Gönderen Konu: Akrabâlarımızın, Komşularımızın ve Yetimlerimizin Onuruna Sahip Çıkmak  (Okunma sayısı 74 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5745
Akrabâlarımızın, Komşularımızın ve Yetimlerimizin Onuruna Sahip Çıkmak

İslâm bizlerin toplum içerisinde ve birbirimizin hak ve hukuklarımıza dikkat ederek yaşamamızı öngörmektedir. Biz gündelik hayatta aslâ tek başına değiliz. İçerisinde yaşadığımız bir toplum, etkileşim içerisinde bulunduğumuz bir çevre, aynı çatı altında yaşadığımız bir aile, dertleşeceğimiz dostlarımız, îman dâvâsına birlikte koyulacağımız mü'min kardeşlerimiz bulunmaktadır. Dînimiz özellikle akrabâlar arasındaki ilişkilerimizin sağlam, sıcak ve devamlı olmasına, akrabâlar olarak birbirimize destek olmamıza fazlasıyla önem vermektedir.1

Akrabâ hakkını gözetmek, âyet-i kerîmelerde de hadîs-i şeriflerde de ısrarla emredilen hususlardandır. Nisâ sûresinin 36. âyet-i kerîmesinde Allâh'a kulluk etmemiz ve O’na ortak koşmaktan kaçınmamız emredildikten sonra anne ve babamıza, akrabâlarımıza, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanımızdaki arkadaşa, yolcuya ve bizlere hizmet eden kimselere iyilik etmemiz emredilmektedir. Güçlü toplumlar sağlıklı ve sıkı akrabâlık bağlarının kurulmasına bağlıdır. Bu bakımdan İsrâ sûresinin 26. âyet-i kerîmesinde akrabâlara, düşkünlere ve yolculara hakkını vermemiz hatırlatılmaktadır.

Hak ve hukuklarını gözetmek, ilgi ve sevgimizi çoğaltmak, sorumluluklarımızı yerine getirmek husûsunda anne ve babalarımız, eşlerimiz, çocuklarımız ve diğer tüm akrabâlarımız kadar birbirimize emânet edildiğimiz bir diğer çevremiz komşularımızdır.

Akrabâlarımız kadar komşularımızın da onurlarını korumak, beklentilerini karşılamak ve hak ettikleri değeri vermek İslâmî ve insânî vazîfelerimizdendir.

"Müslüman kimdir?" sorusuna Peygamber Efendimiz (sav)'in cevâbıyla değerlendirmede bulunacak olursak, Müslüman; uzlaşıp kaynaşan ve kendisiyle de uzlaşılabilen kimsedir. İnsanlarla ülfet kurmayan, insanların da kendisiyle ülfet kuramadığı kişide hayır yoktur. Cebrâil (as) da komşuluk husûsunda Peygamber Efendimiz'e o kadar çok telkinde bulunmuştur ki, bu durum karşısında Peygamber Efendimiz (sav), “Cebrail nerdeyse komşuyu komşuya mîrasçı kılacak sandım” demektedir.2

Bir sahabe Peygamber Efendimiz'e komşularımızla ilişkilerimizde nelere dikkat etmemiz gerektiğini sorar.

O (sav) de şu şekilde cevap verir:

Hastalanırsa ziyâ­retine gidersin,

Vefât ederse cenâzesini kaldırırsın,

Senden borç isterse borç verirsin,

Darda kalırsa yardım edersin,

Bir nîmete kavuşursa tebrîk edersin,

Başına bir felâket gelirse tesellî edersin,

Evinin damını onunkinden yüksek tutmayarak onun rüzgârını kesmezsin,

Böylece ya o senin ne pişirdiğini bilmez ya da sen pişirdiğinden ona da verirsin.3

Peygamber Efendimiz (sav) Allâh'a (cc) ve âhiret gününe îman gerçeğinin ancak komşularımıza ikramla kemâle ereceğini beyan buyurmaktadır.4

Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) Ebû Zerri’l-Gıfârî’ye (ra) yaptığı şu tavsiye onun şahsında tüm ümmetinin hayat ölçüsü olmak zorundadır: “Ey Ebu Zerr! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çoğalt ve komşularını da unutma!”

Komşuluk hukûku o kadar büyük bir emânettir ki, Peygamber Efendimiz; “Komşusu açken tok yatan adam tam mü'min sayılmaz.”5 hatırlatmasında bulunmaktadır.

O zaman olgun bir Müslüman konumuna gelebilmek için komşularımızla komşuluğumuzu güzel­likle devâm ettirmek zorundayız.

“Vallâhi mü'min değildir, vallâhi mü'min değildir, vallâhi mü'min değildir” diyerek ashâbının dikkatini çeken Hz. Peygamber (sav), “Kim Ey Allâh'ın Resûlü?" sorusu karşısında; “Komşusu elinden ve dilinden emîn olmayan kişi”6 cevâbını vermiştir.

Komşu olmak sâdece îman bağıyla birbirimize bağlı olanları kapsamamaktadır. Hukuklarına sâhip çıkmak bakımından komşularımızın rengini, ırkını, dînini ve mezhebini ön plana çıkarma hakkımız yoktur. Olanca farklılıklarına rağmen komşularımızın onuruna sâhip çıkmak insanlık vazîfemizdir. Hak, hukuk, adâlet, sevgi ve saygı gibi yüksek ahlâkî değerlere dayalı bir komşuluk, Müslüman olarak bizlerin sos­yal yaşam tarzı olmak zorundadır. Herbirimiz bireysel ve toplumsal tutum ve davranışlarımızla İslâm’ın güzelliklerini, evrensel ölçütlerini, insânî ve ahlâkî ilkelerini insanlığa sunmak durumundayız. Bu bağlamda özellikle komşularımızla iyi geçinmek, komşuluk ilişkilerimizi güzelleştirmek, komşularımızla yardımlaşmak ve dayanışmak, komşularımıza zarar vermemek ve onlara küsmemek durumundayız.7

Bize emânet edilen ve onurlarına sâhip çıkmamız gereken bir diğer kesim ümmetin yetimleridir. Yetim ve öksüzler, dul ve kimsesizler toplumun yaralı ve çâresiz kesimleridir. Onlar sevgi, ilgi, destek ve yardıma en çok muhtaç olan toplum kesimleridir. Câhiliye toplumunun acımasızlığı, zorbalığı, duyarsızlığı karşısında insanlığın onuruna sâhip çıkmak üzere insanlığa merhamet elçisi olarak gönderilen Peygamber Efendimiz tebliğ ettiği vahyin ışığında, unutulan yetimlere sâhip çıkmış, acılara mâruz bırakılan kimsesizlere kol kanat germiş, güçsüzleri himâye etmiş, dul ve hastalara çâre olmuş, yaraları sarmış, acılara dermân olmuştur. Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şeriflerde bizlere yetimlere iyi muâmelede bulunulması, onların himâ­ye edilmesi ve özellikle mallarının korunması emredilmiş­tir.8

Yetim malı yiyenler, bu dünyâda onu bir kâr, bir ka­zanç olarak görebilirler. Ancak gerçek öyle değildir. Kur'ân onu, “midelere giren bir ateş”, “ateş yemek” ve “çılgın ateşe götüren bir sebep” olarak ifâde etmektedir. “Hiç kuşkunuz olmasın ki yetimlerin mallarını haksız yollarla yiyenler, aslında bu davranışlarıyla sâdece karınlarına ateş doldurmuş oluyorlar. Çünkü bu günahları yüzünden, çılgın bir ateşe gireceklerdir!”9

 Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz bizlere yetim malı yemenin haram olduğunu ve çok pis bir kazanç olduğunu şu şekilde nitelemektedir: “Yetimlere mallarını verin, temiz olanı pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.”10

Yetimlerin mallarını gasp etmek, zorla veya hîleli yollarla sâhiplenmek ve haklarına halel getirmek yetim malı yemektir. Peygamber Efendimiz ümmetine helâk edici yedi günahtan sakı­nmayı emretmektedir. Ashâb-ı kirâm kendisine bunların neler olduğunu sorduklarında ise Peygamberimiz Efendimiz bu yedi günâhı şu şekilde sıralamıştır:

Allâh'a şirk koşmak,

Büyü yapmak,

Allah Teâlâ’nın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmek,

Tefecilik,

Yetim malı yemek

Düşman ile savaşırken kaçmak,

Evli ve hiç bir şeyden haberi olmayan namuslu bir kadına zinâ isnâdında bulunarak ona iftirâ etmek.11

Bireyin ve toplumun helâk olmasına, sağlıklı yapısının bozulmasına, perîşân olup târumâr kılınmasına yol açan en önemli hastalık yetim malına el uzatmak, yetimin malını yemektir. Anne ve babasını kaybetmiş, küçük yaşta bakıma muhtaç duruma düşmüş, kendisine mîras kalan malı çekip çevirecek durumda olmamış, çâresiz kalmış bir yetimin malını yiyenler, bu dünyâda olduğu gibi öbür dünyâda da büyük cezâya çarptırılacaklardır. “Sakın yetimi incitme, yardım isteyeni azarlama...”12 ihtârında bulunan Rabbimiz bizlere yetimlere sâhip çıkmamızı, onların hak ve hukûkunu gözetmemizi emretmektedir.

Yetim malı yemek büyük günahtır ama onların mallarını en güzel şekilde korumak da büyük bir vazîfedir. Yetimleri koruyan ve onların işlerini üzerine alıp yürü­tenler için Peygamber Efendimiz, kendisiyle yetimin işlerini üstlenen kimsenin cennette berâber olacağını şehadet parmağı ile orta parmağını işaret ederek ifâde edip, ne denli yakınlık mertebesine ereceklerinin müjdesini vermiştir.13

Kendileri bolluk içinde iken yetimleri itip kakanlar, yetimlere insanca muâmele etmeyenler, yetimlere karşı sorumluluklarını yerine getirmeyenler, haksız yollarla mîras yiyenler hakkında Rabbimiz uyarıda bulunmakta ve onları ekonomik yönden büyük sıkıntıya uğratacağını bildirmektedir.14

İnsanların hayatta ekonomik dar boğaza düşmelerinin ve başlarına gelen büyük felaketlerin sebebini Rabbimiz şu şekilde sıralamaktadır:

Yetime ikrâm edilmemesi,

Yoksulu yedirme husûsunda teşvîk edilmemesi,

Haram ve helâl demeden mîrâsın yenilmesi,

Aşırı bir şekilde mal ve servete düşkün olunması.15

Âyet-i kerîmede belirtildiği üzere toplumların ekonomik, sosyal ve psikolojik buhrâna düşmelerinin başlıca sebepleri, insan onuruna saygısızlık, yetim ve yoksullara kötü muâmelede bulunmaktır.16

Kendisi de bir yetim ve bir öksüz olan Peygamber Efendimiz hayâtının her karesinde yetimlerin, öksüzlerin, dulların ve düşkünlerin hâmîsi olmuştur.

Yapılan savaşlar sonunda şehit düşen sahabelerin yetim kalan çocuklarına özel ilgi gösteren Peygamber Efendimiz, onları yalnız bırakmamış ve her fırsatta onların ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bazılarını ise bizzat kendi himâyesine almıştır.17

Ayrıca O (sav); Müslüman toplum içinde en hayırlı aile yuvasının, içinde bir yetimin barındırıldığı ve ona iyi davranıldığı yuva olduğunu belirtmiştir. Müslüman toplum içinde en kötü aile yuva­sının ise bir yetimin barındırıldığı esnâda ona kötü davranıldığı yuva olduğunu dile getirmiştir.18

Yetimlere karşı iyi davranmak, gönül alıcı, hoşgörülü, merhametli ve sevgi dolu tavırlar sergilemek îmânın gereğidir.19

İnsaf ehli ve merhame­tli olmak, yardıma ve bakıma muhtaç çocuklara sâhip çıkmak, onlara ihtiyaçları olan maddî ve mânevî her türlü ilgiyi göstermek dînî ve vicdânî görevimizdir. Bu anlayıştan yoksun olanları Rabbimiz şu şekilde nitelemektedir:

“Dîni inkâr edeni gördün mü? İşte yetimi itip kakan; yoksulu doyurmayı teşvîk etmeyen odur...”20

Öksüzü itip kakarak hakkını yemek, yanı başımız­daki yoksul ve çâresizlerin en temel ihtiyaçları hakkında bir öncülük ve teşvikte bulunmamak son derece acımasızlık ve merhametsizliktir. Yetim ve yoksulların âhını görmemek insanlık adına şaşılacak ve üzüntü duyulacak bir zillettir.

Yetim ve fakirlere bakmamak insafsızlık ve vurdumduymazlıktır. Yetim ve yoksullar Rabbimizin bizlere emânetidir. Onları himâye etmek, insan olmamızın en bâriz özelliğidir. Rabbimiz îmân edenleri tanımlarken, onları; kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetîme ve esîre yedirdiklerinden bahsetmektedir.21

Mü'minler, yetim ve yoksullara yardımlarından dolayı hiçbir zaman onları ezmez, minnet altında bırakmaz ve onlardan maddî-mânevî çıkar elde etmeye çalışmazlar. Aksine onların tüm haklarını korur ve ellerinden gelen en mükemmel tavırları göstermeye çalışırlar. Onların bu konuda gösterdikleri titizlik, Allâh'a olan saygı ve korkularından, yüksek vicdan ve merhamet sâhibi olmalarından kaynaklanır.22

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 Musa Bilgiz, Kur’an’da İnsanlık Onuru, Fecr Yayınları, Ankara 2012, s. 91.

2 Buharî, Edeb, 123.

3 Tecrid-i Sarîh Tercümesi, 4/275.

4 Buharî, Edeb, 31.

5 Tecrid-i Sarîh Tercümesi, 7/406.

6 Buharî, Edeb, 29.

7 Bilgiz, İnsanlık Onuru, s. 95-96.

8 Bakara 2/63, 177, 215, 220; Nisâ 4/2,3,6,8,10,36,127; En’âm 6/152; Enfâl 8/41; İsra 17/34; Haşr 59/7; Fecr, 89/17; Beled 90/15; Duhâ 93/9; Mâûn 107/2; Buharî, Vesâyâ, 22-23, Hudud, 44; Müslim, İmâre, 4.

9 Nisâ 4/10.

10 Nisâ 4/2.

11 Buharî, Vesâyâ, 23; Müslim, İman, 38; Ebû Davud, Vesâyâ, 10.

12 Duhâ 93/9-10.

13 Buharî, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.

14 Fecr 89/16.

15 Fecr 89/17-20

16 Bilgiz, İnsanlık Onuru, s. 97-98.

17 Muvatta, Zekât, 10.

18 İbn Mâce, Edeb, 6.

19 Bakara 2/83.

20 Mâûn 107/1-3.

21 İnsan 76/8.

22 Bilgiz, İnsanlık Onuru, s. 99-100.

Prof. Dr. Kadir Özköse.

RADYO  FANİDUNYA FM.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Dün, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Dün, 06:10:25 ÖS]


Yetimin Duyguları Gönderen: anadolu
[Dün, 05:46:08 ÖS]


Ölüm Var Ölümden Ölüme Fark Var Gönderen: anadolu
[Dün, 05:41:21 ÖS]


Nefis Mücadelesi Gönderen: anadolu
[Dün, 05:36:00 ÖS]


Alkolsüz Bir Hayat Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:03:57 ÖÖ]


Ümmetimin Zayıf mü’minleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:48:51 ÖÖ]


Yüksek Tansiyonda Psikolojik Faktörler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:27:08 ÖÖ]


Uyku Bozuklukları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:20:53 ÖÖ]


Bu Dünya Bir İmtihân Yeridir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:47 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41