Gönderen Konu: Allah İçin Sabır  (Okunma sayısı 2477 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1945
Allah İçin Sabır
« : Mayıs 21, 2020, 08:04:33 ÖÖ »
Allah İçin Sabır

Makbul sabır

Bir davranışın ahlak halini alması çoğunlukla bir kez uygulanması ile karşılık bulmaz. Çünkü ahlak, insanın üzerinde sıfatlaşan, meleke halini almış, çok zorlanmadan eyleme dönüştürebileceğimiz bir güzel hal ve duruştur. Aynı zamanda rutine dönüşmemiş olması da gerekir. Yani adet halini almamış ve kanıksanmamış bir niyeti de içinde barındırır. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde sabırlı olmak emredilmekte, bu ahlakın sahipleri hep övgü ile anılmaktadır. Nitekim “Andolsun. Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.”   buyrulmaktadır. (Bakara Suresi, 155)

Elbette ki sabır, sadece zorluklara katlanmak değildir. Bu güzel meziyet, hayatın her anına şamil bir kabulleniştir. Öyleyse sabırlılığın ispatı; bela geldiğinde gösterilen bir metanet ve razı olma halinin yanı sıra, genişlik anında da şükür içinde olmayı gerektirmez mi? Öyle ya! İnsan sadece istemediği ya da hoşnutsuz olduğu şeylere karşı sabır göstermez. Pek tabiî ki bazen nefsimizin sevdiği ve istekleri doğrultusunda olan şeylere de sabır gösteririz.  Aksi halde sabır imtihanından geçerli not alamayız. Çünkü ibadetlerin zorluğuna gösterilen dirençte bir sabırdır. Nefsin cezp edici isteklerine karşı mücadele de.  İşte hayatın her anına yayılmış bu güzel ahlak ile hallendiğimizde övülmüş sabırlılar arasına katılmış oluruz. Yeter ki kurulan has niyetler, tevekkül ve teslimiyete karşılık gelsin!

Demek ki makbul bir sabır, zorluk anında olduğu kadar rahatlık ve nimet içindeyken de gerçekleşebilmeli. Sabrın delili ise kararlılık ve istikrarda gizlidir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde ancak doğru bir sonuca ulaşabiliriz. Neden mi? Çünkü ahlaklı olmak için sıfatlaşma kazanılması lazım dedik. İnsan hayatının har anını ve bütün zamanları kuşatması gerektiğine vurgu yaptık.

Yine; ilmen, tecrübe ve niyet olarak sabittir ki, Allah kullarına zulmetmez. Meleke halini almış teslim bir gönül, yüce yaratıcımızın da hoşuna gitmektedir. İtaat etmiş bir huşu duygusu ile gösterilen teslimiyet ne güzel bir haldir. Bu halden ortaya çıkan davranışlar da kulluk derecesine çıkmış bir ahlak sayılmaz mı hiç? İstikamet kazanmış ve teslim olmuş, rıza makamında bir hal üzere olmak da Allah’ın (cc) rızası vardır. Allah kulundan razı, kulu Allahtan razı! Ne muhteşem bir nimettir. Ne hoş bir duygudur. Evet, bu rızanın karşılığı sabredenler için elbette yüksek bir derecede kulluk, sayısız faydalar taşımaktadır…

Peki, kul olan insan sadece bu nimetlere ermek için mi sabır gösterir? Pek tabiî ki sabrın kaynağı yaratanımızı razı etmeye yöneliktir. Allah bir kulundan razı ise nimetlerde peşinden dizi dizi gelecektir. Yani sabırda da niyetimiz nimet toplamak için olmamalı. Bu yüzden kalbi niyetler, salim ve salih olmalı ki, yapıp ettiklerimiz ahlak düzeyine ulaşabilsin. Ne dersiniz? Böylesi bir karşılığa sahip olmak adına, müjdelenmişler arasına karışmak üzere gerçek manada sabır göstermeye talip olmayacak mıyız? Kuranı Kerimde; “Ey iman edenler, sabırla ve namazla Allah’dan yardım isteyin. Muhakkak Allah’ın yardımı sabredenlerle beraberdir.” (Bakara-153) buyrulduğu halde.

Sabır sadece sözle yerine getirilen bir ahlak değildir. Sabır ahlakını elde edebilmek için aklın muhakeme ve mukayesesine ihtiyaç duyarız. Vicdanın hakemliğinin yanı sıra diğer maddi ve manevi unsurların da desteğine sığınırız. Ancak bir bütünlük içinde zorluklara karşı bir kuvvet gösterisinde bulunabileceğimizi düşünüyorum. İnanmış, sabırlı insanlardan olmak bize ne kazandıracak mı diyorsunuz? Hiç şüphe yok ki, sabrın bir bedel yönü vardır. Bir eylem yönü vardır. Bir de direnç yönü vardır. Sabır büyük bir nimet değil midir biz insanlar için. Elbette, sadece yaratan ve yaratılan arasındaki münasebetin ötesinde, insanlar arası ilişkilerin sağlıklı şekilde tesisi için de sabır, olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Daha birçok neden ve hikmete bağlı olarak sabır ahlakına ulaşmak için çaba harcamamız herkesin menfaatine değil midir?

Zira birçok güzelliğin kapısını bizlere aralayacaktır. Başta, bir ömrü kuşatan ahlak mücadelesi olması sebebi ile hayatımızı kolaylaştıracak dönüşümler alacağız.  Kendimizle barışık olacağız. Zorluklara güçlü bir dirençle karşılık vereceğiz. İnsanlar arası iletişimde kolaylık elde edeceğiz. Sosyal yapının huzuruna tuğla koymuş sayılacağız. Hikmet yönü kadar sevap yönüyle de asli menfaatimize ulaşmış olacağız. Maneviyatımız artacak, yaratan ve yaratılan arasındaki ilişkimiz güçlenecek. Kısacası görünür akıl ekseninden meseleye bakacak olursak; konuyu tam anlamıyla kavramak biraz zor olacaktır. Kuşatıcı bir anlayış zahiri akılla bütüncül bir idrak ediş pek mümkün olmaz. Ancak vahyin ilahi süzgecinden geçmiş, sünnetin uygulama alanından günümüze kadar süzülen rahmet imbiğinden beslenerek konuya bakarsak daha tatmin edici bir yol buluruz. Zira sabır denildiğinde işin içine iman bahsi girmektedir. İman etmiş bir müslüman, inancının gereği olarak diğer ahlaklarda olduğu gibi sabır ahlakını da zorlanmaksızın yerine getirir.

Gönülden bir rıza ile kulluğun hazzına erip, hoşnutluk ve cana minnet bilinen bir teslimiyet içinde zevkle sabır gösteririz. Sabır gerektiren hususları imtihanının bir gereği olarak alıp, kabul eder, başımızın üzerinde aziz ederiz. Sırf Allah için. Onun rızasına uygun olmak için. Varlığına teslim olmak ve sırf kulluğun tadına varabilmek için…

Sabırlı insanlar nasıl tanınırlar?

Sabırlı insanları biz hangi hallerinden tanırız? Yüzlerinde bir emare mi vardır ki, sabırlı olduklarına hükmederiz.  Elbette ki, sabrı kendisine yoldaş edenler dert ve sıkıntılarını başkalarına anlatmazlar. Bundan utanır hayâ ederler.

Derdi vereni unutmazlar. Devayı, derdi verende aradıkları için kullara şikâyetçi de olmazlar. Bilirler ki böylesi bir yakınma, zayıf insanların işidir.  Ancak marifetullah bilgisi eksik olan insan mızmızlanır. Kulluk duygusunun muhteşem zenginliğine kavuşmuş olan, sabırla kendisini imtihana tabi tutanı unutur mu hiç? Allah’ı kullarına şikâyet eder mi? Aksi mi dediniz, biraz hayâ sınırını zorlamak anlamı taşır. Hem de sabır denilince ilk akla gelen sabrın sultanı, piri, Hz. Eyyüp (as) karşı mahcup olmakla yüzyüze geliriz!

Evet, nice sıkıntılar yaşarız şu hayatta. Lakin Allah için sabredip de imtihanımızın bir parçası sayarız. İsyana kalkışmayız. Zulme uğrasak da. Vefasızlıkla karşılaşsak da. Sırf bu yüzden ağlasak da sızlansak da gözyaşlarımız dışa vurmaz. Hep içe akar. Sırf gönüllerin ve derdin sahibi görsün niyeti ile… Biz biliriz ki, insanoğlunun çoğunda zaten vefa ve sadakat yoktur. İyiliğe karşı şükür yoktur. Niyeti Allah olan ise insanlara takılıp kalmaz.

Eğer yaptıklarımız Allah için, duruşumuz Allah’ın rızasına matuf ise sabır sınavını da hak ederek veririz diye düşünmekteyim. Nitekim Hadisi Şerifte sabrın hangi şekilde olması gerektiği; “Sabır (hadisenin) sarsıntı tesiri yaptığı ilk anda, gösterilen tahammüldür.” buyruğu ile karşılık bulmaktadır.  Hz. Mevlâna da; “Sabır, rahatlığın ve neşenin anahtarıdır. İmamı Gazali ise; “Ulaşamadığına boyun eğmek, ulaştığına razı olmak kaybettiğine sabır göstermek, kişinin olgunluğuna işarettir.” diyor. İşte ölçüler! Şimdi buradan çıkaracağımız sonuca bakalım. Sabredenlerden miyiz yoksa tahammül etmeye çalışanlardan mı?

Peki, böylesi teslimiyet ve rıza ölçülerine ermiş bir sabrı bizler nasıl elde edebiliriz. Sabırlı olmak güzel de güzel olmasına. Buna kavuşmak için verilecek mücadele, ödenecek bedel ve bundan razı olma haline ne şekilde kavuşabiliriz? İşte burada derin bir ahlak, yüce bir gönül gerek. Tek başına çoğu zaman başarılamayacak bir gücün takviyesi gerek. Biz bu olgunluğu kâmil velilerde görüyoruz. Yaşantısı ile kâmil, ilmi ile amil olan “Allah Dostları”  böylesi güzel bir sabır ahlakının numuneleridir. Bize düşen de gönül sultanlarının elinde, dualarında, tavsiyelerinde ve metotlarında güzel ahlakı aramak olmalıdır. Ne mutlu gönlünü bir gönül erine emanet edebilmişlere…

Son söz şairler sultanına ait olsun; “Sabır; incecik sırat/ Murât içinde murât / Sabır; Hakk’a tevekkül/ Sabır; Hakk’a itimat …”

 


* BENZER KONULAR

Birbirimizin Hem Cenneti Hem de Cehennemi Olabiliriz Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:48:55 ÖÖ]


Kulluk Şuuru Nasıl Oluşur Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:44:55 ÖÖ]


Şeytanın Büyücülüğü Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:41:01 ÖÖ]


Birliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:35:09 ÖÖ]


Ahirete İmanın Mü’mine Kazandırdıkları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:29:15 ÖÖ]


Sen Değerlisin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:19:59 ÖÖ]


Evlilik İnsanı Mükemmelliğe Ulaştıran Hızlı Yollardan Birisidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:58:11 ÖÖ]


Müslümanım Diyen Ey Hanımlar Kızlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:51:18 ÖÖ]


Birçok Kadın Kocasını Birçok Rrkekte Karısını Cennetlik Etmiştir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:05 ÖÖ]


Hesap Günü İyice Yaklaştı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:33:16 ÖÖ]


Kırık Kalple Yapılan Dualar Makbuldür Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:20:47 ÖÖ]


Ertuğrul Erkişi - Safahat`tan Şarkılar 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:41:49 ÖS]


İslâm Kadına En Büyük Değeri Vermiş Şerefli Yaşamasını Sağlamış Gönderen: anadolu
[Dün, 08:16:41 ÖÖ]


Çocukla İletişim Kurarken Ona Saygı Duymak Değer Vermek Gerekir Gönderen: anadolu
[Dün, 08:08:13 ÖÖ]


Mümin Bir Erkek, Mümin Kadına Kızıp Darılmasın. Gönderen: anadolu
[Dün, 08:03:19 ÖÖ]


Çocukların Namaz Eğitimi Gönderen: anadolu
[Dün, 07:57:19 ÖÖ]


Namazını Sapasağlam Koruyanalr Gönderen: anadolu
[Dün, 07:50:26 ÖÖ]


Bu Din Sadece Camilerin Dini Değil Hayatın Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:19 ÖÖ]


İslam Gariplerin Dinidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:29:34 ÖÖ]


Komşunuzu İhmal Etmeyin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:21:38 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41