Gönderen Konu: Rabbimiz Bize Acıdı ve Resûlullahı Gönderdi  (Okunma sayısı 102 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Rabbimiz Bize Acıdı ve Resûlullahı Gönderdi
« : Mart 04, 2021, 07:00:01 ÖÖ »
Rabbimiz  Bize Acıdı ve Resûlullahı Gönderdi

Sevgili Peygamberimiz kâinatı şereflendirmeden önce insanlar bilhassa Arap yarımadasındakiler putlara tapıyorlardı!..
 
İçinde bulunmakla şereflendiğimiz receb ayının 27. gecesi, (bu sene 10 Mart'ı 11 Mart'a bağlayan önümüzdeki çarşamba gecesi) mübarek Mirâc Kandilidir...

Mirâc merdiven demektir. Resulullahın göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir.

İnsanlar, aciz yaratıldığı için, bir yerden medet ummaya, bir yerden güç almaya mecburdur. Başka türlü sıkıntı veren hadiselere, hastalıklara karşı direnemez.

Rabbimiz bu ihtiyacımızı bildiği için bize Peygamberler (aleyhimüsselam) gönderdi. Gerçek ve hak olan mabudumuzu bizlere bildirdi.

Peygamberlerin arasındaki zaman uzadıkça, insanlar bu ihtiyaçlarını temin için başka şeylere tapmaya ve onlardan medet ummaya başladılar.

Sevgili Peygamberimiz dünyamızı ve kâinatı şereflendirmeden önce insanlar bilhassa Arap yarımadasındakilerin tamamına yakını putlara tapıyorlardı.

Bizleri yoktan var eden, yerde ve gökte ne varsa hepsini bize hizmet ettiren Rabbimiz, bize acıyarak en son ve en büyük, yaratılmışların en şereflisi olan Resûlünü bizlere gönderdi...

Dünyanın en şefkatli kalbine sahip olan Sevgili Peygamberimiz, putlara tapanların sonunun Cehennem olacağını biliyor ve onlara acıyordu. Fakat onlar kendilerine acımıyorlardı. Gece ve gündüz durmadan kavmini hidayete davet ediyordu.

Dokuz senede çok az sayıda kimse Müslüman olmuştu. Mekke halkı iman etmiyor, edenlere de vahşice işkence yapıyorlardı...

Kureyş kâfirlerinden artık ümit kesilmişti. Civar illere gidip belki onların ateşten kurtulmalarına vesile olabilirim düşüncesiyle Resûl-i ekrem, hicretten bir yıl önce yanlarına Zeyd bin Harise'yi de alarak Taif'e gitti... Taif halkına bir müddet nasihat etti. Hiç kimse iman etmedi. Alay ettiler, işkence yaptılar, çocuklara taşlattılar. Mübarek ayakkabıları kanla doldu...

Kalpleri çok kırılmıştı, çok üzgün idiler. Onları Cehennem'den kurtarmaya uğraşanlar böyle mi karşılık göreceklerdi?

Oldukça yorgun idiler. Hava da çok sıcaktı; biraz dinlenmek için yolun kenarına oturdular. Peygamberimiz aleyhisselam; "Ey Rabbim! Sen benden razı isen, başıma gelenler önemli değildir" diye dua etti.

Cebrâil aleyhisselam geldi, Rabbimizin selamını getirdi ve dedi ki: "İman etmeyen kavimlerin tamamı helâk oldular. Habibim isterse kendisi ile beraber iman edenler çıksın! Ben dağlara hükmeden meleklere emrederim, etraftaki iki dağı birleştirir ve hepsini yok ederler."

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz buna razı olmadı. Dedi ki:

"Hayır ya Rabbi! Bunlar bilmiyorlar, bilselerdi böyle yapmazlardı. Belki ileride bu inatlarından vazgeçer ve imanla şereflenirler. Olabilir ki, bunların zürriyetinden dinimize hizmet eden bir nesil meydana gelir..."

Öyle de oldu... Eshab-ı kirâmın sayısı 150 bin civarında oldu. Onlardan sonra Tâbiinden de büyük âlimler, büyük mücâhidler meydana geldi ve mukaddes dinimizi bize kadar ulaştırdılar...

M. Said Arvas.

Dindar Olmak gerici Olmak Değildir

Müslümanlar, dinlerine ne kadar değer vermişlerse, dünya işlerinde o kadar başarılı olmuş, ilerleme kaydetmişlerdir.

 İnsanoğlu, her geçen gün biraz daha ilerleme kaydetmekte, yeni buluşlar ve keşifler elde etmekte ve daha ileri seviyelere ulaşabilmektedir. Bu ise ona ihsan edilen akıl sayesindedir.

Aklı olmayan hayvanların yaşayışlarında hiçbir değişiklik söz konusu olamaz.

İlk yaratılan karınca, toprak altında yuva yapardı, topladığı gıdaları oraya biriktirirdi, kendisinden büyük yükler taşırdı. Bugünkü karınca da aynı şeyi yapıyor...

İlk yaratılan arı, nasıl ki önce peteğini yapıyor ve altıgen şeklinde meydana getiriyordu ve daha sonra içini çiçeklerden topladığı gıdaları bala çevirip peteğini dolduruyordu ise, bugünkü arı da aynısını yapmaktadır... Hiçbir gelişme ve değişiklik yoktur onların hayatında.

Fakat bizim hayatımız çok farklı. Yüz sene önce ölen bir insan, bugün dirilse, dünyamızda olup bitenlere bir baksa, ne kadar şaşıracak, âdeta gözlerine inanamayacak.

Yaptığı bir aletle, bulutların üstünde seyretme imkânı, dünyanın öbür ucundaki ile görüşüp konuşabilme nimeti, daha neler neler...

Gün yoktur ki, insanlar ilim ve teknik bakımından yeniliklerle tanışmasın. Artık eskiye dönüş mümkün değildir.

Meselâ, asrımızda yaşayan birine "Eskiden yaya veya atla seyahat edilirdi. Sen de ecdadın gibi yap!" desen, kaç kişiyi buna razı edebilirsin?

Elektrikle değil, gaz lambası ile aydınlanmayı kime kabul ettirebilirsin?

Dünyanın en yüksek iknâ kabiliyetine sahip olsanız bile, kimseyi yanınıza alamazsınız.

Netice olarak; kimse gerici olmaz, olamaz ve olmak da istemez. Bazıları bundan niçin endişe ediyorlar?

Bazı şeyler değiştirilemez, yerlerine bir başkası konamaz. Meselâ "Güneş milyonlarca sene önceden yaratılmıştır. Bu artık eskidi, bununla aydınlanmak, ise gericiliktir. Biz yeni bir güneş bulalım, o bizi aydınlatsın. Değilse ilerici olamayız" denebilir mi? İstense bile başka güneş bulunabilir mi?

Bize ışık ve hayat veren bu güneşi beğenmezsek aptallık etmiş oluruz; hayatımızı da sona erdirmiş oluruz.

Mukaddes dinimiz de manevi güneşimizdir. Güneş gibi, eskimez ve alternatifi yoktur.

Tarih şahittir ki, Müslümanlar, dinlerine ne kadar değer vermişlerse, dünya işlerinde o kadar başarılı olmuş, ilerleme kaydetmişlerdir.

Bir aşiretten cihan imparatorluğu çıkaran, altı asır üç kıt'aya hâkim olan Osmanlı devletinin kurucusu Sultan Osman'ın oğluna yazdığı vasiyeti meşhurdur. Bir bölümü şöyledir:

"Ey oğlum! Allah için cihad et. Padişahlığın aslı ve esası İslamiyet'tir. Bizim mesleğimiz Allah yoludur. Maksadımız onun dinini yaymaktır. Yoksa kuru bir cihangirlik davası değildir..."

Evet, bir gün gelecek ve herkes çok iyi anlayacak ki, dindar olmak gerici olmak değildir.

M. Said Arvas.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41