KUR'AN VE GÜNEŞ 1
“Ahir zamanda dinini doğru öğrenip, cihat edenler (hak ve adaletin kurulması için çalışanlar) kurtulurlar” buyurmuş Efendimiz (S.A.V.). İslam biricik hak din/düzen/yol/ hayat tarzımızdır. Ekmeldir. Eksiği de fazlası da, eğrisi de çelişkisi de yoktur. Ona bir şey eklendiğinde de, çıkartıldığında da O (İslam) Allah-u Teala’nın dini (İslam) olmaktan çıkar. Din nimetini tamamladığını buyurmuş. İhtiyacımız olan (bilgi, haber, hüküm, ilke...) her şeyi açıklayan bir kitap (Yasin,69) olduğunu, Son Kitap ve Son Elçisiyle (S.A.V.) vahyin/risaletin sonlandığını, hükümlerinin kıyamete kadar tüm insanlar, ırklar, coğrafyalarda geçerli olduğunu biliyoruz. Dileyen Allah’ın dinine, dileyenler de başka dinlere uyarlar. Tercih/seçim hakkımız ve hürriyetimiz var. Yahudiler, Hıristiyanlar, laikler korkmasınlar. İslam nizamında hepsinin güvenlikleri var. Zamanlar Kur’an’ı eskitemez, geçersizleştiremez. O (C.C.) her şeyi sınırsız bilen, Yaratan, adaletle, hikmetle hükmeden “hükmedenlerin/hüküm verenlerin hayırlısı, üstünü ve hâkimidir” (Mülk, Tin, Fatiha) kitabının lafzı ilahi koruma altındadır. Hükümleriyle oynanmasına, tahrifine, inkârına, bölünmesine, sınav hikmet gereği isyana da itaate de izin veriyor.
İslam’ı bilme ve anlamada çok büyük sorunlar yaşıyoruz. Cahiliye düzenleri/tağuti sistemler “en üstün, eşsiz, yanlışsız, eksiksiz, kusursuz, benzersiz, çelişkisiz” nizama (İslam) müsamaha gösteremiyor, hem de onu tahrife (reform) çaba gösteriyor. Yoksa zulümlerini sürdürebilirler mi? Dinimizi, Müslüman olmayanlar tanımlıyorlar, tasnif edebiliyorlar. En korkuncu bizler de bunları benimsiyor, böylece şaşırıyor, ayrışıyor, çatışıyoruz.
Rabbimizin (C.C.) hayatımızı, ilişkilerimizi düzenleyen hükümleri zamanla daha iyi anlaşılabilir.
Algılayabilmemiz, anlayabilmemiz bir zaman gerektirebilir. Bugün anlaşılmayan bir şey yarın anlaşılabilir. Zaman, hükümleri eskitip, geçersizleştirmez. Hâşâ yanılma, yanlışlık Allah-u Teala için söz konusu olabilir mi? Diyelim ki “söz ve eylemlerimizi yazan/kaydeden meleklerimizin” bu işleriyle ilgili ayeti (Kaf,17-18) biz bugün “video kaset” olgusuyla daha iyi algılayabiliriz.
Rabbimizin emir ve yasakları kıyamete kadar, her yerde geçerlidir. Bazı fiilleri yasaklayıp, faillerin cezalarını da bizzat tayin ve tespit buyurmuştur.(Had cezaları.) Bazı fiilleri de yasaklamış olmasına rağmen, cezalarını tayin/tesbit buyurmamış, zamana şartlara göre (örf) tayin ve tespitini ulema/umeraya bırakmıştır. (İçtihat.) Bunlara da “tazir suçları” deniyor. İnsanların had cezalarını ilgili değiştirme yetkileri yoktur. “Hakkında nas olan konularda içtihat yapılamaz” (Mecelle). İçtihatlar zamanla değişebilir.
Tazir cezaları olmamak üzere zamanla değiştirilebilir veya mefsedetin önlenmesi, maslahatın celbi için düzenlemeler yapılabilir.(Kanunnameler...)
Mecelledeki “zamanın değişmesiyle hükümler değişir” kaidesinin anlamı budur. Hiç kimsenin haramları helal, helalleri de haram kılma yetkisi yoktur.
Yolumuzu da yönümüzü de güneşle ve “vahiy”le görüp, bulabiliyoruz. Kitabımızın bazı isimleri bu anlamda.(Nur, Furkan, Tarik-i müstakim, Hâkim, Hüda, Burhan...)Yoksa şaşırırız. Saparız başka yollara...
İslam öyle ahenkli bir bütündür ki, bölünmeyi kabul etmez. Bir hükmü, bir ayeti, bir ilkeyi beğenmemek mümini iman dairesinden çıkartır. İman gidince tüm önceki ameller de gider.
Dinin temeli, özü iman ve ilimdir. İslam binası bu sahih iman ve ilim üzerine inşa edilmiştir.
Bu ise, tevhidin doğru ve tam bilinmesini ve şeksiz/şüphesiz inanılmasını gerektirir. (İman tecezzi kabul etmez.)
Bir haramın helal, helalin de haram sayılması şirktir/küfürdür. “73 fırkanın en zararlısı da budur”, buyrulmuş Peygamberimizi (S.A.V.). Günümüzde bazı haramlar helal gibi algılanmıyor mu? Sorumluluk kimde?
Bahaddin Elçi.