada çeker hayırlarının karşılığını ahirette alır" yorumunu getirmişlerdir. [13]

   Râzî ise "o kâfirlere gelince, ben onları dünyada da, ahirette de en şiddetli azap ile cezalandıracağım" [14] ayetine binaen; kâfirlerin esir alınması, öldürülmesi, hastalık ve benzeri musîbetlere dûçâr kalmasını onun bu dünyadaki cezası kabilinde görmektedir. [15]

   Musîbetlerin, insanların ihmal ve hatalarının bir sonucu olabileceği örneğini anlatan bir ayet de 3 Âl-î İmran 165 dir.

"Başınıza bir bela gelince, siz onun iki katını onların başlarına getirmiş olduğumuz halde yine, bu nereden başımıza geldi dediniz. De ki o (bela) kendinizdendir."  [16]

   Ayette Uhud savaşında yenilgiye uğrayan mü'minlerin neden yenildik sorusunun cevabı Âlusiye göre:

"Uhud savaşında sizden 70 kişi şehit olmasına karşılık, daha önce  Bedirde kafirlerden bunun iki katı, 70 ölü, 70 yaralı ve esir olmuşken siz, Peygamber bizimle ve biz de Müslüman iken, bu musibet bize nereden geldi dedînîz. Onlara de ki; o kendi tarafınızdandır, peygambere itaat etmeyip, mevzilerinizi terkiniz yüzündendir. [17]

   Uhud savaşının sonucu kendi hatalarının bir neticesiydi. Çünkü, savaş esnasında ganimet paylaşma düşüncesiyle merkez bölüğü ve okçular Rasûlüllah'ın emri hilafına davranmışlar ve işaret gelmeden yerlerini terketmişlerdir [18].

"Rasûlüllah'ın emrine muhalefet bir hatadır. Hata neticesinde musibet gelmiştir. Ayette yüce Allah "başınıza gelen kendi hatanızdır" diyerek musibetin nereden ve niçin geldiğini bildirmiştir [19]."

   Burada dikkatleri çeken çok önemli bir husus; başa gelen musibetin, acı ve ızdırabın niteliği ne olursa olsun, insanların sorduğu sorunun aynı oluşudur. Bu da "bu musibet neden başımıza geldi" sorusudur. Yani, bir musibete dûçâr olan kimse bir yandan doğal yöntemlerle acı ve ızdırabını gidermeye çalışırken diğer yandan da, bu olay niçin başıma geldi, sorusuyla  yaşadığını anlama ve anlamlandırma çabası içine girmektedir.

   Buraya kadar anılan ayet ve onların tefsiri mahiyetindeki hadislerin tamamından ortaya çıkan sonuç; inanan insanların başlarına gelen ve musibet olarak algılanan vakaların, insanların akıl ve özgür iradelerini yanlış kullanmalarının bir sonucu olabileceğidir. Fakat musibete maruz kalan tüm insanlar yanlış davranmış olmayabilir. Zira Uhud savaşında savaş kazanılmışken, Rasûlüllah'ın işaret gelmeden kesinlikle yerinizden ayrılmayın dediği kimselerin bunun aksini yapmaları üzerine tüm mü'minler mağlup olmuştur. Buradan çıkarılacak sonuç ise; birilerinin yanlış davranmasının sonucunun başka insanları olumsuz etkileyebileceğidir. Trafikte seyrederken kurallara uymayan bir kimsenin, trafik kurallarını alt üst ederek kaza yapması sonucu hiçbir hatası olmayan insanın sakat kalması veya ölmesine neden olması da bu bağlamda ele alınmalıdır.   

   Bu bağlamda bedensel engellilik ve hastalık durumları, insanların kendi ihmal ve hatalarının, insanın hür iradesinin yanlış kullanımı sonucu ortaya çıkmaktadır denilebilir. Fakat her zaman bu böyledir demek pek mümkün değildir.

   İnsanın bu dünyadaki kötü ve çirkin amellerinin ahirette karşılığı olduğunu haber veren ayetler çoktur. Lâkin, dünyadaki kötü amellerin karşılığı olarak bu dünyada başına mutlaka bir musibet geleceğini sarih olarak bildiren bir ayet yoktur. Bunun böyle olabileceğini daha çok "kim bir kötülük işlerse onunla cezalandırılır", ve benzeri ayetleri anlama münasebetiyle rivayet edilen hadislerde görmekteyiz.

   Bu hadislere göre mü'min bir kimse bu dünyada yaptığı kötülüğün cezasını bu dünyada çeker ki, bu da onun kötülüklerine keffâret olur.

Gazâlî'nin deyimiyle nihaî iyilik için insana verilen kötülük kılığındaki iyiliklerdir. Hatta mü'minin ayağına diken batması, başının ağrıması bile günahlarına keffaret niteliğinde vukûbulur. O, bunların sayesinde günahlarından arınmış olarak ahirete gider. Bu bağlamda şu iki hadisi almak mümkündür:

"Bir Müslüman'a isabet etmiş herhangi bir hastalık, dert, hüzün ve gam yoktur ki, Allah bunu, onun hataları için keffâret kılmış olmasın." [20] 

"Allah batan bir diken de dahil olmak üzere, başına gelen her bir musibet nedeniyle, Müslüman'ın hatalarını ve günahlarını örtmekle kalmaz, onu bir derece de yükseltir." [21]

   Bu anlamda musibetleri, Mü'minlere verilen ilâhî bir ceza olarak görmek pek mümkün görünmemektedir. Bilakis, bu onlar için hayırdır. Çünkü sabır karşılığında günahların bağışlanması, derece ve mükâfâtın ziyadeleşeceği müjdesi vardır.

   Ayrıca peygamberlerden Hz. Eyyûb ve Hz. Yakub'unda (a.s) hastalık ve engel durumlarına maruz kaldığı hatırlanacak olursa, engellilik ve hastalıkların arkasında her zaman somut bir günah ve kusur vardır, demek mümkün olmayacaktır. Zira Peygamberlerin ismet sıfatı vardır ve onlar yanlışa düşecek bile olsalar hemen vahiyle uyarılmışlardır. Bu tür musibetlere dûçar olma nedenleri ise, örnek ve önder oluşlarındandır. "kendilerinde güzel örnekler" [22] olan Peygamberler karşılaşılan acı ve ızdırapların dayanılabilir olduğunu insanlara göstermişlerdir.

   Yapılan bazı araştırmalar sonucu ortaya çıkan bir durum da, bazı engelli kimselerin engel (özür) durumlarını, ailesinin bir hatasına mukâbil kendilerine verilmiş ceza olarak değerlendirmesidir. Engelli birey, ailesinin bir hatasının bedelini ödemekte olduğunu düşünmektedir. Ortopedik ve görme engelli bireylere uygulanan anket sonucu, engelli kimselerin %32 sinin bu şekilde düşündüğü tesbit edilmiştir. 23] Kur'anın bireysel sorumluluk konusunda ortaya koydugu genel ilkeler göz önüne alındığında bu inanışın Kur'anla bağdaşmadığı ortaya çıkmaktadır.
"Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü taşımaz" [24] "Hiçbir günahkar başkasının günahını çekmez" [25]

   Ayetlerden anlaşıldığı üzere ailenin günahı çocuklarında ve diğer yakınlarında bedensel engellilik olarak tezahür etmez. Ailenin ihmali sonucu bedensel engelli olabilir ama ailenin işlediği bir günah neticesi çocuk bedensel engelli olamaz.

   Kur'an-ı Kerim, insanı bir takım yanlış tasarruflar neticesi başlarına gelebilecek mûsîbetlere karşı uyarır:

"Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" [26] "Korunma tedbirlerinizi alın" [27] şeklinde somut ve çok temel öneriler getirerek bedenen ve aklen insanları sağlıklı yaşamaya teşvik etmektedir.

   Ayrıca Kur'an-ı Kerim, bedenî ve zihinsel engelliliğe direkt yada dolaylı olarak neden olan unsurlara da "tedbir yasaklar" getirmektedir. Kur'an'ın alkollü içki ve kumar yasağı[28] bu bağlamda ele alınabilir.

 Trafik kazalarının %60'ı, akıl hastalıklarının ise %50 si alkollü içki tüketiminden kaynaklanmaktadır.[29]

   Alkollü içkilerin beyin ve omurilikten müteşekkil merkezî sinir sisteminde yaptığı tahribat sonucu bir çok hastalık ve bunun neticesinde de bedensel engelliliğe neden olduğu bilinmektedir.[30] Hamileyken alkol alan annenin çocuğunun sakat doğma ihtimali ise çok yüksektir.[31]

   Dînîmizce uyuşturucu kullanımının yasaklanması [32] da insan akıl ve beden sağlığını direkt tehdit etmesi nedeniyle, bedensel engellilik ve hastalıklara karşı bir ön tedbir şeklinde değerlendirilebilir.

   Haramlığı helâlliği noktasında İslam fıkıh külliyatında kesin bir şey söylenemeyen sigaranın, vücuda mutlak zararlı olduğu pozitif bilimlerce ortaya konan bir realitedir. Nitekim, sigara kullanımına bağlı gelişen damar tıkanıklığı sonucu, ayak parmaklarında ve bacakta kangrenin ortaya çıkması neticesinde görülen ampütasyon (uzvun kesilmesi) vakâları da her geçen gün artmaktadır. [33]

   Çağımızda insan hayatı, teknolojinin bir ürünü olan motorlu araçlar sayesinde kolaylaşırken, konulan kuralların ihlâli, hak-hukuk tanımama ve sorumluluğun bilincinde olmama neticesinde tam bir kâbusa dönmektedir. Bu bağlamda ihlâli durumunda vahim sonuçları açık ve net olan trafik kurallarına dair, Kur'an'ın "kendi ellerinizle kendînîzi tehlikeye atmayın" uyarısı, 14 asır önce koyulmuş çağlar üstü ve evrensel ilahi bir uyarı şeklinde anlaşılabilir.

   Kur'an ayetleri baz alındığında ortaya çıkabilecek sonuçlar şunlardır. Bedensel engellilik, bazen insanın bizzat kendi ihmal ve hatasının sonucu ortaya çıkabilen bir durum olabilir. İnsanın özgür iradesinin yanlış tasarrufu sonucu ortaya çıkan, kötü ve çirkin davranışlarına mukabil Allah tarafından kendisini arındırmaya yönelik bir keffâret olarak da verilebilir. Ki her zaman bu böyledir denilemez. Bir kimse başka bir kimsenin günâhı mukabili Allah'tan bir ceza olmak üzere engelli konuma getirilemez. Kur'an engelliliğe yol açan durumlara karşı genel ilkelerle insanları uyarmakta ve bazı tedbir-yasaklar getirmektedir.

   Herhangi bir hata, ihmal ve kusurun olmadığı durumlarda ortaya çıkan engellilik ise Allah'ın kullarına yönelik özel bir tasarrufudur ki buna imtihan diyoruz.

   Kur'an'a göre Engellilik Bir İmtihandır

   Kur'an, insanın yeryüzünde yaratılması ve yaşatılmasını, yani dünya hayatını bir imtihan süresi olarak belirler.

   Kur'an, bu imtihan kelimesini, insanın, ahlâkî değerlerinin ortaya çıkarılması için sıkıntı ve refah gibi durumlarla karşı karşıya bırakılması anlamında kullanır. [34]

   İnsanlar, iyi ve güzel şeylerin verilmesi ile de denenmekte, alınmasıyla da denenmektedir. Biz konumuz itibariyle negatif durumda-alınma süreci-insanın denenmesi inceleyeceğiz ve bu bağlamda insanın engellilikle sınanmasını irdeleyeceğiz.

"O hanginiz daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı" [35] "Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden yarattık da, onu işitici görücü yaptık." [36]

   Sizi yeryüzünün halifesi yapan, size verdiği şeylerden sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur." [37] "Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz" [38]

"Andolsun sizi, korku, açlık, mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele." [39]

   Ayetlerde yerin-göğün ve ikisi arasında akıp giden hayatın, ve ölümün insanları "güzel amel" bakımından denemek için yaratıldığı anlatılmaktadır. Kur'an'a göre evren ve onun içindeki her şey insana hizmet etmesi için, insan da denenmek için yaratılmıştır.

   İnsanın yaratılışı denenmeye uygundur. "Nefse ve onu şekillendirene, ona kötülüğünü ve korunmasını ilham edene and olsun ki ..." [40] ayetinden anlaşıldığı üzere insan hem pozitif hem de negatif istidatlarla yaratılmıştır. Bu sayede insan iyiliğe de kötülüğe de meyledebilir.

İnsanın işitici ve görücü yapılmasının nedeni de imtihândır. Şevkâni, imtihan ancak hilkatin eksiksiz olmasından sonra mümkündür derken [41] ; Taberi, imtihan için insanın fıtratı sıhhatli, aklı selim olmalıdır demektedir. [42]

   İnsanlar, iman ve amelde imtihan edilmektedir. [43] İmanda imtihan, insanın Allah'ın kudretine, ilmine, adâlet, merhamet ve sevgisine güveniyle ilişkilidir. [44]

"Bu durumda imtihanlardan biri ve başta geleni, çekilen acılar ve sıkıntılar karşısında Allah'ın kudreti, ilmi, adâleti, merhameti ve hatta ileri boyutlarda varlığına iman konusu, bir içsel tereddüt ve kuşkuya, ya da bir dışsal itiraz ve eleştiriye maruz kaldığında, iman açısından negatif duygu ve düşüncelere kapılmamak, onlara yenik düşmek yada onları bir türlü başarıyla atlatmak şeklinde gerçekleşecek olan iman imtihanıdır." [45]

   Hayat da, çekilen acılara Kur'anda verilen cevap, bunun bir imtihan olduğudur demektedir. [46]

   Kur'an bir acı ızdırap ve musibetle karşılaşan insanlara "biz Allah içiniz ve ona döneceğiz" [47] demesini öğütlemektedir. Böyle durumlarda Allah'a imanın bu şekilde tasdiki, insanın Ona îtimât ve güveninin zor bir imtihanıdır. [48]

   İnsanın iman konusundaki sınavını başarıyla tamamlamasının ardından amel bazında (davranış boyutlu) sınanma başlamaktadır. Zira ayete göre "insanlar yalnız inandık demekle hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki biz onlardan öncekileri denedik ki Allah doğru olanları bilsin ve yalancıları bilsin" [49]

"Bu deneme ile amaç, insanın bundan ibret alması ve günahlarına tevbe etmesidir [50]." Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:

"Görmüyorlar mı onlar, her yıl bir iki defa (çeşitli belalarla) deneniyorlar yine de tevbe etmiyorlar, ibret almıyorlar [51]."

   Bu deneme ile Allah müminleri arındırıyor, kafirlerin ise mahvını hazırlıyor.

   Anlaşıldığı vechile insanın sınadığı ikinci konu ise amelidir. Yani verilen ve alınan karşısında geliştirdiği davranışlardır. Allah'ın vermesi ve ziyadeleştirmesi ile alması ve eksiltmesi durumunda insanın ne yapması gerektiği 57 Hadid/23 te "elinizden çıkana üzülmeyesiniz, size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız" şeklindedir.

   İnsanların acı ve ızdırablar karşısında geliştirmesi istenen ahlâkî değer, üzülüp hayata küsmemektir.

   Bakara 155. ayette Allah Teâlâ insanları mallarından ve canlarından eksiltmek suretiyle sınayacağını bildirmiş ve sabredenleri müjdele, ifadesiyle de, böyle durumlarda insanın geliştireceği ahlâkî değerin sabır olması gerektiğini bildirmektedir.

   Ahlâki değer diyoruz çünkü, Allah Teâla verdiği acı-ızdırab ve sıkıntılarla insanı geçirdiği imtihan sürecinde kişilik eğitimine tabi tutmaktadır.

Bunu şu ayetten anlamak mümkündür. "Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek onun halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır." [52] Buradan bazı zorlukların Allah'ın varlığı ve emirlerinin kabul edilmesini kolaylaştırmanın eğitimsel bir aracı olduğu anlaşılmaktadır. Musîbetler, bunlarla karşılaşanların iman yönünden olgunlaşmaları kadar, davranış, ahlâk ve karakter yönünden de olgunlaşmalarına katkıda bulunur. [53]

   Bu anlamda musîbetler, İslam'da fazlasıyla önemli bir amaca hizmet edici olarak, yani Tanrının varlığının ve gücünün, insanın yaratılmışlığının, Tanrının murad ettiği her şeyi yapma gücünün, insanın bu iradeyi benimseme mecburiyetinin, Tanrının insanın onu daima hatırlamasını isteyişinin ve insanın da bu bilinçten sık sık sapmasının bir hatırlatıcısı olarak görülebilir. [54]

   Bir realitedir ki, insan peşinde koştuğu bir çok şeyin elde ettiği zaman bilmediği değerini, o şeyi kaybettiğinde anlar. Bu anlamda almak kişisel bir eğitim değeri taşır.

   Nasıl ki demirin şekillenmesi için yüksek ısıya tutulması gerekmektedir, insanoğlu da yaratıcısının istediği şekle ve olgunluğa ulaşabilsin diye bazen, bizzat Onun tarafından yaşamsal zorlu tecrübelerle baş başa bırakılmaktadır. Bu durum tıpkı bir heykeltıraşın eserini oluştururken çekiç darbelerini elindeki malzemeyi şekillendirmek, gönlündeki arzusuna ulaşmak amacıyla vurması gibidir. Allah' ın insanları hastalık-engellilik gibi zorlu sınavlardan geçirmesi de buna benzer. Esas itibariyle zorluklar, insan onları aşmayı başardığı takdirde, insan bulunduğu seviyeden daha üst noktalara gelmesi için hayati bir sıçrama tahtası işlevi görebilir. Belki de sırf bu yüzden en zorlu sınavlardan peygamberler geçmişlerdir. [55]

   Musîbetlerle sınanan kimsenin yalnız kendisi değil yakınları ve çevresi de eğitilmekte, olgunlaştırılmaktadır. "Ötekiler karşılaşılan musibetlerin de yardımıyla birbirinin duygularını paylaşarak, onların yardımına koşarak olgunlaşırlar. Birbirlerinin çektiği sıkıntılardan ders ve ibret alarak yetişirler. [56]

   Bu anlamda Kur'an'dan ortaya çıkan mutlak realite, insanların bu dünyada sınavda olduğu ve zihinsel yeterliliğe sahip tüm insanların denendiğidir. Bu sınavda insan, sınav türünü seçme yetkisine sahip değildir. Bu bağlamda engelli ve hasta kimselerin sınadığı açık ve net anlaşılmaktadır. Engelli kimsenin Kur'an'ın ortaya koyduğu "imtihan" olgusunu iyi kavraması gerekmektedir. Neden ben ya da niçin başıma geldi diye sürekli sorgulayarak, kalıcı kronik bir şüpheye mahal vermeden, olmayan veya fonksiyonlarını yitiren uzuvları aracılığıyla iman ve amelde sınandıkları bilincini açık tutması gerekmektedir. Zira engeller Allah'ın merhamet ve adâletini hissetmeye, görmeye ve ona kulluğa engel olmamalıdır.

   Ayrıca engelliliğin bir imtihan olduğunu, verilen şu örnek de çok açık ve anlaşılır kılmaktadır.

   Bedensel engelli bir kimse bir İslam düşünürüne şöyle bir soru yöneltti: Benim suçum neydi de ben daha dünyaya gelmeden önce topal olmam takdir edildi? İslam düşünürünün buna cevabı şu şekildedir:

   Engelli kimseye hitaben, "Siz öğrencilerinizden on tanesini yanınıza çağırdınız ve dokuzuna araba ama birine araba yerine bisiklet verdiniz. Ve ona; bunu sana, seni denemek için veriyorum, yani bunun karşılığında teşekkür edebiliyor musun, edemiyor musun? Payına düşeni saygıyla mı karşılıyorsun, yoksa isyan ve itiraz mı ediyorsun, bunu ortaya koymak istiyorum dediniz" diyerek olayın imtihan yönüne dikkat çekilmiş ve olay aydınlatılmıştır. [57]

   İnsanın yaratılma-yaşatılma sürecinde tabii olduğu imtihan bilincinin açık tutulması sayesinde engelli kimseler, hâli hazırdaki durumlarının ahirette tüm zorlu engelleri aşmada en önemli unsur olacağını unutmamalıdır. Zira Allah'ın bu konudaki vâdi gayet açıktır: "Sabredenleri müjdele".

   Sonuç itibariyle, insan ister kendi ihmal ve hatası sonucu engelli duruma düşsün veya Allah'ın kulları üzerindeki mutlak tasarrufu (Kudret-i İlahi-Takdir-i İlahi) sonucu engelli olsun her hal ü karda iman ve amel bazında imtihan halindedir.

   Çok önemli bir hususta, doğuştan gelen veya sonradan ortaya çıkan her türlü engelliliğin dünya-ahiret bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiğidir. Olayı sadece dünya hayatı çerçevesinde değerlendirmek eksik bir değerlendirme olur ki, bu da bizi, Allah'ın adâletinden, rahmet ve merhametinden şüpheye götürür.

   Ebedi bir hayatın varlığına inanmak ve o hayatta ilahî adâletin tam olarak gerçekleşeceği inanç ve bilgisi fânî dünya günlerinde yaşanan engellilik ve hastalığa mukavemet etmeyi temin eder. Çünkü, gücü yettiği kadarını yapıp hâlâ değiştiremediği durumların ahirette değişeceği inancı, insanın içine huzur ve ferahlık vermektedir. İlahî kudrete havale edilen ve insanın gücünü aşan engelliliğin, mutlaka bir gün sona ereceği, özel mükâfatlarla yepyeni bir yaşamın başlayacağı inancı insanın sabır ve duâ gücünü artırmakta, kulluğa motive etmektedir.

----------------------------------------------------------------------------------------------

 [1] Şura, 42/30.  [2] Nisa, 4/79. [3] Şura, 42/48.  [4] Rum, 30/36.  [5] Nisa, 4/123. [6] er-Razî, a.g.e., 11/52-53. [7] Müslüm b. Haccac el Kuşeyri, el-Cami'us-Sahih, nşr: M. F. Abdulbaki, Mısır, 1374/ 1955,  Birr ve Sıla, 14 (4/1993). [8] Reşid Rıdâ Abduh, c.5, s.435.  [9] el-Heysemî, Nuruddin Ali b. Ebî Bekir, Mecmau'z-Zevâid ve menba'ul Fevâid, 2. baskı, Dâru'l-Kitabi'l-Arabî, Beyrut, 1967, 7/103-104.  [10] Razi, a.g.e., VII, 412, el Kurtubi, a.g.e., c. XVI, 30 (42/30), Hazin a.g.e., c. IV, 86, Meraği, Mustafa (Ö.1364/1945), Tefsiru'l Meragi, Mısır, 1946, c. XXV, s. 48. [11] Taberi, Câmi'u'l Beyân, 5/294; el-Münziri, Zekiyyüddin Abdullazîm b. Abdulkavi, et-Tergib ve't-Terhib Mine'l Hadisi'ş-Şerif, Mısır, 1954, c.4, s.294. [12] Zelzele, 99/7-8.  [13] El-Alûsi, a.g.e, 30/212.  [14] Âl-î İmran, 3/56.  [15] er-Râzi, a.g.e, 8/72.  [16] Âl-î İmran, 3/165.  [17] el-Alûsî, a.g.e, 4/116.  [18] Âl-î İmran, 3/152.  [19] el-Hazin, a.g.e., I, 338, Mehmet Vehbi (Ö.1949 M.), Hülâsatu'l Beyan fi Tefsiri'l-Kur'an (Büyük Kur'an Tefsiri), Üçdal Neş., İst., 1966, c.II, s. 777. [20] Müsned, III, 24. [21] Buhâri, Merdâ, I, VII, 2, Birr, 46-7, III, 1991-2. [22] Ahzâb, 33/21; Mümtehine, 60/4-6.  [23] Kula, Naci, a.g.m, s.199. [24] İsra, 17/15. [25] Fatır, 35/18; Ayrıca bknz; Maide, 5/105; En'am, 6/31; Tûr, 52/162 ... [26] Bakara, 2/195. [27] Nisa, 4/102. [28] Maide, 5/90. [29] Seyyar, Ali, Sosyal Siyaset açısından Özürlülüğe Karşı Mücadele, Türdav yay., İst, 2001, s.85.  [30] Demirbaş, Mehmet Ali, İçkiyi Bırakmak, sayı:760, Mart 1997 s.25.  [31] Demirbaş, a.g.y.  [32] İslam ve Toplum, İSAM, TDV, İst, 2000, 5. baskı, c.2, s.69. [33] Örs, Yaman, Siğara Sorununa Eleştirel Bir Bakış, Bilim ve Teknik, sayı:233, Nisan 1987, s.39. [34] İlhami Güler, Kur'ana göre Allah ve Ahiret İnancının Ahlak İle İlişkisi, Doktora Tezi, Ank. 1990, s.48. [35] Mülk, 67/2.  [36] İnsan, 76/2.  [37] En'am, 6/165. [38] Enbiya, 21/35.  [39] Bakara, 2/155; Ayrıca bkz, Kehf, 18/7; Hud, 11/7; Ankabut, 29/2.  [40] 91 Şems, 7-8-9.  [41] eş-Şevkâni, Muhammed b. Ali, Fethu'l Kadîr, 2.Baskı, Kahire, 1383/1964, 3/345. [42] Taberi, a.g.e., 29/127.  [43] Cebeci, Lütfullah, Kur'anda Şer kavramı, Ankara, Akçağ yay, 1985, s.131. [44] Yaran, a.g.e., s.119. [45] Yaran, a.g.y. [46] Agoup, Mahmoud, The problem of suffering in Islam, Journal of Dharma, Vol.2, 1977, s.276. [47] Bakara, 2/156. [48] Agoup, a.g.e., s.276.  [49] Ankebût, 29/2. [50] Karagöz, İsmail, Kur'an'a göre Musibetler açısından İnsan ve Toplum. [51] Tevbe, 9/126.  [52] Araf, 7/94. [53] Yaran, a.g.e., s.122. [54] Austin, Umar, Suffering in Muslim Religious Thought, The Islamic Quarterly, Vol. XXVI, 1982, s.34. [55] Çolak, Esma Yasemin, Ku'an ve Mucize, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2002, s.77. [56] Yaran, a.g.e., s.122. [57] Çiçek, Yakup, Bulgaristan Hatıraları, İst, 2000, s.64.

 


* BENZER KONULAR

Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Bugün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Bugün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Bugün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Bugün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Bugün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:55:37 ÖS]


Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:46:16 ÖS]


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Nisan 23, 2024, 08:03:23 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41