Salih Kul Olmanın Yolu Kur’ân ve Sünnet’tir
Kelime-i Şehâdetin keyfiyetini kalben tasdik ve diliyle ikrar eden her mükellef için, Allah’ın (cc) Kitabı’nda ve Rasûl-i Ekrem’in (sav) Sünnet’inde yer alan her hüküm “Mutlak Hakikatin” ifadesidir. İslâm ûleması “Farz-ı Ayn” ilimleri tasnif ederken önce hidayet ilmi üzerinde durmuştur. Zira Allahü Teâlâ’ya (cc) ihlâsla kulluk edebilmek için mükellefin, önce Tevhid ve Sıfat İlmi’ni iyi bilmesi zaruridir. Bütün mü’minler; Allah’a (cc) imanda, din işleriyle ilgili zaruri bilgide, tevekkülde, kaza ve kadere rıza göstermede ve İslâm için her türlü çileye katlanmada, aynı tekliflerin muhatabıdırlar. Aralarındaki farklılaşma amellerindeki ihlâs, fedâkarlık ve takva noktasındadır. Müslümanların temel hedeflerini, Allah’ın (cc) her emrini, emrettiği gibi yerine getirmek ve O’nun rızasını kazanmakla sınırlandırmaları gerekir. Salih kul olmanın reçetesi budur.
KUR’AN’ insanı mükerrem bir varlık hâline getirmek için inmiştir. Ve insandan adâlete riayet etmesini, hakkı ve hukuku ayağa kaldırmasını istemiştir. İnsanlığın yerlerde süründüğü bir zamanda nazil olmuş ve toplumu Tevhid ile yeniden her yönüyle yeni baştan inşa etmiştir.
İlk inen ayetlere baktığımızda hiç kuşkusuz yeniden inşâ eylemi insandan, bireyin kendinden başladığı görülecektir...
İlk emir “Oku” dur. Neyi nasıl okunacağının cevabını, “Alemlerin Rabbı olan Allah’ın adıyla” ayetinde vermiştir. Hemen arkasından inen ayetler, insanın ayağa kalkışının başlama noktasını belirterek şöyle beyan edilmiştir.
“Ey örtüsüne bürünen, kalk! Gecenin bir vaktinde namaz kıl. Kur’ân’ı tertil üzere oku! Doğrusu sana ağır biz söz vahyedeceğiz.” (Müzemmil: 1-5)
“Kalk, hazırlık yap” ayetleri inince, Peygamberimiz (sav) müminlerin annesi Hz. Hatice’ye; “Uyku devri geçti” diye buyuruyor. Toplumu inşâ görevini yerine getirebilmesi için bir eğitim programıdır gece kalk emri..
Niçin Kalkacak ?
Muhatap olduğu mesajı anlamak, görevini kavramak için!... Toplumu dönüştürmek gibi ciddi ve zorlu bir iş ile yükümlü olan insanın, önce vahyolunan mesajı doğru anlaması, kavraması gerekmektedir...
Kur’ân, Kadir Gecesi’nde levh-i mahfuz’dan semâya indi!. Peygamberimiz Efendimiz’e (sav) 23 sene boyunca âyet, âyet indirildi. Mushaf tüm sayfalarını sonuna kadar bizlere açıktı, ama bizler yüreğimizi sonuna kadar açabildik mi? Kur’ân yer yüzüne indi inmesine de acaba bizlerin zihnine nâzil olabildi mi tam manasıyla? İnişiyle bir geceye bin gecelik hayır katan Kur’ân, indiğinde bizleri bin kişilik bir hayrın sahibi yapabiliyor.
Kur’ân, ilk inananları yıldız yapıp, başkalarının önlerini aydınlatmalarını sağladı. Ya peki bizler kendi önümüzü aydınlatâbildik mi tam manasıyla?
Kur’ân hayat veriyor ölü kalplere, yağmurun toprağı dirilttiği gibi diriltiyor ölü kalpleri de biz onunla dirilebiliyor muyuz? Hayat buluyor muyuz Vahyin yağmuruyla?
Kur’ân bizimle konuşuyor sözlerin en hakikati ile. Ya bizler O’nunla konuşabiliyor muyuz tam manasıyla? Onu anlamak için önce onu dinlememiz gerekir. Cevap verebilmemiz için önce onun konuşması gerekir..
Eyy Nass!
Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; Allah’tan nasıl korkulması lâzımsa öylece korkun “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının! Ona lâyık olduğu tazimi gösterin ve ancak O’na teslim olan Müslüman olarak can verin!”(Al-i İmran: 102) İttikâ edin Allah’tan , lâkin gerektiği gibi... Eyleme dökülmeyen, sadece dil ile ifade edilen bir ittikâ, ittikâ değildir hiç kuşkusuz. O halde kalbimiz Allah’tan korkmalı, O’nun sevmediklerini sevmemeli, O’nun korkusundan başka bir korkuya yer vermemeli..
Gözümüz Allah’tan korkmalı, bakma dediklerine bakmamalı/bakamamalı.. Ellerimiz Allah’tan korkmalı ve asla küfre, şirke geçit vermemeli. Harama uzanmamalı... Dillerimiz Allah’tan korkmalı, hakkı haykırmaktan geri durmamalı.. Ve ayaklarımız Allah’tan korkmalı çakılıp kalmamalı olduğu yerde, arşınlamalı yolları... Toplumun tekrar Tevhid’e dönmesi için kat etmeli mesafeleri.. Kur’ân’ın “kalk” emriyle kalkmalı ve kendisine yakîn (ölüm) gelinceye kadar kıyâmını sürdürmeli...
Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; Allah’ın emri olan cihadın hakkını verin... “Allah’ın rızası uğrunda gerektiği gibi cihad ediniz. O sizi bu görevi yapmak üzere seçti. Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi. Atanız İbrahim’in dinidir bu. Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda gerekse elinizdeki Kur’ânda müslüman olarak adlandırdı. Amaç, Peygamberin size tanık ve canlı örnek olması, sizin de diğer insanlara tanık ve canlı örnek olmanızdır.” (Hacc: 22)
“O halde sakın kâfirlerin uzlaşma önerilerini kabul etme; Kur’ân’a dayanarak olanca gücünle onlarla mücâdele et.” (Furkan: 52)
Kur’ân’ın ön gördüğü toplumsal değişimin kendi kendine olması mümkün değil. Bunun için Allah (cc) iman edenleri seçti. Bugün yaşananlar Kur’ân’lı bir toplumun Kur’ân’sızlığından başka nedir ki!?. Yeniden Toplum “sıbğetullah(Allah’ın boyası)” ile boyanana kadar, çerçevesi yine Allah tarafından çizilmiş meşrû zeminde bedelleri göğüsleyerek cehdin ortaya konması!.. “Cehd yoksa zemzem de yok” gerçeğinden hareketle yapılması gerekenleri yapmak!. “Elimizden gelen bu” diyerek nefsimizi kandırmadan!.
Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; Oku’yun ama okumanın hakkını verin!..
“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. Onu inkâr edenler ise kaybedenlerdir. ”(Bakara:121)
Kur’ân, dünyalık bazı işlerin yoluna girmesi için, bir takım sayılara mahkum edilerek okunan dilek tutma kitabı değildir!..
Kur’ân;
Hayatı boyunca direktiflerini dikkate almamış ölülerin arkasından törensel eylemlerle okunan sevap kazanma aracı değildir!...
Kur’ân;
Tüm dikkatlerin seslere verilip, anlaşılmadan dillendirilen ses rekabeti aracı değildir...
Kur’ân;
Dünyayı yaşarken raflara terk edilip mahcur bırakılan, yaslı günlerde ele alınan, yasları dindiren mâtem kitabı değildir!...
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.” (Nisa:4:136)...
İman iddiasında bulunanlara samimiyet çağrısıdır yapılan. İman edilen kitap iman edilmesi ve nasıl okunması gerektiğini hatırlatması bakımından “Ey iman edenler” vurgusunun; “iman ettim” iddiasını ispatlamaları için, iman sahiplerine olması düşündürücü değil midir?!.
Kur’ân konuşuyor ve diyor ki; ‘Hüküm’ yalnız Allah’ındır!.. “Allah’ı bir yana bırakarak taptığınız düzmece ilâhlar, ya sizin ya da atalarınızın taktığı birtakım boş, içeriksiz adlardan başka bir şey değildirler. Allah onlara hiçbir sultan (burhan) vermiş değildir. Egemenlik/hüküm koyma sadece Allah’ındır. O yalnız kendisine kulluk sunmanızı emretmiştir. Dosdoğru din, işte budur. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyor.” (Yusuf:12:40)..
“Bilmez misin ki; yerlerin ve göklerin mülkü Allah’ındır.” (Bakara: 107)
‘Allah’tan gayrisinin insanların hayatlarını düzenlemek adına hüküm koyma hakkı yoktur, diyor!.. “Beşeri sistemlerin/kanunların reddi, imanın gereğidir diyor. “Akıl sahipleri için hükmü Allah’tan daha güzel kim vardır” diyor. İman ettiyseniz hâlâ ne diye tağutun önünde mahkeme olmak istiyorsunuz diyor...
Aklî yorumlara takılarak hüküm koyma yetkisini kendisinde görmenin cevâzını aklî yorumlardan bulanların ilki Kabil’di.. O gün bu gündür Kabil’den yana olanlar Allah’ı bırakıp kulun kullara egemenliğini kabullenenler Kabil taraftarları oldu... Ve tüm peygamberler de bu gerçeği anlatmak/hatırlamak adına görevlendirilmişlerdi..
Her yeni yüz yılda yeni bir şirk sistemi icat edilecek ve her çağın muvahhidleri “La!” yani “Hayır!” (Allah’tan gayrisine hayır!) diyecek ve imtihan olacaklardı... Kur’ân konuşuyor ve bunu bize haber veriyordu:
“(Müşrikler tarafından eziyet edilen) o insanlar sandılar mı ki, ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılacaklar da imtihana çekilmeyecekler? Doğrusu biz, onlardan evvelkileri de (çeşitli musibetlerle) denedik. Allah, (imtihan suretiyle imanında) sadık olanları da muhakkak bilecek, yalancı onları da elbette bilecek.” (Ankebut: 2-3)
Kur’ân konuşuyor ve hayatın her alanı için Allah’ın (cc) sözünü/ hükmünü beyân ediyor.. Onunla konuşmak isteyenler için kapısını herkese açık tutuyor.. O’ndan istifade etmek, edebilmek mi?!. İşte bunun için Kur’ân’ın şartı var. İman etmek ve imanın hakkını vermek!. Nasıl mı?. İşte cevabı;
“Ey iman edenler iman edin... ” (4/Nisâ, 136)