Gönderen Konu: Kadına Şiddetin Kaynağı Ne  (Okunma sayısı 168 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kadına Şiddetin Kaynağı Ne
« : Haziran 06, 2020, 07:23:07 ÖÖ »
Kadına Şiddetin Kaynağı Ne

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 “Kızını dövmeyen dizini döver” diye atasözü olan; kadını “eksik etek” diyerek tanımlayan ve “kadının sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” diye öğütler veren kültüre bakıldığında meselenin bir zihniyet problemi olduğu açıkça anlaşılacaktır. “Kadın, at ve ev uğursuzdur” gibi daha pek çok asılsız rivayetlere bakıldığında ise kadına yönelik şiddetin kaynağında “sahiplenme” duygusunun olduğu görülecektir. Anlaşılan o ki toplumun ciddi bir kesimi tarafından benimsenen bu anlayışın temeli oldukça derinlerdedir. Sorunun dinle ilişkilendirilmesi ise son derece çarpıcı ve dikkat çekicidir. Zira toplumsal değer yargılarının ve geleneklerin dinin hükmü gibi anlaşılması problemin ana kaynağıdır. 

Peki, İslam’ın kadına bakışı nasıl?

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki Müslüman toplumlarında kadının ikinci plana itilmesinin kaynağı din değil, kültürel anlayıştır. Kur’an- Kerim’de kadın ve erkek için ortak olarak “nas/insanlar-inananlar” kavramını kullanılır ve cinsiyet farklılığına yönelik herhangi bir üstünlükten de söz edilmez:

“Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, onun (özünden, maddesinden de) eşini var eden ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun…” (Nisa,4/1)

Bir kimsenin kendi cinsiyetini seçmesi söz konusu değildir: “Dilediğine kız, dilediğine erkek çocuk veren Allah’tır” (Şura 42/49).

Resul-i Ekrem, kadını-erkeğiyle insanlığın peygamberidir. Biat esnasında kadın-erkek ayırımı da yapmamıştır. (Mümtehine,60/12)

“Biz cahiliye devrinde kadınları adam yerine koymazdık” diyen Hz. Ömer’i, kadınlardan ilmi ve idari sahada hizmet talep edecek seviyeye hangi güç zorlayabilirdi? Hz. Ömer gibi bir şahsiyetin, kadınlara danışması ve onlara idari görev vermesi anlamlı olduğu kadar, İslam’ın kadına bakışının da özetidir. 

Gerek Kur’an-ı Kerim’in emir ve prensiplerinde gerekse Sevgili Peygamberimizin uygulamalarına bakıldığında kadın-erkek ayırımı yapılmadığı gibi, kadınların dışında erkeklere tanınan herhangi bir ayrıcalığın da söz konusu olmadığı rahatlıkla görülecektir:

“İster kadın, ister erkek olsun, Allah’a inanmış olarak kim hayırlı işler yapmışsa işte onlar cennete girecek ve orada onlara hesapsız rızık verilecektir.” (Mümin,40/40)

Namus Bekçiliği Görevi

Kültür ve gelenekte iffet ve namus gibi değerlerin korunması nedense sadece kadından beklenir ve kadının bekçiliği de erkeğe bırakılır. Oysa kadına haram olan erkeğe de haramdır. Kadının, bakılması haram olan şeylerden gözlerini sakındırması ve iffetini koruması emredilirken aynı emir bir önceki ayette de erkeklere yöneltilir: “Mümin erkeklere de söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar…” (Nur,24/30-31)

Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği dinin bütün vecibelerine, hanımlar kendilerini muhatap saymakta en ufak bir tereddüt göstermemişlerdir. Bunun içindir ki Hz. Peygamber devrinde kadınlar, İslam davetine koşmuş, hicreti göze almış, savaşlarda yaralıların imdadına koşmuş, gerek vakit namazlarına gerekse Cuma ve Bayram namazlarına katılmış, Arafat’a çıkmış ve Kâbe’yi birlikte tavaf etmişler; bunun karşılığı olarak da birlikte ilahi övgünün muhatabı olmuşlardır:

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederek kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah’a ve peygamberine itaat ederler. İşte Allah bu kimseleri bağışlayacaktır.” (Tevbe,9/71)

Emsalsiz adanmışlık örneği sergileyen ilk Müslümanlar arasında kadınların bir adım önde oldukları bile söylenebilir. Kocasından önce Müslüman olan kadınların varlığı bilinmektedir. İlahi davete ilk “evet” cevabını veren ve bütün varlığıyla ona sahip çıkmış Sümeyye Hanım’ın İslam uğruna şehit olması ise tarihi bir gerçeğin ifadesidir. Eğitim-öğretim faaliyetlerinde de kadınlar, erkeklerle yarış halinde olmuşlardır.

Nitekim kadınlar Hz. Peygamber’in huzuruna çıkıp:

“Erkeklerden bize fırsat kalmıyor, bizler için ayrı bir gün ayırıp Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğretsen”  diye teklifte bulunmuş, Hz. Peygamber de gün ve yer tayin ederek eğitim-öğretim isteklerine bizzat karşılık vermiştir.

Merhamet Yoksunu mu Olduk?

Barış ve esenliği tesis etmek için geçici bir süreliğine dünyada olduğumuz gerçeği göz önüne alındığında sıkı sıkıya sarılmamız gereken duyguların başında hiç şüphesiz sevgi ve merhamet gelir. Kur’an-ı Kerim’de insanın yaratılışında var olduğu belirtilen sevgi ve merhametin, insani ilişkilerin yanı sıra toplumsal huzur ve barışın birleştirici unsuru olarak gösterilmesi dikkat çekicidir: 

“… Birbirinize düşman iken Allah, kalplerinizi nasıl uzlaştırdı. O’nun lütfuyla kardeş oldunuz…” (3/103) Sevgili Peygamberimiz de: “…Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız…” diyerek sevginin nihai hedefini belirtmiştir.

Hiç şüphesiz sağlıklı bir aile yuvasında her şeyden önce işbirliği ve karşılıklı anlayış esastır. Aile bireyleri arasında daima merhamet, şefkat, istişare ve dayanışma ile ancak ‘iyilikte yarışmak’ söz konusu olmalıdır.

Kadının dövülmesinin, anlaşmazlıklarda sözüm ona çözüm yollarından biri olarak görülmesi tam bir akıl tutulmasıdır. Böylesi bir ahlaki düşkünlüğü Kur’an’la temellendirmeye kalkışmak da en hafifinden insafsızlıktır. Sevgili Peygamberimizin sitemi ve uyarısı çarpıcıdır:

“Sizden biri hanımını dövecek, gece vakti de utanıp sıkılmadan onunla aynı yatağa girecek, öyle mi?” (Buhari-Tirmizi) 

Daha çok zihniyet probleminden kaynaklanan kadına kötü muamele ve her türlü şiddetin önüne geçmek, toplumun bazı değer yargılarının değişmesiyle mümkün olabilecektir. Ancak o zaman sözün tükendiği ihtilaflı durumlarda adına merhamet, vicdan, adalet, ahlak denen ve Yüce Yaratıcı tarafından yaratılışta var edilen erdemli duygular devreye girecek; bu sayede ortak paydada bir iletişim biçimi inşa edilebilecektir. Zira acımak kibirden, merhamet ise gönüldendir. Ve insanı insan yapan insanın gönlüdür…

Toplumsal bir seferberlik anlayışı içinde ele alınması gereken bu konuda eğitim kurumları ve medya alanında ciddi adımların atılması kaçınılmazdır. En çok sorumluluk alması gereken de Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı kurum ve kuruluşlardır.

 


* BENZER KONULAR

Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:43:20 ÖÖ]


İyi Anne Baba Mısınız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:11 ÖÖ]


Hasan Bitmez - Osmanlı Mehter Marşları 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:34:58 ÖS]


Konuşma Ve Dinleme Adabı Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:26:55 ÖS]


Yüzünü Ahirete Ceviren Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:20:44 ÖS]


İçinde Namaz Geçen Ayetler Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:15:19 ÖS]


Temizligin Onemi Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:12:06 ÖS]


Cahillerle Tartışmayın Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:03:41 ÖS]


Yardımı Reklam Gibi Yapmamalı Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:59:14 ÖS]


Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Dün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Dün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Dün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Dün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Dün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:35 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41