Gönderen Konu: Ayet ve Hadisleri Düşünerek Yaşayalım  (Okunma sayısı 68 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ayet ve Hadisleri Düşünerek Yaşayalım
« : Haziran 13, 2021, 06:18:21 ÖÖ »
Ayet ve Hadisleri Düşünerek Yaşayalım

Toplumların ahlâksızlıkta haddi aşarak israf çılgınlığına düşmeleri, dünyanın bütünüyle helaki demek olan kıyâmetin alâmetlerindendir. Bu da, ahlâkî kıymetlerdeki isrâfın helâk edici vasfını sergilemektedir. Kıyâmete yakın meydana gelecek ahlâksızlık ve haddi aşmalar, birçok hadîs-i şerîfte şöyle haber verilmektedir:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, bütün endişe ve gayretleri karınları (mîde ve şehvetleri) için olacaktır.

Şerefleri, malları ile ölçülecekti. Kıbleleri kadınları olacaktır. Dinleri de dirhem ve dinarları olacaktır. İşte onlar mahlûkâtın en şerlileridir. Onların Allah katında hiçbir nasipleri yoktur. Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buhârî)

Ahlâkî kıymetlerin başında gelen hayâ ve edeb nimetlerinden mahrûmiyet, din ve imandaki zâfiyet ve noksanlıktan kaynaklanır. Efendimiz; “Hayâ îmandandır.” buyurarak bu ahlâkî kıymetin, imanla mühim bir alâkasının bulunduğunu beyân etmiştir. Buna göre hayâsızlık gibi ahlâksızlıkların toplumda yayılmasını isteyenler, o toplumun îmânına karşı en büyük cinayeti işlemiş olurlar. Şu âyetin mealini de unutmayalım:

“Biz kitabı size öğüt alasınız diye herkesin anlayabileceği bir dilde indirdik, siz hiç öğüt almaz mısınız? Allah sadece kullarının iyiliğini ister. Allah sapkınlara öyle bir azap verir ki, dünyada mecnun gibi gezerler, artık onlar için yolun sonu gelmiştir. Kim Allah’ın ipine sımsıkı sarılırsa, kurtuluş ondadır.”

İlim meclislerine devam etmek ve âlimlerle oturup kalkmak Peygamberimize verdiğimiz ahidlerden (sözlerden) biridir. Âlim olmuş olsak dahi, âlimlerin meclisinde oturmaktan nefislerimizi uzak tutmamalıyız. Zira Allah (c.c.) âlim kullarını da birbirinden daha faziletli ve üstün yaratmıştır. Allah Teala belki de o âlimleri, bizlerden daha çok ilim ve anlayışla süslemiştir. Bu ahdi fukahâ ve sofilerden birçokları ihmâl etmişlerdir. Çünkü onlardan bazıları kendilerinde bulunan ilmin kimsede bulunmadığını iddia ederler. Birisini, “neden âlimlerin meclisine gitmiyorsun?” diye uyardığımda şöyle dedi:

‘Allah’a yemin ederim ki Mısır ülkesinde benden üstün ilmi olanı bilsem, onun ayakkabılarının hizmetkârı olurdum.

Allah’a şükürler olsun ki, Allah ilim yönünden bizleri diğer kişilerden üstün kılmıştır.’

 Ey Kardeşim! Bu düşünce ve konuşmaların cehaletten ileri geldiği, şeriat sahibi yüce Peygamberimizin şu hadisi ile sabittir: “Herhangi bir kul, ben âlimim diye konuşursa, o kişinin cahil olduğunu bilin.” Ey kardeşim! Ara sıra bilginlerin meclisinde bulunur isen onlardan faydalanırsın. Onları tanı, onlardan uzak kalıp gafil olma. Kendini diğer bilginlerden üstün veya onlarla eşit gördüğün takdirde, zamanındaki insanların gerçek ilimlerinden yoksun kalırsın. Cenâb-ı Hakk, insana ait şerlerin hepsinin, “Haset ettiği zaman haset edenin şerrinden sığınırım” diyerek, hased ile zirvesini göstermiştir.

Şeytanda vesveseden daha şerli bir şey olmadığı gibi, insanda da hasedden daha kötü bir şey yoktur. Hatta bundan öteye, “Hased eden, İblis’ten daha şerlidir” denilmiştir. Çünkü anlatıldığına göre İblis Firavun’un kapısına varmış ve kapıyı çalmış, Firavun: “Kim o?” deyince de, İblis:

“Eğer sen tanrı olsaydın beni bilirdin” demiş. İblis eve girince de Firavun; “Yeryüzünde seninle benden daha şerli bir kimse tanıyor musun?” diye sormuş.

Buna cevaben İblis: “Evet, bu hased eden kimsedir. Çünkü hasedimden ötürü ben bu belâya düştüm” demiştir.

Hayırlı işlerde ve hayır işlemede ön sıralarda bulunmak Resûlullâh (s.a.v) ile aramızda olan ahidlerden biridir. Hayra hızla varabilmek için, herkesten önce hayır işlemeye başlamalı ve insanlara örnek olmalıyız.

Kendimizi gün doğmadan, geceden kalkmaya alıştırmalıyız. Çünkü her gece, gün doğmadan Hâkk Teâlâ kullarına şöyle seslenir: “Kullarımdan bir şey isteyen var mı? İstediğini vereyim! Kullarımdan suç işleyip tövbe ve istiğfarda bulunmak isteyen var mı? Ben onu mağfiretime kavuşturayım! Hasta olan var mı? Afiyet vereyim!” Resûlullâh Efendimiz şöyle buyurur: “Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağına ve soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.” Peygamberimiz: “Kişi, ömrünü ne ile tükettiği, ne amel işlediği, malını nerede kazanıp nerelere harcadığını, vücudunu hangi gaye uğrunda çürüttüğünden sorulmadıkça mahşerdeki yerinden ayrılmaz” buyurur. Allah dostları bu hadislerden sonra;

“İtikad edilmesi gerekli konulardan birisi de, kullar işledikleri amelleri ihtiva eden defterlerini aldıktan sonra Allâhü Te‘âlâ’nın onları hesaba çekmesidir. Bu ameller, ister söz, ister fiil olsun. Ayrıca bu amelleri işleyenler, Mü’min, kâfir, ister insan, ister cin olsun hepsi eşittir.

Yalnız Allâhü Te‘âlâ’nın istisna buyurdukları hariç.” Hz. Lokman oğluna:

“Ey evlâdım! Âlimlerin meclisinden uzak kalma; hâkimlerin sözlerini dinle. Allah, ölü yer parçasını üzerine akıttığı yağmur sularıyla nasıl canlandırırsa, ölü olan bir kalbi de hikmet ve ilim nuru ile öyle canlandırır” buyurmuşlardır. Resûlullâh aleyhisselama:

“Ey Allah’ın Resûlü! Hangi kişilerle oturmamız hayırlıdır?” diye sorulunca, Efendimiz “Gördüğünüzde sizlere Allah’ı hatırlatan, sözleri ilminizi artıran, ilmi ahireti hatırlamanıza yarayan şahıslarla oturmanız” buyurmuşlardır. Gerçek iman sahibi erdemli kullar bilir ki nimetlerin verilmesi de veya geri alınması da ve yaşanan musibetler de Allah’ın takdiri iledir. Zira evrenin tek sahibi ve maliki Allah’tır. Mülkünde istediği gibi tasarruf etme hak ve yetkisine sahiptir. İman-küfür, hayır-şer, hidayet-dalalet, taat-günah, Allahü Teâlânın yaratması olup, hepsi de Onun takdir ve iradesiyledir.

Sevabı ve günahı kulların ameline bağlı kılmıştır. İnsanı iradesine bırakmış, azabı ve sevabı, iradenin sarfına bağlı kılmıştır.

Kur’an’ımız, öyle bir kitaptır ki, adeta yedi veren bağı gibi her yönü ile bize nimetlerini takdim eder. Hem dünyevi hem uhrevi kurtuluş reçetemizdir. Ama maalesef bugün Müslümanların önemli bir kısmı,  ‘Allah var’ deyip yok gibi yaşıyor ve iman ettiğini söylediği  Kur’an’dan haberdar olmayarak hayatını Kur’an’ın koyduğu ölçülere göre değil, içinde yaşadığı toplumun ölçülere göre tanzim ediyorlar. Peygamberimizin duasıyla bitirelim: “Dayanılamayacak dertten, insanı helâke götürecek tâlihsizlikten, başa gelecek fenalıktan ve düşmanı sevindirecek felâketten Allah’a sığınınız.”

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41