Gönderen Konu: SABIR NURUN VE CENNETİN OLSUN EY KARDEŞİM  (Okunma sayısı 373 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2125
SABIR NURUN VE CENNETİN OLSUN EY KARDEŞİM
« : Temmuz 23, 2018, 08:37:55 ÖÖ »
SABIR NURUN VE CENNETİN OLSUN EY KARDEŞİM!

Ruhumuz yürüsün saadet asrına doğru… Tam yanı başımızda belirsin Ümmü Süleym’in o dik duruşu… Sesleniyor sabır örneği, aceleci fıtratına… Akşam ruhunu teslim eden evladının saklıyor ölüm haberini eşinden… Direniyor, sabrediyor, sıkıyor dişini… O haldeyken bile düşünüyor eşini…

Alıştırarak anlatıyor. Kocasını, evladının bir emanet olduğuna ikna ediyor önce. Ama ince ince eleklerden geçirilmiş cümleler dökülüyor ağzından. Zemini hazırlıyor Ümmü Süleym: “Komşuna bir emanet versen, zamanı gelince geri istesen, ama o, vermek istemese?” diyor. Beklediği cevap geliyor kocası Ebu Talha’dan: “Olur mu öyle şey?” diyor. Önce kocasını ikna ediyor. Bekliyor saatlerce, evlat acısı çeken çoğu annenin erişemeyeceği sabırla. Ve: “Allah, bize verdiği emaneti geri aldı” diyor sükûnetle…

Bencil değildi Ümmü Süleym. Eşini, onun yorgunluğunu, duygularını incitmemeyi düşünüyordu. Korkuyordu, isyan edip Allah’tan uzaklaşmasından…

Ey eşiyle ve onun ailesiyle sınanan ve zerre kadar düşünmeyip zamanı ve mekânı kollamadan, aklından geçen zehir gibi sözleri, bir ok gibi kocasının kalbine fırlatan kardeşim!

Canın, ciğerin, evladını mı toprağa verdin? Gözünün önünde tırnakları mı çekiliyor ciğerparenin? Yoksa dayanamayacağın işkencelerden mi geçiyorsun? Nedir bu feryadı figanın? Neden sabredemiyorsun? Başına gelenler Allah’ın takdiri değil mi? Kendi ailen, annen, baban, kardeşin hatasız mı? Onlardan bir hata sadır olduğunda kapatıyorsun üzerini şimşek hızıyla, yalan mı? Seviyorsun, kabullenmişsin oldukları gibi onları.  Öyleyse, zamanı gelmedi mi, senin üzerinde en çok hak sahibi olan insanı sevindirmenin? Yoksa denizin üzerine tahtını kurarak, fitne saçan askerlerinin marifetlerini dinlerken kalplerine fitne salarak karı-kocayı ayıran neferini tebrik edip onu, en başarılı talebesi ilan eden İblisi mi mutlu edeceksin? Öyleyse sen, o en büyük düşman, aile parçalama uzmanı, topluca cehennem çukuruna odun olmamızı hedefleyen şeytanın, en büyük arzusunu gerçekleştiriyorsun.

Dikkatli ol! En çok eşinin ailesini kötüleyecek sana. Onları düşman gösterecek. Başkasından hâsıl olsa aldırmayacağın durumları, gözünde büyütecek. Kin tohumları ekecek aranıza. Devamı da çorap söküğü gibi gelecek… Sağından yaklaşıp seni haklı gösterecek her seferinde. Neticede, eşin taşıyacak senin yüklediğin bu ağır yükü. Kaldıramayacak… Sabrı azalacak… Sıla-i rahmi bırakacak belki… Şeytan onu, senin anlayışsız olduğuna inandırıp, senden de soğutacak. Sonuçta şeytanın arzusu tahakkuk edecek. Birbirinden uzak akrabalar,  anlaşamamaktan şikâyet eden karı-kocalar ve Allah’ın razı olmadığı duruşlar sergilenip, cehenneme direk olmuş evlatlar perdah olacak cümle âlemde…

Ne düşünüyorsun ey kardeşim! Bu hikâyeyi, sabırla aydınlatmaya ne dersin? Yıllarca karşılığı verilmemiş olan emeklerin, bir ün meyve verecek, biliyorsun değil mi? Kıymet bilmesin, önemsemesin kimse seni, ne değişir ki? Âlemlerin Rabbi tarafından verilen bir emir değil mi? Yardımı, sabır ve namazı kuşanarak istemek ve beklemek… Sabredenle sabretmeyen, iyi ile kötü, insanın hası ile has olmayanı ayırt edilene kadar tahammül göstermek. Ama bu zorlu yolda bile, Allah ne emrettiyse onu yapabilmek. Nefsine yapılanı affetmek… Sana eziyet edene dua edip, onun için mağfiret dilemek… Kolay mı, kolay mı aynı cennete tabi olduğun Ümmü Süleym gibi olabilmek? Kendini ve duygularını hiçe sayıp, cennetinin anahtarı saydığı kocasını düşünebilmek?

ŞEYTANINI SABRINLA YOR EY KARDEŞİM! Gerisini düşünme. Sabrın nur olup, yolunu aydınlatacak, ışıklar saçacaksın. Seni yakmaya gelenler, sende dirilecek, göreceksin. Eşine destek olup, hoşlanmadığın şeylerde sabrettikçe, Allah’ın, senin üzerindeki lütuf ve inayetini artırdığına şahit olacaksın. Allah seni daha çok sevecek, eşine ve çevrene de seni sevdirecek, göreceksin. Zira sen, şu değerli hadisin takipçisisin:

“Kocası, kendisinden razı olarak ölen kadın, cennete girer.”

Eşini ve her şeyini hakiki manada kabullenmek, ona ve ona bağlı olan şeylere sabretmek ve tıpkı Ümmü Süleym gibi canını acıtmadan gerçekleri dile getirmek ve böylece sen de cenneti hak eden kadınlardan olmayı istiyorsun değil mi?

Öyleyse, evvela kabullenmek düşer sabrı nur edinmiş kardeşime, hayatına ortak ettiğin eşinin tüm ailesini, tıpkı ailen gibi… Sonra sabretmek düşer, o güzel yüreğine… Ve sabırda direnmek düşer, zor da olsa… Sabrında yardım etmek düşer kocana… Arada kalmış, sıkışmış yüreğine su serpmek düşer. Ki, fitnelerden arınmış tertemiz zürriyetlerin kapısı aralansın artık; bu zulüm yapışmış, haksızlıklarla kuşatılmış İslam coğrafyalarında…

Bak! Gör ve anla artık! Bu, senin sabrınla başlayacak… İlay-i Kelimetullah’ın hâkimiyeti ile kâmil olacak…

Sabırdır azık… Sabırdır vuslat… Sabırdır cennet… Sabırdır rıza-ı ilahi… Öyleyse sabret ey nefsim! Sabret et kardeşim! Sabret ki sabır, nurun ve cennetin olsun.





ZİNA VE SEBEPLERİ - EKLENDİ.

“Ey insanlar! Sizi tek bir nefis (Âdem)den yaratan, eşini de ondan var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın (dünyaya) yayan Rabbinize karşı takvalı olun.

Kendisi adına birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah’(a âsi olmak)tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının! Nitekim Allah sizi hakkıyla denetleyendir.” (Nisâ, 1) buyurarak üzerimizdeki lütfunu hatırlatan ve bu büyük nimetin kadrini bilmemizi isteyen Allah Teâlâ’ya hamd olsun. Aynı şekilde “Kendi (cinsi)nizden size kaynaşacağınız eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması da O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için elbette bunda nice ayet (ibretler) vardır.” (Rûm, 21) buyurarak, zina bataklığına düşmemenin çaresini bizlere gösteren Allah azze ve celle’ye hamd ederiz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e, onun tertemiz Ehl’i Beyt’ine, pâk ashabına ve kıyamete kadar onlara tâbi olan mü’minlere salât ve selam olsun!

İmdi; bu makalemizde zina hastalığından ve bu büyük günahın sebep olduğu felaketlerden bahsedeceğiz. Bu hastalıktan korunmak için İslam’ın ortaya koyduğu tedbirlere de özetle değinmeye çalışacağız. Allah azze ve celle bizleri ve bütün Müslüman kardeşlerimizi bu felaketten muhafaza buyursun!

Öncelikle bilinmesi gerekir ki Allah Teâlâ, insanlık neslinin takdir edilen zamana kadar devam edebilmesi için erkek ve kadına kuvvetli bir duyguyu musallat kılmıştır. Birbirlerine karşı hissettikleri bu cinsel duyguyu meşru ve temiz bir yolla giderebilmeleri ve kontrol altında tutabilmeleri için de nikâhı insanlık için bir sünnet kılmıştır. Nikâh ve mülk’i yemin (Allah’ın mü’minlere helal kıldığı cariyeler) gibi meşru bir yolun dışında bu duyguyu tatmin etmeye yeltenmeyi kesin bir şekilde yasaklamıştır. Zira böyle bir durumda bu kuvvetli duygu kontrolden çıkacak ve büyük felaketlere sebep olacaktır. Nitekim insanlığın azgınlıkta zirveye ulaştığı günümüzde her türlü cinsel sapıklık yayılmış ve hatta en iğrenç cinsel sapıklıkları savunan dernekler kurulmuş, bu sapıkları koruma altına alan kanuni düzenlemeler yapılmıştır. İşte bütün bu sapıklıkları önlemek için Allah Teâlâ nikâhı emretmiş ve zinayı bütün çeşitleriyle kesin bir şekilde yasaklamıştır.

1- Bütün Semâvî Şeriatlarda Zina Kesin Bir Şekilde Haram Kılınmıştır

Allah azze ve celle’nin dininin ve bütün peygamberlerle göndermiş olduğu şeriatların temel esasları; dini korumak, canı korumak, nesli korumak, aklı korumak ve malı korumaktır. Allah Teâlâ, nesli koruma altına almak için de bütün çeşitleriyle zinayı yasaklamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Zinaya yaklaşmayın; çünkü o çirkin ve yüz kızartan (fahşa) bir iştir; çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 32) Başka bir ayet’i kerimede, Allah’a hakkıyla kul olanların zina ve benzeri çirkin işlerden sakındıklarını ifade ederek şöyle buyurmaktadır: “Onlar Allah ile beraber başka bir ilâha da yalvarmaz (kulluk yapmaz)lar. Allah’ın dokunulmaz kıldığı insan hayatına, haklı bir gerekçeye dayanmadan kıymazlar. Zina etmezler.

Kim bunları yaparsa günahının cezasını görür. Kıyamet gününde o kimsenin azabı katlanacak ve orada hor hakir olarak sürekli kalacaktır. “ (Furkân, 68-69) Diğer bir ayet’i kerimede şöyle buyurmaktadır: “…Açık olsun, gizli olsun hiçbir günaha ve hayâsızlığa yaklaşmayın…” (En’âm, 151)

Muğire b. Şu’be radıyallâhu anhu dedi ki: Sa’d b. Ubade’nin: “Şayet hanımımın yanında bir adam görecek olsam, kılıcın keskin tarafıyla onu biçerdim” dediği, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaşınca, şöyle buyurdu: “Sa’d’ın bu ğayretine (kıskanç oluşuna) taaccüb mü ettiniz!? Allah’a kasem ederim ki ben ondan daha fazla ğayret (kıskanma duygusu) sahibiyim, Allah azze ve celle de benden daha fazla ğayret sahibidir. İşte Allah’ın bu ğayretinden dolayıdır ki, açık olsun, gizli olsun her türlü hayâsızlığı (fahşâyı) haram kılmıştır.” (1)

Abdullah b. Mes’ud radıyallâhu anhu dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hiç kimse Allah azze ve celle’den daha fazla ğayret sahibi değildir. İşte bundan dolayı da açık olsun, gizli olsun her türlü hayâsızlığı haram kılmıştır.” (2)

Zinanın haram olduğu Kur’an-ı Kerim, Sünnet’i Seniyye ve icma’ı ümmet ile sabittir. Bu çirkin işin haram olduğu “zaruriyyât’ı diniyye”den olup, İslam toplumunda yaşayan birisi bunu inkâr edecek olursa, kâfir olur.

2- Bu Çirkin İşi İnsana Süslü Gösteren, İnsanın Düşmanı Şeytandır

Çok çirkin bir iş ve kötü bir yol olan zinayı, insana süslü gösteren ve bu iğrenç işi insana emreden onun baş düşmanı şeytandır. Allah azze ve celle özellikle bu hususa dikkat çekerek şöyle buyurmaktadır:

“Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz nimetlerden yiyin. Şeytanın izinden gitmeyin. Çünkü o sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır. Şeytan sizi kötü olanı ve her türlü hayâsızlığı, ahlâksızlığı yapmaya, Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeye kışkırtır.” (Bakara, 168-169)

Allah azze ve celle ilk atamızı örnek vererek, insanda fıtri olarak yaratılışında var olan hayâ duygusunu ve örtünme ihtiyacını yok etmek ve böylece insanoğlunu her türlü hayâsızlık ve ahlâksızlık bataklıklarına sürüklemek için şeytanın nasıl derin tuzaklar kurduğunu beyan ederek biz Âdemoğullarını şöyle uyarmaktadır: “Ey Âdem! Sen de eşinle beraber cennete yerleşin. Dilediğiniz nimetlerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Bunun üzerine şeytan, edep yerlerini birbirlerine göstermek için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı, melek olmamanız veya burada ebediyyen kalmamanız için yasakladı.” Ve onlara: “Ben iyiliğiniz için size öğüt veriyorum” diye de yemin etti. Böylece onları parlak sözlerle aldattı.

O ağacın meyvesinden tattıkları zaman edep yerleri açılıverdi, onlar da cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Rabbleri onlara: “Ben size o ağacı yasaklamadım mı, şeytan sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır demedim mi?” diye seslendi.” (A’râf, 19-22)

Hz. Âdem ile Havva’nın mahrem yerlerini hemen örtmeye çalışmaları, utanma ve mahrem yerlerini gizleme duygusunun insana daha yaratılırken verildiğini göstermektedir. Şeytan, kendisine düşman bildiği insanı yenmek için öncelikle onun en zayıf yanı olan cinsellik duygusunu harekete geçirmeye, onu soyarak utanma duygusunu yok etmeye çalışmıştır.

Şeytanın işbirlikçileri de her devirde aynı yöntemi kullanmışlardır. İşte Âdemoğullarının bu şeytanî tuzağa düşmemeleri için Allah azze ve celle onları şu şekilde uyarmaktadır: “Ey Âdemoğulları! Size hem edep yerlerinizi örtecek, hem de vücudunuzu süsleyecek elbise indirdik. Ama takva elbisesi daha hayırlıdır. Bunlar, insanlar düşünüp akıllarını kullansınlar diye Allah’ın gönderdiği ayetlerdendir. Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne ve babanızın edep yerlerini birbirlerine göstermek için elbiselerini soyarak onları cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de aldatmasın; çünkü şeytan ve soyu sizin onları görmeyeceğiniz yerlerden sizi görürler. Şüphesiz Biz, şeytanları, iman etmeyenlere dost yaptık.” (A’râf, 26-27)

Bütün bu açık uyarılara rağmen şeytan, kadın hakları, kadın özgürlüğü, feminizm, erkeğin sultasına başkaldırma, eşitlik ve kendi benliğini ispat etmek gibi içi boş yaldızlı kuruntularla insanların çoğunluğunu tuzağına düşürmüş ve onları elbiselerinden soymuştur. Bütün dünyada biraz daha fazla çıplak olma çılgınlığı ve sarhoşluğu yaşanmaktadır. Bu da zinanın ve her türlü cinsel sapıklığın kapılarını sonuna kadar açmıştır. Allah’a hakkıyla iman etmeyenler, bu ahlâksızlık bataklığına iyice gömülmüş ve gerçekte amansız düşmanları olan şeytanlara dost olmuşlardır. Kendilerini alev alev yanan cehenneme götüren ne yaman bir dost!

3- İslam Nizamı ile Cahiliyye Nizamı Arasındaki En Temel Farklardan Biri de Kadın-Erkek Arası İlişkileri Düzenleme Şeklidir

Bu konuda İslam nizamı ile cahiliyye nizamı/beşeri sistemler arasında bir karşılaştırma yaparak, deriz ki: İslam, kadına tesettüre bürünmesini emrederek onu yabancıların hâin nazarlarından korumuştur. Cahiliyye ise kadını elbiselerinden soymuş ve onu hâince bakışlara açık hedef haline getirmiştir. İslam kadını, evinin idarecisi ve çocuklarının terbiye edicisi olup; ihtiyaç olmsâdıkça dışarı çıkmaz. Cahilî nizama bağlı olan kadın da evini bir otel odası gibi sadece dinlenmek için kullanır. Beşeri/şeytanî sistemler, kadını hürmet ve merhamet yuvası olan evinden dışarı çıkararak, toplumları ifsad etmişlerdir. İslam, toplumların ıslahı için kadınları tekrar asıl vazifelerine dönmeye davet etmektedir. Beşeri sistemlerde hayâ, iffet, namus, hürmet ve merhamet gibi ulvi duygu ve mefhumların hiçbir kıymeti yoktur. İslam ise, bütün bunları temel esasları arasında kabul eder. İslam, kadınların mümkün oldukça yabancı erkeklerden uzak tutulmasını emreder ve karma hayatı yasaklar.

Cahiliyye nizamı ise, bütün gücüyle karma hayatı teşvik eder ve evlerde, sokakta, iş yerlerinde, toplu taşıma araçlarında, eğitim-öğretim müesseselerinde, hastanelerde ve hatta askeriyede hiçbir sınır koymaksızın kadınların erkeklerle aynı ortamı paylaşmasını sağlar. Böylece insanların hevâlarını, şehevi arzularını ve nefislerini kamçılayarak âdeta kurt sürülerini kuzulara ve sırtlan sürülerini ceylanlara saldırtarak en hayâsız, en ahlâksız ve rezaletin diz boyu olduğu bir medeniyet örneği ortaya koymuştur. İslam, sağlıklı ve kuvvetli bağlarla birbirine bağlı bir toplumun oluşması için nikâhı emrederek, sağlam aile yuvasının kurulmasını gerekli görmüş ve aile yuvasını dinamitleyen ve insanların ruhlarını zehirleyen zinayı kesin bir şekilde yasaklamıştır. Cahilî/beşeri sistemler ise, ferdi özgürlük aldatmacasıyla var gücüyle zinayı ve sebeplerini teşvik ederek, nikâhın geri planda bırakılmasını sağlamıştır. Bütün bu hususlarda dünün cahilî sistemleri ile bugünün modern beşeri sistemleri arasında hiçbir fark yoktur. Zira her türlüsüyle cahiliyye, cahiliyyedir ve şeytanın direktiflerine göre hareket etmektedir.

Hz. Âişe radıyallâhu anha’nın şu hadisi, cahilî sistemin bu rezaletini gözler önüne sermek için yeterlidir: “Cahiliyye döneminde dört çeşit nikâh vardı: Birincisi: İnsanların bugünkü nikâhı şeklindeydi. İkincisi: Adam, hayızdan temizlenen hanımına derdi ki: “Falan kişiye varıp, onunla birlikte ol.” Kadının hamile olduğu belli oluncaya kadar kocası ondan uzak dururdu. Bunu da çocuğun asil  ve şerefli   olması için yapardı. Üçüncüsü: On kişiden daha az bir topluluk bir kadının yanına gider, hepsi onunla birlikte olurlardı. Çocuk olunca da, kadın çocuğu bunlardan birine ilhak eder, o da bunu kabul ederdi. Dördüncüsü: Pek çok kişi, kapılarında fahişe olduklarının alameti olarak bayrak bulunan kadınların yanına girer ve onlarla birlikte olurlardı…” (3)

4- Zinanın Toplumda Meydana Getireceği Fesâd ve Tahribât

Teessüfle belirtmek gerekir ki, günümüzde zina ve sebepleri kanser uru gibi -Allah’ın rahmet ettikleri hariç- bütün toplumu sarmış ve içten içe kemirmektedir. En büyük günahlardan olan hakiki zinanın gerçekleşmesi, sebeplerinin meydana gelmesine bağlıdır ki; bu sebepler, zina uçurumuna giden yollar gibidir. İşte bu sebeplerden kendisini koruyabilen hemen hemen hiç kimse kalmamıştır. Hasbunallâhu ve ni’me’l-vekîl!

Ebû Hureyre radıyallâhu anhu’dan rivayet edildiğine göre Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Âdemoğluna zinadan nasibi takdir olunmuştur. O buna mutlaka erişir. Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinası tutmak, ayakların zinası yürümektir. Kalbe gelince o, arzu eder, ister. Üreme organı ise bunu ya gerçekleştirir, ya da boşa çıkarır.” (4)

Bu hadis’i şerif, insanları zina bataklığına sürüklemede yazılı, görsel ve işitsel medyanın rolünü ortaya koymaktadır. Bütün çeşitleriyle medya, bir ahtapot gibi insanları sarmış, onları rezaletin bataklığına sürüklemektedir. Özellikle son dönemlerde sosyal medya denilen kokuşmuş bataklığın içinde debelenerek can çekişen insanların haddi hesabı yoktur. Yüce Mevlâ cümle ümmet’i Muhammed’i korusun!

Şimdi de zinanın toplumu sürüklediği felaketleri maddeler halinde sıralayalım:

1- Hayâ ve iffet duygusunun kaybolması: Zina ve sebeplerinin bir toplumda yayılması, o toplumda hayâ, iffet ve namus duygularının yok olmasına yol açar. Hayâsız ve namus duygusu kaybolmuş bir toplum, bütün gayri ahlâkî suçlara açık hale gelir.

Nitekim Batı’nın dünyaya dayattığı hayâsız ve namussuz medeniyette olduğu gibi; artık rezalet fazilet addedilmekte ve gerçek fazilet rezalet olarak görülüp dışlanmaktadır. Her türlü yüz kızartıcı cinsel sapıklıklar yayılmakta ve sapık insanlar artık sapıklıklarını övünç kaynağı haline getirmektedirler.

Sapıkların haklarını koruyan kanunlar çıkarılmakta ve böylece her çeşit sapıklık teşvik görmektedir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Eğer hayâ etmezsen, dilediğini yap!” (5)

2- Neslin bozulması: Meymûne radıyallâhu anha dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Aralarında zina çocukları yayılmadığı/çoğalmadığı sürece ümmetim hayır üzere olmaya devam edecektir. Aralarında zina çocukları yayılıp çoğaldığı zaman, Allah’ın onlara umûmi bir azapla azap etmesi yakındır.” (6)

Zinanın yaygın hale geldiği toplumlarda nesepler birbirine karışır. Nesiller manevi açıdan bozulur. Zina ürünü (veled’i zina) olan insanlar, toplumu türlü felaketlere sevk ederler. Nitekim ayet’i kerimede şöyle buyurulmaktadır: “Verimli toprağın bitkisi Rabbinin izniyle gür biter. Çorak toprağın bitkisi de kavruk ve cılız olur. Şükreden bir topluluk için ayetlerimizi işte böyle açıklarız.” (A’râf, 58) Helal nikâh yoluyla meydana gelen nesiller bereketli olacağı gibi; haram olan zina yoluyla meydana gelen nesiller de bereketsiz ve bozuk olacaktır. Günümüzde bütün dünyada görülen fesadın ve bozulmuş insan topluluklarının bir sebebi de bu olsa gerektir.

3- Hastalıkların yayılması: Zinanın yayıldığı ve artık aleni hale geldiği toplumlarda, daha önce hiç işitilmemiş ve görülmemiş hastalıklar artarak yayılır. Abdullah b. Ömer radıyallâhu anhuma dedi ki:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize yönelerek şöyle buyurdu: “Ey Muhacirler topluluğu! Beş şey vardır ki, bunlar başınıza gelecek olursa -ki ben, bunların başınıza gelmesinden Allah’a sığınırım-, artık (hayatta kalmakta) hayır yoktur: Bir toplumun içinde aleni yapılacak derecede zina açığa çıkacak/yayılacak olursa, daha önceki ataları arasında bulunmayan ölümcül hastalıklar ve taûn onların arasında yayılır…” (7)

Tıp ilminin mucizevi ilerlemeler katettiği şu son asırlarda eğer hastalıkların çeşitleri ve tehlikeleri daha çok artıyor ve çok çeşitli sinirsel, psikolojik ve zührevi hastalıkların önü alınamıyorsa; bunun temelinde başta zina olmak üzere günahlar vardır.

4- Eşler arası güvenin bitmesi ve aile yuvasının yıkılması: Güçlü bir toplum, sağlam ailelerden oluşur.

Bundan dolayıdır ki İslam, aileyi korumak için bütün tedbirleri almış ve aile yuvasının zayıflayıp dağılmasına sebep olacak hususları yasaklamıştır.

Zinanın toplumda yayılması, toplumun temel taşları olan aile yuvalarını dağıtır. Karı -kocadan birinin diğerini aldatması neticesinde bin bir güçlükle kurulan aile binası yıkılıp gider. Zira karı-koca artık birbirlerine güvenmezler ve güvenin olmadığı bir aile yuvasının ayakta durabilmesi mümkün değildir. Böyle çirkin bir nedenden dolayı aile dağıldıktan sonra bu eşlerden herhangi birinin sağlıklı bir aile yuvası oluşturmaya muvaffak olması çok zordur.

Dolayısıyla hem bu eşler ve hem de varsa çocukları zayi olacaklardır. Böylece toplumda büyük bir fitne ve fesat meydana gelir. Günümüzde boşanma nedenleri arasında en başta aldatmanın (zina ve sebeplerinin) gelmesi, bu fitneyi ve fesadı açıkça ortaya koymaktadır. Böylelikle şu hadis’i şerifin sırrı daha iyi anlaşılmaktadır: Ebû Hureyre radıyallâhu anhu dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘’Dininden ve ahlakından razı olduğunuz (dindar ve ahlaklı) bir kimse, velisi olduğunuz kızı sizden isteyecek olursa, onu evlendirin. Eğer bunu yapmayacak olursanız, yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat meydana gelir.” (8)

5- Cinayetlerin Artmasına Sebep Olur: Özellikle İslam nizamının ve İslam ceza hukukunun tatbik edilmediği toplumlarda zinanın yayılması, cinayetleri arttırır ve kan davalarını meydana getirir. Eğer toplum bütünüyle namus duygusunu kaybetmemişse -ki insan fıtratının bu duygudan tamamen arınması imkânsızdır- , zinanın serbest bırakılması ve yayılması neticesinde aileler arası çatışmalar ve öldürme olayları da yaygınlık kazanacaktır. Bu durumda kör ve sağır laikler de ortalığı velveleye verip, ‘’töre cinayetleri işleniyor’’ diyerek gürültü kopartacak ve bu gürültü arasında zinanın çirkefliği ve çok kötü bir suç olduğu unutulup gidecektir! Fakat fıtratın iyice bozulması neticesinde toplumun namus duygusunu tamamen kaybetmesi ve modernizm bataklığına saplanarak namusunu dahi kıskanmayacak derecede domuzlaşması durumunda felaket daha büyük olacaktır!

6- Toplum Zillete ve Düşman Boyunduruğu Altına Girmeye Maruz Kalır: Şayet toplum zinanın çirkin bir iş olduğu ve vahim neticeleri olacağı konusundaki toplumsal hassasiyetini yitirecek olursa, zina ve sebepleri bir sel gibi akacak ve toplumun bütün manevi dinamiklerini yıkıp geçecektir. Her türlü sapıklık toplumda yayılacak ve insanlar -hatta akrabalar ve komşular dahi- birbirlerinin hâne’i ismetlerine tecavüzde bulunmak için fırsat kollayan hainlere dönüşeceklerdir. Açık-saçıklık ve hatta çıplaklık insanlara süslü gösterilecek ve bütün toplum özellikle de gençler -Allah’ın rahmet ettikleri hariç- şehvetlerinin esiri olacaklardır. Her türlü yolla ve serbest bir şekilde şehvetlerini tatmin etmek isteyen insanlar, nikâha bir yük ve kayıtlayıcı bir engel gözüyle bakacak ve evlenme yaşı iyice ertelenecektir. Böylece genç nesil iyice azalacak ve olanlar da tamamen bozulmuş olacaklardır. Zinakâr batı toplumları bu sonuca tam anlamıyla ulaşmış ve doğu toplumları da bu kahpe batının arkasından seğirtmektedirler.

İşte her türlü cinsel sapıklığın yayıldığı, manevi dinamikleri yıkılmış, genç nesli tükenmiş, insanların şehvetlerini tatmin etme yarışına giriştiği ve ahlâk surları tarumar edilmiş bir toplumun izzetini koruyabilmesi imkânsızdır. Böyle bir toplum eninde sonunda düşmanlarının boyunduruğu altına girerek zilletin her türlüsünü tatmaya mahkûmdur. Teessüf ki şu andaki Müslüman toplumlar bunun en büyük delilidir. Tarihte yaşamış onlarca toplumu şahit göstermeye hacet yoktur.

İbni Abbas radıyallâhu anhuma dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Zina ve faizin aralarında yayıldığı bir şehir halkı, muhakkak surette Allah’ın azabına maruz kalırlar.” (9)

7- Zinanın Yayılması, Toplumda İnançsızlığın Yayılmasına Sebep Olur: Ebû Hureyre radıyallâhu anhu dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Zina eden, zina ettiği esnada mü’min değildir. Hırsızlık yapan, çaldığı esnada mü’min değildir. İçki içen, içtiği esnada mü’min değildir.” Nesâî’nin rivayetinde şu ziyade vardır:

“Bunlardan birini yaptığı zaman, İslam halkasını boynundan çıkarıp atmış olur. Bununla beraber eğer tevbe ederse, Allah tevbesini kabul eder.” (10)

Ebû Hureyre radıyallâhu anhu dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kişi zina ettiği zaman, iman ondan çıkar ve bir gölgelik gibi üzerinde durur. Ancak zinadan vazgeçip tevbe ettiği zaman imanı ona geri döner.” (11)

Toplumlarda dinsizliğin, küfür ve şirkin yayılmasının en temel nedenlerinden biri de şehvetperestliktir.

Zina kalplerdeki iman nurunu söndürür ve kalbin şehvet ateşiyle yanıp kararmasına sebep olur. Artık kalpler, her türlü sapkın düşüncenin kök salıp yayılmasına müsait bir zemin haline gelir. İçinde yaşadığımız toplumda ve diğer Müslüman toplumlarda milyonlarca ateist, deist, dinsiz/laik kesimlerin oluşmasının en önemli bir sebebi de bu şehvetperestliğin/zinanın ve yollarının alabildiğince yayılmasıdır.

8- Zinakâr Erkek ve Kadınların Kabir Azabı: Semûre b. Cündeb radıyallâhu anhu dedi ki: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sabah namazını kılınca, yüzünü bize döner ve şöyle buyururdu: “Bu gece rüya gören birisi aranızda var mı?” Eğer biri o gece bir rüya görmüşse, ona anlatır ve o da onun rüyası hakkında Allah’ın dilediği yorumu/te’vili söylerdi. Bir gün yine bize: “Aranızda rüya gören birisi var mı?” diye sordu. Biz: “Hayır” deyince; şöyle buyurdu: “Fakat ben bu gece iki kişinin bana geldiğini gördüm.

 Bu iki kişi elimden tutarak, beni dümdüz -ya da: açık arazi olan- bir yere götürdüler…  Böylece yolumuza devam ettik ve tandır gibi üst tarafı dar, alt tarafı ise geniş bir şekilde yapılmış bir ev ile karşılaştık. Evin altında ateş vardı. Ateş tutuşturulup alevlendirilince, evin içinde olanlar kaynayıp fokurdayarak dışarı fışkıracak gibi oluyorlardı. Ateşin alevleri sönünce de tekrar eski hallerine dönüyorlardı. O evin içinde çıplak erkekler ve kadınlar bulunuyordu. Ben: “Nedir bu?” diye sordum; bana: “Yürü” dediler…

Yanımdaki iki kişiye dedim ki: “Bu gece boyunca beni dolaştırıp durdunuz. Şu halde gördüğüm şeylerin ne olduğunu bana anlatın bakalım.” İkisi de: “Olur” dediler… Tandır gibi evde gördüğün ise; onlar zina edenlerdir.” (12)

9- Zinakâr Erkek ve Kadınların Cehennem Azabı: Ebû Hureyre radıyallâhu anhu dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Üç sınıf insan vardır ki, Allah Teâlâ kıyamet gününde onlarla konuşmaz, onları temize çıkarmaz, onlara rahmet nazarı ile bakmaz ve onlar için acıklı bir azap vardır: Zina eden yaşlı kişi, yalan söyleyen yönetici ve kibirli fakir…” (13)

İyaz b. Himar’ın rivayet hadis’i şerifinde Peygamber Efendimiz, “Cehennem ehli şu beş sınıftır” buyurduktan sonra onlardan bir sınıfı şöyle bildirmiştir: “Sabah-akşam ailen ve malın hususunda seni aldatmaya çalışan (hâin) adam da cehennemliktir.” (14)

Abdullah b. Mes’ûd radıyallâhu anhu dedi ki:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e: “Allah katında en büyük günah nedir?” diye sordum; “Seni yaratmış olduğu halde O’na denk tutman/ortak koşmandır” buyurdu. Dedim ki: “Bu gerçekten büyük bir günahtır. Peki, bundan sonra nedir?” Şöyle buyurdu: “Seninle birlikte yemeğine ortak olur endişesiyle (rızık korkusundan dolayı) çocuğunu öldürmendir.” Ben: “Sonra hangisidir?” diye sordum; şöyle buyurdu: “Komşunun hanımı ile zina etmendir.” Sonra da şu âyeti okudu: “Onlar Allah ile beraber başka bir ilâha da yalvarmaz (kulluk yapmaz)lar. Allah’ın dokunulmaz kıldığı insan hayatına, haklı bir gerekçeye dayanmadan kıymazlar. Zina etmezler. Kim bunları yaparsa günahının cezasını görür. Kıyamet gününde o kimsenin azabı katlanacak ve orada hor hakir olarak sürekli kalacaktır.” (15) (Furkân, 68-69)

Abdullah b. Amr  radıyallâhu anhuma dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kocası (sefere çıktığından dolayı) yanında bulunmayan kadının yatağı üzerinde oturan kimseyi, kıyamet günündeki yılanlardan biri dişleyecektir.” (16)

Büreyde radıyallâhu anhu dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mücahidlerin hanımlarının geride kalanlar üzerindeki hürmetleri/hakları, tıpkı annelerinin hürmeti/saygınlığı gibidir. Geride kalanlardan birisi, ailesi hususunda mücahidlerden birine halef olur da ona ihanet edecek olursa; kıyamet gününde o mücahidin önünde durur ve o da razı oluncaya kadar iyiliklerinden dilediği kadarını alır.”  Sonra Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize dönerek şöyle buyurdu: “Ne düşünürsünüz?! (Onun iyiliklerinden bir şey bırakır mı dersiniz!)” (17)

10 –  Zinakârlar, Allah’ın Gazabına Maruz Kalırlar:

Allah azze ve celle, erkek ile kadın arasında meşrû olan ilişkiyi beyan ettikten sonra şöyle buyurmaktadır: “Ama kim, bunun ötesinde (bir ilişki) ararsa, işte onlar haddi aşanlardır!” (Mü’minûn, 7) Allah haddi aşanları sevmez. Allah Teâlâ kitabında zinayı “Fahşâ/fâhişe (yüz kızartıcı iğrenç iş)” olarak isimlendirmiştir. Allah, fahşâ olan işleri sevmez ve fuhuş ehline buğzeder. İnsan fıtratını ve toplumları ifsad eden bu çirkin işi yapanlar, Allah’ın la’netine ve gazabına maruz kalırlar. Meğerki tevbe etmiş olsunlar.

Müslümanlar arasında hayâsızlığın, çirkin işlerin, fuhuşun ve zinanın yayılmasını arzulayanlar ve bunun için çalışanlar; şu anda farkında olmasalar da büyük bir azabın içindedirler ve azapları süreklidir.

Zira Allah’ın rahmetinden mahrum olmak ve O’nun gazabına maruz kalmak azapların en büyüğüdür.

 Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler arasında hayâsızlığın (fuhşun ve çirkin işlerin) yayılmasını isteyenler için dünya ve âhirette elem verici bir azap vardır. Allah (art niyetli olanları) bilir, siz bilmezsiniz… Ey iman edenler! Şeytanın izinden gitmeyin. Kim şeytanın izinden giderse, bilsin ki o, kendisinden hep hayâsızlığı ve çirkin şeyleri yapmasını ister…” (Nûr, 19-21)

5 – Toplumu Zina Âfetinden Korumak İçin İslam’ın Aldığı Tedbirler

Kur’an ve Sünnet’ten delillerini kaydetmeden, bu tedbirlerden sadece bazılarına işaret etmekle yetineceğiz:

    İslam, nikâhı teşvik etmiş ve yerine göre emretmiştir. İnsanda bulunan şehevi duygunun helal yoldan tatmin edilmesini ve böylece kontrol altında tutulmasını sağlamak istemiştir. Hatta bunun için gerekirse birden fazla (dörde kadar) kadınla evlenmeyi bile helal kılmıştır.

    İslam, yabancı kadın ve erkeklerin iç içe bulunmalarını genel olarak yasaklamış ve zaruret olmsâdıkça buna izin vermemiştir. Cahili yaşam biçimi olan karma hayatı ortadan kaldırmış ve kadın ile erkeğin çalışma alanlarını ayırmış, evin içini kadına, evin dışını erkeğe teslim etmiştir.

    İslam, ihtiyaç halinde dışarı çıkmak ve topluma karışmak durumunda kalan kadının, erkeklerin dikkatini çekecek şekilde giyinmelerini ve koku sürünmelerini kesin bir şekilde yasaklamıştır.

Tesettürü emretmiş ve bunun sınırlarını da belirlemiştir. Amaç, erkeğin dikkatini celbetmeye ve arzusunu tahrik etmeye mâni olmaktır.

    İslam, erkeğin yabancı bir kadının mahrem yerlerine bakmasını ve kadının da yabancı bir erkeğin mahrem yerlerine bakmasını haram kılmıştır. Zira zina yolunun ilk basamağı bakıştır.

    İslam, birbirlerine yabancı olan erkekle kadın arasında vücut temasını ve tokalaşmayı yasaklamıştır. Çünkü şehveti tahrik etmekte dokunmak, bakmaktan daha etkilidir.

    İslam, birbirlerine yabancı olan erkek ve kadının yalnız kalmalarını yasaklamıştır. Çünkü erkek, kendisine yabancı olan bir kadınla baş başa kaldığında mutlaka üçüncüleri şeytandır.

    İslam, yanında mahremi bulamayan kadının tek başına sefere çıkmasını yasaklamıştır. Zira kadın zayıf olup, tehlikelere karşı kendini korumaktan acizdir.

    İslam, eğitim sisteminin, insanları zina ve yollarından sakındırmak üzere kurulmasını emretmiştir. En güzel üslûblarla zinanın çirkin bir iş ve yüz kızartıcı utanılacak bir eylem olduğunu öğretmeyi esas alan bir eğitim sistemi getirmiştir.

Kur’ân ve Sünnet bu konuda iffetli olmaya özendirme ve hayâsızlıktan/fuhuştan sakındırma ile doludur. İslami eğitim sisteminde iffeti teşvik, arsızlığı ve zinayı çirkin gösterme üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.

    İslam, toplumları zinaya teşvik edici unsurlar olarak kabul edilen içki ve müziği haram kılmıştır.

Zira içki ve müziğin bulunduğu bir toplumda muhakkak zina da yayılır.
    İslam, bütün bu ve benzeri tedbirlere rağmen zina eden erkek ve kadınlara en ağır cezaları vermiştir.

Evli oldukları halde zina edenlerin taşlanarak öldürülmelerini, bekâr olan zânilere de yüzer değnek vurulmasını emretmiştir. Böylece cezanın, bu çirkin işten caydırıcı olmasını sağlamıştır.

Görüldüğü gibi bütün bu hususlarda modern cahiliyet olan laik, demokratik hayat tarzı taban tabana İslami hayat tarzıyla çelişmektedir. İşte bütün sorunların ve felaketlerin temelinde de bu kokuşmuş modern hayat tarzı ve bozuk eğitim sistemi yer almaktadır. Dolayısıyla selamete kavuşmak isteyen müslümanların, batı tarzı bu cahiliye hayatını terk ederek, bir bütün olarak İslam’a sarılmaları gerekir. 

------------------------------------------------------------

 1 - Buharî: 6846; Müslim: 1499

 2 - Buharî: 5220, 4634, 4637; Müslim: 2760

 3 - Buharî: 5127. Biz, uzun olan bu hadisi kısaltarak verdik.

4 - Buharî, İsti’zân: 12; Müslim, Kader: 20, 21

5 - Buharî, Enbiyâ: 54, Edeb: 78

6 - İmam Ahmed, Müsned: 6/333. Hasen bır hadistir.

 7 -  İbni Mâce: 4019. Hasen bir hadistir.

 8 - Tirmizi: 1084; İbni Mâce: 1967. Hasen bir hadistir.

9 - Hâkim, Müstedrek: 2/37. Hâkim bu hadisin Sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de onu onaylamıştır.

10 - Buhari: 6878; Müslim: 1676;Ebu Davud:4352;Tirmizi:1402;Nesai:7/90-91
    11. Ebû Dâvûd: 4690; Tirmizi:2627. Sahih bir hadistir.

 12 - Buharî: 1386

 13 - Müslim: 292

 14 - Müslim: 7136

15 - Buhârî: 4461; Müslim: 253; Tirmizî: 3182; Nesâî: 7/89-90

16 - Hasen bir hadistir. Heysemi “Mecmeu’z-Zevâid” (6/258) de dedi ki: Taberâni rivayet etmiş olup, ravileri güvenilirdir.

17 - Müslim: 1897; Ebû Dâvûd:2496; Nesâî:6/50. Parantez içine alınan bölüm Nesâî’de geçmektedir.

 


* BENZER KONULAR

Kim Allah’a Ve Ahiret Gününe İnanıyorsa Gönderen: melek
[Bugün, 07:53:18 ÖÖ]


Allah’ın Ahlakıyla Hhlaklanmak Gönderen: melek
[Bugün, 07:46:57 ÖÖ]


Allah Sevgisi Kalbine Yer Etmelidir Gönderen: melek
[Bugün, 07:41:05 ÖÖ]


Nefsimiz ve Allah C.C Rahmeti Gönderen: melek
[Bugün, 07:34:32 ÖÖ]


Allah İçin Sevmek Yada Sevmemek Gönderen: melek
[Bugün, 07:28:23 ÖÖ]


Zor Zamanlar ve Dayanışma Ruhu Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:05:43 ÖÖ]


İbadetler Güzel Ahlâklı Olmayı Sağlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:52:03 ÖÖ]


Ramazan ve İman Kardeşliği Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:44:35 ÖÖ]


Tasavvuf Nefsi ve Kalbi Temizlemek Demektir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:27:41 ÖÖ]


Hased, İyilikleri Yer Bitirir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:18:45 ÖÖ]


Esat Aydoğan - Güller Hürmetine Rahmet 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:22:20 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Badı Saba 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:10:40 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Selam Götürün 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:56:26 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Aşkı Mevla 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:37:39 ÖS]


Mehmet Emin Ay & Mustafa Demirci - Gülbeste 1 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:24:51 ÖS]


Celaleddin Ada - Aşkullah Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:15:31 ÖS]


Mehmet Emin Ay - O'nun Güzel İsimleri 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:15 ÖS]


Mehmet Emin Ay - Nât-ı Şerîfler & Gül-i Ruhsâr 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:55:22 ÖS]


2024 - Agah - Mestâne - Enstrümantal Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:30:02 ÖS]


Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:48:55 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41