Gönderen Konu: Zaman Şuuru - İnsan ve Zaman  (Okunma sayısı 85 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Zaman Şuuru - İnsan ve Zaman
« : Mayıs 16, 2021, 07:31:31 ÖÖ »
Zaman Şuuru - İnsan ve Zaman
   
Nefeslerimiz sayılı, zamanımız sınırlı. Ömür, nasibimize düşen zaman parçası. Hayatın gayesini ve manasını anlamayan, zamanı değerlendiremez. Zamanı değerlendiremeyen, ömrünü boşa geçirmiş olur.

Kültürsüz medeniyet anlayışı, insanı vakit yokluğu kıskacına alarak onu hayatın gayesinden uzaklaştırıp dayanılmaz tezatlar ortasında yalnızlığa, yabancılaşmaya ve mutsuzluğa sürüklüyor. Üstelik bunu ‘Zamanın yeni şartları böyle gerektiriyor’ icbarıyla idealize etmek ister. Zamana uymak değil; zamanın mahkûmu olmayıp zamanın hâkimi olmak! 

Gücümüz yetmeyebilir. Vaktimiz varsa gücümüzü artırabiliriz. Bilgimiz yetmeyebilir. Vaktimiz varsa çalışır, bilgimizi ilerletebiliriz. İmkânlarımız elverişsiz olabilir.

Vaktimiz varsa dayanışırız, yardımlaşırız, imkânlarınızı daha etkili duruma yükseltiriz. Vaktimizi değerlendirmezsek perişanlık başlamıştır.

Doğru’ya, iyi’ye, faydalı’ya, güzel’e ulaşmak için yapılacak fazilet mücadelesinin bugün düğümlendiği nokta zamanın değerlendirilmesidir. Bu düğüm çözülmeden diğer meselelere sıra gelmez. Büyük nehirleri küçük akarsuların oluşturması misali, ömür nimeti küçük zaman parçalarından, sayılı nefeslerden meydana gelir.

Her batan güneş, her koparılan takvim yaprağı ömrümüzün bir sel gibi akıp gittiğinin, sermayemizin tükendiğinin, bizlerin ise seyretmekten başka bir şey yapamadığımızın acı ikazı. Bilgisayarın, internetin, teknolojinin hayatımıza girmesiyle boş vaktin artmış olduğu günümüzde maddi konfor nispetinde artan huzursuzluklar, büyük ölçüde ‘zamanı yönetme’ tarzımızdaki yanlışlıklardan meydana gelmiştir.

Zaman, hayatın ta kendisidir. Zamanı boşa geçirmek, aslında hayatı boşa geçirmektir. Zaman ne başka bir şeyle değiştirilebilir, ne durdurulabilir, ne bulup temin edilebilir, ne de geriye döndürülebilir. İnsan sınırlı bir hayata sahip olması sebebiyle zamanı en faydalı, en değerli, en tesirli şekilde kullanmak zorundadır. Zamansızlıktan şikâyet edenlerin çoğu, zamanı iyi kullanmasını bilmeyenlerdir. Hayatımız, sosyal münasebetlerimiz, çalışma ve iş yerlerinin açılıp kapanmasına varıncaya kadar her şey zamana göre programlanmıştır. İbadetlerimiz bile. Hatta hayatımızın kurtulup kurtulmadığının, başarılı olup olmadığımızın sebebini zamanlamanın doğru yapılıp yapılmadığına hamlederiz. Mesela bir imtihanda ‘Soruların cevabını biliyordum ama vakit yetmedi’ deriz. Ani bir kazada ‘Beş on saniye önce frene bassaydım yayaya çarpmayacaktım, üç beş dakika önce hastaneye yetiştirebilseydik hasta kurtulacaktı’ gibi sözleri hep duyarız. Bütün bu örnekler; farkında olmadığımız ‘zaman nimeti’nin önemini vurgulamaktadır. Geçmişin gittiğine, geleceğin henüz doğmadığına bakarsak her ikisinden de faydalanamayacağımız aşikârdır. Bununla beraber geçmiş, alınan ibret ve kazanılan tecrübeler değerlendirilerek geleceğe ışık tutarsa faydalıdır.

Zamanın kıymetini bilen kimseler, onu faydalı işlerde kullanmak ve hayat sermayesinin dakika ve saniyelerini bile israf etmemek mecburiyetindedirler. Düşünmeye, okumaya, duygulanmaya vakit ve mecal bırakmayan bir ömür tüketme baskısı içindeki insanımız bu baskıdan kurtulduğunda o zaman dünyaya başka türlü bakacak, mazisiyle irtibat kuracak “ömür tüketme, zaman öldürme” yerlerini değil de sanatkârın, ilim ve hizmet adamının bulunmaları gereken mahallerde bulunarak zaman içinde zaman, ömür içinde ömür kazanacaklardır.

Batılılar bile “Hırsızların en zararlıları zamanımızı çalan hırsızlardır; çünkü hırsızın her çaldığını telafi etmek mümkündür. Zamanı çalanların ise çaldığını telafi asla mümkün değildir” diyerek aynı noktaya dikkat çekiyor. İnsanları doğru dürüst bir hayat yaşamaktan alıkoyan şey zaman yokluğu değil, zaman israfıdır. Peygamberimiz “İki nimet vardır ki insanların birçoğu bu iki nimet hususunda aldanmıştır, zarardadır.

Bu iki nimet sıhhat ve boş zamandır. Boş ve faydasız işleri terk etmek kişinin dininin güzelliğindendir” buyurmuşlardır. Peygamber Efendimiz “Beş şeyin kıymetini beş şeyden önce bil; ihtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sıhhatin, fakirlikten önce zenginliğin, meşguliyetten önce boş vaktin, ölmezden önce de hayatın” buyurarak bu hususlara ümmetinin dikkatini çekmişlerdir. (Beş maddelik hadisin üçü zamanla ilgilidir.) Peygamberimizin “helekel müsevvifûn” (Erteleyenler helak olur) hadisi de.

Ayrıca Türk ve İslam büyüklerinin zamanla ilgili sözlerinden bir kaçını zikredelim; ‘Dünya üç gündür:

Dün, bugün, yarın. Dün geçti. Yarının geleceği belli değil. Öyle ise bugünün kıymetini bil!’ ‘Felaketlerin en büyüğü vakti boşa geçirmektir.’ Aldığı görevi yarın yarın diyerek erteleyenlere, ‘Bugün dünkü günün yarınıdır.

Bugün ne yaptın ki yarın ne yapacaksın?’ cevabını verirler. Her şey zaman içinde olup bittiğine göre hayat zamanı idrak etmekle başlar. Zamanı idrak edip değerlendirmeyen hiçbir şeyi değerlendiremez. İnsanın gerek mesleğindeki gerekse hayattaki başarısı zaman idrakine bağlıdır. İleri ve geri memleketler arasındaki fark da aynı anlayış farkıdır. İnanç ve ideolojilerin en değerli sermayelerinden biri de yine zamandır. Hatta insanın saadeti zamanı değerlendirmesiyle, felaketi ise zamanı zayi etmesiyle alakalıdır. Günlük planınızı yaparken dakikalarla konuşunuz.

Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinin, yılın mevsimlerinin insana vermek istediği şuur ‘zaman şuuru’dur.

Vakit hayattır. Zamana kıyan kendisine kıyar. Kendi vaktinizi öldürmeye bile hakkınız yokken başkasının vaktinin katili olmaya nasıl hakkınız olabilir? Vakit ibadetlerin imamesi olan namazın şartlarından biridir. Her namaz vakti Allah’ın verdiği randevudur. Bununla Rabbimiz bize ‘zaman şuuru’ kazandırmaktadır. Zaman şuuru, zamanın farkında olmak, onun değerini bilmek ve israf etmemek, onu yerli yerinde kullanmaktır.

Zaman; insana verilen en kıymetli ‘rızık’tır. Her rızık gibi mahduttur, hesabı sorulacaktır. Ölüm, ecel de zamanla ilgilidir. Rızık ve ömür (zaman) bitince ecel gelir.

Genelde entelektüel câmia hep vakit yokluğundan şikâyetçidir. Bizler; yerine getiremediğimiz sosyal ve kültürel faaliyetleri ‘vakit yokluğu’ mazeretiyle geçiştiririz. Vakit yokluğunun mazereti yoktur; hele bizler için asla yoktur. Bir görevi yapmaya ‘zaman bulamadım’ mazeretini ileri sürenlerin ilk dikkat edecekleri husus; zamanı israf edip etmedikleridir. İsraf edilen her şey gibi zaman da israf ediliyorsa bereketsizlik başlar. Zamanımızın bereketi kaldırılmışsa, bir saatlik işi bir günde yapar, adınızı da ‘çalışkan’ koyarsınız. Zamanın hakkını veren insanların, kısa bir ömre birçok eser sığdırdığını hayretle görürsünüz.

Müslüman; güneşi üzerine doğdurmaz, aksine güneşin üzerine kendisi doğar. Bilir ki güneşi üzerine doğduranın o günü ölmüştür. İslâm medeniyeti ‘seher medeniyeti’dir. Vakit azlığı, okumamaktan doğan hezimetlerin ve çöküntülerin neticesidir. Sebep değil, neticedir. Mazeret değil, zaaftır. Bir hayat tarzı ki okumaya vakit bırakmamıştır. Düşünmeye, muhasebeye, gelişmeye, dostları hatırlamaya vakit bırakmamıştır. O hayat tarzında yanlışlıklar vardır.

Fıtrata aykırı sun’ilikler içinde kendi kendimizin kölesi hâline gelmişiz. Hiçbir şeye vaktimiz yok. Duymaya, düşünmeye, birikmeye, yenilenmeye, kısaca yaşamaya vaktimiz yok. Zamanın kıymetini bilmemek hayatın kıymetini bilmemektir. Hiçbir şuurlu direnç göstermeden kabul ettiğimiz ‘Batıcı hayat tarzı’ bizi âdeta zamansızlığa mahkûm etmiş. Zaman bizi kullanmasın, biz zamanı kullanalım. Tabii “Allah’a kulluk”ta ve Rabbimizin rızasını kazandıracak amelleri işlemekte. Hem dünyevî, hem de uhrevî işlerimizde. Allah zamanını cennette buluşturacak amellerle geçirmeyi nasip etsin.

Amin.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41