Şükrü Eda Edilmeyen Nimet Yok Olur
Yaşadığımız çağa çağdaş cahiliye düzenleri yön verdiği için onların düşünce ve yaşam şekilleri tüm dünyayı etkilemiştir. Zira İbn-i Haldun’un da dediği gibi: “Mağluplar, galipleri taklit eder.” Bu çağdaş cahiliyeyi daha yaygın bir tabirle “Batılı hayat tarzı” olarak niteliyoruz. Bu hayat tarzında ilahi iradeye yer yoktur. “Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya, Kayser’in hakkı Kayser’e” diyerek ilahi iradenin yeryüzündeki otoritesine tümüyle son vermişler, beşer ürünü bir din, bir ahlak, bir felsefe ve bir hayat anlayışını benimsemişlerdir. Bu anlayışın temel ilkeleri insanın “ben” duygusunu yüceltme, hayatı sadece yaşadığı andan ibaret görme, hayattan mümkün olan en yüksek oranda zevk almadır.
Bu anlayış sahipleri iki türlü zulüm içerisindedirler. Birincisi yalnızca kendileri ile sınırlı olan küfür ve isyanlarıdır. İkincisi ise bunların omuzlarında yükselen ve dünyaya yön veren zulüm düzenlerdir.
İnsan ne düşünürse düşünsün neticede cüzi bir iradesi ve kudreti vardır. Asıl irade ve güç ise külli irade sahibinindir. Küllü irade sahibi ise Cenab-ı Hak’tır. Hikmetini gereği dün hayatında cüzi irade sahiplerine belli bir süre ve belli bir alanda diledikleri gibi at koşturma fırsatı vermiştir. Ama insanoğlu kendilerine verilen bu fırsatı bazen kendi gücü olarak görür ve mutlak güç sahibi kendisinin olduğunu, bütün olaylara kendisinin yön verdiğini zanneder. Bu olduğunda ise artık azgınlık tuğyanda sınır tanımaz olur. Ancak onları külli irade en ummadıkları yerde ve zamanda yakalar.
Bu konuda son devrin hadis âlimlerinden merhum Ekrem Doğanay hocamızın MGV Yayınları arasında çıkan Fitneler Devrinde mi Yaşıyoruz? isimli çok güzel bir kitabı vardır. Şu dönemde bu kitabı okumakta büyük yarar vardır. Bundan sonrasını hocamızın satırlarından okuyalım:
“Allah Teâlâ ihmal etmez. Yani Allah Teâlâ boş vermez, kim ne yaparsa yapsın demez. Suçlulara düşünmelerine, akıllarını başlarına alıp tövbekâr olmalarına yetecek kadar süre tanır, miatları dolunca da derhal cezalarını verir. Bir kere kul azdı mı Hak yazar. Allah Teâlâ’nın mülkünde refah içinde yaşayan ve sayısız nimetlerden faydalanan şükürsüz şımarıklar ile nankörlerin cezası o nimetlerden mahrumiyetle çektirilecektir. Çünkü şükrü eda edilmeyen nimetler mutlaka zeval bulacak, zayi olacaktır. Allah Teâlâ bir kavme azab murad etti mi de artık onu geri çevirmeye hiçbir çare yoktur.”
Ebu Musa el-Eş’ari (r.a.) hazretlerinin rivayet etiği bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah Teâlâ zulme mühlet verir (hemen azab etmez). Nihayet onu bir kere yakaladı mı artık bir daha onu salıvermez, katiyyen göz açtırmaz”(Buhari, 1708; Müslim, 2583).
Bu dünyayı zalim ve müstekbirler yönetmektedir. Elbette yeryüzü tamamen zalim ve azgınlarla dolu değildir. Ama zalim olmayanlar da bu müstekbirlerin karşısında suskundur. Yeryüzünün her tarafında zalimler diledikleri gibi hareket etmektedirler. Zulüm böyle âlemşümul olunca ceza da âlemşümul olmaktadır.
Dört Sünen sahibinin Hz. Ebubekir’den (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslüman halk fenalığı gördüğü halde değiştirip engellemezlerse çok sürmez Allah Teâlâ onların ummadıkları yerden azap gönderir.”
Resûlullah (s.a.v.) Efendimize: “İçimizde salih kimseler varken helak olur muyuz?” diye soru sorulduğunda şöyle buyurmuştur: “Evet. İçki, zina, kumar, faiz gibi fısk-ı fücur çoğaldığı zaman.” Demek ki kişinin tek başına iyi olması kâfi değildir.
Bela ve musibetlerden kurtuluşun formülü şu ayet-i kerimede apaçık verilmiştir: “Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez” (Hud, 117).
FANİ DUNYA RADYO FORUM
