Gönderen Konu: Nifak Hastalığı ve Münâfıkların Değişmeyen Dört Vasfı  (Okunma sayısı 674 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2139
Nifak Hastalığı ve Münâfıkların Değişmeyen Dört Vasfı
« : Ağustos 22, 2017, 08:34:02 ÖÖ »
Nifak Hastalığı ve Münâfıkların Değişmeyen Dört Vasfı

Lugat ûlemasından İbn-i Side’nin beyanına göre nifak; bir vecihten İslâm’a girmek, diğer vecihten ise çıkmaktır. Bu kelime “Nâfikaû’l Yerbû” (ova sıçanının deliği) tabirinden alınmıştır. Bazıları “Nefak”dan alındığını söylemişlerdir. Nefak; yer altında bulunan, bir ucundan girilip, diğer ucundan çıkılan işlek yol (tünel) manasına gelir. Böyle bir tünelin sahibi; onun içinde nasıl gizlenirse, nifak hastalığına tutulan kimseler de müslümanlar arasında öylece gizlenirler.Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) nifak alâmetllerini haber verdiği malûmdur: “Dört vasıf (haslet) vardır ki, bunlar kimde bulunursa tam anlamıyla münâfık olur. Kimde bu dört vasıftan birisi bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münâfıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar: Kendisine birşey emânet edildiği zaman ihânet etmesi, konuştuğunda yalan söylemesi, ahdettiği zaman ahdini yerine getirmemesi ve husûmet ettiği zaman adâletten ayrılmasıdır.”

İlahi tekliflerin muhatabı olan ve mukaddes emaneti yüklenen İnsanoğlu, yeryüzünde Allah’ın (cc) halifesidir. Bu hilâfet; Allah’a (cc) ihlâs ile ibâdet etmeyi, ma’rufun (iyiliğin) yayılması ve münkerin (kötülüğün) önlenmesini beraberinde getiren bir emanettir. Malûm olduğu üzere mukaddes emanet; Allah’ın (cc) hem kendi hukuku, hem de yarattığı varlıkların haklarıyla ilgili insanlara yüklediği vazifelerin tamamına verilen isimdir. İnsanların bu emaneti muhafaza etmeleri mümkün olduğu gibi, hevâlarına uymaları ve ihanet etmeleri de mümkündür. Hz. Adem’in (as) cennetten yeryüzüne indirilmesiyle başlayan insanlık tarihinde, değişmeyen sünnetûllah şudur: Allah (cc) her kavme, kendi içlerinden ve kendi dilleriyle konuşan bir rasûl veya nebi göndermiştir. Bunların en önemli vasıfları, insanlığın muallimi olmalarıdır. İmam-ı Taftazani: ”Allah (cc) dünya ve din işleriyle ilgili olarak; ihtiyaç duydukları hususları açıklasınlar diye, insanlara peygamberler göndermiştir”(1)

Diyerek, bu keyfiyeti ifade etmiştir. İnsanoğlunun, tarihin hiçbir döneminde emirsiz ve yasaksız (başı-boş) bırakılmadığı, daima ilahi tekliflerin muhatabı olduğu malûmdur.(2)

Allahû Teâlâ (cc); Hz. Adem (as) ile Hz. Havva’yı yeryüzüne indirdiği zaman, şu taahhüdde bulunmuştur: “Oradan (cennetten yeryüzüne) beraberce inin. Sonra size benden bir hüda gelir de, kim benim hüdama tabi olursa, artık onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun olacak da değildirler.” (El Bakara Sûresi: 38) Mükellef olan insanların yeryüzünde, iki yoldan birini tercih etme imkânları vardır. Birincisi: Yüklendiği emânetin kıymetini bilmesi ve hüdâya tâbî olmasıdır. Bu tercihte bulunan insanlara “hidâyet ehli” denilir. İkincisi: Hevâsını ilâh edinmesi ve yeryüzünde fesadın yayılması için bütün imkânlarını seferber etmesidir. Bu tercihte bulunan kimselere “dalâlet ehli” denilir. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaatin, insanların fiilleri ve seçme haklarıyla ilgili itikadı şudur: “İnsanlardan ve diğer canlılardan zuhur eden fiilleri Allah (cc) yaratmıştır.

İnsanların yaratılmış olan fiilleri, kendi iradeleriyle seçmeleri ve işlemeleri mümkündür.(3)

Herhangi bir fiili Allah’ın (cc) yaratmasına “halk etmek”, insanların yaratılan fiillerden birisini kendi cüz’i iradesiyle tercih etmesine “kesb” (kazanmak) denilir. Mükellef olan her insanın yaratılan fiillerden dilediğini seçmesi ve işlemesi mümkündür. Bu tercih imkânı; hem bazı vazifeleri hem de önemli mes’uliyetleri beraberinde getirir.

Hesap gününde insanların, tercihlerine ve amellerine göre muameleye tabi tutulacakları muhkem nasslarla haber verilmiştir. Bu tercih imkânını dikkate alan İmam-ı Şehristani, inançlarına göre insanları tasnif ederken şu tesbitte bulunmuştur: “İtikad yönünden insanlar; milel ve nihal olmak üzere, iki kısma ayrılırlar. Milel; vahye dayanan ve hak bir şeriatla amel eden ehl-i diyânete denilir. Nihal ise, hevasına göre yaşayan ehl-i ehvâya verilen isimdir.(4)

İmtihan dünyasında hem Allah’a (cc) teslim olan mü’minlerin, hem de hevâlarını ilâh edinen gayr-i müslimlerin bir arada yaşamaları mukadderdir. Kıyamete kadar bu sünnetûllah hiç değişmeyecektir. Bazı İslâm âlimleri gayr-i müslimleri; dünya görüşlerini, inançlarını ve ideolojilerini dikkate alarak, onların, “dehriyye, seneviyye, felâsife, veseniyye ve ehl-i kitap olmak üzere” beş ayrı sınıfa ayrıldıklarını beyan etmişlerdir.(5)

Beş sınıfı ikili tasnife tabi tutmak mümkündür. Birincisi: Münzel herhangi bir kitaba inanmayan kafirler. (dehriyye, seneviyye, felâsife ve veseniyye) İkincisi: Ehl-i kitap olan kafirler. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav): “Küfür tek bir millettir”(6)
Bbuyurduğu malûmdur. Bu dersimizde dünya ahkâmı açısından ‘müslüman’, âhiret ahkamı açısından ‘kâfir’ olan münafıkların içinde bulundukları hâli ve değişmeyen dört vasıflarını izâha gayret edeceğiz.

Nifak Hastalığı

Nifak hastalığının keyfiyetini izih edebilmek için, önce “Ne-Fe-Ka” fiil kökünden gelen nifak terimi üzerinde kısaca duralım. Lugat ûlemasından İbn-i Side’nin beyanına göre nifak; bir vecihten İslâm’a girmek, diğer vecihten ise çıkmaktır. Bu kelime “Nâfikaû’l Yerbû” (ova sıçanının deliği) tabirinden alınmıştır. Bazıları “Nefak”dan alındığını söylemişlerdir. Nefak; yer altında bulunan, bir ucundan girilip, diğer ucundan çıkılan işlek yol (tünel) manasına gelir. Böyle bir tünelin sahibi; onun içinde nasıl gizlenirse, nifak hastalığına tutulan kimseler de müslümanlar arasında öylece gizlenirler.(7)

 Bazı muteber kaynaklarda ‘münafık’ kavramı izah edilirken, şu tesbite yer verilmiştir: ‘Diliyle iman ettiğini söyleyen, buna mukabil kalbinde küfrü sabit olan kimseye münafık denilir.’(8)

Tarifte yer alan bu keyfiyet, muhkem nassla sabittir: “İnsanlardan mü’min olmadıkları halde ‘Allah’a ve âhiret gününe iman ettik’ diyenler vardır.” ( El Bakara Sûresi: 8)

Peygamberimiz Efendimize (sav); “kimlerin münafık olduğu” vahiyle bildirilmiştir. Hz. Huzeyfe İbn–i Yemân’ın (rh.a):” Nifak ancak Rasûl-i Ekrem (sav) zamanında mevcuttu. Bugün ise nifak, imandan sonra küfürdür”(9)

Mealindeki tesbiti; nifakın kaybolduğunun değil, tesbitinin mümkün olmadığının delilidir. Asr-ı saadette, münafıkların tesbitinin vahiy yoluyla mümkün olduğu malûmdur. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) vefatından sonra (vahiy kesildiği için) münafıkları tesbit etme imkânı ortadan kalkmıştır. Ancak her mükellefin, nifak alametleriyle ilgili sahih haberleri dikkate alması ve kendisini bu manevi hastalıktan koruması mümkündür.

Münafıkların Değişmeyen Dört vasfı

Fakih sahabelerden Hz. Abdullah ibn-i Amr’dan rivayet edilen Hadis-i Şerif’te, Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) nifak alâmetllerini haber verdiği malûmdur: “Dört vasıf (haslet) vardır ki, bunlar kimde bulunursa tam anlamıyla münâfık olur. Kimde bu dört vasıftan birisi bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münâfıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar: Kendisine birşey emânet edildiği zaman ihânet etmesi, konuştuğunda yalan söylemesi, ahdettiği zaman ahdini yerine getirmemesi ve husûmet ettiği zaman adâletten ayrılmasıdır.”(11)

Bazı muhaddisler; sarih ifadelere hâiz olan bu hadis-i şerifin, aynı zamanda mücmel bir keyfiyete haiz olduğunu ifade etmişlerdir.

Asrımızın değerli âlimlerinden Abdurrahman Habenneke “Tarih Boyunca Münâfıklar, Çirkinlikleri ve Nifak Musibetinin Gerçeği” adını verdiği eserinde; Hadis-i Şerif’te zikredilen nifak alâmetleri hususunda, bazı inceliklere işaret etmiştir. Acaba bu alâmetlerden birisini taşıyan kimseye münafık denilebilir mi? Bu hususta değişik kanaatlere sahip olan müslümanların varlığı malûmdur. Kimisi bu kimseye münâfık diyebiliriz derken, kimisi de böyle bir kimsenin (inanmadığı halde müslüman gibi görünen) kimseler gibi olamayacağını söyleyebilirler. Burada bir inceliğe işaret etmekte fayda vardır: Her yalan söyleyen kimse münâfık değildir. Ancak münafıklar yalan söylemeyi ahlâk hâline getirmişlerdir. Rivâyete göre bir kimse Tabiûndan Atâ’ya: “Hasan Basrî’yi: “Kimde bu dört vasıf bulunursa onun için münâfık demekten bir sıkıntı duymam” diye söylerken işittim” demiş, o da: “Hasan’ın yanına gittiğinde, ona de ki, Atâ sana selam söylüyor ve diyor ki: “ Hz. Yusuf’un (a.s.) kardeşlerini hatırla! O’nun kardeşlerinin de yalan söyledikleri, emânete ihânet ettikleri ve sözlerinde durmadıkları halde kendilerine münâfık damgası vurulmamıştır.’ Bu hadis-i şerifte yer alan alâmetler ve neticeleri, Tabiûndan Said b. Cübeyr’in de zihnine takılmıştır. Sahabeden Hz Abdullah İbn-i Ömer ile İbn-i Abbâs’a, bu hadisin nasıl anlaşılması gerektiğini sormuştur. Aldığı cevap birbirine yakındır ve meâlen şöyledir: “Ey kardeşimin oğlu, bu haber seni düşündürdüğü gibi bizi de düşündürmüş ve öğrenmek niyetiyle Rasûlüllah’a (s.a.v.) sormuştuk. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) tebessüm etti ve: “Sizin bu vasıflarla ne alâkanız var? Bunlar münâfıklara mahsustur. Benim ‘konuştuğunda yalan söyler’ şeklindeki sözüm, Allah’ın bana indirdiği: «Münâfıklar sana geldiğinde: ‘Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın peygamberisin’ derler. Allah bilir ki, sen elbette, Kendisinin peygamberisin. Ancak Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.» (Münâfikûn: 1) âyeti ile ilgilidir, siz böyle kimseler misiniz?” sualini sordu. Biz: “Hayır” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Öyleyse sizin bununla bir alâkanız yok! Siz bundan uzaksınız.”
Nifak alametlerini üzerinde taşıyan mükellefi bekleyen tahlike şudur: Ameli nifakın, zaman içinde itikadi nifâka dönüşmesi mümkündür. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) bu keyfiyeti haber verdiği malûmdur: “Mükellef bir hata işlediğinde, kalbine siyah bir nokta konulur. Eğer, bundan vaz geçer ve tevbe ederse kalbi parlar. Eğer, bu hataya tekrar dönerse kalbindeki siyah nokta artırılır sonunda kalbini kaplar. İşte bu durum Allah’ın: «Hayır! Öyle değil, tam tersine onların kazanmakta oldukları, kalplerini kaplamış örtmüştür.» (Mutaffifîn: 14) âyetinde zikrettiği kaplama budur.”(12)

Türkçe’de “ikiyüzlülük” şeklinde ifade edilen nifak; hem itikâdî, hem de ahlâkî keyfiyete hâiz olan bir hastalıktır. İkiyüzlülük yapan münafıkların; insanların en kötüleri olduğunu Peygamberimiz Efendimiz (sav) haber vermiş ve şöyle buyurmuştur: “İnsanların kötüleri; bazı insanlara bir yüzle, bazı insanlara bir başka yüzle gelen kimsedir. Onlar iki yüzlüdürler.”(13)

İmam Fahrüddin Razi “Münâfıkların işledikleri suçun, kafirlerin işledikleri suçtan daha ağır bir suç olduğunu ifade etmiştir. Münâfıkların cehennemdeki yerlerinin en alt tabaka olduğu muhkem hassla haber verilmiştir: «Şüphesiz, münâfıklar cehennemin en altındadırlar.» (En Nisâ Sûresi:144) Zenâdikâ (zındık) meselesine gelince: Mecusilerin kutsal kitabı olan “Zend-Evasta”ya inananlara zendik vasfı verilmiştir. Farsça olan bu kelime Türkçe’ye “zındık” olarak geçmiştir. Fakat zındık terimiyle ifade edilen keyfiyet, sadece mecûsilerin inancıyla sınırlı değildir. Mazdek’in dünya görüşünü savunan, mülhid olan ve Mani dinine inananlara da zındık denilmiştir. Fethû’l Kadir’de “Hiçbir dini kabul etmeyen kimselere zındık denilir” tarifi yapılmıştır. Bu tarif, zındıkların vahyi ve nübüvveti inkâr ettiklerini ortaya koymaktadır. Fetevâ-i Karii’l Hidâye’de ise:”Zındık; dünyanın bâki olduğuna ve bütün malların insanlar arasında ortak olduğuna inanan kimsedir” denilmiştir. Bu tarif, Mazdek’in dünya görüşünü savunan kimseleri ifade etmektedir. Fûkaha zındıkları önce “insanları sapıklığa davet edenler ve etmeyenler” olmak üzere ikili tasnife tâbi tutmuş, daha sonra sapıklığa davet eden zındıkları üç ayrı şubede incelemiştir.(14)

Hicrî ikinci yüzyılın sonunda başlayan, üçüncü ve hatta dördüncü yüzyıllarda etkisini sürdüren zındıklık ve ilhad hareketleri çerçevesinde İbnü’l-Mukaffa’, Abdülkerîm b. Ebü’l-Avcâ, Beşşâr b. Bürd, Ebû İsâ el-Verrâk, İbnü’r-Râvendî ve Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî gibi düşünürler, nübüvveti ve vahye dayanan ahkâmı felsefî açıdan eleştirmişlerdir. İslâm âlimleri, söz konusu kişilerce ileri sürülen iddialara ve yazılan eserlere erken devirlerden itibaren hem umumi kelâm kitapları içinde, hem de müstakil olarak kaleme aldıkları eserlerde cevap vermişlerdir. Bunun sonucu olarak genellikle ‘Delâilü’n-Nübüvve’ veya ‘A’lâ-rinü’n Nübüvve’ başlığı altında telif edilen eserler gündeme girmiştir. Ebû Hatim er- Razi, ‘Aclâmü’n-nübüwe’ isimli eserini, zındık olduğu bilinen ve vahyi inkâr eden zındık filozof Ebû Bekir er-Râzî’nin iddialarına reddiye olarak kaleme almıştır. Günümüzde yaşayan ve televizyon kanallarında boy gösteren zındıkların; başta laiklik felsefesi olmak üzere, modern hurafeleri pazarlamaya çalıştıkları mâlûmdur.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   İmam-ı Taftazani- Şerhû’l Akaid- İst: 1980 Sh: 294.

(2)   İmam-ı Şafii- Er Risale- Kahire: 1979 Sh: 25 Madde: 69

 (3)    Nureddin Es Sabuni- Matûridiye Akaidi- Ankara: 1978 Sh: 139

(4)    İmam-ı Şehrİstani- El Milel ve’n Nihal- Beyrut: 1392 C: 1 Sh: 4

(5)    İbn-i Abidin-Reddü’l Muhtar Ale’d Dürri’l Muhtar-İst:1983. C: 9 Sh: 13- 17

(6)    Molla Hüsrev-Dürerû’l Hükkam-İst: 1307, C: 1, Sh: 301

(7)   Ahmed Davudoğlu-Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi- İst: 1973 C:1 Sh: 312

8   Ragıp El Isfahani- El Müfredat- İst: 1986 Sh: 776, Ayrıca Seyyid Şerif Çürcani- Et Tarifat- İst: ty Sh: 245

(9)   Abdi’l Latifi’z Zebidi- Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi- Ankara: 1975 C: 12 Sh: 301- 302 Had. No: 2120

(10)   Sahih-i Buhârî-İst: 1401 K. İmân: 24, Sahih-i Müslim-K. İmân: 106, Sünen-i Ebû Davud-K. Sünne: 15, Sünen-i Tirmizî-K. İmân: 14)

(11)   Sünen-i Tirmizî-K.Tefsir, Mutaffifîn: 74, Ayrıca Sünen-i İbn-i Mâce- K. Zühd: 29, İmam-ı Mâlîk- El Muvatta- K. Kelâm: 18)

(12)   Sahih-i Buhârî- İst: 1401 K. K. Menâkıb: 1, Sahih-i Müslim-K.Fezâil: 199

(13)   Geniş bilgi için-Bakınız: İbn-i Abidin-A.g.e. C: 9 Sh: 48-51

(14)   Abdurrahman Bedevî- Min Târihi’I- ilhâd fi’l İslâm- Beyrut: ty. Sh: 37

 


* BENZER KONULAR

Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:42:10 ÖÖ]


Ahd ve Ahdin Gereği Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:37:16 ÖÖ]


İman Amel ve Salih Amel Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:29:54 ÖÖ]


Peygamberimizin Ticari Muamelelerle İlgili Tavsiyeleri Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:20:53 ÖÖ]


Sağlık ve Afiyet Nimeti Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:04:27 ÖÖ]


Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:10:25 ÖS]


Yetimin Duyguları Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:46:08 ÖS]


Ölüm Var Ölümden Ölüme Fark Var Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:41:21 ÖS]


Nefis Mücadelesi Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:36:00 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41