Tevbe Kapısına Yapışmak
Zimmeti, kulların elinde bulunan bir kulun Allâh'a yürümesi, mânen terakkî etmesi mümkün değildir. Yani başkalarına karşı kul hakkı borcu olan bir kulun, bu ağır yük ile Allâh'a yaklaşması zordur.
Tevbe edilen bir günahta ısrar etmemek gerekir. Nitekim "Israrla beraber küçük günah, tevbeyle beraber büyük günah yoktur!" denmiştir.
İnsanın, defalarca tevbesini bozduğu hâlde, yine o günahtan vazgeçmek için tevbe etmesi gerekir. Çünkü Cenâb-ı Hak'tan başka müracaat edecek başka bir kapı yoktur. Şeytan, insanı, "Bu kadar tevbe ettin ve tevbeni bozdun; artık tevben kabul edilmez, vazgeç!" diyerek günah bataklığına dâvet eder.
Kul, bütün irâde ve gayretini kullanarak o hatâyı tekrar işlememeye azmetmeli, ancak nefsine ve şeytana mağlup olup hatâya düştüğünde yine Rabbinin sonsuz merhamet ve affına sığınmalıdır.
Ancak bu, "Nasıl olsa Allah affeder!" düşüncesiyle her türlü hatayı işleyip tevbeyi hep daha sonraya ertelemek de değildir. Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hak:
"...Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allâh'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın." (Lokman, 33) buyurarak insanları ikaz etmektedir.
O hâlde, Rabbimiz affedicidir, affı sevendir. Bunu her zaman bileceğiz, hissedeceğiz. Ama buna gereğinden fazla güvenerek gece-gündüz, bile bile hata işlemeye devam etmenin bir mânâsı yoktur. Unutmamalıdır ki, şeytan, bu acınacak durumuna Allâh'a karşı bir defa isyan etmekle düşmüştür.
Âyet-i kerîmede, hatâ işleyen bir mü'minin tavrı şöyle anlatılmaktadır:
"Allâh'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah, bunların tevbesini kabul eder. Allah, her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca, «Ben, şimdi tevbe ettim.» diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlanmıştır." (en-Nisâ, 17-18)
Bir de şu unutulmamalıdır: Günahın küçüğü, büyüğü yoktur. Onun, kime karşı işlendiği önemlidir. Bazen Rabbimiz, küçücük bir iyiliği, kulunun bağışlanmasına vesile kılarken, bazen de küçücük görünen bir hata sebebiyle kulunu cehennem ile cezalandırmaktadır.
Bir kulun, üzerindeki sorumlulukları lâyıkıyla edâ edemediği, kulluk vazifesini gereği gibi yerine getiremediği için mahzun bir hâlde olması tavsiye edilmiştir. Cenâb-ı Hak, kalbi kırık ve mahzun kimselerle birliktedir, gururlu ve mütekebbir kimselerle değil!..
Bir mü'minin, günahın her türlüsünden ve günaha kaydırabilecek her türlü söz, hâl ve davranıştan şiddetle kaçması gerekir. Bir insan, nasıl ölmemek veya hasta olmamak için zehir gibi bedenine zararlı maddelerden uzak durmaya çalışırsa, ruh ve mâneviyatını korumak için de onun zehri durumundaki günah ve isyandan uzak durmalıdır. Bir mü'minin kalbi, bedenindeki herhangi bir uzuvdan daha kıymetlidir. Kalp teklemeye başladığında, bütün vücudun hayatı sona erer. Günahlar da doğrudan kalbi hedef almakta, onu kirletmekte ve katılaştırmaktadır. Kalbi günahla kirlenen birisinin, îfâ ettiği ibâdetlerden zevk almaması, ona verilmiş olan ilk cezâdır. İkinci büyük cezâ da kalbindeki şefkat ve merhamet duygusunun kendisinden alınmasıdır. Böylece o, gönül huzurunu kaybeder. Üçüncü büyük cezâ ise, son nefesinde îmanını muhafaza edememe tehlikesidir.
Rabbimiz, günahlarla aramızı, doğu ile batı kadar uzak eylesin. Hatâya düştüğümüz zaman en kısa sürede tevbe edebilmeyi nasip eylesin. Bağışlanma talebini erteleye erteleye ölüm meleği Azrâil'i görünce, çaresizlik içinde neticesiz bir tevbeye başvuran kullarından eylemesin!..
Amin.
Zahide Topcu