Kuran-ı Kerîm'in Hidayeti ve İnsanın Durumu
Kur’an-ı Kerim kendisinin insanlığa hidayet rehberi olduğunu gayet mükemmel bir üslupla açık ve kesin bir dille ifade eder. “Bu Kur’an insanları en doğru yola iletir…”1, “Elif. Lâm. Râ. İşte bu, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır.”2 Benzeri ayetlerde ifade edilen “karanlıklar” ile şirk ve küfür bataklığı; “aydınlık” ile de sıratı müstekim, yani Allahu Teâlâ’nın insanlığa indirdiği yegane yol olan İslam kastedilmektedir.
Yine bazı ayetlerde “sıratı müstekim” şeklinde ifadesini bulan İslam’ın çizdiği hayat tarzı ve hayatı okuyuş biçimi, aynı ifade güzelliği ile bize İslam’ın geniş bir caddeye benzetilmesini salık verir. Zira “sırat”, sözlükte “geniş cadde” anlamındadır. Her gün defalarca okuduğumuz ve namazlarda Rabbimizden kendisine bizi ulaştırması için dua ve niyazda bulunduğumuz “bizi sıratı müştekime ilet!”3 ayetinde İslam, “sırat”a benzetilmiş ve benzeyen İslam söylenmeyip, onun yerine benzetilen unsur olan sırat kelimesi kullanılmıştır. Böylece sırat kelimesinin içinde mündemiç olan genişlik ve kapsamlılığın İslam’ın önemli bir özelliği olduğu vurgusu belâğî bir tarzda ifade edilmiştir. Bu dil açıklamalarının ötesine geçersek; bu ayeti anlama noktasında biraz önce ifade edilen bilgiler ışığında şu hakikati istinbat edebiliriz: İslam, hayatın her alanında söyleyecek bir sözü olan ve insanla alakalı hangi alan varsa bu alanların hepsinde bir yöntem ve yaşam tarzı ortaya koyan geniş bir cadde misali tüm zamanları ve mekanları kaplayan bir ilahi sistemdir. Bu sistem içerisinde hem madde ve hem de mana vardır. Ve bu ikisi arasında bir ayrım yoktur, aksine sadece madde ve mananın yaratıcısı yüce Rahman’ın yol göstermesi ile bilinebilecek ve kavranabilecek bir varlık tasavvuruna sahiptir. Bu ayette sırat kelimesinin yanında kullanılan “müstekim” kelimesi sözlükte dosdoğru anlamındadır. Bu kelime, sırat kelimesinin sıfatıdır.
Çünkü her yol doğru olamaz, ancak tek bir doğru yol vardır. Müstekim kelimesinin kullanılması, bu yolun her daim doğru olduğunu ve kesinlikle kendisinde bir eğrilik olmadığını ifade eder. Yani hedefe götürücü yegâne yol, bu yoldur.
Kur’an, sıratı müstekimin dışındaki bütün yolların hidayete erişemeyeceğini ifade eder. Zira tarih ilmi bize göstermişlerdir ki; beşerin Allah Teâlâ’yı göz ardı edip tesis ettiği her türlü hayat nizamı, insanlığı felaketlere sürüklemiştir. Bu gerçeğin arka planındaki hakikat; insanlığın kendini ilahlaştırması ve tâğutlar türetip bu tağutlara bağlılıklarını adeta imanî bir inanç sistemi içerisinde zorba bir şekilde herkese kabul ettirmeye çalışmasıdır. Bu hususu en mükemmel surette şu ayet ifade eder: “İşte benim dosdoğru yolum. Bu yola tabi olunuz! Yoksa yollarınız ayrı ayrı olur ve Allah’ın yolundan saparsınız…”4
“İnsanlık tarihi, insanın Rabbi ile olan alakası ve bu alakayı tesis edip etmeme tarihidir.” diyebiliriz. Bu gerçek hak ve batıl arasındaki mücadele olarak insanlık tarihinde hep var olagelmiştir. Allah Teâla’yı hayatlarının her alanında hatırlayıp (zikr), madde ve manasını O’nun getirdiği dine göre tanzim edenler hakk yolunun neferleri; bunun tam zıddı bir yolu tercih edip Allah’a karşı kendi heva ve heveslerinin doğrultusunda hayat tasavvuru geliştirenler ise batıl yolunun şakîleridir. Ta ilk insandan günümüze kadar gelen bu mücadele her asırda farklı zemin ve şartlarda tezahür etmiştir.
Bunun örnekleri Kur’an’da birçok ayette ifade edilmektedir. Mesela Hz. Âdem ile şeytan arasındaki mücadelede bunu müşahede etmekteyiz. Zira şeytan Allah’ın emrine karşı gelmiş ve kendini merkeze alarak yaratıcısını unutup kendince bir üstünlük davasına girmiş ve kendi tasavvurunu oluşturma basiretsizliğini göstermişti. “Ve dedi ki: Ben ondan (Hz. Âdem’den) üstünüm, beni ateşten onu ise topraktan yarattın.”5 Kendi sisteminde bu doğru bir şeydi ve o kendi doğrusuna inanmıştı. Onun itikadını bu kabulü şekillendirmiş ve sonuçta kendisini Yaratanın emrine asi olmuştu. Melun bir varlık olma derekesine kendisini indirmiş ve ilahi rahmetten ihraç edilmişti.
Ardından Hz. Nuh’u görmekteyiz. Şirki kendi hayat nizamlarının temeline koyan güruh ile Hz. Nuh’un tek başına yaptığı mücadele, Kur’an’da müteaddid olarak ifade edilmekte ve buradan bizlere hidayet numuneleri serdedilmektedir.
Günümüzde ise aynı hakikatin farklı bir tezahürünü müşahede etmekteyiz. Dünyanın iletişim vasıtaları marifeti ile küçük bir köy haline geldiği günümüzde, hayatımızı şekillendiren ve gündemimizi belirleyen unsurlar maalesef İslam’a mugayir yapılardır. Herkesin elinde iletişim vasıtası olmaktan daha öteye geçmiş ve kişiyi her türlü malayani ile meşgul edecek modern uyuşturucu mesabesinde telefonlar mevcut. (Hayırlı işlerde kullananları istisna ederek) özellikle gençlik, bir takım sosyal ağlar marifetiyle sanal bir dünyada vaktini israf ederken, hayata ve o hayatı kendisine bahşeden Halikı ile arasında duvarlar örmüştür.
Ramazanlarda bile artık görsellik adına türlü sapmalar yaşanmakta ve insanı insan yapan değerlerin içi, gün geçtikçe boşaltılmaktadır. Anlam değerini yitirmiş, görsellik ön plana çıkmış ve muhafazakâr kesimde bile moda adı altında İslam’ın ruhuna mugayir telakkiler adeta itikâdî bir önem kazanmıştır.
Okullarda hayatlarının en verimli ve kritik merhalesinde çocuklarımız, ileriki hayatlarında maddi açıdan müreffeh bir konuma gelmeleri için canla başla çalışmaktadırlar. Bir yarış halindeki nesil, imtihandan imtihana koşmakta ve bunun neticesinde arkadaşlarını adeta kendine rakip görmektedir. Bu durum, belli bir noktaya kadar müsamaha ile karşılanabilir. Fakat bu hususta şu ifadeleri kullanmak elzemdir:
Ey Müslüman anne ve babalar! Çocuklarımızın matematik bilgisini geliştirmelerine verdiğimiz önemi onların maneviyatlarının gelişmesi için gösteriyor muyuz?
Onların falan testte alacakları puana gösterdiğimiz ilgiyi, çocuklarımıza namaz şuuru kazandırma konusunda sergiliyor muyuz? Elimizde maneviyatı ölçen bir alet olsa başta biz ve çocuklarımız kaç puan alırız acaba?
Öbür dünyada Rabbimiz bize ana babalık görevimiz konusunda hesap sorduğunda cevabımız ne olacak? Mesela doğruluk, dürüstlük, diğergâmlık, infak, zikir, nefsi murakabe derslerinden çocuklarımız kaç puan alacak?
Şu gerçeği asla unutmamalıyız: Hakikat tektir. Ve bu hakikatin sahibi kendini Hak ismi ile tesmiye etmiş Allah Teâlâ’dır. O’nun bildirdiği ve Resulünün sünnetinde hayat bulmuş ilahi buyruk manzumesi İslam, yegâne çıkış yolumuzdur. Bizim adımızın Müslüman olması yetmez. İslam dairesinde olmak madde ve mana tasavvurunu Allah Teâlâ’nın istediği doğrultuda tanzim etmeyi ve bu minvalde hayatı şekillendirmeyi gerektirir. Hayatımız imanımızdır, imanımız necatımızdır. Rabbim hepimizin iman şuurunu daimi kılsın.
Amin.
-------------------------------------------------------
Dipnotlar:
1) İsra, 9.
2) İbrahim, 1.
3) Fatiha, 1.
4) En’âm, 153.
5) A’raf, 12.