Gönderen Konu: Zaman içinde yaşam  (Okunma sayısı 1303 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Zaman içinde yaşam
« : Kasım 21, 2014, 08:56:30 ÖS »
ZAMAN İÇİNDE YAŞAM

Okuldan eve geldi Yusuf. Ve her zamanki gibi, annesinin ‘hoş geldin.’ inine aldırmadan çantasını bir köşeye fırlattığı gibi odasına geçti. Bilgisayarını, canım bilgisayarını açarken “Açııııım!” diye bağırdı içeriye doğru. “Beş dakikaya hazır olur” cevabını alınca memnun oldu;  karnı gurulduyordu.
 
Emektar ve rahat koltuğuna yayıldı, gözlerini bilgisayarına dikerek açılmasını beklemeye koyuldu. Birazdan içeriden “Yemek hazır!” çağrısını duyunca istemeye istemeye bilgisayarının başından kalktı ve hantal hantal mutfağa yürümeye başladı.
 
Yusuf’a , ‘Hayatını tanımla.’ Deseler dört şey sayardı: ‘Bilgisayarım, telefonum, televizyonum ve yatağım.’ Ve ne yazık ki, bunların hiç birinde en ufak bir abartma yoktu. Yusuf, zar zor gittiği okuldan öğle saatlerinde gelir; ya ertesi sabaha kadar uyur, ya bilgisayarının başında saatlerini geçirir, ya televizyon başında hiç kaçırmadığı dizilerini takip eder ya da telefonundan bilgisayarda yarım bıraktığı oyunlarını tamamlardı. Anne babası ne ettilerse fayda vermiyordu.
 
Nice öğretmenle, nice psikologla görüşmüş; her yolu denemişlerdi ama neye yarar. Elindeki şeylerden birini almaya kalkışınca da iyice huysuzlaşıyor, saldırganlaşıyor, garip tavırlar takınıyordu. Hal böyle iken anne babası­nın da biricik yavrularını üzmeye pek niyetleri yoktu. Artık umutlarını kesmiş, yavrularını iyi bir okula vererek olumlu sonuçlar ummaya başlamışlardı. Oysa bu konuda da yanılıyorlardı: Yusuf’un okulu da, dersleri de zerre kadar umursadığı yoktu.­­­­­­­­­­­
 
Yusuf, yemeğini yerken annesinin kendisine yönelttiği “Günün nasıl geçti? ; Sınav nasıldı? ; bugün önemli bir şey oldu mu?” vb. soruları “Hiiç, iyi işte, normal” gibi cevaplarla geçiştirerek hemen odasına geçti. Vakit kaybetmeden bilgisayarına oturdu ve favori oyununu açarak tecrübesi sayesinde büyük bir hızla oyunu oynamaya koyuldu. Fakat şans bu ya; tam oyunun en sevdiği yerine gelmek üzereyken, üzerine bir ağırlık çöktü; başı sürekli omzuna düşüyordu. En sonunda dayanamadı, bilgisayarı kapattığı gibi kendini yatağa attı. Üzerini bile örtmeye kalmadan kendini uykunun tatlı kollarında buldu.
 
Yine yatağındaydı şimdi. Uzanıyor ve sanki daha önce görmemiş gibi etrafını inceliyordu. Hayal dünyası pek geniş olmadığından çok nadir rüya görürdü ve rüyalarında da her zaman kendini bilgisayar oyunlarındaki canavarlarla birlikte bulurdu. Ama şu an etrafında canavar falan yoktu ve rüyada olmanın farkına varabilmek apayrı bir duyguydu. Yusuf’un daha önce hiç tatmadığı bir duygu.
 
Odasının her köşesini dikkatle incelerken gözü; kendini gülen gözlerle izleyen, kendi yaşlarındaki bir çocuğa takıldı. Sanki gözü, bu çocuğu bir yerden ısırıyor gibiydi ama bunu pek önemsemedi. Çocuğu incelemeye koyuldu. Çocuk, Yusuf’un gözlerinin içine bakarak şöyle dedi:
 
“İlk önce şunu belirtmeliyim ki; benim kim olduğum şu an için önemli değil. Bunu merak etmene gerek yok. Bunu, daha sonra konuşabiliriz. Şimdi, seninle bir yolculuğa çıkacağız.”

Yolculuk kelimesini duyunca yüzünü ekşitti Yusuf. Seyahat etmeyi hiç mi hiç sevmezdi. Ailesi gezerken o evde kalır, biricik bilgisayarıyla eğlenirdi. Tam ağzını açacakken, çocuk ondan önce davrandı, “İtiraz istemiyorum” dedi kesinkes bir tavırla. Zaten rüyaydı, Yusuf uzatmadı.
 
Çocuk, ayağa kalktı ve Yusuf’un elini tuttu. Daha sonra açık cama yaklaştılar ve çocuk Yusuf’a sıcak bir gülümsemeyle baktı;
 
“Bu rüya; uçacağız!” dedi, coşkulu bir ifadeyle. Yusuf’un içini tanımlanamaz bir his kapladı. “Rüyada olsam inanmam” diyecekti ama, zaten rüyadaydı. Yine de rüyada olmasını önemsemeden;
 
“Tamam!” dedi aynı coşkulu ifadeyle; ilk defa evden dışarı çıkmayı uzatmadan kabul ediyordu. “Uçalım!”
 
Ve sonra pencereden atladılar; fakat düşmek yerine daha da yükseklere çıkmaya başladılar. “Tıpkı filmlerdeki gibi.” Diye geçirdi aklından Yusuf. Çocuk tam bu anda Yusuf’a dönerek:
 
“Burası aklına filmleri, bilgisayar oyunlarını, telefonunu, televizyonunu getireceğin son yer. Bunları tamamen aklından çıkar ve rahatla.”

Yusuf, karşı çıkmadı. Zihnini temizledi ve etrafı temizlemeye koyuldu. Buradan etraf gerçekten inanılmaz gözüküyordu. Yusuf, uzun zamandır solumadığı temiz havayı doyasıya soluyor, altlarında gittikçe küçülen ağaçlara, çocuklara, evlere, hayvanlara ve onların harika manzaralarına büyük bir hayranlıkla bakıyor, yanlarından uçup geçmekte olan kuşlarla selamlaşıyordu.  Bilgisayar oyunlarında veya filmlerde böylesine bir duyguyu hiç yaşamamış ve böyle bir manzarayla hiç karşılaşmamıştı.  İster istemez beyninin orta yerine bir düşünce kondu. Acaba o evde güzelim telefonuyla, dizileriyle, oyunlarıyla, yatağıyla vakit geçirirken ‘dış’ dünyada neler oluyordu? Acaba, bir şeyler mi kaçırıyordu?
 
“Geldiiik.” Sesiyle irkildi. Etrafları sırf bulutlarla kaplıydı. “Burası uygun.” Diye devam etti çocuk. Sonra Yusuf’a “Ee, buyursana.” Dedi buyurgan bir tavırla. Yusuf’un anlamayan bakışlarıyla karşılaşınca da, işi eline almaya karar verdi. Yanına gittiği gibi Yusuf’u kuvvetli bir şekilde ittirdi. Yusuf, daha ‘Ne oluyor?” demeye kalmadan, kendini bulutların üstünde buldu. Evet, bulutların üstünde oturuyordu! Bu, anlatılamayacak kadar hoş bir şeydi. Bulutlar o kadar rahattı ki! Birazdan kendini kollarını uzatarak yatıyor olarak buldu. “Vay be, rüyada olsa bile bir harika!” diye geçirdi içinden. Birazdan çocuk da yanına geldi ve uzandı.
 
“Evet” dedi, “Rahatladığına göre başlayabiliriz.”

“Bak” dedi daha sonra, “Sen busun.”
 
Tam karşılarında büyük, net, gerçekçi ve hareketli bir görüntü belirdi. Görüntüde bilgisayarın başında tamamen dünyadan kopmuş, kendini tamamen oyuna kaptırmış çocuk da Yusuf’tan başkası değildi. Annesi üçüncü defa “Yemek hazır!” diyordu, fakat Yusuf’un duyuyor gibi bir hali yoktu. Kendinden biraz utandı Yusuf. Bu kadar duyarsız olduğunu tahmin etmezdi.
“Ve bu da sensin.” Dedi çocuk. Görüntü değişti.
 
Şimdi de, televizyona olması gerekenden katlarca yakın bakan, hatta tabiri caizse televizyona “yapışmış” olan Yusuf vardı görüntüde. Sanki o an, sadece o ve televizyon varmış gibi hissediyor gibiydi. Hatta herhalde kendini televizyonla bir sayıyordu. Yusuf’un hafiften yanakları yanmaya başladı. Tamam, belki biraz yakından izliyordu, ama bu kadarını ummazdı.
“Bu da…” diye mırıldandı çocuk, görüntü yine değişirken.
 
Şimdi sıkça olduğu gibi yatağındaydı ve elinde güzelim telefonu vardı. Büyük ihtimalle en sevdiği yarış oyununu oynuyordu. Önünde ilk sayfası açık bir kitap vardı. Sayfanın çeyreği zar zor okunmuş ve öylece bırakılmıştı. Bu sefer, diğer görüntülerden farklı olarak duvarda kocaman bir saat vardı. Görüntü ilk başladığında, yani Yusuf telefonu ilk eline aldığı zaman saat (öğle) 12’yi gösteriyordu. Yusuf, hiçbir harekette bulunmadan öylece yatarken saat hızlı bir şekilde ilerliyordu. Önce yarım saat geçti, sonra bir, iki, üç derken saat 5’i bulmuştu. Fakat Yusuf hızla ilerleyen saate karşın kıpırtısız bir şekilde telefonuna bakmayı sürdürüyordu. Saat, en sonunda 10 oldu ve Yusuf, ilk defa bir yaşam belirtisi gösterdi. Kalktı, telefonunu masaya koydu ve ışıkları kapattı. Birazdan esneyerek yattığı yatağında gece uykusuna dalmıştı. Bu görüntüleri izleyen Yusuf’un yüzü kıpkırmızı oldu. Bu görüntülerin hiç birinde en ufak bir yanlışlık payı yoktu.
 
“Dur, daha yeni başlıyoruz.” Dedi çocuk. Görüntü değişti. Bu sefer tek görüntü yerine iki görüntü vardı.
 
Soldaki görüntüde her zamanki gibi bilgisayarın başında oturan Yusuf vardı. Sağdaki görüntüde ise Yusuf, arkadaşları ile buluşmuş; yüzünde mutlu bir ifadeyle futbol oynuyordu. Sağdaki görüntünün imkânsızlık derecesine sahip olduğunun farkına vardı Yusuf. Çocuk, açıklamaya koyuldu:
 
“Soldaki resimde her zamanki, normal sen varsın. Sağdaki resimde ise, her zamanki gibi bilgisayarla vakit geçirmek yerine yapabileceğin daha yararlı ve eğlenceli bir aktivite görüyorsun. Sence hangisinin tercihi daha akla yatkın?”

“Tabii ki sağ.” Diye geçirdi içinden Yusuf, fakat dışından belli etmedi. Hemen pes etmeye niyeti yoktu.
 
Görüntü değişti. Soldaki görüntüde annesi kendisine sesleniyor fakat kendisi duymuyor veya duymazdan geliyordu. Sağdaki görüntüde ise ağlamaktan gözleri kızarmış, bir deri bir kemik kalmış Yusuf gözüküyordu. Çocuk, hemen açıkladı:
 
 “Soldaki her zamanki halin, sağdaki ise annen olmazsa senin ne olacağın.”

Yusuf’un burnunun ucu yandı, kalbinde bir şeyler yer değiştirdi sanki. Çocuk haklıydı; annesini kaybetmeyi aklının ucundan bile geçirmeyi göze alamazdı.
 
Görüntü değişti. Bu sefer soldaki resimde kendisine zamanını doğru geçirmesi için yalvaran anne babası vardı. Sağdaki görüntüde ise sokaklarda dilenen Yusuf. Bu sefer açıklama yapmaya gerek duymadı çocuk. Görüntü bir kez daha değişti. Solda, kendisini düşünen annesinin umutsuz bakışları altındaki gözyaşları parıldıyor ve babası çaresizce yere dikiyordu gözlerini.  Sağda ise Yusuf, bir mağazaya uğruyor, annesi için ucuz fakat zarif bir kolye; babası içinse şık bir kravat alıyordu.
“İşte olanlar, ve olabilecekler.” Diye açıkladı kısaca çocuk.
 
Ve sonra, iki görüntü birleşti, tek görüntü oldu. Görüntüde annesi, babası ve Yusuf sevgiyle birbirlerine sarılıyorlardı. Bir sevgi yumağıydılar adeta.
 
“Ve daha sonra olabilecekler…”

Yusuf, şimdi gözyaşlarını saklamaya uğraşıyordu.
 
“Ve son olarak,” dedi çocuk, görüntü son kez değişirken.
 
Şimdi sol görüntüde Yusuf vardı. Çok nadiren olduğu gibi “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diye düşünmekteydi. Fakat bu çok sürmedi. Her zamanki gibi “Aman, ne olacak?” dedi ve bu düşünceden kurtuldu. Sağ resimde ise 30’lu yaşlarında Yusuf vardı. Sokaklarda başıboş geziniyor ve etrafa yardım dileyen gözlerle bakıyordu. Üzerinde yırtık pırtık bir kıyafet vardı ve anlaşılan cebindeki son parayı da ayağının dibinde duran birkaç kırık bira şişesine harcamıştı.
 
Korktu Yusuf. İsteyeceği son şeydi bu görüntüdeki hale girmek.
 
“Şu an olan ve olabilecekler.” Dedi çocuk ve devam etti.
 
“Yusuf, sen ömrünün daha uzayıp gideceğini düşünüyorsun. Yapacaklarını hep yarınlara saklıyorsun. Fakat yanılıyorsun Yusuf. Ömrünün asla sonsuz olmadığı, bir an yarınlarının sona ereceği bir yana; sen televizyonla, bilgisayarla, telefonla ömründen geri alınamayacak parçalar kaybediyorsun. Üstelik o parçalara kim bilir neler sığabilirdi, bilmiyorsun; bilemezsin! Yusuf! Dünün iyi geçmedi, yarına hazırlıklı değilsin.
 
Sen, sen ol; hem ölüme hem yarınlarına hazır ol; aynı zamanda ‘dün’ e bir anlam katmaya uğraş. Yusuf! Bir tekrarı olmayan zamanının kıymetini iyi bil! Benden günah gitti, sen artık kendini daha iyi izle ve değerlendir; böylece eksikliklerini keşfedecek; pişman olacak ve bunların üzerini örteceksin.
 
Yusuf! Zamanını iyi geçir veya bunu amaç belirle kendine. Yaşamının bir anlamı olsun. Yaşamına anlam katmaya uyanır uyanmaz ‘vakit kaybetmeden’ başlayabilirsin. Rüyan burada sona erdi. Benden ayrıldığın için üzülme. Çevrendekiler bir yana, daha fazla arkadaşı da kütüphanenin raflarında bekleyen sahipsiz kitaplardan edinebilirsin. Son olarak benim kim olduğuma gelince.. Ben senim! Senin her zaman ortaya çıkmayı beklemiş, iyi tarafın… Görüşürüz!”

O günden sonra Yusuf’un davranışlarındaki ani düzelmeye, notlarındaki inanılmaz yükselmeye kimse bir anlam veremedi. Yusuf ise sadece gülümsüyor ve “Rüyalar” diyordu yalnızca, “Bazen çok işe yarar.”…
 

 


* BENZER KONULAR

Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Dün, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Dün, 06:10:25 ÖS]


Yetimin Duyguları Gönderen: anadolu
[Dün, 05:46:08 ÖS]


Ölüm Var Ölümden Ölüme Fark Var Gönderen: anadolu
[Dün, 05:41:21 ÖS]


Nefis Mücadelesi Gönderen: anadolu
[Dün, 05:36:00 ÖS]


Alkolsüz Bir Hayat Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:03:57 ÖÖ]


Ümmetimin Zayıf mü’minleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:48:51 ÖÖ]


Yüksek Tansiyonda Psikolojik Faktörler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:27:08 ÖÖ]


Uyku Bozuklukları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:20:53 ÖÖ]


Bu Dünya Bir İmtihân Yeridir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:47 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41