Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
İslamda Aile / Kendimize ve aAilemize Sahip Çıkalım
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:12:49 ÖÖ »


Kendimize ve aAilemize Sahip Çıkalım

Bütün insanlık bir ana ile bir babadan meydana geldi.

Farklı kabilelere ve milletlere ayrılmaları tanışıp kaynaşmaları içindi.

Bu farklılık bir nimetti; birbirlerine karşı üstünlük taslamaları, düşmanlık etmeleri için değildi.

Üstünlüğü, Allah’a karşı takvada (yasaklarından kaçınarak, helallerine sarılarak) bulacaklardı.

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır...” (Hucurât 13)

Ne hazindir ki zaman geçtikçe insanlık, yaratılış amacından koptu, Rabbinden uzaklaştı.

Yüce Allah onları kendilerine gelmeleri, hakka dönmeleri için kendi içlerinden elçiler/peygamberler gönderdi.

Çok azı hariç peygamberleri de dinleyen olmadı.

Bundan sebep tek bir kavme, bir günde birden fazla peygamber gönderildiği oldu.

Yine de peygamberleri yalanlamakta ısrar ettiler, birçoğunu taşa tuttular, memleketinden çıkardılar, kimisini de şehit ettiler.

Oysa o seçilmiş peygamberler hiçbir karşılık beklemeden insanlığa hayat nizamını taşıyorlardı.

Onlar, dünya ve ahiret saadetine çağırıp, şeytan ve azgın nefsin aldatmacasından insanları kurtarmakla görevliydiler.

“Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.” (Yâsîn 14)

“Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Bu elçilere uyun. Sizden bir ücret istemeyen o kimselere tâbi olun; onlar doğru yoldadırlar.” (Yâsîn 20-21)

Evet, onların tek amaçları ve çağrıları Allah’a kulluktu.

“Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, ‘Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin’ diye vahyetmişizdir.” (Enbiya 25)

Ama ne yazık ki insan, var oluş tarihinden beri sürekli ateşe doğru koştu.

Efendimiz (s.a.s.)’in deyimiyle: “Benimle ümmetimin durumu ateş yakan kimsenin hâline benzer. Böcekler ve kelebekler o ateşe düşmeye başlar. İşte ben de sizler ateşe girerken kuşaklarınızdan tutup engellemeye çalışıyorum.”

İnsanlığın hali bu!

KENDİMİZİ VE AİLEMİZİ ATEŞTEN NASIL KORUMALIYIZ?

Allah’ın gönderdiği tüm elçiler Allah’a kulluğa evvela kendi öz ailesinden başladılar.

“İbrâhim de bu dini oğullarına vasiyet etti, Ya‘kūb da. “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti; öyleyse yalnız O’na teslim olmuş müminler olarak can verin!” (dediler).” (Bakara 132)

Efendimize (s.a.s.) de: “(Önce) en yakın akrabanı uyar.” (Şu’arâ 214) denildi.

Hz. Peygamber’e ilk iman eden eşi Hatice’dir.  Sonra evinde kalan yeğeni Ali, azatlı kölesi Zeyd, en sadık dostu Ebu Bekir (r.anhüm ecmaîn) peşi sıra geldiler…

Peygamberimize iman edenlerin öncelikleri hep en yakın akrabaları, anne-baba ve çocukları oldu.

Müslüman olduktan sonra da dinde, kullukta sebat için birbirlerine hep sahip çıktılar.

Efendimiz, evinde büyüttüğü kızı Fatıma’yı ve damadı Ali’yi evlendirdi. Düğünlerinin ilk sabahında kapılarına vardı, “Namaza kalktınız mı, haydi namaza!” diye seslendi.

Onların, “Ben Müslüman oldum, ibadetlerimi yaparım, başkası beni ilgilendirmez!” diye bir lüksleri olmadı, bizim de olamaz. Biz yakınlarımızı sevdiğimiz, benimsediğimiz doğru yola ve onun neticesi cennete çağırmıyorsak umduğumuz cennet de zor!

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.” (Tahrîm 6)

Bu ayet üzerinde tekrar düşünelim.

En sevdiklerimizin, eşimiz ve çocuklarımızın bizim tabi olduğumuz inanç esaslarımızdan uzak kalmasına izin veremeyiz.

Biz secdeye kapanırken, ibadete dururken onlar oyun eğlencede, namaz/niyazdan bihaberse, bizden farklı düşüncelere sapmışsa; inançta, düşüncede ve yaşayışta farklı yönlere kayıyorsa (kusura bakmayalım) bizde de hayır yoktur demektir.

“El bebek gül bebek” yetiştirdiğimiz, kem gözlerden koruduğumuz çocuklarımız başkalarının yolunda ve düşüncesinde yol alıyorlarsa, Allah muhafaza onlar bizim ehlimiz olmaktan çıkmıştır, haberimiz yok!

Anne-babaların ayrı, çocukların ayrı telden çaldığı bir toplumdan hayır gelmez, unutmayalım.

Bu toplumda karşılaştığımız, kimin evlatları olduğu bilinmeyen genç nesiller bizim çocuklarımızdır, başka bir ülkeden buraya gelmediler!

Toplumun çarkını iyiye doğru çevirmek için, hepimiz ihmal ettiğimiz çocuklarımıza, özlerine dönmeleri, özlerinde yürümeleri için emek harcamalıyız.

Gönderdiğimiz okul, cami, meslek yerleri her neyse onlarla yetinirsek, başkalarının dayattığı teknoloji ürünü telefon ve tabletlere terk edersek, kontrol etmezsek yarın çok geç olur bugün de olduğu gibi.

Hâlâ sevdiğimiz bir ailemiz varsa, çocuklarımıza ulaşmada elimizden bütün imkânlar alınmış değilse, “bismillah” diyelim, bir yerlerden başlayalım.

Başta kendi nefsim olmak üzere benim gibi düşünen herkese naçizane çağrımdır.

Ailemizi kurtarırsak kendimizi kurtarmış oluruz, kendimizi kurtarırsak toplumu kurtarmış oluruz. Aksi takdirde ne bu dünyada ne de hesap gününde yakamızı kurtaramayız!

Nusret Reşber.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
2
Abdülaziz Kıranşal / Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:05:29 ÖÖ »


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler

Eğer Müslümanlar faizi yaygınlaştırırlarsa ekonomik refahlarını kaybederler, rüşveti ve torpili yaygınlaştırırlarsa kamu düzenlerini ve bürokrasiyi kaybederler, kul hakkını ve haksız kazancı yaygınlaştırırlarsa ruhlarını ve kimliklerini kaybederler, haksızlık ve adaletsizliği yaygınlaştırırlarsa eminliklerini ve güvenilirliklerini kaybederler, ırkçılığı yaygınlaştırırlarsa toplumsal birlik ve beraberliği kaybederler, zinayı yaygınlaştırırlarsa evlerini ve ailelerini kaybedeler, içki ve kumarı yaygınlaştırırlarsa nesillerini kaybederler, mazlumun ahını duymamazlıktan gelirlerse merhametlerini kaybederler, kendilerini uyaranlara kulak asmazlarsa kardeşlerini kaybedeler. En sonunda da kaybetmekten korktukları ne varsa hepsini kaybederler.

Müslümanlar lüks, israf, kibir ve şımarıklığın pençesine düşerlerse: Eğer Müslümanlar Allah’ın kendilerine verdiği siyasi gücü, ekonomik gücü, medya gücünü, bürokrasi gücünü, hukuk gücünü, sayısal üstünlük gücünü Allah’ın dininin hâkimiyeti için değil de şahsi menfaatleri ve konforları için kullanmaya başlarlarsa, lüks ve israfa düşerlerse, kibre kapılıp tüm bu nimetleri kendi elleriyle kazandıklarını zannederlerse, asıl hedef ve ideallerini unutup, yola niçin çıktıklarını hatırlamazlarsa Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük etmiş olurlar ve işte o zaman tüm kazanımlarını kaybederler. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki: “Allah, şöyle bir kenti misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı.” (Nahl, 112)

Müslümanlar dünyevileşir ve ahlâki yozlaşma başlarsa: Eğer Müslümanlar vehn hastalığına kapılıp dünyevileşirlerse, değerleri için tüm dünyalık kazanımlarını feda etmeyi göze almaları gerekirken, dünyalık kazanımları için değerlerini feda etmeye başlarlarsa, makamlarına, koltuklarına, elbiselerine, yaşam standartlarına verdikleri önemi, dinleri için vermezlerse, tüm kaygıları mideleri, cepleri ve menfaatleri olursa, bütün dertleri daha iyi bir ev, daha iyi bir araba, daha iyi bir maaş ve makam olursa işte o zaman Müslümanlar tüm kazanımlarını kaybederler. Çünkü Efendimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: “Sizden öncekileri mal/dünya sevgisi helak etti. Bu sevgi onlara akrabalarıyla ve dostlarıyla ilişkiyi kesmeyi emretti kestiler. Cimriliği emretti cimrileştiler. Günahı emretti girdiler. Zulmü emretti yaptılar. En sonunda da helak oldular.” (Camiu’s-sağir)

Müslümanların âlimleri ve din adamları uyarı görevlerini terk ederlerse: Eğer Müslümanların âlimleri yanlışa yanlış demekten kaçınırlarsa, Allah rızasından daha çok otoriteye hoş görünmeyi tercih ederlerse, insanlara iyiliği değil de susmayı öğütlerlerse, fetvalarını gücün emrine tahsis ederlerse, uyarmaları, yol göstermeleri ve hayra yönlendirmeleri gereken kardeşlerini uyarmayarak onlara en büyük kötülüğü yaparlarsa işte o zaman Müslümanlar ellerindeki tüm kazanımları kaybederler. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki:

“Onlardan birçoğunu görürsün ki, günaha girmekte, düşmanlık etmekte ve haram yemekte birbirleriyle yarışırlar. Yapmakta oldukları şey ne kadar kötüdür.

Onların din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya! Yaptıkları bu iş ne kötüdür!” (Maide, 62, 63)

Müslümanlar kardeşliklerini kaybederlerse: Eğer Müslümanlar “bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin” ölçüsünü aşarlarsa, siyasi muhalefet duygusunu İslam kardeşliğinin önüne geçirirlerse, birbirlerine karşı hikmetli nasihatler yerine itici ve incitici tavırlar takınırlarsa, değerlerine düşmanlık edenlere karşı gösterdikleri müsamaha ahlâkını aynı camide saf tuttukları kardeşlerine göstermezlerse, onları elinden tutup kaldırmak, hatalarından döndürmek yerine onlardan umutlarını kesip bir tekme de onlar vururlarsa, işte o zaman Müslümanlar toptan ve hep birlikte bütün kazanımlarını kaybederler. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki: “Allah’a ve Resulüne itaat edin, birbirinize düşüp, çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz/devletiniz elden gider.” (Enfal, 46)

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
3
Mahmut Tobtaş / Savrulsak Da Beraberiz
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:57:41 ÖÖ »


Savrulsak Da Beraberiz

İnsanı, küçük bir mikrop yatağa yıkıyor. Hayatta küçüklük önemli değildir.

Hayatta var olan gücünü karşı tarafa etkili şekilde gösterebilmek önemlidir.

Bir virüsü örnek verirsek, insan veya hayvana girip onu hasta yapıp ölümüne sebep olabiliyor.

Aşılar da öyle; küçücük, gözle görülemeyen şey, insanı tir tir titreten, sarartıp solduran zararlı mikropları yok ediyor.

Bütün bunları yaratan da Allah celle celalühtür

Rabbimiz buyurur:

“Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Bütün işler ancak Allah'a döndürülür.” (Al-i Imran süresi ayet 3/109)

Onun için bize göre kü­çüklük önemli değildir.

Kadınlarımız 5 litrelik sütün içine bir avuç yoğurt koyuyorlar, normalde hangisinin hangisini yık­ması lazım diye düşünürsek sütün bir avuç yoğurdu kendine benzetmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Ama öyle olmuyor. Yo­ğurt, kazanın dibine varıyor. Orada şahsiyetini koruyor. Geleni, kendisine benzetiyor. Topyekûn sütü kendisine bağlayıveriyor. Eğer yoğurt kendi karakterinden taviz ve­recek olursa, taviz vermeye başlarsa, yoğurt yoğurt olarak kalmayacak, sütte süt karakterini taşıyamayacaktır.

Kral Dakyanus, Firavun gibi kendi kurallarını Hazreti Musa, Hazreti İsa aracılığıyla indirdiği Kelamının önüne geçirip kendi kurallarına göre insanlardan boyun eğmelerini istediğinde, yedi tane Müslüman yiğit başkaldırırlar ve şehri terk ederler.

Kur’an-ı Kerim’de onlar için “Ashab-ı Kehf” denmiş, dünya dilinde de “Yedi Uyurlar” olarak biliniyor.

Yani yedi tane yiğit adam, “Biz, bizim gibi bir insana kulluk yapmayız, ancak Allah’a kulluk yaparız” demişler ve o günden bugüne kadar rahmetle anılmaya devam ettikleri gibi kıyamete kadar da örnek olacaklar ve rahmetle anılacaklar.

Abdullah İbni Mes’ud’un boyu çok kısaydı. Ama Hz. Ömer’in (r.a.) tabiriyle ilim dağarcığıydı.

Dağarcık, deri­den yapılan, içerisine yiyecekler konulan torbadır.

 Allah celle celalüh, Rahman süresinde:

Birçok nimeti sayar ve her nimetin adı söylendikten sonra “Allah’ın bu nimetlerini nasıl inkâr edersiniz” diye soruyor.

Güneş ni­metini, ay nimetini, mercanları, atları, ağaçları haliyle dünya nimetlerini nasıl inkâr edersiniz şeklinde devam etmektedir.

Abdullah İbni Mes’ud, bu süreyi ezberliyor ve Harem-i Şerif’teki Mekkeli müşriklerin Daru’n-Nedve/Parlamentosunun önüne gidip Rahman süresini ilan edeceğini söylüyor.

Sahabe, bunu eylemi yapmamasını söylemişler.

“Kabilesi büyük olanın sözü Harem-i Şerif’te dinlenmekte. Sen küçüksün, kabilen de yok” demişler.

Neticede Abdullah İbni Mes’ud, müsaade etmemelerine rağmen gidip sureyi okumuş.

Bunun üzerine müşrikler hep beraber üzerine çullanıp dövüyorlar.

Kan revan içinde gelip diyor ki: “Vallahi hayatımda Mekkeli müşrikleri hiç bu kadar zayıf görme­dim.”

“Peki nereden anladın?” diye arkadaşları soruyor.

O da diyor ki: “Aslında herhangi biri beni dövebilirdi. Ama hepsi birden geldiler ve dövdüler. Bunu, korkularından yaptılar” diyor.

 Abdullah İbni Mes’ud (r.a.), Hz. Ömer (r.a.)’ın Küfe’de kurduğu üs­sün eğitimcisidir.

Hâlâ bizim üzerimizde etkisi vardır. Bizim mezhebimizin kurucusu İmam-ı Ebu Hanife üzerinde et­kisi vardır.

Şu anda toplumun bozulmasına sebep hem toplum hem de Müslümanlar olarak, biziz.

Biz, bizliğimizi yapmıyoruz.

Atalarımız, “Biz, biz olsaydık, biz geçmezdi bize” demişler

Pey­gamberimiz bir tek kişiydi. Peygamberimiz (s.a.v.), şeytan üçgeninin ortasında idi.

Bir tarafta Bizans bir tarafta Persler bir tarafta Habeşistan vardı.

Şu anda dünya üzerinde iki milyar Müslüman vardır.

İlk Müslüman Hazreti Muhammed aleyhisselam bir tek iken şu anda iki milyar Müslüman olmuş.

Dağınığız, tanışma ve dayanışmamız da yok.

İmamesi kopmuş tesbih taneleri gibiyiz.

Rüzgârın önünde savrulan ot tohumları gibi, gavurların saldırıları karşısında bütün dünyaya savruluyoruz.

Efendi iken kriterlerinin köleliğine indirmişler.

1963 yılında Avrupa kapılarını bize açmışlar.

Beş milyonun üzerinde insanımızı Avrupa şehirlerine işçi olarak dağıtmışlar.

Ot tohumları gibi başağındaki her bir tane, ayrı ayrı rüzgârla savrulmuş ama gittiği yerde neslini devam ettirdiği gibi, bizim o beş milyon insanımız da beş bin cami yapmış.

Ayrı ayrı olsalar da camileri ayrı olsa da yüksek sesle okudukları ezanla beş vakitte “Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan olmadığına ben şahitlik yaparım” derken birleşiyorlar.

Bir milyonun üzerinde o sarı saçlı mavi gözlü ırkın gençlerinin Müslüman olmasına sebep oluvermişler.

Bu rakama, evlenmek için Müslüman olanları bir gün ayrılırlar diye katmıyor Avrupalı araştırmacılar.

Mahmut Toptaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
4
Bahaddin Elçi / Egemenlik Kimde
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:50:29 ÖÖ »


Egemenlik Kimde

Egemenlik kavgası; kalbimizde aklımızla nefsimiz, şeytanımız arasında, evimizde eşler arasında, ülkemizde siyasi partiler arasında, dünyada ülkeler arasında, Hak ile batıl arasında, dinler, ideolojiler arasında sürüp giden bir mecazi iktidar mücadelesi...

Egemenlik/hâkimiyet; gerçekte, sadece/ancak eşi, ortağı, yardımcısı, dengi, benzeri, adaşı, danışmanı, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, dilediğini anında yapmaya da yaptırmaya da gücü yeten, her şeyi “kün” emriyle yoktan yaratan, yaşatan ve en güzel yöneten, yarattığı her şeyde her an tam tasarrufta bulunan, âlemlerin Rabbi, Meliki, Kadir, Muktedir, Samed… kemal sıfatlarla muttasif, noksan, beşeri sıfatlardan münezzeh/yüce Allah Teâlâ’nındır. (Fatiha/1, Rahmân/29, Yasin/82-83, Mülk/1, İhlâs/, Nas)

O’nun (c.c) iradesi, ilmi, yaratması, kudreti olmadan evrende hiçbir şey olamaz... Hayırlara/itaate/iyiliklere rızası, şerlere/isyanlara da rızası yoksa da izni vardır…

İzinsiz yaprak bile kıpırdayamaz… Sınav gereği, hayırlara da, şeylere de, iyilere de, kötülere de izin veriyor/özgür bırakıyor ve deniyor... Hz. Musa (a.s.) ya da, firavuna da fırsat veriyor. Adalete de, zulme de... Hikmetsiz hiçbir sözü, hükmü ve işi de yoktur… Hükümdarların alnı/perçemleri de kalpleri de O’nun (c.c) yed’i kudretindedir.

Sınavımız gereği olarak; dünya hayatımızda/bütün işlerimizde “İlahi” irade ile “beşeri” iradeler arasındaki tercihlerde muhayyeriz; kendi özgür irademizle “İlahi” veya” beşeri” olan iradelere uymayı seçiyoruz... İlahi olan; her şeyi yaratan, hakkıyla bilen, tüm evreni yöneten, her sözünde, işinde ve hükmünde hikmet, rahmet, adalet, maslahat olan şaşmaz/yanılmaz iradedir... Beşeri olanlar ise yaratılan, bilgisi sınırlı, eksik veya yanlış olabilen, yanılabilen, şaşırabilen, ahlâkî zaafları olan cahil, zalim, muhtaç ve aciz olabilen irade...

İlkinde Rahmân’a (c.c) ikincisinde ise kullara/kulluk tercihi var... Hakk’ın iradesi nasıl “tek” ise çok görüntüdeki halk iradeleri de gerçekte “tek”tir.

Çünkü bütün yönetim şekillerinde (monarşi, oligarşi, demokrasi vb.) sözün/hükmün/yasanın kaynağı bir insan aklı/iradesi değil midir? Bir insan, kendi iradesini/sözünü etrafındakilere sunuyor, emrediyor, benimsetebiliyor, seçtirebiliyor... Yöntemi farklı olsa da... Böylece, hatta çoğunluk/halk adına “tek egemen” kişi söz/hüküm sahibi olabiliyor... Yönetimin adı ne olursa, olsun; gerçek budur... Bütün beşeri düzenlerde/ideolojilerde de durum aynıdır...

Kendisi her an yaratan Rabbine muhtaç insanın, O’nun (c.c) mülkünde baş kaldırması, egemenlik kavgası yapması akıl işi midir? Cehalet ve zulüm...

İlahi irade, sınav gereği olarak, insanların itaatine de, isyanına da (özgürlüğe) izin veriyor iken, beşeri irade/hükümdarlık, egemenlik gereği sadece itaat istiyor ve isyana izin vermiyor/cezalandırıyor da…

Böylece, ezeldeki “kulluk” sözleşmemizle deneniyoruz; bütün tercihlerimizle… (Araf/ 172, Fatiha/5, Ahzab/ 72, Zariyat / 54)

Akıl; ya vahye/İlahi iradeye uyarak/iradesiyle doğru seçim yapar; yoksa, şeytana ve nefsine uyarak yanlışlar yapar...

Kâinatı/evreni/tabiatı/insanı/her şeyi en güzel şekilde (kevni) düzenleyen Allah Teâlâ’nın insanlara teklif ve tavsiye buyurduğu İslâm dinî/teşri düzeni de öylece mükemmel/adil, doğru, kusursuz/en güzel hayat tarzıdır.

 Tevhid de bu demektir... Rahmân’a (c.c) kullukta izzet, adalet ve saadet vardır. İnsana, şeytana kullukta ise zillet, zulüm ve bedbahtlık/mutsuzluk vardır.

Beşeri düzenler/ideolojiler, ilkeler ise tabiatı gereği yanlışlıklarla, eksikliklerle, çelişkilerle, adaletsizliklerle malûldür. Rağbetimiz de İslâm yerine, beşeri olanlara olunca, başımız beladan kurtulmuyor ve aradığımız adaleti ve huzuru bulamıyoruz...

Allah Teâlâ’yı Rabb edinmekle, yarattıklarını rabb edinme arasında seçimde/sınavdayız; bütün işlerimizde... Tevhid/adalet ile şirk ve zulmün arasında gidip geliyoruz... İrademizi, İlahi iradeye uyarlama sorumluluğundayız. Ve özgürlüğündeyiz... Halbuki, tevhidimiz, tağutların reddiyle gerçekleşebiliyor. (Bakara/256-257)

İnsanlar; dünyada Allah Teâlâ’nın kulluk/hilâfet/vekâlet yetkisi çerçevesinde tasarrufla imtihan ediliyor...

Sınırlar içinde kalanlar sınavı kazanıyor, aşan zalimler de kaybediyor... Alçalma ya da yükselmeye de müsait bir fıtrata sahibiz. Bu dünyada ektiklerimizi ahirette biçeceğiz. Emanetleri/nimetleri kötüye kullanarak zulmedenler, karşılığını göreceklerdir.

Bütün peygamberler; kavimlerini/insanları sadece Allah’a (c.c) kulluğa/itaate ve tağutlara kulluktan/itaatten de kaçınmaya çağırmışlardır. (Nahl/36)

Dünyada Müslümanlar, kullukla “vatandaşlık” çelişkisinin büyük derdini yaşıyor. Bu, gerçekte Rahman’a (c.c) veya tağuta kulluğa/itaat tercihine zorlanmak değil midir?

Demokrasi; halkın kendi iradesiyle yönetilmesi ise halkın çoğunluğu Halik’in (c.c) iradesiyle yönetilmeyi seçerse, demokrasinin cevabı ne olur?!.

Bu cevabı vermek, kimin adına ve kimin hak ve yetkisindedir?!

Zamanımızda; Hakk’ın veya halkın iradesinin olmadığı/sağlanamadığı ülkelerde, ırkçı Siyonizm’in egemenliği açık veya gizli olarak sürdürülebilmektedir.

Siyonizm’in etkisinde olmayan hangi ülke, uluslararası kurum, kuruluş ve terör örgütü vardır?

Ne yazık ki, İslâm coğrafyasında bile, Rahmân yerine veya birlikte kimi (siyasi, dinî vb.) liderleri Rabb edinme şirki oldukça yaygın ve üstelik bunun farkında olmak bile oldukça zor.

Allah Teâlâ’dan başka hangi hükümdar, kendisine isyana izin verebilir?

Egemenlik, gerçekte kayıtsız ve şartsız/mutlak olarak kâinatın meliki Allahu Teala’nındır, vesselam.

Bahaddin Elçi.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
5
Vehbi Tülek / Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:40:57 ÖÖ »


Yolumuzun Esası  Zaruri Olan İle Yetinmektir

"Sonsuz saadeti arzu ediyorsanız, Allahü teâlâdan başkasına muhtaç olmamayı beğeniniz."

 Şükrullah Halvetî hazretleri evliyânın büyüklerindendir.

Afyonkarahisar’da Sandıklı'da doğdu. Karamanoğlu zamânında Şirvan'a hicret etti. Orada evliyânın büyüklerinden Seyyid Yahyâ Halvetî hazretlerine talebe oldu. Velîlik derecelerine yükseldi. İcâzet alıp, hocasının vefâtından sonra talebe yetiştirdi. 1473 (H.878) senesi Bakü'de vefât etti.
 
Talebesi olmak isteyen birine; “Ey oğlum, tövbe etmek istersen, bu husûsta laubali olma. Tövbeyi oyuncak sanma, yalnız dil ile 'Tövbe ettim yâ Rabbî' demek yetmez, (yani hem dil ile tövbe etmeli, hem de haramları ve yasak olan şeyleri yapmamalıdır.)

Tövbe nasıl olur bilir misin? Kulun, kalbini Allah'tan başka bir şey ile meşgûl etmemeye, tövbe etmesi ile olur. Bu hâsıl olursa, tövbe makbûldür.”
 
Talebelerine de şöyle buyurdu:

“Ey talebelerim! Bizim yolumuzun esası, zaruri olan ile yetinmektir. Sonsuz saadeti arzu ediyorsanız, Allahü teâlâdan başkasına muhtaç olmamayı beğeniniz. Bu yola girenin gıdası kanâat olmalı, ihlâs ile gözyaşı akıtmalıdır. Kalbe, mahlûkâta karşı acıma duygusu gelinceye kadar oruç tutmalıdır. İşte o zaman insan, kalb huzûru ile ibâdetlerini yapar, Kur’ân-ı kerîmin hakîkatlerini anlayıp, ondan istifâde edebilir. Tasavvuf yoluna girmiş olan talebelerin sermâyesi muhabbet ve teslimiyettir

Muhalefeti bırakmalı, hocasının bütün emirlerini, onun arzu ettiği şekilde yapmalıdır...
 
Talebe, hocasından müsâade almadan konuşmamalıdır. Eğer hocası orada hazır değilse, manevî olarak ondan izin istemelidir. Zira her bakımdan rehberi olan hocası, talebesinin bu gibi şeylere riâyet ettiğini gördüğünde onu çok sever, kısa zamanda hedefe ulaştırır. Bir kimse dînimizin emir ve yasaklarına uymaz ise, benim öz oğlum dahî olsa, onu evlâdlığıma kabûl etmem. Her kim dînin emir ve yasaklarına uyar, ilmiyle amel ederse, en uzak memleketten bile olsa, o benim evlâdımdır.”
 
“Hiçbir kimse, bütün insanları sevip onlara şefkat göstermedikçe ve ayıpları olursa onları örtmedikçe kemâle eremez, olgun bir insan olamaz.”
 
“Allahü teâlâya muhabbet et ve muhabbete vesile ol ki, yerdekiler ve göktekiler de sana muhabbet etsin. Allahü teâlâya itaat et ki, insanlar ve cinler de sana itaat etsin.

Cenâb-ı Hakka muhabbet ve itaat edene, Allahü teâlâ ikramlarda, ihsânlarda bulunur. Denizler onun için donup, sular ona yol olur. Hava emrine amade olur.”

Vehbi Tülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
6
M. Said Arvas / Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:32:35 ÖÖ »


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır

Zamanı geri getirebilmek mümkün değil ama ibret almak mümkündür. Zamanı geri getirme temennisi ise boş bir hayaldir...

İnsanlar geçmiş zamanla ilgili acı ve tatlı hatıraların önünde aciz kaldığını anlar ve hepsinin bir rüyâ gibi geçtiğini hisseder. Ne güzel tarif edilmiş:
 "İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar..."
 
İmam-ı Gazali hazretleri  buyuruyor ki: "İnsan rüyâ gördüğü zaman onun rüya olduğunu bilmez, gerçek zanneder. Ta ki uyanıncaya kadar. "Meğer gördüklerim rüya imiş" der...
 
Ölünce de dünya hayatının rüya gibi olduğunu anlar.
 
Bunun için kıyamet gününde insanlar dünyada geçirdiği hayatı hayat saymayacak. Fecir Suresi 24. ayet-i kerimesinde buna işaret buyuruyor:
 
"Diyecek ki: Keşke ben hayatım için önceden hazırlık yapsaydım!"
 
Bu âyet-i kerimeyi tefsir eden müfessirler dikkatimizi şu noktaya çekiyor: "Buradaki hayatım için", demiyor "hayatım için" diyor. Bu da dünya hayatını "hayattan saymadıklarının" en büyük delilidir...
 
Zamanı geri getirebilmek mümkün değil ama ibret almak mümkündür. Zamanı geri getirme temennisi ise boş bir hayaldir. Şair demiş ki: "Keşke gençliğimden bir gün olsun geri gelseydi de ihtiyarlığın başıma neler getirdiğini ona anlatsaydım!.."
 
Seneler gün gibi geçiyor ve her geçen gün de bizi kabre bir adım daha yaklaştırıyor. Her gece yatağa girmeden o günün muhasebesini yapmalıyız. Hata ve kusurlarımızı tespit etmeliyiz. Günümüzü güzel geçirmiş isek bir sonrakini daha iyi geçirmeye gayret etmeliyiz. Kötü geçmişse tevbe etmeli ve bir daha hata yapmamaya gayret etmeliyiz...
 
Zamanı durdurmak kabil değildir, çok çabuk geçiyor. Vakit insanın sahip olduğu en değerli varlığıdır. En kıymetli mücevherden daha değerlidir. Kaybedilen cevahir tekrar alınabilir ama kaybedilen zaman bir daha ele geçmez...
 
Her insan için belli bir ömür tahsis edilmiştir. Bu kısacık ömrüyle yaşadığı ve yaşayacak olduğu diğer hayatlarını kazanmak zorundadır: Dünya hayatı, kabir hayatı ve ahiret hayatı...
 
Bunların en kısası dünya hayatıdır. En önemli olanı da budur. Çünkü üç hayatını buradan kazanacaktır.
 
Çalışacak, kendi rızkını ve bakmakla mükellef olduklarının rızıklarını helâlinden kazanacak, daha sonra istese de istemese de gireceği kabrini nurlandırmaya, mamur etmeye gayret edecek. Kabir hayatı dünya hayatından uzundur, dünyadaki evimizi özenle rahat edebileceğimiz duruma getirmeden içine girmiyoruz. Girersek rahat edemeyiz.
 
Halbuki dünya evimizde bir gün bile kalıp kalmayacağımız belli değildir. Rahat edemezsek değiştirebiliriz. Başka bir eve taşınma imkânımız her zaman var.
 
Lâkin "Ben bu kabri beğenmedim, burası beni sıkıyor karanlık, beni başka kabre götürün" desek bize kim kulak verir?
 
Sonsuz hayatımız olacak olan ahiret hayatımızı da yine burada kazanabiliriz. Henüz fırsat varken vaktimizi iyi değerlendirmeliyiz...

M. Said Arvas.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
7
Engin Titiz - Single Eserleri

Engin Titiz - Allah Diyelim (Single) 2022 - 320 Kbps (4 / 15:45)
--------------------------------------------------------------------------------------
Engin Titiz - 01 Allah Diyelim  03:55
Engin Titiz - 02 Allah Diyelim (Müziksiz)  03:08
Engin Titiz - 03 Ben De Gireyim  04:26
Engin Titiz - 04 Hara Düşürme  04:14

Engin Titiz - Can Ellerinden (Single) 2022 - 320 Kbps (1 / 04:07)
---------------------------------------------------------------------------------------
Engin Titiz - Can Ellerinden  04:07

Engin Titiz - Ey Uhud Dağı (Single) 2023 - 192 Kbps (1 / 05:48)
-------------------------------------------------------------------------------------
Engin Titiz - Ey Uhud Dağı  05:48

PCLOUD.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
Hakan Bayraktar - Albümdışı Ve Single Eserleri

Hakan Bayraktar - Albümdışı Eserleri (11 / 48:23)
-----------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - Âlemler Nûra Gark Oldu  05:17
Hakan Bayraktar - Bir Gençlik  01:41
Hakan Bayraktar - Evvelâ İlim Olmalı  03:59
Hakan Bayraktar - İlahi Mashup 2020  06:11
Hakan Bayraktar - Nerdesin  04:37
Hakan Bayraktar - Sağlık ve Medeniyet Marşı  02:20
Hakan Bayraktar - Sounds Of Paradise (Cennetten Nağmeler)  05:47
Hakan Bayraktar - Vakt-i Seher İlahisi 2020  03:35
Hakan Bayraktar - Vakti Seher  05:13
Hakan Bayraktar - Yakma Ya Rabbi Feat Necmettin Nursaçan  06:40
Hakan Bayraktar - Yunus Emre İlahisi - Gel Gör Beni Aşk Neyledi  02:59


Hakan Bayraktar - Aşk! (Sorma Niçin!) 2020 Single (1 / 03:50)
-----------------------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - Aşk! (Sorma Niçin!) 2020  03:50


Hakan Bayraktar - Darağacına Tebessüm 2020 Single (1 / 04:06)
-----------------------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - Darağacına Tebessüm 2020  04:06


Hakan Bayraktar - Evvela İlim Olmalı 2020 (Single) 320 Kbps (1 / 03:54)
---------------------------------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - 01 Evvela İlim Olmalı  03:54


Hakan Bayraktar - Fatih’in Peygambere Şiiri (İstemem) 2020 Single (1 / 03:58)
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - Fatih’in Peygambere Şiiri (İstemem) 2020  03:58


Hakan Bayraktar - Hak'tır Hak 2022 - 320 Kbps (1 / 03:04)
-------------------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - 1 Hak'tır Hak  03:04


Hakan Bayraktar - Onbir Ayın Sultanı (Single) 2023 - 320 Kbps (1 / 04:12)
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - Onbir Ayın Sultanı  04:12


Hakan Bayraktar - Uyku Tutmuyor Anne 2022 - 320 Kbps (1 / 03:06)
--------------------------------------------------------------------------------------
Hakan Bayraktar - 1 Uyku Tutmuyor Anne  03:06

PCLOUD.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
9


Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir

Kelime-i Şehâdetin keyfiyetini kalben tasdik ve diliyle ikrar eden her mükellef için, Allah’ın (cc) Kitabı’nda ve Rasûl-i Ekrem’in (sav) Sünnet’inde yer alan her hüküm “Mutlak Hakikatin” ifadesidir. İslâm ûleması “Farz-ı Ayn” ilimleri tasnif ederken önce hidayet ilmi üzerinde durmuştur. Zira Allahü Teâlâ’ya (cc) ihlâsla kulluk edebilmek için mükellefin, önce Tevhid ve Sıfat İlmi’ni iyi bilmesi zaruridir. Bütün mü’minler; Allah’a (cc) imanda, din işleriyle ilgili zaruri bilgide, tevekkülde, kaza ve kadere rıza göstermede ve İslâm için her türlü çileye katlanmada, aynı tekliflerin muhatabıdırlar. Aralarındaki farklılaşma amellerindeki ihlâs, fedâkarlık ve takva noktasındadır. Müslümanların temel hedeflerini, Allah’ın (cc) her emrini, emrettiği gibi yerine getirmek ve O’nun rızasını kazanmakla sınırlandırmaları gerekir. Salih kul olmanın reçetesi budur.

KUR’AN’ insanı mükerrem bir varlık hâline getirmek için inmiştir. Ve insandan adâlete riayet etmesini, hakkı ve hukuku ayağa kaldırmasını istemiştir. İnsanlığın yerlerde süründüğü bir zamanda nazil olmuş ve toplumu Tevhid ile yeniden her yönüyle yeni baştan inşa etmiştir.

İlk inen ayetlere baktığımızda hiç kuşkusuz yeniden inşâ eylemi insandan, bireyin kendinden başladığı görülecektir...

İlk emir “Oku” dur. Neyi nasıl okunacağının cevabını, “Alemlerin Rabbı olan Allah’ın adıyla” ayetinde vermiştir. Hemen arkasından inen ayetler, insanın ayağa kalkışının başlama noktasını belirterek şöyle beyan edilmiştir.

“Ey örtüsüne bürünen, kalk! Gecenin bir vaktinde namaz kıl. Kur’ân’ı tertil üzere oku! Doğrusu sana ağır biz söz vahyedeceğiz.” (Müzemmil: 1-5)

“Kalk, hazırlık yap” ayetleri inince, Peygamberimiz (sav) müminlerin annesi Hz. Hatice’ye; “Uyku devri geçti” diye buyuruyor. Toplumu inşâ görevini yerine getirebilmesi için bir eğitim programıdır gece kalk emri..

Niçin Kalkacak ?

Muhatap olduğu mesajı anlamak, görevini kavramak için!... Toplumu dönüştürmek gibi ciddi ve zorlu bir iş ile yükümlü olan insanın, önce vahyolunan mesajı doğru anlaması, kavraması gerekmektedir...

Kur’ân, Kadir Gecesi’nde levh-i mahfuz’dan semâya indi!. Peygamberimiz Efendimiz’e (sav) 23 sene boyunca âyet, âyet indirildi. Mushaf tüm sayfalarını sonuna kadar bizlere açıktı, ama bizler yüreğimizi sonuna kadar açabildik mi? Kur’ân yer yüzüne indi inmesine de acaba bizlerin zihnine nâzil olabildi mi tam manasıyla? İnişiyle bir geceye bin gecelik hayır katan Kur’ân, indiğinde bizleri bin kişilik bir hayrın sahibi yapabiliyor.

Kur’ân, ilk inananları yıldız yapıp, başkalarının önlerini aydınlatmalarını sağladı. Ya peki bizler kendi önümüzü aydınlatâbildik mi tam manasıyla?

Kur’ân hayat veriyor ölü kalplere, yağmurun toprağı dirilttiği gibi diriltiyor ölü kalpleri de biz onunla dirilebiliyor muyuz? Hayat buluyor muyuz Vahyin yağmuruyla?

Kur’ân bizimle konuşuyor sözlerin en hakikati ile. Ya bizler O’nunla konuşabiliyor muyuz tam manasıyla? Onu anlamak için önce onu dinlememiz gerekir. Cevap verebilmemiz için önce onun konuşması gerekir..

Eyy Nass!

Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; Allah’tan nasıl korkulması lâzımsa öylece korkun “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının! Ona lâyık olduğu tazimi gösterin ve ancak O’na teslim olan Müslüman olarak can verin!”(Al-i İmran: 102) İttikâ edin Allah’tan , lâkin gerektiği gibi... Eyleme dökülmeyen, sadece dil ile ifade edilen bir ittikâ, ittikâ değildir hiç kuşkusuz. O halde kalbimiz Allah’tan korkmalı, O’nun sevmediklerini sevmemeli, O’nun korkusundan başka bir korkuya yer vermemeli..

Gözümüz Allah’tan korkmalı, bakma dediklerine bakmamalı/bakamamalı.. Ellerimiz Allah’tan korkmalı ve asla küfre, şirke geçit vermemeli. Harama uzanmamalı... Dillerimiz Allah’tan korkmalı, hakkı haykırmaktan geri durmamalı.. Ve ayaklarımız Allah’tan korkmalı çakılıp kalmamalı olduğu yerde, arşınlamalı yolları... Toplumun tekrar Tevhid’e dönmesi için kat etmeli mesafeleri.. Kur’ân’ın “kalk” emriyle kalkmalı ve kendisine yakîn (ölüm) gelinceye kadar kıyâmını sürdürmeli...

Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; Allah’ın emri olan cihadın hakkını verin... “Allah’ın rızası uğrunda gerektiği gibi cihad ediniz. O sizi bu görevi yapmak üzere seçti. Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi. Atanız İbrahim’in dinidir bu. Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda gerekse elinizdeki Kur’ânda müslüman olarak adlandırdı. Amaç, Peygamberin size tanık ve canlı örnek olması, sizin de diğer insanlara tanık ve canlı örnek olmanızdır.” (Hacc: 22)

“O halde sakın kâfirlerin uzlaşma önerilerini kabul etme; Kur’ân’a dayanarak olanca gücünle onlarla mücâdele et.” (Furkan: 52)

Kur’ân’ın ön gördüğü toplumsal değişimin kendi kendine olması mümkün değil. Bunun için Allah (cc) iman edenleri seçti. Bugün yaşananlar Kur’ân’lı bir toplumun Kur’ân’sızlığından başka nedir ki!?. Yeniden Toplum “sıbğetullah(Allah’ın boyası)” ile boyanana kadar, çerçevesi yine Allah tarafından çizilmiş meşrû zeminde bedelleri göğüsleyerek cehdin ortaya konması!.. “Cehd yoksa zemzem de yok” gerçeğinden hareketle yapılması gerekenleri yapmak!. “Elimizden gelen bu” diyerek nefsimizi kandırmadan!.

Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; Oku’yun ama okumanın hakkını verin!..

“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. Onu inkâr edenler ise kaybedenlerdir. ”(Bakara:121)

Kur’ân, dünyalık bazı işlerin yoluna girmesi için, bir takım sayılara mahkum edilerek okunan dilek tutma kitabı değildir!..

Kur’ân;

Hayatı boyunca direktiflerini dikkate almamış ölülerin arkasından törensel eylemlerle okunan sevap kazanma aracı değildir!...

Kur’ân;

Tüm dikkatlerin seslere verilip, anlaşılmadan dillendirilen ses rekabeti aracı değildir...

Kur’ân;

Dünyayı yaşarken raflara terk edilip mahcur bırakılan, yaslı günlerde ele alınan, yasları dindiren mâtem kitabı değildir!...

“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.” (Nisa:4:136)...

İman iddiasında bulunanlara samimiyet çağrısıdır yapılan. İman edilen kitap iman edilmesi ve nasıl okunması gerektiğini hatırlatması bakımından “Ey iman edenler” vurgusunun; “iman ettim” iddiasını ispatlamaları için, iman sahiplerine olması düşündürücü değil midir?!.

Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; ‘Hüküm’ yalnız Allah’ındır!.. “Allah’ı bir yana bırakarak taptığınız düzmece ilâhlar, ya sizin ya da atalarınızın taktığı birtakım boş, içeriksiz adlardan başka bir şey değildirler. Allah onlara hiçbir sultan (burhan) vermiş değildir. Egemenlik/hüküm koyma sadece Allah’ındır. O yalnız kendisine kulluk sunmanızı emretmiştir. Dosdoğru din, işte budur. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyor.” (Yusuf:12:40)..

“Bilmez misin ki; yerlerin ve göklerin mülkü Allah’ındır.” (Bakara: 107)

‘Allah’tan gayrisinin insanların hayatlarını düzenlemek adına hüküm koyma hakkı yoktur, diyor!.. “Beşeri sistemlerin/kanunların reddi, imanın gereğidir diyor. “Akıl sahipleri için hükmü Allah’tan daha güzel kim vardır” diyor. İman ettiyseniz hâlâ ne diye tağutun önünde mahkeme olmak istiyorsunuz diyor...

Aklî yorumlara takılarak hüküm koyma yetkisini kendisinde görmenin cevâzını aklî yorumlardan bulanların ilki Kabil’di.. O gün bu gündür Kabil’den yana olanlar Allah’ı bırakıp kulun kullara egemenliğini kabullenenler Kabil taraftarları oldu... Ve tüm peygamberler de bu gerçeği anlatmak/hatırlamak adına görevlendirilmişlerdi..

Her yeni yüz yılda yeni bir şirk sistemi icat edilecek ve her çağın muvahhidleri “La!” yani “Hayır!” (Allah’tan gayrisine hayır!) diyecek ve imtihan olacaklardı... Kur’ân konuşuyor ve bunu bize haber veriyordu:

“(Müşrikler tarafından eziyet edilen) o insanlar sandılar mı ki, ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılacaklar da imtihana çekilmeyecekler? Doğrusu biz, onlardan evvelkileri de (çeşitli musibetlerle) denedik. Allah, (imtihan suretiyle imanında) sadık olanları da muhakkak bilecek, yalancı onları da elbette bilecek.” (Ankebut: 2-3)

Kur’ân konuşuyor ve hayatın her alanı için Allah’ın (cc) sözünü/ hükmünü beyân ediyor.. Onunla konuşmak isteyenler için kapısını herkese açık tutuyor.. O’ndan istifade etmek, edebilmek mi?!. İşte bunun için Kur’ân’ın şartı var. İman etmek ve imanın hakkını vermek!. Nasıl mı?. İşte cevabı;

“Ey iman edenler iman edin... ” (4/Nisâ, 136)

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
10
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Ahd ve Ahdin Gereği
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 07:37:16 ÖÖ »


Ahd ve Ahdin Gereği

İçinde yaşadığımız alemde İnsanoğlu müstesnâ, bütün varlıklar, ister istemez Allah’a (cc) teslim olmuşlardır. İnsana irade verilmiş ve kendi tercihiyle teslim olması murad edilmiştir. Allah, kullarına önder, örnek olsunlar diye peygamberler göndermiştir. Peygamberlerden de ayrıca risaleti tebliğ etmeleri hususunda misak almıştır. “Hani Allah, peygamberlerden ‘Bakınız, size kitap ve hikmet verdim, ileride yanınızdaki kitabı onaylayan bir peygamber gelince ona kesinlikle inanacak, kendisini destekleyeceksiniz’ diye söz aldı; ‘Bu direktifimi kabul ettiniz, omuzlarınıza yüklediğim bu görevi üstlendiniz mi?’ dedi. ‘Kabul ettik’ dediler. Allah da ‘Birbirinize şahid olunuz, ben de sizinle birlikte şahidlerdenim’ dedi.” (Al-i İmran, 81) Sözün özü, insan, Allah’a verilen ahdde şöyle demiş oluyor: “Sen’den başka Rab tutmayacak, sahte ilahları reddedecek ve hayatı yaşarken sadece Sen’in emrine göre ve Sen’in için yaşacağım.”

HİÇ şüphesiz, her şeyin yaratıcısı olan Allah’tır. “Yeryüzündeki bütün şeyleri sizin yararınıza yaratan, sonra gökyüzüne iradesiyle, saltanatıyla yönelip onları yedi gök hâlinde sağlam bir (sistem ve) düzene koyan O’dur. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara, 29) Elbette yarattığı hiçbir şeyi iş olsun diye, boşuna yaratmamıştır. Yarattıklarının görevlerini kendilerine vahyetmiştir. Kusursuz işleyen evren, sadece kendisine verilen görevi ifa etmektedir. Bulutlar, gökyüzü, okyanuslar, denizler, ağaçlar, hayvanlar âlemi ve tüm yaratıklar, her biri kendisine tevdi edilen görevi eksiksiz yerine getirmektedir. Tüm bunları boşuna yaratmadığını, her birinin belirli gâye ve hikmete matûf olduğunu beyan etmiş, şöyle buyurmuştur:

“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri oyun ve eğlence olsun diye boş ve anlamsız yaratmadık. Biz, ikisini de ancak hak ile yarattık; ne var ki onların çoğu bilmezler.” (Duhan, 38-39) Boşuna değildir. Kâinatta ne varsa hepsi hak üzerine, yani sağlam temeller üzerine kurulmuş ve belli bir hikmetle yaratılmıştır. Yaratılan her şey üzerinde belli bir kanun işlemektedir. Her biri kendi yörüngesinde, yaradılış gayeleri doğrultusunda tam bir teslimiyetle görevlerini ifa etmektedirler: “Bilakis, göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir.” (Bakara, 116) Görevleri kulluktur. Evren, insanın yeryüzünde hayatının idamesi için yüklendikleri sorumlulukları ifa etmektedir. Kâinatta olanlar boşuna yaratılmadığı gibi insan da boşuna yaratılmamıştır.: “Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun, 115)

Yaratan, sadece O’dur (cc) ve tüm yarattıklarından teslimiyet istemektedir. Allah’ın emirlerine itiraz etmeden teslim olmak, yalnızca O’nun sözüne itaat etmek, Kur’an’ın kulluk diye tarif ettiği şeydir.

İnsanın yaratılış gayesi kulluktur. Hayatta kulluk manasına gelen ne varsa, hepsinin yalnızca Allah’a sunulması, kulluğun ifası, olmazsa olmaz şartlardandır.

“De ki: Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi bana emrediyorsunuz ey cahiller? Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: And olsun eğer ortak koşarsan amelin boşa çıkar ve ziyana uğrayanlardan olursun.” (Zümer, 64-65)

Kur’an kavramına göre ibâdetin genel anlamı şudur: Yapılması sevap olan, Allah’ın emirlerinin yalnızca O’nun rızasının elde edilmesi için yapıldığı her türlü iş, amel, harekettir. Ruhen ve bedenen Allah’ın emirlerine, O’nun rızasını amaçlayarak teslim olmaktır. Yaptığı tüm işleri Allah’ın emirlerine göre yapmaktır. Hayatın rengini sadece İslâm ile boyamaktır. Yalnızca Allah’a kulluk demek, kayıtsız ve şartsız Allah’ın emirlerine teslim olmaktır. Teslimiyet, imanın gereğidir ve sevginin tezahürüdür.

İnsan hariç tüm yaratılanlar, ister istemez teslim olmuşlardır. İnsana irade verilmiş ve kendi tercihiyle teslim olması murad edilmiştir. İşte bu nedenledir ki ruhlar yaratıldığında, insandan ahd ve misak alınmıştır. Ve sonra bu ahdin sınanması için yeryüzüne gönderilmiştir. Yeryüzü, insan için döşenmiş, kulluk ederken ihtiyacı olacak her şey yeryüzüne yerleştirilmiştir. Önce kendisi kendisine şahit tutuldu ve ahd alındı “kalû belâ” da.

Fıtrat, Her Türlü Özür ve İtirazı Reddeder

Her doğan çocuk, fıtrat; yani Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini ve O’na teslimiyeti yansıtan bir cevher ile doğar. Akıl, zekâ, yetenek, aile, çevre ve okul, bu cevheri kabuğundan çıkarıp daha iyi geliştirmeye yarayan birtakım araçlardır.

Cenâb-ı Hak, insan ruhuna, mayasına sadece bu cevheri yerleştirmekle kalmamış, onu ortaya çıkarıp yaratıldığı amaca yöneltilmesi için yardımcı faktörler göndermiştir. Peygamberler, semavî kitaplar ve en son olarak Hz. Muhammed (as) ve Kur’ân-ı Kerîm, kıyamete kadar yol gösterici faktörler olarak insanları irşada, ‘sırat-ı Müstekiym’i’ göstermeye devam edecek bir güç ve muhtevadadırlar. İnsanın sorumluluğu da bu çizgiden itibaren başlamakta ve âhirette hiç itiraz ve özür beyân etmesine gerek kalmayacak kadar imkânlarla donatıldığı haber verilmektedir.

O halde, ”bizim bunlardan haberimiz yoktu” dememeniz için:

“(Ey Peygamber, insanlara şu zamanı hatırlat ki) hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim,’ (demişti de) onlar: ‘Evet, (Rabbimizsin), şahit olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: Biz bundan habersizlerdik, demenizi (önlemek) içindir.” (A’raf, 172) Sizden ahd alındı.

Ya da: “Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri bâtıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helâk mi edeceksiniz?” (A’raf, 173) dememeniz için. Ataları, körü körüne taklit etmenin mazur sayılamayacağının haberini veriyor.

Veya yine ileri sürülen; “Başkaları bizi aldatıp doğru yoldan uzaklaştırdılar” veya; ”Baba ve dedelerimiz daha önce Allah’a ortak, denk ve benzer koşmuşlardı veya Allah’ı doğrudan inkâr etmişlerdi. Biz de onlara uyduk. O çevrede yetiştik” gibi özür ve itirazların hiçbir mâkul anlamı yoktur. (İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri)

Misak âyetleri incelendiğinde şu hususlara dikkat çekildiği görülecektir:

a) Allah, sizden söz aldı.

Siz buna şahidsiniz. İnsanın fıtratı, aklı, tevhidi kabullenecek, idrak edecek şekilde yaratılmıştır. Allah’ın ahdini yerine getirmesinin anlamı da, bezm-i elest’te verdiği cevabın gereğini yerine getirmesidir. Bu, öyle bir soru ve cevaptır ki, insanı kendi öz benliği üzerine şahit tutmaktadır. Başkasının şahit olmasına lüzum yoktur, insanı kendine şahit tutmaktadır.

b) “Bu, kıyamet günü: ‘Bizim bundan haberimiz yoktu’ dememeniz içindi.”

c) “Yahut: Daha önce sadece atalarımız Allah’a şirk koşmuşlardı. Biz de onların ardından gelen bir kuşaktık.” Atanızı, dedenizi körü körüne taklit ederek şirk koşmamanız için herkesin sorumluluğunun kendisine ait olduğunu hatırlattı. Şirke, küfre, isyana bir mazeretiniz olmasın diye hatırlatıldı bu söz.

İnsan, bu sözü vererek bir emanet yüklenmiştir. Dünya, bu ahdin yerine getirilme yeridir. Bununla beraber bu sözü nasıl yerine getirmemiz gerektiği noktasında, peygamberler görevlendirilmiş ve bir de kitap gönderilmiştir. Her kim Allah’ın gönderdiği kitaba sımsıkı tutunursa Allah’a olan ahdini yerine getirmiş olur. Yolun ucu, Allah’ın rızasına çıksın isteniyorsa, yolun sonunda cennet olsun deniyorsa yapılması gereken şey bellidir. Buyrun birlikte okuyalım:

“İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, sizi O’nun yolundan ayıracak yollara uymayın. Kendinizi korumanız için işte size böyle tavsiye ediyor.” (Enam, 153)

Allah ile Peygamberleri Arasında Yapılan Misak

Allah, kullarına önder, örnek olsunlar diye peygamberler göndermiştir. Peygamberlerden de ayrıca risaleti tebliğ etmeleri hususunda misak almıştır. “Hani Allah, peygamberlerden ‘Bakınız, size kitap ve hikmet verdim, ileride yanınızdaki kitabı onaylayan bir peygamber gelince ona kesinlikle inanacak, kendisini destekleyeceksiniz’ diye söz aldı; ‘Bu direktifimi kabul ettiniz, omuzlarınıza yüklediğim bu görevi üstlendiniz mi?’ dedi. ‘Kabul ettik’ dediler. Allah da ‘Birbirinize şahid olunuz, ben de sizinle birlikte şahidlerdenim’ dedi.” (Al-i İmran, 81)

Sözün özü, insan, Allah’a verilen ahdde şöyle demiş oluyor: “Sen’den başka Rab tutmayacak, sahte ilahları reddedecek ve hayatı yaşarken sadece Sen’in emrine göre ve Sen’in için yaşacağım. Rabb kavramının taşıdığı manayı kimseye yakıştırmayacak, yalnızca Sana has kılacağım. İlahın geldiği manayı yalnızca Sana has kılacağım. İbadetlerimi yalnızca Sen’in için yapacağım...”

Verilmiş bu söze rağmen insanlar, dünyada iki gurup olmuşlardır:

Verdikleri ahde Sadık kalanlar ve verdikleri ahde ihanet edenler.

Tevhid üzere kalanlar ve şirk koşanlar.

Hak yolda olanlar ve batıl yollara dalıp yollarını şaşıranlar.

Sebat edenler ve kayanlar.

Kimliklerini koruyanlar ve asimile olanlar.

Oysaki;

Ahdin gereği, Tevhid’dir.

Ahdin gereği, hayatı O’nun için yaşamaktır.

Ahdin gereği, ahlâkın Kur’an ahlâkıyla bezenmesidir.

Ahdin gereği, toplumun, dünyanın ıslahında rol almaktır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: [1] 2 3 ... 10